Ayet
-
وَضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلاً قَرْيَةً كَانَتْ اٰمِنَةً مُطْمَئِنَّةً يَأْتٖيهَا رِزْقُهَا رَغَداً مِنْ كُلِّ مَكَانٍ فَكَفَرَتْ بِاَنْعُمِ اللّٰهِ فَاَذَاقَهَا اللّٰهُ لِبَاسَ الْجُوعِ وَالْخَوْفِ بِمَا كَانُوا يَصْنَعُونَ
﴿١١٢﴾
-
وَلَقَدْ جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ مِنْهُمْ فَكَذَّبُوهُ فَاَخَذَهُمُ الْعَذَابُ وَهُمْ ظَالِمُونَ
﴿١١٣﴾
Meal (Kur'an Yolu)
Tefsir (Kur'an Yolu)
Sözü edilen şehir müfessirlerin çoğuna göre Mekke’dir. Gerçekten Mekke, Hz. İbrâhim’in burada Kâbe’yi inşa etmesinden sonra onun duası ve bu kutsal yapı bereketiyle (Bakara 2/126; İbrâhim 14/35, 37) dokunulmaz (harem) olarak kabul edilmiş, burada kan dökülmesi yasaklanmış, şehre girenler güvencede kabul edilmiştir. Çevresinde kabile çatışmaları yüzünden mal ve can güvenliği sık sık tehlikeye düşerken Mekke güvenlikli ve kutsal şehir olma özelliğini yüzyıllarca korumuştur (Ankebût 29/67). Ayrıca hac sayesinde Mekke’nin bir ticaret merkezi haline gelmesi de şehir halkına ekonomik bakımdan çok önemli imkânlar sağlamaktaydı (Kasas 28/57). Ancak Mekke ileri gelenlerinin Hz. Peygamber’e ve müslümanlara karşı giderek artan bir dozda şiddet yoluna başvurmalarıyla şehrin huzuru bozuldu, güven ve bereket giderek ortadan kalktı, hatta muhtemelen bu âyetin inmesinden önce bir de kıtlık hadisesi yaşandı (bk. Duhân 44/10-15).
Fahreddin er-Râzî, âyetteki şehirle Mekke’nin kastedildiği görüşünü zayıf bulmakta, bunun sadece ibret için zikredilmiş bir misal olma ihtimali üzerinde durmaktadır (XX, 127). Ancak Mekke halkına, inkâr ve inatları, yaptıkları kötü işler, haksızlıklar yüzünden kendi şehirlerinin nereden nereye geldiği hatırlatılarak bundan ders çıkarmalarının istenmesi daha anlamlı görünmektedir. Buna göre “kendi içlerinden bir peygamber”den maksat da Hz. Muhammed’dir.
Sonuç olarak burada asıl anlatılmak istenen şudur: Allah’ın nimetlerine şükretmek ve O’nun peygamberleri aracılığıyla bildirdiği yasalarına uygun davranmak, bir kulluk ve insanlık borcu olduğu kadar, insanların toplumsal ve ekonomik huzuru, güvenliği bakımından da bir zarurettir. Çünkü Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük anlamına gelen açık ve bilinçli inkâr ve kabalıkların toplumsal bir hal almasıyla, insanların ekonomik, sosyal ve psikolojik problemleri arasında bir ilişki bulunmaktadır; insanlar bu kötü gidişin sonuçlarını er veya geç, kaçınılmaz olarak, açlık ve korku türü musibetlerle yaşarlar.
Meâlinde geçen “açlık ve korku felâketi” ifadesindeki felâket kelimesinin âyet metnindeki aslı “elbise” anlamına gelen libâstır. Burada elbise nasıl bedeni sarar kuşatırsa, yaptıkları yüzünden müstahak olanlara Allah’ın vereceği açlık ve korkunun da onları kuşatacağı, kaplayacağı, çektikleri açlık ve korku duygularının dışlarına yansıyacağı anlatılmak istenmiştir.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 446-447