Ayet
-
يَسْـَٔلُكَ اَهْلُ الْكِتَابِ اَنْ تُنَزِّلَ عَلَيْهِمْ كِتَاباً مِنَ السَّمَٓاءِ فَقَدْ سَاَلُوا مُوسٰٓى اَكْبَرَ مِنْ ذٰلِكَ فَقَالُٓوا اَرِنَا اللّٰهَ جَهْرَةً فَاَخَذَتْهُمُ الصَّاعِقَةُ بِظُلْمِهِمْۚ ثُمَّ اتَّخَذُوا الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ فَعَفَوْنَا عَنْ ذٰلِكَۚ وَاٰتَيْنَا مُوسٰى سُلْطَاناً مُبٖيناً
﴿١٥٣﴾
-
وَرَفَعْنَا فَوْقَهُمُ الطُّورَ بِمٖيثَاقِهِمْ وَقُلْنَا لَهُمُ ادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّداً وَقُلْنَا لَهُمْ لَا تَعْدُوا فِي السَّبْتِ وَاَخَذْنَا مِنْهُمْ مٖيثَاقاً غَلٖيظاً
﴿١٥٤﴾
Meal (Kur'an Yolu)
Tefsir (Kur'an Yolu)
Peygamberleri inkâr edenler, onları yalancılıkla suçlayanlar mûcize istediklerinde genellikle bundan maksatları o mûcizeyi görüp imana gelmek değildir; asıl gayeleri peygamberleri güç duruma düşürmek, mûcize gösterememeleri halinde yalancı olduklarını ortaya çıkarmaktır. Ancak inkârcılara –beklediklerinin aksine– mûcizeler geldiğinde de iman etmek yerine çeşitli bahaneler ileri sürmüşler, mûcizeyi sihir olarak değerlendirmişler ve daima bir başkasını, daha büyüğünü, daha zorunu istemişlerdir. Hz. Peygamber’e en büyük ve en anlamlı mûcize olan Kur’an-ı Kerîm gelip dururken gerek müşriklerin (Yûnus 10/20; İsrâ 17/93) ve gerekse burada ifade edildiği üzere Ehl-i kitabın “ona gökten bir kitap gelmesini” istemeleri bu isteklerinde samimi olmadıklarını, inkâr ve inatları sebebiyle böyle davrandıklarını göstermektedir.
Allah peygamberini teselli etmek üzere İsrâiloğulları’nın Hz. Mûsâ’ya yaptıklarını hatırlatmaktadır. Onlar peygamberlerinden –gökten kitap gelmesine nisbetle– daha büyük ve imkânsız olan bir şey istemişler, “Allah’ı bize açıkça göster” demişlerdi. İsrâiloğulları’nın bu ve benzeri talepleri, sayısız haksızlıkları, azgınlık, şımarıklık ve taşkınlıkları sebebiyle Allah, onları yola getirmek için birçok mûcize göndermiş, zaman zaman da kendilerini cezalandırmış, yoldan çıkmamaları için yemin ettirip söz (mîsâk) almış, gerektikçe bunu kendilerine hatırlatmıştı, ancak onlar yola gelecek ve doğru yolda ilerleyecek yerde azgınlık, taşkınlık ve sapkınlıklarına devam etmişler, altından bir buzağıyı tanrı yerine koymuşlardı. Allah bu kadar büyük bir mânevî suçu ve günahı da bağışlamış, böylece ıslah olmaları için peygamberine yetki ve delil vermişti. Hz. Mûsâ, geçmişte yaptıklarını ve Allah’ın onlara büyük lutuflarını hatırlatarak davet ve eğitme vazifesine devam etmişti. Şu halde Allah’ın son elçisi de böyle yapmalı, müşriklerin ve Ehl-i kitabın bu saçma sapan istekleri karşısında yılmamalı, vazifesine devam etmeli idi (İsrâiloğulları’nın ardı arkası gelmez istekleri ve bunlara karşı Allah Teâlâ’nın mukabelesiyle onlardan alınan sözün mahiyeti ve Tûr dağının kaldırılmasının mânası için bk. Bakara 2/54-56, 63, 93; A‘râf 7/155).
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 175-176