Tâhâ Suresi - 9-24 . Ayet Tefsiri

Ayet


  • وَهَلْ اَتٰيكَ حَدٖيثُ مُوسٰىۘ
    ﴿٩﴾
  • اِذْ رَاٰ نَاراً فَقَالَ لِاَهْلِهِ امْكُـثُٓوا اِنّٖٓي اٰنَسْتُ نَاراً لَعَلّٖٓي اٰتٖيكُمْ مِنْهَا بِقَبَسٍ اَوْ اَجِدُ عَلَى النَّارِ هُدًى
    ﴿١٠﴾
  • فَلَمَّٓا اَتٰيهَا نُودِيَ يَا مُوسٰى
    ﴿١١﴾
  • اِنّٖٓي اَنَا۬ رَبُّكَ فَاخْلَعْ نَعْلَيْكَۚ اِنَّكَ بِالْوَادِ الْمُقَدَّسِ طُوًىؕ
    ﴿١٢﴾
  • وَاَنَا اخْتَرْتُكَ فَاسْتَمِـعْ لِمَا يُوحٰى
    ﴿١٣﴾
  • اِنَّـنٖٓي اَنَا اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ فَاعْبُدْنٖيۙ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ لِذِكْرٖي
    ﴿١٤﴾
  • اِنَّ السَّاعَةَ اٰتِيَةٌ اَ كَادُ اُخْفٖيهَا لِتُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعٰى
    ﴿١٥﴾
  • فَلَا يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِهَا وَاتَّـبَعَ هَوٰيهُ فَتَرْدٰى
    ﴿١٦﴾
  • وَمَا تِلْكَ بِيَمٖينِكَ يَا مُوسٰى
    ﴿١٧﴾
  • قَالَ هِيَ عَصَايَۚ اَتَوَكَّـؤُ۬ا عَلَيْهَا وَاَهُشُّ بِهَا عَلٰى غَنَمٖي وَلِيَ فٖيهَا مَاٰرِبُ اُخْرٰى
    ﴿١٨﴾
  • قَالَ اَلْقِهَا يَا مُوسٰى
    ﴿١٩﴾
  • فَاَلْقٰيهَا فَاِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعٰى
    ﴿٢٠﴾
  • قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْࣞ سَنُعٖيدُهَا سٖيرَتَهَا الْاُو۫لٰى
    ﴿٢١﴾
  • وَاضْمُمْ يَدَكَ اِلٰى جَنَاحِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍ اٰيَةً اُخْرٰىۙ
    ﴿٢٢﴾
  • لِنُرِيَكَ مِنْ اٰيَاتِنَا الْكُبْرٰىۚ
    ﴿٢٣﴾
  • اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰىࣖ
    ﴿٢٤﴾

Meal (Kur'an Yolu)


﴾9﴿
Mûsâ ile ilgili bilgi sana erişti mi?
﴾10﴿
Hani o bir ateş görmüş ve ailesine şöyle demişti: “Siz bekleyin, (şu uzakta) bir ateş bulunduğunu farkettim; belki ondan size bir kor parçası getiririm veya ateşin başında bir kılavuz bulurum.”
﴾11﴿
Onun yanına geldiğinde kendisine “ey Mûsâ!” diye seslenildi.
﴾12﴿
“İyi bil ki ben, evet yalnız ben senin rabbinim; artık pabuçlarını çıkar, çünkü şu anda kutsal vadide, Tuvâ’dasın.
﴾13﴿
Ben seni seçtim, şimdi vahyedilecek olana kulak ver.
﴾14﴿
Kuşkusuz ben, yalnız ben Allahım. Benden başka tanrı yoktur. O halde bana kulluk et, beni hatırında tutmak için namazı kıl.”
﴾15﴿
“Onun vaktini herkesten gizlemiş olsam da, her bir kişinin yapıp ettiğinin karşılığını görmesi için kıyamet mutlaka gelecektir.”
﴾16﴿
“Ona inanmayan ve kendi tutkularının peşinden gidenler sakın seni ona inanmaktan alıkoymasın, sonra sen de helâk olursun!
﴾17﴿
Nedir o sağ elindeki, ey Mûsâ?”
﴾18﴿
Dedi ki: “O benim asâmdır. Ona dayanırım, onunla koyunlarıma yaprak silkelerim, ona başkaca ihtiyaçlarım da var.”
﴾19﴿
Allah buyurdu: “Onu yere at ey Mûsâ!”
﴾20﴿
Hemen attı. Bir de ne görsün, o akıp giden bir yılan oluvermiş!
﴾21﴿
Allah, “Tut onu ve korkma, biz onu hemen eski haline döndüreceğiz” buyurdu.
﴾22﴿
“Şimdi de elini koynuna sok, bir hastalık yüzünden olmaksızın, bir başka mûcize olarak elin bembeyaz çıkacaktır.
﴾23﴿
Böylece sana büyük mûcizelerimiz­den bir kısmını göstermiş olalım.
﴾24﴿
Firavun’a git, çünkü o sınırı çok aştı.”

Tefsir (Kur'an Yolu)


Gerek Kitâb-ı Mukaddes’te gerekse Kur’an-ı Kerîm’de kendisinden en çok söz edilen peygamber Hz. Mûsâ’dır. İlk inen sûrelerde Hz. Mûsâ’ya verilen “sahifeler”e gönderme yapan ifadeler yer almış olmakla beraber, Kur’an âyetlerinin kronolojik sıralamasına göre onun peygamberlikle onurlandırılmasına, Firavun’a gidip onu doğru yola çağırmakla görevlendirilmesine, bu arada kendisinin Allah’ın lutfuyla bizzat Firavun’un sarayında büyütülmüş olduğuna, Firavun’a yapılan nasihat ve gösterilen mûcizelere rağmen inatçı tavrını sürdürdüğü için İsrâiloğulları’nın Mûsâ’nın öncülüğünde kurtarılıp Firavun ve ordusunun Kızıldeniz’de boğulmasına, daha sonra Mûsâ vahiy almak üzere Tûr’a gittiğinde İsrâiloğulları’nın buzağı heykeline taparak nankörlük ettiklerine geniş biçimde yer verilen ilk yer bu âyet kümesinin başından 98. âyete kadarki bölümdür (Hz. Mûsâ’nın hayatı hakkında Kur’an’da ve Kitâb-ı Mukaddes’te verilen bilgiler ve karşılaştırılması için bk. Bakara 2/49-59; Kasas 28/3 vd.). Burada dikkat çeken husus, anlatımın Hz. Mûsâ’nın doğumu ve yetiştirilmesiyle değil, hemen ona peygamberlik görevinin verilmesi ve tevhid mücadelesi içine sokulmasıyla başlamasıdır. Bu durumla, sûrenin tevhid mücadelesinin sıkıntılı dönemlerini yaşayan Resûlullah’a ve müminlere teselli ve moral desteği verme hedefi arasında sıkı bir bağ bulunduğu söylenebilir.

Kur’an’ın başka sûrelerinde verilen bilgilerle beraber değerlendirildiğinde 10. âyette, Hz. Mûsâ’nın Medyen’de sekiz (veya on) yıl kayın­pederinin yanında çalıştıktan sonra ailesiyle birlikte Mısır’a gitmek üzere yola çıktığı günlerden söz edildiği anlaşılmaktadır. Tefsirlerde bu olayın soğuk bir kış gecesinde ve Mûsâ’nın yolunu kaybettiği bir sırada meydana geldiği, ateş zannettiği ışığın gerçekte ilâhî nur olduğu belirtilir (Taberî, XVI, 142). Burada önemli olan, onun bir ışık görmesinin sağlanması ve bunun ilâhî huzura çağırılmasına vesile kılınmasıdır. Hz. Mûsâ bu mazhariyete eriştikten sonra, (11-24. âyetlerde belirtildiği üzere) kendisine vahiy gelmiş, mûcizelerle donatıldığı kendisine gösterilip Firavun’a gitmesi istenmiştir. Tevrat’ta Mûsâ’nın ateş görmesi olayı şöyle anlatılır: “Ve rabbin meleği bir çalı ortasında ateş alevinde ona göründü; ve gördü, ve çalı tükenmiyordu; ve Mûsâ dedi: Şimdi döneyim, ve bu büyük manzarayı göreyim, çalı niçin yanıp tükenmiyor...” (Çıkış, 3/2-3).

12. âyette Hz. Mûsâ’dan niçin pabuçlarını çıkarmasının istendiği açıklanırken bazı müfessirler pabuçların yapıldığı malzeme üzerinde durmuşlarsa da, daha çok ayaklarının o kutsal mekâna doğrudan temas etmesinin ve bereketinden nasiplenmesinin istendiği yorumu tercih edilmiştir (bk. Taberî, XVI, 143-144). Fakat burada ilâhî vahye muhatap olacak olan Mûsâ’nın kendisini ruhen buna hazırlamasının amaçlandığı, dolayısıyla kendisine çeki düzen vermesi ve daha özel bir saygı göstermesi için uyarıldığı söylenebilir. İbn Atıyye de buna yakın bir yorum yapmaktadır (IV, 39). Âyetin son kısmına “Sen iki defa kutlu kılınmış vadidesin” mânasını veren Esed, âyetteki “tuvâ” (diğer okunuşuyla “tıvâ”) kelimesiyle ilgili olarak şu açıklamayı yapmaktadır: Ne var ki bazı müfessirler bu kelimenin “kutlu kılınan vadi”nin ismi olduğunu söylemişlerdir. Oysa Zemahşerî, “iki kere yapılan” anlamındaki tuvan yahut tıvan tabirinden yola çıkarak, sözcüğü “iki kere” anlamına yormuştur; yani “iki kere kutsanmış” yahut “iki kere kutlu kılınmış” (II, 624, 625). Halbuki Zemahşerî önce bu kelimenin yer adı olmasına ilişkin yoruma temas etmekte, daha sonra “İki defa anlamına geldiği de söylenmiştir” şeklinde kendi yorum ve tercihi olmaksızın bu görüşe işaret etmekte, ayrıca bu mânayı “iki defa kutsanma” yorumuna hasretmeyip “iki defa seslenilmiş olduğu” yorumundan da söz etmektedir (II, 429). Kaldı ki genellikle müfessirler –tercih belirterek veya belirtmeden– her iki yorumu (vadi ismi olduğunu ve iki kere mânasına geldiğini) nakletmektedirler (meselâ bk. Taberî, XVI, 145-147; İbn Atıyye, IV, 39).

14. âyetin “Beni hatırında tutmak için namazı kıl” şeklinde tercüme ettiğimiz kısmına “Hatırladığında namazı kıl” mânası da verilmiş ve bu yorum Hz. Peygamber’in “Bir namazı unutan kimse hatırladığında onu kılsın” buyurduktan sonra bu âyeti okuduğu rivayetiyle (Buhârî, “Mevâkît”, 37) desteklenmeye çalışılmıştır. Fakat Taberî âyetin lafzına göre ilk mânanın daha kuvvetli olduğunu belirtir (XVI, 147-148).

15. âyetteki “onu âdeta kendimden bile gizliyorsam da” diye çevirdiğimiz kıyamet günüyle ilgili yan cümle için değişik açıklamalar yapılmış, bu arada cümleye “Onu neredeyse açıklayacağım” mânası da verilmiştir. Fakat müfessirlerin çoğu, bu ifadenin Arap dilinde bilinen bir üslûp (mübalağa) olduğu, bizim tercih ettiğimiz “Âdeta kendimden dahi gizlemekteyim” anlamını taşıdığı ve Allah’ın bu bilgiyi kimseye vermediğini, o günün ansızın gelip çatacağını belirtmeyi hedeflediği kanaatindedir (bk. Taberî, XVI, 148-153; İbn Atıyye, IV, 40). Bu âyetin “herkes yapıp ettiğinin karşılığını görsün diye” şeklinde çevirdiğimiz kısmıyla bilinçli çabaların kastedildiği ve dolayısıyla –ahlâken iyi ya da kötü olduğuna bakılmaksızın– elde olmadan yapılan eylemlerle farkında olmadan yapılan ihmallerin hariç tutulduğu anlaşılmaktadır. Bu ilkeyi Hz. Mûsâ’nın kıssasını anlatırken telaffuz etmekle Kur’an, bütün gerçek dinlerin temelinde yatan ahlâkî kavram ve öğretilerin özde hep aynı olduğunu vurgulamaktadır. Esed bu inceliği daha belirgin hale getirme düşüncesiyle âyetin bu kısmına, “herkese (hayatta iken) peşinden koştuğu şeylere göre hak ettiği karşılık verilebilsin diye” şeklinde mâna vermiştir (II, 626-627).

Kur’an’da değişik vesilelerle değinildiği üzere Hz. Mûsâ Firavun’a gönderilirken asâsının yılana dönüşmesi ve elini koynuna sokunca –kendisi esmer tenli olduğu halde– hastalık vb. bir sebeple olmaksızın elinin bembeyaz çıkması şeklinde iki mûcize ile desteklenmişti (ayrıca bk. A‘râf 7/106-108; Kasas 28/31-32). 19-22. âyetlerde bunlara temas edildikten sonra 23. âyette bununla öncelikle Hz. Mûsâ’nın Allah’ın kudretine olan inancının pekiştirilmesinin amaçlandığı ifade edilmektedir.


Kaynak :
Sesli ve Görüntülü Yayınlar
  • Diyanet TV

  • Diyanet Kur'an Radyo

  • Diyanet Radyo

  • Diyanet Haber

  • Diyanet Yayınları