Ayet
-
وَلِكُلٍّ جَعَلْنَا مَوَالِيَ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْاَقْرَبُونَؕ وَالَّذٖينَ عَقَدَتْ اَيْمَانُكُمْ فَاٰتُوهُمْ نَصٖيبَهُمْؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَهٖيداًࣖ
﴿٣٣﴾
Meal (Kur'an Yolu)
Tefsir (Kur'an Yolu)
Burada “vârisler” diye tercüme edilen kelime mevâlîdir. Bunun tekili olan mevlâ “kişinin yakını, doğumdan akrabası” mânasına da gelmektedir. Ana ve babanın geride bıraktığı böyle akraba arasında amcalar, dedeler, dayılar... vardır. Bu akrabanın da oğul ve torunları “akraba”nın mevâlîsidir. Kan hısımlarının vâris olmaları bu âyete göre genel hükümdür. Eğer miras âyetinde zikredilen vârisler bulunmazsa veya bunlar hisselerini aldıktan sonra artan miras varsa, müctehidlerin çoğunluğuna göre, yakından uzağa doğru baba tarafından akrabaya (asabe) ve bazı müctehidlere göre ana tarafından akrabaya (zevi’l-erhâm) verilecektir. Ebû Hanîfe ve Ahmed b. Hanbel’in anlayışları böyledir.
Bu âyetin ilk cümlesini “Ana, baba ve akrabanın bıraktığı her şey için kadınlı erkekli yakın (akraba) vârisler belirledik” şeklinde tercüme etmek de mümkündür.
“Antlaşma yoluyla yakınlık bağı kurduğunuz kimseler” ifadesi için çeşitli yorumlar yapılmıştır. Miras hükümleri gelmeden önce evlât ve kardeş edinme, vasiyet yoluyla miras bırakma, tazminat ve miras sözleşmesi yapma gibi âdetler vardı. Bir kısım müctehid ve müfessirler miras âyetlerinin bu uygulamaları ortadan kaldırdığını ifade etmişlerdir. Ebû Hanîfe gibi bazı müctehidlere göre şartlarına uygun miras ve tazminat sözleşmesi (muvâlât akdi) bu âyete dayalı olarak vardır, yürürlükten kaldırılmamıştır; bunlar da sıra kendilerine gelirse mirastan hisselerini alırlar.
“Asabeye, zevi’l-erhâma, sözleşmeli mirasçıya –miras âyetlerinde gösterilen paylar dışında– mirastan pay verilmez” diyen müfessirlere göre bu âyette geçen mevâlî kan hısımlarını, “antlaşma yoluyla yakınlık bağı kurduğunuz (akidlerin bağladığı) kimseler” ise evlenme hısımlarını ihtiva etmektedir.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 57-58