Ayet
-
يَسْتَفْتُونَكَؕ قُلِ اللّٰهُ يُفْتٖيكُمْ فِي الْكَلَالَةِؕ اِنِ امْرُؤٌا هَلَكَ لَيْسَ لَهُ وَلَدٌ وَلَهُٓ اُخْتٌ فَلَهَا نِصْفُ مَا تَرَكَۚ وَهُوَ يَرِثُـهَٓا اِنْ لَمْ يَكُنْ لَهَا وَلَدٌؕ فَاِنْ كَانَتَا اثْنَتَيْنِ فَلَهُمَا الثُّلُثَانِ مِمَّا تَرَكَؕ وَاِنْ كَانُٓوا اِخْوَةً رِجَالاً وَنِسَٓاءً فَلِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْاُنْثَيَيْنِؕ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اَنْ تَضِلُّواؕ وَاللّٰهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلٖيمٌ
﴿١٧٦﴾
Meal (Kur'an Yolu)
Tefsir (Kur'an Yolu)
“Kadınlar” mânasında Nisâ adı verilen bu sûrenin son âyetinin de ağırlıklı olarak kadınların (kız kardeşler) miras haklarıyla ilgili bulunması anlamlıdır. Öz kızların bile mirastan mahrum edildiği bir sosyal çevrede; sûrenin başında, anadan erkek kardeşler yanında kız kardeşler, burada ise babadan erkek kardeşler yanında kız kardeşler de mirastan pay sahibi kılınmak suretiyle İslâm’ın kadınlara getirdiği haklar konusuna bir daha dikkat çekilmiştir.
Âyet muhtemelen Hz. Peygamber’in Vedâ haccına hazırlandığı günlerde veya ondan birkaç ay önce, ağır hasta olan Câbir b. Abdullah’ın sorusu üzerine vahyedilmiştir. Çünkü Câbir’in babası ve çocukları yoktu, buna karşılık dokuz tane kız kardeşi vardı (Müsned, I, 26,38; Buhârî, “Vudû‘“, 44; “Merdâ”, 21; Müslim “Ferâiz”, 8; Taberî, VI, 41).
“Babası ve çocuğu bulunmayan kimsenin mirası” diye çevrilen kısmın Arapça’daki karşılığı kelâledir. Hem babanın hem çocuğun bulunmaması halindeki miras durumuna kelâle denilmesinde ittifak, çocuk bulunmamakla beraber babanın bulunması haline bu ismin verilmesinde ihtilâf vardır.
Kelâle ile ilgili miras hükümleri şu âyetlerde açıklanmıştır: a) Ana bir kardeşlerle ilgili olanı sûrenin başında (12. âyet), b) ana-baba bir veya baba bir kardeşler arasındaki miras hükümleri buradaki âyette, c) diğer durumlar ise bir çerçeve hüküm olarak “Aralarında rahim bağı bulunanlar Allah’ın hükmüne göre birbirlerine daha yakındır” meâlindeki âyette (Enfâl 8/75).
“Çocuğu olmayan” ifadesinde geçen “çocuk” Arapça’daki veledin karşılığıdır. Bu dilde veled kelimesi, hem erkek hem de kız çocukları için kullanılır. Kelimeye bu mânayı veren bazı müctehidler, kız çocuğunun bulunması halinde de kelâle durumunun oluşmayacağı ve kız kardeşlerin vâris olamayacağı yorumunu yapmışlardır. Ancak müctehidlerin çoğunluğu (cumhur), kelimenin tek başına erkek için de kullanıldığından hareket ederek ve sahih bir hadise (Buhârî, “Ferâ’iz”, 5-15) dayanarak “Kız çocuğu bulunsa dahi ana-baba bir veya baba bir kız kardeşler vâris (asabe) olurlar” demişlerdir.
Sûrenin 12. âyetinde kardeşler ana bir oldukları için erkek kardeşle kız kardeşler mirastan eşit pay almışlardı: Birer tane iseler her biri altıda bir alırlar, birden fazla iseler üçte bir aralarında eşit paylaştırılır. Burada ise kardeşler baba bir (yani öz) kardeşlerdir. Baba tarafından akraba erkeklerin kadınlara karşı nafaka vb. malî yükümlülükleri bulunduğu, kadınların ise böyle bir yükümlülükleri mevcut olmadığı için erkek kardeşlere, aynı derecede bulunan kız kardeşlere nisbetle iki misli pay verilmiş, böylece nimet-külfet dengesi kurulmuştur. Mirasta, gerekli bulunan durumlarda, aynı derecedeki mirasçı kadınlara, erkeklere nisbetle yarı hisse verilmesinin sebebi, kadınların ikinci sınıf insan olarak kabul edilmelerinden veya haklarının eksiltilmesinden değil, bu nimet-külfet dengesi zaruretinden kaynaklanmaktadır.
Allah’ın her şeyi bildiğine vurgu yapılarak “Yanılmayasınız diye Allah size açıklama yapıyor” buyurulması, Kur’an’ın yalnızca iman, ibadet ve ahlâkla ilgili açıklamalar yapmak, bilgi ve hükümler getirmek için vahyedilmediğini, hukuk vb. alanlarda da müminlere ilâhî irşada ihtiyaçlarının bulunduğunu göstermektedir.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 197-198