Ayet
-
وَذَرْنٖي وَالْمُكَذِّبٖينَ اُو۬لِي النَّعْمَةِ وَمَهِّلْهُمْ قَلٖيلاً
﴿١١﴾
-
اِنَّ لَدَيْنَٓا اَنْكَالاً وَجَحٖيماًۙ
﴿١٢﴾
-
وَطَعَاماً ذَا غُصَّةٍ وَعَذَاباً اَلٖيماً
﴿١٣﴾
-
يَوْمَ تَرْجُفُ الْاَرْضُ وَالْجِبَالُ وَكَانَتِ الْجِبَالُ كَثٖيباً مَهٖيلاً
﴿١٤﴾
Meal (Kur'an Yolu)
Tefsir (Kur'an Yolu)
“Nimet içinde yüzen o yalanlayıcıları bana bırak” cümlesi, elde ettikleri nimetlerin şükrünü yerine getirmeyen ve Allah’ın gönderdiği peygamberi yalancılıkla itham eden varlıklı ve despotik tavırlı Mekke müşrikleriyle ilgilidir. Allah Teâlâ Hz. Peygamber’e onlarla uğraşmasına gerek olmadığını, onların cezalarını kendisinin vereceğini bildirmiştir. Müfessirlerin çoğunluğu, bu cezalandırma sürecinin hicretten sonra Bedir Savaşı’yla başladığını belirtirler. 12. âyet onların cezalarının dünyada sona ermediğine, âhirette de cehennem ateşiyle cezalandırılacaklarına işaret etmektedir. “Prangalar” diye çevirdiğimiz enkâl kelimesi “kelepçeler, bukağılar, demir halkalar” anlamına da gelmektedir. Buna göre âyet suçluların elleri kelepçeli, ayakları bukağılı, boyunlarına halka geçirilmiş olarak cehenneme sürüleceklerine işaret eder. 13. âyetin son bölümünde suçlular için ayrıca mahiyeti belirtilmeyen elem verici bir azaptan söz edilmektedir. 14. âyette de bu cezaların, dağların ve yeryüzünde bulunanların şiddetli bir şekilde sarsılması ve dağların kum yığını haline gelmesi ve kıyametin kopmasıyla başlayacağı haber verilmiştir (dağların parçalanması hakkında bilgi için bk. Kehf 18/47). Bütün bunlar dünyada verilen ağır cezalara benzetme yoluyla uhrevî cezanın ağırlık ve dehşetini tasvir etmeye yönelik anlatımlardır. Uhrevi cezaların mahiyetini ise ancak Allah Teâlâ bilir.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 487-488