Ayet
-
يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَاَنْتُمْ تَشْهَدُونَ
﴿٧٠﴾
-
يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَلْبِسُونَ الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَࣖ
﴿٧١﴾
Meal (Kur'an Yolu)
Tefsir (Kur'an Yolu)
İlk âyette Ehl-i kitap bilginlerinin gerçeği bile bile inkâr edip dalâlet içinde kalmaları eleştirilirken, ikinci âyette de başkalarını yanıltıcı bir çaba içine girmeleri kınanmaktadır. Âyetten başkalarını yanıltma çabasının iki yönde yürütüldüğü anlaşılmaktadır: Hakkı bâtıla karıştırma ve gerçeği gizleme. Hakkı bâtılla örtmenin nasıl gerçekleştirildiği hususunda sahâbe ve tâbiîn ile sonraki bazı müfessirlerden şu yorumlar nakledilmiştir: a) Tevrat’ı tahrif ediyorlar ve ilâhî kelâmla kendi uydurduklarını birbirine karıştırıyorlardı. b) Müminlerin içine kuşku düşürmek amacıyla sabahleyin İslâm’a girdiklerini, akşamleyin de İslâm’dan çıktıklarını açıklıyorlardı. c) Tevrat’ta yer alan Hz. Muhammed ile alâkalı açık (muhkem) ve kapalı (müteşâbih) âyetleri birbirine karıştırıp fikir karmaşası meydana getiriyorlardı. d) “Muhammed, Mûsâ’nın hak peygamber olduğunu itiraf ediyor; Tevrat da Mûsâ şeriatının nesh edilemeyeceğini bildiriyor” şeklinde istidlâllerle zihinleri karıştırıyorlardı. Gerçeği gizlemeleri de şöyle açıklanmıştır: Tevrat’ta Hz. Muhammed’in peygamberliğine delâlet eden âyetler ancak üzerinde düşünülerek anlaşılabilecek nitelikteydi; din adamları sokaktaki adamdan bu hakikati gizlemek için bunların bir bütün olarak ele alınıp anlaşılmasını önleyecek biçimde davranıyorlardı (Taberî, III, 310; İbn Atıyye, I, 452-453; Râzî, VIII, 92-93). Râzî, onların bu tutumuyla kendi zamanında İslâm muhitindeki bidatçıların bilim ve araştırma ehlince ortaya konan sonuçların halka ulaşmasını önlemeye çalışmaları arasında benzerlik kurar (VIII, 93). M. Reşîd Rızâ da âyetin, müslümanlar arasındaki taklitçi zihniyetin vahiyle insanların kişisel görüşlerini karıştırıp onlara ilâhî bir din hüviyeti kazandırmaya çalışmalarını mahkûm eden bir delil teşkil ettiğini belirtir (III, 333).
70. âyette geçen ve “Allah’ın âyetleri” diye çevrilen tamlama değişik şekillerde anlaşılmıştır: a) Kur’an âyetleri, b) Hz. Muhammed’in mûcizeleri, c) Tevrat ve İncil’de yer alan âyetler. Son yorum, anılan kitapların Hz. Muhammed’i müjdeleyen veya Hz. İbrâhim’in hanîf ve müslüman olduğunu ya da Allah katında geçerli dinin İslâm olduğunu bildiren âyetler içerdiği halde Ehl-i kitabın bu hakikatleri inkâr ettiğini belirtmeye yöneliktir. Râzî bu yorumun, yahudilerin Tevrat âyetlerini değil bunların delâlet ettiği anlamları veya Tevrat’ı tahrif etmek suretiyle bizâtihî bu içerikteki âyetlerin varlığını inkâr ettikleri şeklinde iki ihtimale açık olduğunu kaydeder (VIII, 91-92). Günümüz Kitâb-ı Mukaddes araştırmaları da, –tahrif edilmiş şekliyle bile– Tevrat’ın Hz. Muhammed’in geleceğini müjdeleyen ifadeler içerdiğini ortaya koymaktadır. Nitekim Muhammad in the Bible isimli bir kitap yazan ve daha sonra müslüman olup Abdülahad Dâvûd adını alan Roma Katolik kilisesi papazlarından Prof. David Benjamin Keldânî Ârâmîce, İbrânîce ve eski Süryânîce’ye olan vukufu ile Tevrat’taki birçok peygamber sözünün ancak Hz. Muhammed’e uygun düştüğünü tesbit etmiştir (Abdülhamîd Mahmûd Tahmâz, et-Tevrât ve’l-İncîl ve’l-Kur’ân fî sûreti Âl-i İmrân, s. 76-77).
Kaynak :