Kur'an ,Meal ve Tefsir Okuma Alanı. Seslendirmek istediğiniz ayetin üzerine çift tıklayınız.
Yûnus Suresi
208
11 . Cüz

Yûnus Sûresi

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

Nüzûl

Mushaftaki sıralamada onuncu, iniş sırasına göre elli birinci sûredir. İsrâ sûresinden sonra, Hûd’dan önce Mekke’de, büyük bir ihtimalle hicretten iki yıl önce nâzil olmuştur. 40. âyetle 94-96. âyetlerin Medine’de nüzûlüne dair rivayetler de vardır.

Adı/Ayet Sayısı

         Yûnus peygamberin adına ve onun verdiği mücadeleye dair bilgilere Sâffât sûresinin 139-148. âyetlerinde daha geniş yer verilmiştir. Burada ise onun adı sadece 98. âyette bir defa geçmektedir. Buna rağmen Sâffât sûresine değil, bu sûreye “Yûnus” adının verilmesi, Kur’an’ın genel amacı bakımından önemlidir. Kur’an’da peygamber kıssalarının anlatılmasından maksat insanlara hoşça vakit geçirtmek olmayıp, geçmişten ibret almalarını sağlamaktır. 98. âyete göre Yûnus peygamberin kavmi onu dinlediği için dünyada cezadan kurtulmuştur. Allah’ın peygamber ve kitap göndermekteki maksadı, insanların dünya ve âhiret mutluluğuna ermeleridir. Âyet bunun bir örneğini verdiği için sûreye Yûnus isminin verildiği düşünülebilir.

Konusu

Yûnus sûresinin temel konuları, İslâmî kaynaklarda tevhid, nübüvvet ve âhiret terimleriyle ifade edilen, “bir Allah’a iman ve kulluk etmek, bilgi kaynağı vahiy, vahyin taşıyıcısı ve açıklayıcısı olarak peygamber ve dünya hayatında peygamberin çağrısına uyanlarla uymayanları ebedî âlemde bekleyen âkıbet”tir. Sûre bütün peygamberlerin görev ve işlevlerine, bu arada son peygamber Muhammed aleyhisselâmın gerçek bir peygamber olduğuna, onun insanları Allah’a iman ve yalnızca O’na kulluk etmeye çağırdığına, içlerinde Yûnus aleyhisselâmın da bulunduğu başka peygamberlerden örnekler vererek tarih boyunca yaşanan şirk-tevhid mücadelesine, hem Hz. Peygamber’in getirdiği kitabın kendisinin uydurduğu bir kitap olmadığı hem de Allah’tan başka bir tanrının bulunmadığı gerçekleriyle ilgili ikna edici delillere Kur’an’ın genel üslûbu ve sistematiği çerçevesinde temas etmektedir.

1

Meal

Elif, Lâm, Râ. Bunlar hikmet dolu Kitab'ın âyetleridir. 1﴿

Tefsir

Kur’an-ı Kerîm, fert ve toplum olarak insanların muhtaç bulunduğu birçok hüküm (irşad, tâlimat, tavsiye vb.) ihtiva etmektedir; getirdiklerinin ölçülü, yerinde ve faydalı olması da onun “hikmetli” niteliğini oluşturmaktadır.

Kur’an’ı vahyeden Allah, daha hiçbir âyet göndermeden kitabın içeriğini bildiği için, bilgisindeki kitaba işaret ederek “bu kitap...” diyebilir veya birkaç âyet geldikten sonra, o zamana kadar gelenlerle ondan sonra gelecek olanlara işaret ederek “bu kitap...” demiş olabilir. Her iki durumda da kitaptan maksat Kur’an’dır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 81
2

Meal

İçlerinden bir adama, insanları uyar ve iman edenlere, Rableri katında kendileri için bir doğruluk makamı bulunduğunu müjdele diye vahyetmemiz, insanlar için şaşılacak bir şey mi oldu ki o kâfirler, "Bu elbette apaçık bir sihirbazdır" dediler? 2﴿

Tefsir

Dinin temelini Allah-kul ilişkisi oluşturur, bu ilişki önce inanmak, sonra da Allah’a ibadet ve itaat etmek suretiyle kurulur; dünyada dine uygun yaşamanın, Allah katında biriken ve korunan meyveleri de âhirette devşirilir. Âyet dinin bu temel ilkesini zikrederek “Allah’ın, insanlar içinden seçtiği bir kimseye, vahiy yoluyla, bu ilkeleri içeren bir din göndermesinde, bu dini, peygamberi aracılığıyla kullarına öğretmesinde niçin şaşılacak bir taraf bulunduğunu” soruyor, daha doğrusu buna şaşılmasını yadırgıyor. Vahiy tecrübesinden habersiz olan Arap müşriklerinin, kendisine vahiy gelene kadar aklına ve ahlâkına güvendikleri bir zatı büyücülükle suçlamalarını da şaşkınlıklarının bir örneği olarak gösteriyor.

Allah katındaki değerli yer”den maksat, itaatkâr kulların dünyadaki amellerine uygun derecedir, Allah’a mânevî yakınlıktır, çeşitli ödüllerdir. Bir başka âyette bu ödül “doğruluğun hâkim olduğu bir ortamda, hoşnut olunacak güzel bir yerde, dost meclisinde, boş sözler konuşulmayan, günah işlenmeyen, hak ve hakikat meclisinde” bulunma mânasında olmak üzere “mak‘ad-i sıdk” şeklinde ifade edilmiştir (Kamer 54/55).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 81
3

Meal

Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan, sonra da Arş'a kurulup işleri yerli yerince düzene koyan Allah'tır. O'nun izni olmaksızın, hiç kimse şefaatçı olamaz. İşte o, Rabbiniz Allah'tır. O halde O'na kulluk edin. Hâlâ düşünmüyor musunuz? 3﴿

Tefsir

Bu kümede yer alan dört âyet tevhid ilkesiyle ilgili önemli açıklama ve kanıtlar ihtiva etmektedir. Müşrikler, Allah hakkında vahiy kaynaklı bilgi sahibi olmadıkları halde O’nunla ilgili değerlendirmeler yapıp, fiil ve iradesine tanım ve sınırlar getiriyorlardı. Bu çerçevede onlar putlar edinmişler, bunlara Allah katında kendileri için şefaatçi olma işlevi yüklemişler ve O’nun bir insana vahiy göndermesini de yadırgamışlardı. Böyle bir inanç ve tavrın tutarlı olabilmesi için Allah’ın niteliklerini ve muradını bilmeye ihtiyaç vardır. Allah bu âyette, putperestleri düşündürmek ve yanlış yoldan dönmelerine yardımcı olmak için kendi fiil ve sıfatlarından bahsediyor, sonra da “kendisi izin vermedikçe nezdinde kimsenin şefaatçi olamayacağı” gerçeğini açıklıyor. Putperestlerin inancının mâkul bir dayanağı olabilmesi için, “Allah’ın, putlarına şefaat yetkisi verdiği” bilgisine sahip olmaları gerekir, âyet böyle bir salâhiyetin söz konusu olmadığını ifade ederek putperestliğin önemli bir dayanağını ortadan kaldırmış oluyor. Şefaatle ilgili âyetlerin tefsirinde (bk. Bakara 2/255) ifade edildiği üzere Allah âhirette, başta peygamberler olmak üzere bazı kullarına şefaat izni verecektir. Ancak bu kulların en önemli özellikleri tevhid inancına bağlı, Allah’a itaatkâr kullar olmalarıdır. O’na iman ve itaat etmiş bulunmalarıdır.

Altı günde yaratma ve arşa hâkim olma konusu daha önce geçen ilgili âyetlerde açıklanmıştır (bk. A‘râf 7/54).

Allah’ın kendini “her işi yöneten” şeklinde nitelemesi, tarihî olarak müşriklere ve bazı düşünce sistemlerine cevap teşkil etmektedir. Allah her işi yönettiğine göre, belli işler için başka tanrılar edinmeye gerek yoktur. Ayrıca Allah, yarattıktan sonra varlıklarla ilgisini kesmediğine, bütün yaratılmışları çerçeveleyen arşa hâkim olduğuna, her an yarattığına ve her işi yönettiğine göre “Tanrı yarattıktan sonra varlıklarla ilgisini kesmiş, haşa istirahata çekilmiştir” diyen din ve felsefelerin düşünceleri isabetli değildir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 83-84
4

Meal

Hepinizin dönüşü ancak O'nadır. Allah bunu bir gerçek olarak vadetmiştir. Şüphesiz O başlangıçta yaratmayı yapar sonra, iman edip salih ameller işleyenleri adaletle mükafatlandırmak için onu (yaratmayı) tekrar eder. Kafirlere gelince, inkar etmekte olduklarından dolayı, onlar için kaynar sudan bir içki ve elem dolu bir azap vardır. 4﴿

Tefsir

İnsanlar yok iken Allah onları yaratmış ve onlara imtihan dünyasında hür iradeyle yaşama, iyi veya kötü olma gibi imkânlar vermiştir. O dileseydi imtihanın sonucu da dünyada açıklanır, her kişi ettiğini blur, ektiğini biçerdi. Allah’ın muradı böyle olmamış, hem insanlar ve hem dünya için bir ömür biçilmiştir, vakti geldiğinde insanlar ölecek, kıyamet kopacak, dünya hayatı son bulacaktır. Allah, ölenlere yeniden hayat verecek, yok olanları yeniden yaratacak, geri aldığı varlığı ve hayatı iade edecektir. Dünyada geçirilen imtihanın sonucunu bu ikinci ve ebedî âlemde açıklayacak, verdiği imkân ve nimetlerin hesabını soracak; iman edip iyi işler yapanların ödüllerini, adaletle yani haksızlığa uğratılmadan verecek; inkârcıları ise hak ettikleri şekilde cezalandıracaktır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 84
5-6

Meal

O, güneşi bir ışık (kaynağı), ayı da (geceleyin) bir aydınlık (kaynağı) kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona menziller takdir edendir. Allah bunları (boş yere değil) ancak gerçek ile (hikmeti gereğince) yaratmıştır. O, âyetlerini, bilen bir topluma ayrı ayrı açıklamaktadır. 5﴿ Şüphesiz gece ve gündüzün ardarda değişmesinde, Allah'ın göklerde ve yeryüzünde yarattığı şeylerde, Allah'a karşı gelmekten sakınan bir toplum için pek çok deliller vardır 6﴿

Tefsir

Meâldeki “aydınlatıcı” kelimesinin metindeki karşılığı zıyâ, “aydınlık”ın karşılığı ise nurdur. Sözlük mânası bakımından zıyâ “güçlü ışık”, nur ise “güçlü olsun olmasın ışık” demektir. Bilimsel araştırmalar güneşin ışığının kendinden olduğunu, ayın –güneşe nisbetle zayıf olan, geceleyin gerektiği kadar aydınlık veren, ama istirahati de engellemeyen– ışık ve aydınlığının ise güneşten geldiğini ve aydan yansıdığını ortaya koymuştur.

Dünya kendi etrafında günde bir, güneş etrafında ise yılda bir defa dönmektedir. Günlük dönüş gece ile gündüzü, yıllık dönüş ve eğim ise mevsimleri oluşturmaktadır. Ay, yörünge düzlemine oranla 83 derece 30 dakikalık eğime sahip bir eksen etrafında döner. Dönüş süresi, ayın yer etrafındaki dolanım süresine eşittir. Yerin, ay üzerindeki çekim etkisinin sebep olduğu gelgit olayı bu eşitliği sağlamıştır. Bu sebeple ayın yeryüzünden daima aynı yüzü gözlenir. Ayın yer etrafındaki dönüşü 27 gün 7 saat 43 dakika 25 saniyedir; fakat yerin, güneşin çevresinde dönmesi sebebiyle bu hareketini 29 gün 12 saat 44 dakika 3 saniyede tamamlar. Ay, güneş ve dünyanın birbirine nisbetle açısal durumu, konumu ve ışık etkisi sebebiyle biz ayı, o değişmediği halde her gece ayrı bir yerden doğarken ve farklı şekillerde görürüz. Ayın gökyüzündeki hareketi için, her biri bir günlük yola tekabül etmek üzere 13’er derecelik yaylardan oluşan 28 menzil tesbit edilmiş ve bu kavram, ayın safhalarını tanımlamak için kullanılmıştır. Menzilin sözlük mânası “inilecek yer ve durak”tır (ay ve güneş hakkında bilgi için bk. Mahmut Kaya-Muammer Dizer, “Ay”, DİA, IV, 182-186; Celal Yeniçeri-Yavuz Unat, “Güneş”, DİA, XIV, 288-294; ayrıca bk. Yâsîn 36/38-40). Güneş ve ayın doğup batması, ayın menzil ve şekil değiştirerek görünmesi insanların takvim düzenlemelerini, gün, ay ve yıl hesapları yapmalarını, işlerini plan ve programa bağlamalarını mümkün kılmıştır. Zihnî melekelerini doğru kullanabilenler, varlığın ve hayatın anlamını derinden kavramaya çalışanlar; gerçek, kararlı ve iyi niyetli arayış içinde olanlar için Allah’a imana götüren deliller, işaretler ve imanı güçlendiren kanıtlar vardır. Bilimin her keşfi, her buluşu âlemdeki ilâhî sanatı, düzeni, incelikleri, güzellikleri gittikçe daha açık ve detaylı olarak, gören gözlerin önüne sermektedir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 84-85
Yûnus Suresi
209
11 . Cüz
7-8

Meal

Şüphesiz bize kavuşacağını ummayan ve dünya hayatına razı olup onunla yetinerek tatmin olan kimseler ile âyetlerimizden gafil olanlar var ya işte onların kazanmakta oldukları günahlar yüzünden, varacakları yer ateştir. 7-8﴿

Tefsir

“Allah’a kavuşma ümidi taşımamak”tan maksat âhirete inanma­maktır. Âhirette bütün insanlar yaratanın huzuruna çıkacak ve O’na hesap vereceklerdir; bu mânada her insan Allah ile buluşacaktır. Bu benzersiz buluşma ve karşılaşma kimileri için ebedî saadetin ilk basamağı, kimileri için de pişmanlığın, perişanlığın, rezilliğin ve hak edilen cezanın ilk adımıdır. Vahyin ortaya koyduğu bilgilere rağmen öldükten sonra dirilmeye, ebedî âlemde mutlu veya mutsuz bir hayatın bulunduğuna inanmayanların; imanın insana verdiği feraset, sezgi ve irfandan mahrum olanların önlerinde yalnızca bu dünya hayatı vardır; burada ebedî kalmak isterler. Bu mümkün olmayınca dünyadan zevk almaya bakar, sadece burada mutlu olmanın yollarını ararlar. İmandan yoksun oldukları için bunların ibadetleri de olmaz. Ayrıca çıkar gütmeyen bir iyilik ve ödev duygusunun ancak derin ve samimi bir dinî inançla oluşacağı dikkate alındığında bunların ahlâkı da eksik, kusurlu, samimiyetten uzak ve –değişik açılardan da olsa– çıkar hesabına göre olur. Böyle bir hayatın sonu âyette bildirildiği gibi olacaktır. Dünyada meşrû olan faydalara (zevk, mutluluk) kapılarını kapatmamakla beraber bunları asıl mutluluğun gölgesi ve küçük örnekleri olarak gören, gönlü bunlara değil, ebedîye yönelen, Allah’ın rızâsını, O’na keyfiyetsiz yakınlığı ebedî nimetlerin en büyüğü ve en değerlisi bilen müminler ise dünyada kontrollü ve dengeli bir ömür geçirecekler, bu hayatın sonunda âyetin müjdelediği mutluluğa ereceklerdir. Cennette olanların artık dua ederek Allah’tan bir şey istemeye ihtiyaçları kalmamıştır, orada insanı mutlu kılacak bütün nimetler herkes için yeterince vardır. Burada Allah’a yakınlık ve gerçekleşen, tadılan, içinde yaşanan nimetler kula iki şey telkin etmekte, onu her an iki davranışa sevketmektedir: Biraz daha yaklaştıkları ve kemalini daha ziyade idrak ettikleri Allah’ı tenzih (kemalini idrak edip anmak, tesbih) ve nimetlere şükretmek, bu nimetleri bahşeden rabbi övmek (hamd).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 86-87
9

Meal

(Fakat) iman edip salih ameller işleyenlere gelince, Rableri onları imanları sebebiyle, hidayete erdirir. Nimetlerle dolu cennetlerde altlarından ırmaklar akar. 9﴿

Tefsir

İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlara rableri, inanmaları sebebiyle yol gösterir; nimetlerle dolu cennetlerde onların bulundukları yerin altından ırmaklar akar.
10

Meal

Bunların oradaki duaları, "Seni eksikliklerden uzak tutarız Allah'ım!", aralarındaki esenlik dilekleri, "selâm"; dualarının sonu ise, "Hamd âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur" sözleridir. 10﴿

Tefsir

Orada onların duaları, “Sen bütün noksan sıfatlardan uzaksın Allahım!”; karşılıklı iyi dilekleri de “selâm” şeklinde olacaktır. Duaları da, “Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun” diyerek son bulur.
11-12

Meal

Eğer Allah insanlara, onların hemen hayra kavuşmayı istedikleri gibi, şerri de acele verseydi, elbette onların ecellerine hükmolunurdu. İşte biz, bize kavuşmayı ummayanları, kendi azgınlıkları içinde bocalar halde bırakırız. 11﴿ İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken (her halinde bu sıkıntıdan kurtulmak için) bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını ondan kaldırdık mı, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider. İşte o haddi aşanlara, yapmakta oldukları şeyler, böylece süslenmiş (hoş gösterilmiş)tir. 12﴿

Tefsir

Bu iki âyet bize insanı tanıtmakta; onun tabiatı, eğilim ve zaafları konusunda önemli bilgiler vermekte, fıtratında din duygusu da bulunduğu halde bunu körelten ve yaratıcıyı inkâr yoluna sapanlara Allah’ın nasıl muamele ettiğini açıklamaktadır. Bütün peygamberlere ve müminlere karşı inkârcıların tipik bir tepkisi, “Dedikleriniz doğruysa Allah bizi hemen cezalandırsın” cümlesiyle ifade edilebilir. Halbuki Allah’ın irade ve kararı, bu dünyada kendisine inansın inanmasın bütün insanlara maddî nimetlerini belirli bir davranışa bağlı olarak değil, kendi dilediği biçimde hemen vermek, inkâr ve isyan edenlerin cezasını ise âhirete ertelemektir. Böyle yapmasa da inkârcılara bu dünyada nimetlerini verdiği gibi hak ettikleri ve hemen uygulanmasını istedikleri cezalarını da ertelemeden hemen verseydi ilk günahlarından itibaren hem onların hem de imtihan dünyasının sonu gelirdi; çünkü sonuçları açıklandıktan sonra imtihanın anlamı kalmaz.İnkârcıların bir başka davranışı da sıkıştıkları zaman Allah’ı hatır­lamaları, O’na sığınmaları, üstesinden gelemedikleri ağır yük ve musibetleri kaldırması için şuurlarının derinliklerinden veya açıkça Allah’a yakarmaları, sıkıntı geçer geçmez tekrar inkârcılıklarına dönmeleridir. Ama marifet, makbul olan iman ve kulluk, iyi ve kötü, zararlı ve faydalı, geniş ve dar, acı ve tatlı her durumda Allah’ı hatırlamak, ibadet, dua, tövbe, hamd, şükür gibi davranışlarla O’na yönelmektir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 88
13-14

Meal

Andolsun, sizden önceki nice nesilleri peygamberleri, kendilerine apaçık deliller getirdikleri halde (yalanlayıp) zulmettikleri vakit helâk ettik. Onlar zaten inanacak değillerdi. İşte biz suçlu toplumu böyle cezalandırırız. 13﴿ Sonra, nasıl davranacağınızı görelim diye, onların ardından yeryüzünde sizi onların yerine getirdik. 14﴿

Tefsir

İnsanın yaratılış amacı doğrultusunda geçen tarihi özetleniyor: Arka arkaya nesiller, peygamberlerin çağrılarına muhatap olan ümmetler gelip geçiyor, inkâr ve isyan yolunu seçenler helâk edilip tarih sahnesinden çekiliyor, yerlerine başkaları geliyor. Şimdi de son peygamberin ümmeti aynı imtihana tâbi tutuluyor. Çağrıya uyanlar icâbet ümmeti, çeşitli bahanelerle çağrıya karşı direnenlerse, “davet edilmiş ve edilmekte olanlar” mânasında davet ümmeti olarak nöbetlerini geçirmiş oluyorlar. İmtihanın iki temel konusu tevhid ve adalettir. Tevhid inancına sadık kalan ve adalete riayet edenler imtihanı kazanmış, kendilerine tahsis edilen yurdun, oradaki hayatın ve nimetlerin hakkını vermiş olacaklar; buna karşılık şirke ve zulme sapanlar ise kısmen dünyada, eksiksiz olarak da âhirette bunun cezasını çekeceklerdir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 90