Ayet
-
قَدْ نَعْلَمُ اِنَّهُ لَيَحْزُنُكَ الَّذٖي يَقُولُونَ فَاِنَّهُمْ لَا يُكَذِّبُونَكَ وَلٰكِنَّ الظَّالِمٖينَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ يَجْحَدُونَ
﴿٣٣﴾
Meal (Kur'an Yolu)
Tefsir (Kur'an Yolu)
Hz. Muhammed, müşriklerin kendisi hakkında sarfettikleri sihirbaz, mecnun, şair, yalancı gibi sözlerden, Kur’an’ın asılsız, İslâmiyet’in gerçek dışı olduğunu söylemelerinden dolayı son derece müteessir oluyordu. Nitekim başka bir âyette (Şuarâ 26/3), “İman etmiyorlar diye neredeyse kendini helâk edeceksin!” buyurularak onun hissettiği bu derin üzüntüye işaret edilmiştir. Bu sebeple Allah Teâlâ burada peygamberini teselli etmekte, ayrıca o “zalimler”in, yani Hz. Peygamber’in bildirdiği hakikatleri haksız yere reddedenlerin gerçekte Hz. Peygamber’i yalanlamadıklarını, Allah’ın âyetlerini inkâr ettiklerini bildirmektedir. Âyetin bu kısmıyla ilgili olarak müfessirler farklı açıklamalara yer vermişlerdir:
a) Hz. Muhammed’in bildirdikleri aslında Allah’ın âyetleridir; dolayısıyla onu yalanlayanlar Allah’ın âyetlerini yalanlamış ve inkâr etmiş olurlar. Çünkü Hz. Peygamber’in yaptığı Allah’tan kendisine gelenleri insanlara duyurmaktan ibarettir. O, bir elçi ve temsilcidir. Elçiyi yalanlayan, temsil ettiği kimseyi yalanlamış; tersine onu tasdik eden de yine mesajın asıl sahibini tasdik etmiş olur. Nitekim bu husus başka âyetlerde de belirtilmiştir. Meselâ Nisâ sûresinde (4/80) “Resûlullah’a itaat eden Allah’a itaat etmiş olur”; Fetih sûresinde de (48/10) “Sana yeminle bağlılık sözü verenler gerçekte bu sözü Allah’a vermiş oluyorlar” buyurulmuştur.
b) Bütün Mekkeliler Hz. Muhammed’i çocukluğundan beri dürüst olarak tanırlar, bu yüzden de onun için “el-emîn” sıfatını kullanırlardı (Müsned, III, 425). Peygamber olduktan sonra, kendisine inananlar gibi inanmayanların da bu husustaki kanaatleri değişmemişti. Ancak tebliğ ettiği şeyleri inkâr ettiler; yani Hz. Peygamber’in kendisi, duyurduğu şeylerin doğruluğuna inansa da bunun bir yanılgı olduğunu, bildirdiklerinin doğru olamayacağını iddia ettiler. Nitekim Sünen-i Tirmizî’de yer alan (“Tefsîr”, 7/1) ve hemen bütün müfessirlerin kaydettiği bir rivayete göre Ebû Cehil, Hz. Peygamber’e “Biz seni değil, bildirdiklerini yalanlıyoruz” demiştir. Buna benzer iddialar sonraları bazı Batılı yazarlarca da ileri sürülmüştür (bk. Elmalılı, III, 1913-1915).
c) Başka bir yoruma göre müşriklerin Resûlullah’ın tebliğlerine inanmamaları, onun yalan söylediğini, gerçekten bildirdiklerinin asılsız olduğunu düşünmelerinden kaynaklanmıyordu. Onlar İslâm’ın hükümlerini çıkarlarına aykırı buldukları, itibarlarını zedelemesinden kaygı duydukları için olumsuz tavır takınmışlardı. Nitekim yine Ebû Cehil, Hz. Muhammed’in mensup olduğu Abdimenâfoğulları’nın zaten Mekke’de itibar kazandıran birçok görevi uhdesinde bulundurduğunu, bunların yanında bir de içlerinden bir peygamber çıkmasının kendi kabileleri için tamamen onur kırıcı olacağını, bu yüzden onun dinini tanımayacaklarını belirtmiştir (İbn Hişâm, Sîretü’n-Nebî [M. M. Abdülhamîd], I, 337-338).
Hz. Muhammed’in mesajını tarafsız olarak, kişisel haz ve menfaatler yerine insanlığın yararlarını dikkate alarak, iyi niyetle, aklî ve ilmî ölçülere göre değerlendireceklerine, kendi ideolojilerinin, zihniyetlerinin, mensubu bulundukları zümrelerin hegemonyası için tehlikeli bularak reddetme anlayışının bugün de mevcut olduğu görülmektedir.
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 395-397