Ayet
-
وَمَنْ اَحْسَنُ دٖيناً مِمَّنْ اَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّٰهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ وَاتَّبَعَ مِلَّةَ اِبْرٰهٖيمَ حَنٖيفاًؕ وَاتَّخَذَ اللّٰهُ اِبْرٰهٖيمَ خَلٖيلاً
﴿١٢٥﴾
Meal (Kur'an Yolu)
Tefsir (Kur'an Yolu)
Her dinin, her ideolojinin mensubu kendine ait olanın diğerinden üstün ve güzel olduğunu iddia eder. Özellikle din konusunda en doğruyu, en güzeli tesbit edebilmek için dinin mahiyet ve amacı bakımından objektif sayılabilecek ölçülere ihtiyaç vardır. Kur’an’ın öngördüğü ölçü dinin iman, İslâm ve ihsan’ı ihtiva etmesidir. İmandan maksat tevhid inancıdır, Allah’ı bir bilmek ve yalnızca O’na ibadet etmektir. Nitekim Hz. İbrâhim’in tebliğ ettiği din de bu anlamda “hanîf” olarak isimlendirilmiştir. Bu sebeple Allah onu kendisine dost kılmış, ona Allah’a dost olma şerefini bahşetmiştir. İslâm’dan maksat kul olarak bütün bağlantılardan sıyrılmak, kulluk şuuruyla yalnız Allah’a yönelmek, kendini O’na teslim etmektir. İhsandan maksat ise bir yönüyle ihlâstır; kulluğa başka bir beklentiyi karıştırmamaktır, bir yanıyla da hayırdır, güzelliktir, kişinin her yaptığını güzel ve mükemmel yapma iradesidir. Bu üç unsuru ihtiva eden din hak dindir, güzel dindir, ondan daha üstünü olamaz. Çünkü hak birdir, en güzel de bir tanedir (“Millet-İbrâhim” ifadesi için bk. En’âm 6/161-163).
“Dost” diye çevirilen halîl kelimesi Arapça’da, “kişinin devamlı beraber olduğu, sırlarını paylaştığı, huyu huyuna, suyu suyuna uyan samimi arkadaşı” demektir. 125. âyette açıklandığı üzere her şeyin sahibi olan ve her şeyi kuşatan Allah’ın kulları arasından birini, insanlar arasında olan ve bilinen mânada dost edinmesi düşünülemez. Şu halde burada dostluk özel bir mânada kullanılmıştır. Yapılan tanım ve yorumlardan şöyle bir sonuç çıkarmak mümkündür: “Gönlünde Allah’tan başkasına yer vermeyecek kadar O’nu seven ve O’nun tarafından da sevilen, rızâsına mazhar olan, peygamberlik başta olmak üzere üstün hasletler, özellikler ve lutuflarla şereflendirilen kimse” Allah’ın dostudur. Biz insanlar, başkalarına karşı beslediğimiz duyguları ve aramızdaki ilişkinin mahiyet ve biçimini biliriz. Bu mânada bir kimseyi severiz; o, habîb (sevgili, sevilen) olur. Bir başkasını sevmenin ötesinde dost ediniriz, o da halîl olur. Allah Teâlâ bize bizim dilimizle, bizim tahayyül, tasavvur ve idrak kapasitemize uygun bir üslûpla hitap ettiği için kendinden bize yönelik ilgiyi de bu kelimelerle ifade buyurmuştur. O’nun zâtını bilemediğimiz gibi bu ilgi ve ilişkinin mahiyetini de (O’nun sevmesinin ve dost edinmesinin ne demek olduğunu da) bilemeyiz. Ancak insanlar arası ilişkiden yola çıkarak, bunu beşer planında bir örnek, kısmen de olsa anlama aracı kılarak Allah’a habîb ve halîl olmanın büyük bir mazhariyet olduğunu, keyfiyeti bilinemez bir yakınlık ifade ettiğini –her birimiz irfan derecemize göre– anlarız, bununla mutlu oluruz.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 150-151