Ayet
-
اِلَّا الَّذٖينَ يَصِلُونَ اِلٰى قَوْمٍ بَيْنَكُمْ وَبَيْنَهُمْ مٖيثَاقٌ اَوْ جَٓاؤُ۫كُمْ حَصِرَتْ صُدُورُهُمْ اَنْ يُقَاتِلُوكُمْ اَوْ يُقَاتِلُوا قَوْمَهُمْؕ وَلَوْ شَٓاءَ اللّٰهُ لَسَلَّطَهُمْ عَلَيْكُمْ فَلَقَاتَلُوكُمْۚ فَاِنِ اعْتَزَلُوكُمْ فَلَمْ يُقَاتِلُوكُمْ وَاَلْقَوْا اِلَيْكُمُ السَّلَمَۙ فَمَا جَعَلَ اللّٰهُ لَكُمْ عَلَيْهِمْ سَبٖيلاً
﴿٩٠﴾
Meal (Kur'an Yolu)
Tefsir (Kur'an Yolu)
İlk yıllarda müslümanların çevresinde bulunan gayri müslimlerden iki grup daha bu âyette söz konusu edilmektedir: a) Müslümanlarla antlaşmalı bulunan gruplarla himaye ve birlikte hareket gibi anlaşma ilişkisi içinde olan topluluklar. Dostun dostu, barışığın barışığı aynı muameleyi göreceği için bunlarla savaş haline son verilecektir. Nitekim Hudeybiye Antlaşması’nın bir maddesinde bu hüküm şu şekilde yer almıştır: “Dileyen kabileler Kureyş safında, dileyenler de Muhammed’in tarafında akid ve ahde (antlaşma) dahil olabilirler” (Müsned, IV, 325; İbn Kesîr, II, 354). b) Tarafsızlar. Ulus devletlerin doğmadığı zamanlarda ve İslâm’ın ilk tebliğ edildiği çevrede önemli ve yaygın sosyal gruplardan ikisi de kavim ve kabile idi. Kur’an dilinde kavim kelimesi “hısım, akraba, kabile, kabileler topluluğu birlik ve mutlak anlamda topluluk” mânalarında kullanılmaktadır. O dönemde gayri müslimler arasında kendi kavim ve kabilelerine karşı savaşmak istemedikleri gibi onların düşman ilân ettikleri ve savaştıkları diğer topluluklara karşı da savaşmak istemeyen gruplar vardı. Bunlar Medine’ye gelip niyetlerini açıkladıklarında kendileriyle bir mânada “tarafsızlık antlaşması” yapılacaktır.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 112-113