Ayet
-
سَيَقُولُونَ ثَلٰثَةٌ رَابِعُهُمْ كَلْبُهُمْۚ وَيَقُولُونَ خَمْسَةٌ سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ رَجْماً بِالْغَيْبِۚ وَيَقُولُونَ سَبْعَةٌ وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْؕ قُلْ رَبّٖٓي اَعْلَمُ بِعِدَّتِهِمْ مَا يَعْلَمُهُمْ اِلَّا قَلٖيلٌࣞ فَلَا تُمَارِ فٖيهِمْ اِلَّا مِرَٓاءً ظَاهِراًࣕ وَلَا تَسْتَفْتِ فٖيهِمْ مِنْهُمْ اَحَداًࣖ
﴿٢٢﴾
Meal (Kur'an Yolu)
Tefsir (Kur'an Yolu)
Gerek Ehl-i kitap gerekse müslümanlar arasında onların sayıları ve kaldıkları süre hakkında farklı görüşler ileri sürüldü. Kur’an-ı Kerîm, bir hikmete binaen bunların nerede ve ne zaman yaşadıkları, sayıları, isimleri ve –tercih edilen görüşe göre– kaldıkları süre hakkında bilgi vermedi. Sadece böyle bir olayın cereyan ettiğini bildirdi ve bu gençlerin sığındıkları mağaranın konumu hakkında bazı açıklamalarda bulundu. Ayrıca bu gençlerin sayıları hakkında farklı şeyler söyleyenler olduğunu ifade etti. Ancak bu söylenenleri “recmen bi’l-gayb” (karanlığa taş atar gibi tahminlerde bulunmak) diye vasıflandırdı.
Bir görüşe göre “recmen bi’l-gayb” ifadesi ilk iki rakamla ilgilidir; “Onlar yedi kişidir; sekizincisi köpekleridir” diye ifade edilen üçüncü rakama gelince onunla ilgili olarak “Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır” buyurulmuştur. Bu ifade gençlerin sayısının yedi olduğuna, sekizincisinin de köpekleri olduğuna dair bir ipucu olarak değerlendirilmiştir. İbn Abbas, kendisinin bunu bilenlerden olduğunu ve bu gençlerin yedi kişi olduğunu söylemiştir (İbn Kesîr, V, 144). Bununla beraber “De ki: Onların sayılarını rabbim daha iyi bilir” cümlesi, bu tür konuları Allah’ın bilgisine havale etmenin ve vahyin bildirdiğinden fazla bir şey söylememenin daha uygun olduğunu, böyle konular hakkında ileri geri söz söylemenin bir fayda sağlamayacağını ifade etmektedir.
Hadis kaynaklarında zikredilmemiş olan bu kıssa, tarih ve tefsir kitaplarında geniş ve farklı rivayetler şeklinde nakledilmiştir. Ashâb-ı Kehf’in Hırıstiyanlığa veya Yahudiliğe mensup olduklarına dair de Kur’an’da veya hadis kaynaklarında herhangi bir bilgi yoktur. Kıssanın nüzûl sebebi dikkate alındığında bunların Hz. Îsâ’dan önce yaşamış olmaları muhtemeldir. Çünkü bunlarla ilgili soruyu Hz. Peygamber’e sormalarını müşriklere tavsiye edenler yahudi âlimleriydi. Öte yandan “rakîm” kelimesinin etimolojisinden hareketle de bunların Hz. Îsâ’dan önce yaşadıkları kanaatine varanlar olmuştur (İsmet Ersöz, “Ashâb-ı Kehf”, DİA, III, 466).
Kıssanın nerede geçtiğine dair Kur’an’da herhangi bir işaret olmamakla birlikte, dünyanın çeşitli yerlerinde meselâ İspanya, Cezair, Mısır, Ürdün, Suriye, Afganistan ve Türkistan’da Ashâb-ı Kehf’e ait olduğu iddia edilen mağaralar vardır. Anadolu’da da Tarsus, Efes ve Efsus (Afşin) olmak üzere üç yer gösterilmiştir. Genelde hıristiyan kaynakları olayın Efes’te cereyan ettiğini kaydederler. Kur’an-ı Kerîm ise hikâyenin mesajı bakımından pek önemi olmayan bu bilgilerden ziyade, olayın üzerinde düşünülüp ibret alınması gereken yönlerini ön plana çıkarmıştır. Bu da öldükten sonra dirilmenin mümkün olduğunu göstermek ve iman-küfür mücadelesinde Allah’a ve âhiret gününe inananların mutlaka zafere kavuşacaklarını vurgulamaktır (bk. İsmet Ersöz, “Ashâb-ı Kehf”, DİA, III, 465-467).
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 545-546