Ayet
-
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَصٖينَ
﴿٤٠﴾
-
اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَعْلُومٌۙ
﴿٤١﴾
-
فَوَاكِهُۚ وَهُمْ مُكْرَمُونَۙ
﴿٤٢﴾
-
فٖي جَنَّاتِ النَّعٖيمِۙ
﴿٤٣﴾
-
عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِلٖينَ
﴿٤٤﴾
-
يُطَافُ عَلَيْهِمْ بِكَأْسٍ مِنْ مَعٖينٍۙ
﴿٤٥﴾
-
بَيْضَٓاءَ لَذَّةٍ لِلشَّارِبٖينَۚ
﴿٤٦﴾
-
لَا فٖيهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنْزَفُونَ
﴿٤٧﴾
-
وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ عٖينٌۙ
﴿٤٨﴾
-
كَاَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَكْنُونٌ
﴿٤٩﴾
Meal (Kur'an Yolu)
Tefsir (Kur'an Yolu)
Yukarıda inkârcıların âhiretteki durumları hakkında bilgi verilmişti; burada da müminlerin nâil olacakları nimetlerden örnekler sıralanmaktadır. “Bilinen bir nasip” ifadesiyle ne kastedildiği hususunda şu yorumlar yapılmıştır: a) Vakti bilinen rızıklar. Nitekim başka bir âyette (Meryem 19/62) “Orada, sabah akşam rızıkları hazırdır” buyurulmuştur; b) Niteliği bilinen rızıklar. Buna göre cennet nimetlerinin tadı, kokusu ve görünüşüyle kendilerine mahsus özellikleri olacaktır; c) Bir görüşe göre cennetteki rızıkların bilinmesinden maksat, dünya nimetlerinin aksine sürekliliğinden emin olunmasıdır; d) Veya herkesin, dünyadaki iyiliklerine göre hak ettiği miktar ne ise o ölçüde rızıklara nâil olmasıdır (bk. Râzî, XXVI, 136). İbn Âşûr, üçüncü yorumu tercih etmiştir (XXIII, 111). Cennet meyveleri, aynı olmamakla beraber, dünya meyvelerine benzerlikler taşıyacağı için bu yönden “bilinen meyveler” denilmiş olabilir. 42. âyetteki “türlü meyveler” ifadesi bir önceki âyette geçen rızıkların ne olduğunu açıklamaktadır. Müfessirlere göre “meyveler” kelimesi, cennet nimetlerinin beslenme amaçlı değil, lezzet amaçlı olduğunu göstermektedir; çünkü orada yaşamak için dünyadaki gibi beslenmeye ihtiyaç duyulmayacaktır.
Taberî’nin 45. âyetin tefsiri münasebetiyle Süddî’den naklettiğine göre Araplar şarap dolu kaba “ke’s” (kadeh), boş olanına da “inâ’” (kap) derlerdi (XXIII, 53). Taberî ve sonraki müfessirler, Süddî’nin verdiği bu bilgi yanında Katâde, Dahhâk gibi başka âlimlere dayanarak bu kelimenin Kur’an’da da özellikle “şarap dolu kâse” anlamında kullanıldığını belirtirler.
“İçenleri sarhoş etmez” diye çevirdiğimiz 47. âyetin ilgili kısmına, kıraat farkından dolayı, “İçilmekle tükenmez” şeklinde de mâna verilmiş; 48. âyetteki “kısa bakışlı, ürkek bakışlı kadınlar” anlamına gelen “kāsırâtü’t-tarf” ise mecazi bir ifade olup “sadece eşlerine bakan, eşlerinden başkasında gözü olmayan kadınlar” şeklinde açıklanmıştır (bk. Taberî, XXIII, 54-56; İbn Atıyye, IV, 472-473).
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 532