Ayet
-
وَاَمَّا الَّذٖينَ فَسَقُوا فَمَأْوٰيهُمُ النَّارُؕ كُلَّمَٓا اَرَادُٓوا اَنْ يَخْرُجُوا مِنْهَٓا اُعٖيدُوا فٖيهَا وَقٖيلَ لَهُمْ ذُوقُوا عَذَابَ النَّارِ الَّذٖي كُنْتُمْ بِهٖ تُكَذِّبُونَ
﴿٢٠﴾
-
وَلَنُذٖيقَنَّهُمْ مِنَ الْعَذَابِ الْاَدْنٰى دُونَ الْعَذَابِ الْاَكْبَرِ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
﴿٢١﴾
-
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِاٰيَاتِ رَبِّهٖ ثُمَّ اَعْرَضَ عَنْهَاؕ اِنَّا مِنَ الْمُجْرِمٖينَ مُنْتَقِمُونَࣖ
﴿٢٢﴾
Meal (Kur'an Yolu)
Tefsir (Kur'an Yolu)
İlk cümlede geçen ve sözlükte “günah işlemek” anlamına gelen feseka fiilinin buradaki bağlamında –başka bazı âyetlerde de olduğu gibi– günahların en büyüğü olan “inkârcılıkta diretme” mânasında kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu sebeple, 20. âyette sözü edilen kişiler meâlinde “günaha batanlar” şeklinde ifade edilmiştir. Tefsirlerde genellikle, 21. âyette geçen “büyük azap”tan maksadın âhiret azabı olduğu belirtilir; “yakın azap” ise daha çok dünya hayatındaki belâ ve sıkıntılar şeklinde açıklanır. Bazı müfessirler bunu kabir azabı olarak yorumlamışlar; İbn Mes‘ûd’dan da burada müşriklerin Bedir Savaşı’nda mağlûp olacaklarına işaret bulunduğu yorumu nakledilmiştir (bk. Taberî, XXI, 108-111; İbn Ebû Hâtim, IX, 3110). İnkârcılık günahına saplananlara yakın azabın mutlaka tattırılacağı ve bunun tuttukları yanlış yoldan dönmelerine fırsat verme amacı taşıdığı belirtildiğine göre, bu ifadeyle söz konusu kişilerin dünya hayatında vicdan muhasebesi yapmalarına imkân sağlayan özellikle maddî-mânevî sıkıntılara ve bunalımlara mâruz bırakılmasının kastedildiği söylenebilir. Müteakip âyette kendisine bu tür fırsatlar sağlandığı halde bağnaz tutumunda direnen kişinin haksızlığın zirvesine tırmanmış ve artık cezayı kesin olarak hak etmiş olduğunun belirtilmesi de bu mânayı desteklemektedir.
Kaynak :