Ayet
-
وَلَا تَنْكِحُوا مَا نَكَحَ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ اِلَّا مَا قَدْ سَلَفَؕ اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَمَقْتاًؕ وَسَٓاءَ سَبٖيلاًࣖ
﴿٢٢﴾
-
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ اُمَّهَاتُكُمْ وَبَنَاتُكُمْ وَاَخَوَاتُكُمْ وَعَمَّاتُكُمْ وَخَالَاتُكُمْ وَبَنَاتُ الْاَخِ وَبَنَاتُ الْاُخْتِ وَاُمَّهَاتُكُمُ الّٰتٖٓي اَرْضَعْنَكُمْ وَاَخَوَاتُكُمْ مِنَ الرَّضَاعَةِ وَاُمَّهَاتُ نِسَٓائِكُمْ وَرَبَٓائِبُكُمُ الّٰتٖي فٖي حُجُورِكُمْ مِنْ نِسَٓائِكُمُ الّٰتٖي دَخَلْتُمْ بِهِنَّؗ فَاِنْ لَمْ تَكُونُوا دَخَلْتُمْ بِهِنَّ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْؗ وَحَلَٓائِلُ اَبْنَٓائِكُمُ الَّذٖينَ مِنْ اَصْلَابِكُمْۙ وَاَنْ تَجْمَعُوا بَيْنَ الْاُخْتَيْنِ اِلَّا مَا قَدْ سَلَفَؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُوراً رَحٖيماًۙ
﴿٢٣﴾
Meal (Kur'an Yolu)
Tefsir (Kur'an Yolu)
Buradan itibaren üç âyette evlenme mânileri açıklanmaktadır. Hemen bütün dinlerde ve beşerî hukuklarda belli derecelerdeki yakınlar arasında evlenme yasaklanmış, bu yakınlık tarafların evlenmelerine mâni olarak değerlendirilmiştir. İslâm’a göre evlenme mânileri bu âyetler yanında sünnet ve icmâ kaynaklarına da dayanmış, bu kaynaklardaki açıklamalarla –aralarında evlenme akdi yapılması câiz olmayanlar listesi– tamamlanmıştır. Buna göre erkeklerin evlenmeleri haram kılınan kadınları (muharremât) şu sınıflarda toplamak mümkündür:
1. Usul (üst soy hısımları). Anne ile anne ve baba tarafından bütün nineler.
2. Fürû (alt soy hısımları). Kızlar ile kız ve oğul tarafından bütün kız torunlar.
3. Belli derecedeki yan hısımlar. İster ana-baba bir olsun, ister yalnızca anadan veya babadan olsun kız kardeşler, halalar ve teyzeler, kız yeğenler.
4. Belli derecedeki süt yakınları. Bir çocuk bir kadından süt emince kadın sütannesi, kadının kocası sütbabası olur ve 1, 2, 3. maddelerde sayılan soy hısımları düzeyindeki süt hısımları ile evlenemez. İslâm âlimlerinin çoğunluğuna göre eşinin süt usulü ve fürûu ile, süt usulünün ve fürûnun eşleri de bu kapsamdadır.
5. Belli derecedeki sıhri yakınlar. Evlenme ile oluşan hısımlık (musâhere, kayın hısımlığı) sebebiyle yasaklananlar ikiye ayrılmaktadır: a) Devamlı haram olanlar. Cinsî temas yapılmamış olsa dahi nikâh yapılan zevcenin annesi (kayınvâlide) ve onun annesi... Nikâhtan sonra cinsî temas da yapılmış olan zevcenin –daha önceki kocasından olma– kızları ve bunların kızları... Oğulların ve torunların eşleri (gelinler) ve babaların eşleri (üvey anneler). b) Geçici olarak haram olanlar. Zevcenin belli derecedeki yakınlarını ikinci eş olarak almak. Bu yakınlığın sınırı şöyle tesbit edilmiştir: Zevcenin yakını olan kadının erkek olduğu var sayıldığında birbiriyle evlenmeleri –akrabalık dolayısıyla– câiz değilse bu iki kadını bir arada nikâhlamak da câiz değildir.
6. Başkalarının nikâhı altında bulunan (fiilen ayrı yaşasalar bile kocala-rının veya hakemlerin ve hâkimin boşamadığı, ayırmadığı) kadınlar.
19. âyette kadınlara zorla vâris olmak yasaklanırken babaların eşleriyle (üvey analar) –onlar istemediği halde– evlenmek de yasaklanmıştı. Bu âyette konuya açıklık getirilmiş ve taraflar istese bile üvey analarla evlenmenin yasak olduğu bildirilmiştir.
Akrabalığın ve hısımlığın evlenmeye engel olması kaide olarak bütün dinlerde, hukuk ve ahlâk sistemlerinde vardır. Sınırların geniş veya dar tutulması bu sistemlerin oturduğu temel inanca, felsefeye, sistemin insan fıtratı ve tabiatıyla ilişkisine, fuhuş anlayışına ve aileye verdiği öneme bağlı olmuştur. İslâm’a göre cemiyetin çekirdeği ailedir, bu sebeple ailenin ilgi ve dayanışma açısından geniş tutulması öngörülmüştür. Bu geniş aile çerçevesi içinde bir kısım fertlerin birbiriyle ilişkisi ve birlikteliği daha çok olacaktır. Farklı cinsten iki ferdin çeşitli durumlarda bir arada olmaları şehvet içgüdüsünün harekete geçmesine, meşrû olmayan cinsî ilişkilerin vukuuna sebep olabilecektir. Bu olumsuz gelişmeyi engellemek üzere –aile fertlerinin birlikteliğini sınırlamak yerine– cinsî ilişkinin evlenmek suretiyle olması dahi yasaklanmış; böylece birbirlerine, geleceğe yönelik, muhtemel karı-koca olarak bakmaları ihtimali de ortadan kaldırılmıştır.
“Babalarınızın nikâhladığı kadınlarla evlenmeyin” cümlesinde geçen “nikâhladığı” kelimesinden evlenme akdi mi, yoksa cinsî temas mı kastediliyor? Bu soruya iki cevap verilmiştir: a) Evlenme akdi, b) hem evlenme akdi hem de –evlenme akdi bulunmadan– cinsî temas; yani zina.
İkinci cevabı benimseyenlere göre babaların nikâhladığı, evlendiği kadınlarla (üvey analar) evlenmek de, babaların zina ettiği kadınlarla evlenmek de haramdır. Başka bir deyişle zina da “evlenme mânii” oluşturur; babanın zina ettiği kadın, oğulun üvey anası gibi olur ve onunla evlenmesi câiz olmaz.
Şâfiî, (bir rivayette) Mâlik, İbn Abbas, Zührî, Leys b. Sa‘d gibi “Burada nikâhtan maksat evlenme akdidir” diyenlere göre zina, evlenme engeli oluşturmaz, babanın zina ettiği kadınla oğulun evlenmesi câiz olur.
Sütanne, sütbaba (sütannenin çocuğunu doğurduğu ve bu doğumdan gelen sütü ile süt çocuğunu emzirdiği sırada evli bulunduğu kocası), sütkardeşler ve diğer bazı süthısımlarının –evlenmenin yasak olması bakımından– öz anne ve akraba gibi olmaları ilgili âyet ve hadislerle sabit olmuş, İslâm’a mahsus bir anlayış ve hükümdür. Çocuğun tabii olarak başka bir gıda ile beslenip gelişemediği bir çağında (ilk iki yaş) onu emziren kadın, tıpkı doğuran ana gibi çocuğun hayatının idamesini sağlamakta yani Allah Teâlâ çocuğun hayatının devamına sütanneyi vasıta kılmaktadır. Bu bakımdan emziren kadın anne kabul edilmiş, onunla ve bir kısım yakınlarıyla emen çocuğun evlenmesi haram kılınmıştır. Yine bu sebepledir ki, bazı âlimlere göre ilk iki yaşı içinde bile çocuk sütten kesilir, başka gıdalarla beslenir hale gelirse bundan sonra –henüz iki yaş dolmadığı halde– emzirme haram kılıcı olmaz (İbn Âşûr, IV, 297).
Müctehid ve müfessirlerin çoğuna göre haram kılan emzirmenin çağı çocuğun ilk iki yaşı ile sınırlıdır (Bakara 2/233). Buna karşılık, sahâbeden Hz. Âişe, müctehidlerden Leys b. Sa‘d gibi bazı âlimler, Hz. Peygamber’in bazı tasarruflarına bakarak bu konuda yaş sınırı bulunmadığı ve hangi yaşta olursa olsun emzirmenin evlenmeyi haram kılacağı kanaatine ulaşmışlardır. Peygamber’in diğer hanımları (ümmehâtü’l-mü’minîn) ve müctehidlerin çoğunluğu ise haklı olarak, bu konudaki uygulamaların özel ve geçici bir izin olduğu, başkalarına teşmil edilemeyeceği görüşünü benimsemişlerdir.
Müctehidlerin çoğuna göre iki yaşını doldurmamış çocuğun midesine inen bir yudum süt dahi “süthısımlığı” ilişkisi için yeterlidir. Bazı rivayetlere dayanarak bunu beş doyumluk emmeye kadar çıkaranlar olmuştur (Müslim, “Radâ‘”, 26-32; Ebû Dâvûd, “Radâ‘”, 9-11; bu konuda geniş bilgi için bk. Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-u İslâmiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul 1985, II, 78-92).
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 41-42