Âl-i İmrân Suresi - 16-17 . Ayet Tefsiri

Ayet


  • اَلَّذٖينَ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اِنَّـنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِۚ
    ﴿١٦﴾
  • اَلصَّابِرٖينَ وَالصَّادِقٖينَ وَالْقَانِتٖينَ وَالْمُنْفِقٖينَ وَالْمُسْتَغْفِرٖينَ بِالْاَسْحَارِ
    ﴿١٧﴾

Meal (Kur'an Yolu)


﴾16-17﴿
(Bu nimetler) “Ey rabbimiz! Biz gerçekten iman ettik, günahlarımızı bağışla, bizi ateş azabından koru” diyenler, sabredenler, doğruluktan şaşmayanlar, huzurda boyun bükenler, hayır yolunda harcama yapanlar ve seher vakitlerinde Allah’tan bağışlanma dileyenler (içindir).

Tefsir (Kur'an Yolu)


Bu âyetlerde önceki âyette anılan takvâ sahiplerinin, ebediyet âleminin güzelliklerine lâyık olan kulların özelliklerine açıklık getirilmektedir.

Ahlâk ve tasavvufun temel kavramlarından olan sabır “acıya katlanma, sıkıntıya göğüs germe; insanın kendisini, aklın ve dinin yapılmasını gerekli gördüğü işleri yapmaya veya yapılmasını yasakladığı, uygun bulmadığı davranışlardan uzak durmaya zorlaması, Allah’a tevekkül ederek O’ndan gelen sıkıntılara katlanma, kişinin hayırlı amacına ulaşma yönündeki direnci” gibi anlamlarda kullanılır (bu konuda bilgi için bk. Bakara 2/45, 153).

“Sâdıkūn”, “doğruluktan ayrılmayan, dürüst kişiler” demektir. İslâm ahlâkçıları bu erdemli davranışı ifade eden sıdk terimi üzerinde önemle durmuşlar, buna âyet ve hadislerin ışığında geniş açıklamalar getirmişlerdir (bk. Bakara 2/177).

“Huzurda boyun bükenler”diye çevrilen “kānitûn” kelimesi, “itaat edenler, Allah’a ihlâsla kulluk edenler, huşû içinde olanlar” gibi mânalara da gelir (ayrıca bk. Bakara 2/116, 238).

“Münfikūn”, “harcayanlar, imkânlarını Allah yolunda sarfedenler” demektir (infak hakkında bilgi için bk. Bakara 2/254 vd.).

“Müstağfirûn”, “yarlığanma, bağışlanma dileğinde bulunanlar” demektir. Kur’an-ı Kerîm’de ve Hz. Peygamber’in hadislerinde yüce Allah’ın bağışlamasının ne kadar geniş olduğuna sık sık değinilir, insanlar günahlardan “istiğfar” etmeye ve O’nun engin bağışından asla ümit kesmemeye çağrılır (özellikle bk. Zümer 39/53).

“Eshâr”, “sehr” ve “suhr” şeklinde de okunan “seher” kelimesinin çoğuludur. Seher şafaktan (fecir) önceki vakti ifade eder. Hz. Peygamber’in gecenin son bölümünü özellikle fecirden önceki zaman dilimini ibadet, dua ve istiğfarla geçirmeyi tavsiye eden hadisleri bulunmaktadır (bk. Buhârî, “Daavât”, 14; “Vitr”, 1, 2; Tirmizî, “Tefsîr”, 16/1). Gerek âyet-i kerîmeden gerekse işaret edilen hadislerden, karanlıkların aydınlığa dönüştüğü, aynı zamanda uykunun en tatlı olduğu bu vakitte gafletten uzak olup kendini yoğun biçimde ibadete vermenin ve Allah’a yakarışta bulunmanın ayrı bir değere sahip olduğu anlaşılmaktadır. İbn Abbas’tan bu âyette geçen “seher vakitlerinde Allah’tan bağışlanma dileyenler” ifadesiyle sabah namazını kılanların kastedildiği rivayet edilmiş olup (Râzî, VII, 202), Arap dilinde seher kelimesinin fecirden sonrasını da içine alır biçimde kullanıldığını gösteren şiirler bulunması (İbn Atıyye, I, 412) bu anlayışı destekler niteliktedir. Öte yandan Muhammed Esed, Kur’an’ın affedilmek için ibadete başvurmayı günün belli bir vaktine bağlamış olması anlayışının pek mâkul görünmediğini ileri sürmekte ve “seher” veya “suhur” kelimesinin “kalbin nüvesi, özü”, “kalbin en iç, derunî kesimi” veya sadece “kalp” anlamına da geldiğine işaret ederek âyetin bu kısmına “bütün kalpleriyle af dileyenler” mânasını vermeyi tercih etmektedir (I, 91).


Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 518-519
Sesli ve Görüntülü Yayınlar
  • Diyanet TV

  • Diyanet Kur'an Radyo

  • Diyanet Radyo

  • Diyanet Haber

  • Diyanet Yayınları