Ayet
-
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَأْكُلُٓوا اَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ اِلَّٓا اَنْ تَكُونَ تِجَارَةً عَنْ تَرَاضٍ مِنْكُمْ وَلَا تَقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِكُمْ رَحٖيماً
﴿٢٩﴾
Meal (Kur'an Yolu)
Tefsir (Kur'an Yolu)
Önceki âyetlerde servetin ve menfaatin intikalinde rol oynayan miras, hibe, mehir gibi meşrû yollardan söz edilmişti. Bu âyette de en geniş mânasında yani “karşılıklı rızaya dayanan ve konusu maddî değerler olan hukukî işlem” anlamında ticaretten söz edilmekte; bu yollar dışında kalan, bunlara ters düşen ve bundan dolayı haksız (bâtıl) diye nitelenen yol ve şekillerle insanların mallarını ellerinden almak ve bunlardan yararlanmak yasaklanmaktadır. Hırsızlık, gasp, rüşvet, faizcilik ve tefecilik, fâhiş fiyat, aldatma bu bâtıl yolların ve şekillerin önde gelenleri ve yaygın olanlarıdır. Ticaret genellikle alınan malı, üzerine kâr koyarak satmak suretiyle yapılır. Mal alınırken bir bedel takdir edilmiştir; satılırken aynı bedelle devredilmediğine göre –fazlalıktan ibaret olan– kâr karşılıksız gibi gözükmekte, bu bakımdan da “haksız kazanç yolları”na yakın bulunmakta, bir bakıma onları andırmaktadır. Muhtemelen bu sebepledir ki, haksız kazanç yasaklanırken hemen yanında –istisna şekliyle– ticaret serbest bırakılmıştır. Alımla satım bedelleri arasındaki artı fiyat farkından ibaret olan kâr da meşrûdur. Çünkü malı alıp satan tâcir hem kamuya yararlı bir hizmet görmekte hem sermayesini riske atmakta hem de emek çekip meşgul olmaktadır. Hz. Ömer ihtikârı (karaborsa) yasakladıktan sonra “... fakat kim yazda ve kışta, zahmet çekip yüklenerek pazara mal getirirse o kişi, Ömer’in misafiridir; istediği gibi satsın, istediği gibi tutsun” diyerek bu gerekçeye işaret etmiştir (el-Muvatta’, “Büyû‘”, 56). Bâtıl yollarda bu unsurlar ve nitelikler yoktur; güçlü olan karşı tarafı ezmekte, onun zaaf ve ihtiyaç içinde olmasından yararlanmakta, gerçek rızâ söz konusu olmadan malını alıp yemektedir.
“Kendinizi öldürmeyin” cümlesinde hem hayatın hem de kamu düzeninin korunmasını hedefleyen önemli ve ince işaretler mevcuttur. Malların haksız yollardan elde edilip yenilmesi ve faydalanılması yasaklandıktan hemen sonra “Kendinizi öldürmeyin” buyurulması özellikle dikkat çekicidir. Şöyle ki; haksızlık, hukukî ve sosyal adaletsizlik anarşiyi doğurur veya körükler; bir kere toplum düzeni bozulup asayiş ortadan kalkınca can güvenliği de tehlikeye düşer; yalnız haksızlığa uğrayanlar değil, başkasının malını haksız olarak alıp yiyen veya başkasının canına haksız olarak kıyan da bu güvensizlikten nasibini alır, kendisi canından olduğu gibi yakınlarının da mal ve canları zarar görür. Âyetin asıl hedefi haksız olarak başkasını öldürmeyi yasaklamak olduğu halde bu başkalarını kastederek “Kendinizi öldürmeyin” buyurulması, hayat hakkının korunması bakımından çok güçlü bir vurgu taşımaktadır. Zira kişinin kendi hayatıyla başkasının hayatı arasında fark yoktur, bütün hayatlar eşit derecede korunmaya lâyıktır, korunma hakkına sahiptir. Birinin canına kıyan kendi canına kıydığını düşünmeli, bu şuur içinde olmalıdır.
Âyet, İslâm’ın bütün muâmelât hükümlerinin hedefi olan “beş zaruri/önemli değerin ve amacın (makasıdü’ş-şerîa) korunması” ilkesinden ikisini ihtiva etmektedir: Canın korunması ve malın korunması. Bundan önceki âyetler evliliği teşvik edip zinayı yasaklayarak neslin korunması ilkesini, ileride gelecek 43. âyet sarhoş olmayı yasaklayarak aklın korunması ilkesini, aralarda sık sık tekrarlanan Allah’a itaat ve kulluk, resulüne itaat ve ittibâ, bütün peygamberlerin getirip tebliğ ettikleri dine inanma ve bağlanma emirleri de dinin korunması maksadını ihtiva etmektedir.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 50-51