Kur'an ,Meal ve Tefsir Okuma Alanı. Seslendirmek istediğiniz ayetin üzerine çift tıklayınız.
Tevbe Suresi
199
10 . Cüz
73

Meal

Ey peygamber! Kafirlere ve münafıklara karşı cihad et ve onlara karşı çetin ol. Onların varacakları yer cehennemdir. Ne kötü bir varış yeridir orası! 73﴿

Tefsir

Cihad kelimesini sözlük anlamına göre savaşma veya mânevî mücadele metotlarıyla uğraş verme şeklinde yorumlamak mümkündür. Müşriklere karşı ortaya konacak çaba hakkında kullanıldığında bu kelime genellikle “savaş” anlamına göre açıklanmış olmakla beraber, münafıkların da âyette kendileriyle cihad edilecek kimseler arasında sayılmış olması değişik yorumlara yol açmıştır. Bunları sözlü mücadele yöntemleri ve kamu düzenini bozanlara karşı fiilî önlemler alma şeklinde özetlemek mümkündür. Taberî, İbn Mes‘ûd’un bir sözüne dayanarak âyetin bu kısmını “inkârcılığını açığa vuran münafıklarla da müşriklerle olduğu gibi savaş” şeklinde yorumlamıştır. Fakat Taberî de kalplerindeki inkârcılığı korumakla beraber dışa yansıyan söz ve davranışlarıyla mümin izlenimi veren kimselere karşı sıcak savaş açılmasının mümkün olmadığını kabul etmektedir (X, 183-184). Bu itibarla, cihad kelimesini –en azından küfrünü açığa çıkarmayan münafıklar bakımından– var gücüyle İslâmiyet’i anlatıp onların imana karşı dirençlerini kıracak ve müminlere verebilecekleri zararı en aza indirecek bir çaba göstermek şeklinde anlamak uygun olur. Âyetin kâfirlerle savaşılmasını ve onlara sert davranılmasını isteyen ifadesini ise bu sûrenin 123. âyeti ve Kur’an’ın müslüman olmayanlarla ilişkiler konusundaki diğer buyruklarıyla birlikte değerlendirmek gerekir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 37
74

Meal

Bir şey söylemediklerine dair Allah'a yemin ediyorlar. Halbuki o küfür sözünü söylediler ve (sözde) müslüman olduktan sonra inkar ettiler. Ayrıca başaramadıkları şeye (peygamberi öldürmeye) de yeltendiler. Sırf, Allah ve Resûlü kendi lütfu ile onları zengin kıldığı için intikam almaya kalktılar. Eğer tövbe ederlerse kendileri için hayırlı olur. Şayet yüz çevirirlerse Allah onları dünyada ve ahirette elem dolu bir azaba çarptıracaktır. Artık onlar için yeryüzünde ne bir dost ne de bir yardımcı vardır. 74﴿

Tefsir

Tefsirlerde âyetin iniş sebebi hakkında değişik rivayetler yer almıştır. Kaynaklarda münafıkların söylemediklerine dair Allah adına yemin ettikleri sözün ne olduğunu açıklamaya elverişli olaylar nakledilmekle beraber (Taberî, X, 184-186), âyetin asıl hedefi belirli bir olayı veya olayları hatırlatmak değil münafıkların –ne kadar inkâr ederlerse etsinler– küfür ve samimiyetsizliklerini gösteren sözler söylemiş olduklarını kesin biçimde ortaya koymak ve onların yeminlerine de güvenilemeyeceğine dikkat çekmektir.

Münafıkların kafalarında iyice tasarlayıp da başaramadıkları iş genellikle Hz. Peygamber’e suikast girişimi şeklinde açıklanmıştır (Taberî, X, 186-187). Âyetin geldiği zamanın şartları ve rivayet edilen olaylar böyle bir yorumu destekler nitelikte olmakla birlikte, Muhammed Esed bu tarihsel açıklamanın ötesinde âyetin daha derin bir anlama işaret etmiş olabileceği ihtimali üzerinde durur. Âyetin bu kısmına, “Onlar ulaşamayacakları bir amaç peşindeydiler” şeklinde mâna veren Esed’in burayla ilgili yorumu şöyledir: Burada kişinin, insan hayatının anlam ve amacı hakkında müsbet bir inanç sahibi olmadan içsel bir huzura, mânevî yetkinliğe ulaşamayacağı gerçeği dile getirilmektedir; ki böyle bir inanca, üstün erdem ve duyarlılıklarla donanmış kişilere yani peygamberlere indirilen vahiy yardımıyla ulaşılabilir. Bu itibarla, “Allah’a teslim olmak” konusunda gösterdikleri kararsız istekle, Hz. Peygamber’in kendilerine teklif ettiği rehberliğe itibar etmek konusundaki isteksizlikleri arasında bocalayan, kendilerini tüketip duran münafıklar, böyle yapmakla, “ulaşamayacakları bir amaç güdüyorlardı” (I, 372).

Kur’an’ın mânevî rehberliğinin ve onun ahlâkî ve toplumsal ilke ve öğretilerine bağlılığın sağlayacağı maddî ve toplumsal refah açıkça görünmeye başlamıştı. Nitekim Hz. Peygamber’in ve Mekkeli müslümanların Medine’ye gelmeleri ile birlikte buranın sosyal ve iktisadî yaşantısında yeni bir dönem başlamış, kısa zamanda çok olumlu gelişmeler olmuştu. Özellikle âyetin indiği –Resûlullah’ın vefatına yakın– sıralarda Medine toplumunun refah düzeyi oldukça yükselmiş ve Medineliler’in çevrede kazandığı saygınlık daha önceleri tasavvur edemeyecekleri kadar artmıştı. Bu durumda, münafıkların Hz. Peygamber’e bağlılıkta gösterdikleri isteksizliğin onda ve onun tebliğ ettiklerinde bu bakımdan bulabildikleri hata veya eksiklikten kaynaklanması mümkün değildi. İşte âyette, “Onların öç almaya kalkışmaları için Allah’ın ve O’nun lutfu sayesinde resulünün kendilerini zengin etmesinden başka bir sebep de yoktu!” buyurularak, onların Resûlullah’a ve müminlere hasmane bir tavır takınmalarının, başka bir haklı sebepten değil sadece bu dinin onlara sağladığı ve sağlayabileceği maddî mânevî nimet ve erdemlere karşı nankör ve liyakatsiz olmalarından kaynaklandığına işaret edilmiş olmaktadır (Şevkânî, II, 437; Esed, I, 372).

Münafıkların inkârcılıklarını ve yeminlerine güvenilemeyeceğini kesin bir biçimde ifade eden, onların bu tutumlarını haklı kılacak bir gerekçenin de bulunmadığını ortaya koyan âyetin, yine de onları dışlayan değil, tövbeye çağıran bir üslûpla devam etmesi Kur’an’ın insana bakışı konusunda çok önemli ipuçları vermektedir. İnanmadığı halde inanmış gibi görünme noktasına varan bilinçli bir güven bunalımı yaratmış kişilere karşı dahi tövbe kapısının açık olduğunu bildiren bu âyetin, somut bir durumdan hareketle, –ne kadar kusurlu olursa olsun– insanın ilâhî bağışlanma başvurusunda bulunmasına asla engel olunamayacağını hatırlattığı söylenebilir. Âyetin sonunda bu altın fırsatları değerlendirmemekte direnen kişiler için acı sonun kaçınılmaz olduğu da haber verilmiştir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 37-39
75-78

Meal

İçlerinden, "Eğer Allah bize lütuf ve kereminden verirse mutlaka bol bol sadaka veririz ve mutlaka salihlerden oluruz" diye Allah'a söz verenler de vardır. 75﴿ Fakat Allah lütuf ve kereminden onlara verince, onda cimrilik ettiler ve yüz çevirerek dönüp gittiler. 76﴿ Allah'a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söyledikleri için o da kalplerine, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar (sürecek) bir nifak soktu. 77﴿ Allah'ın, içlerinde gizlediklerini ve fısıltılarını bildiğini ve Allah'ın gaybleri çok iyi bilen olduğunu bilmediler mi? 78﴿

Tefsir

Bu âyetlerden ilk ikisinin nüzûl sebebi olarak tefsirlerde genellikle yer alan olayların tarihî verilerle bağdaşmadığı görülmektedir (meselâ bk. Taberî, X, 188-191; Şevkânî, II, 439-440). Burada, kendisini ruhen eğitememiş, davranışlarını yönlendirmeye muktedir bir iman düzeyine erişememiş insanların sürekli yaşadıkları çelişkilere bir örnek verilmekte, âyetlerin bağlamı ve iniş zamanı bakımından bu örneklemeye en uygun düşen nifak zihniyetine ve münafıkların tutumlarına gönderme yapılmaktadır. Esasen geniş imkânlara kavuşunca bunları hayır yollarında kullanma ve başkalarına yardımcı olma özlemi taşımak dinen yerilen bir tutum değildir. Aksine Hz. Peygamber’in hadislerinde amellerin niyetlere bağlı olduğu (bk. Buhârî, “Bed’ü’l-vahy”, 1), bir iyiliği gönlünden geçirdiği halde güç yetiremediği için bunu gerçekleştiremeyen kişinin bundan ötürü sevap kazanacağı bildirilmiştir (bk. Müslim, “Îmân”, 203-204, 206; Süyûtî, el-Eşbâh ve’n-nezâir fî kavâ‘idi ve furû‘ı fıkhi’ş-Şâfi‘iyye, s. 38-40). Fakat bu âyetlerde belirtildiği üzere bir kısım münafıkların yaptığı gibi, sırf kendi çıkarının söz konusu olduğu durumda Allah’a yönelen, üstelik –beklentisine kavuşursa bunları– hayır yolunda kullanacağına dair Allah’a söz veren, kendilerine ilâhî bir lutufta bulunulduğunda ise hemen cimrileşen ve yüz çeviren kimseler sorumluluk bilincini ve kendilerine olan saygıyı yitirmiş insanlardır; onların ne Allah’a ne kendilerine ne de başka insanlara karşı verdikleri söze güvenilir.

75. âyette bu karakterdeki insanların iyi kimselerden olma hedefi ve vaadini de kendilerine geniş imkânlar verilmesi şartına bağladıklarına değinilmesi insan psikolojisine ışık tutma açısından ilginçtir. Bulun­duğu şartlar içinde sınava tâbi tutulduğunu göz ardı eden insanoğlu, zaman zaman kendi sınav ortamını kendisi düzenlemek istercesine iyi olmayı kendisine belirli imkânların sağlanması şartına bağlamaya çalışmakta, mevcut durumda olabileceğin en iyisini yapma irade ve çabasını ortaya koyamamış olmanın bahanelerini üretmekle vakit kaybetmektedir.

77. âyette bu tip kişilerin yüreklerine nifakın yerleştirilmiş olduğu belirtilmekle beraber, yine âyetin açıklamasına göre bu tamamen onların kendi kusurları yani Allah’a verdikleri sözden caymaları ve yaptıkları yemini bozma bahanesi uydura uydura yalan söylemeyi alışkanlık haline getirmeleri sebebiyledir. Bundan dolayı müfessirler bu âyetin tefsiri sırasında genellikle şu hadise yer verirler: Münafığın üç alâmeti vardır; konuştuğunda yalan söyler, vaad ettiğinde vaadinden döner, kendisine bir şey emanet edildiğinde ona hıyanet eder (Buhârî, “Şehâdât”, 28; Müslim, “Îmân”, 107). Âyetin “kendi huzuruna çıkacakları güne kadar” diye mâna verilen kısmından maksadın kıyamet günü olduğu anlaşılmaktadır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 39-40
79

Meal

Sadakalar hususunda gönüllü bağışta bulunan mü'minlerle, güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirip onlarla alay edenler var ya; işte Allah asıl onları maskaraya çevirmiştir. Onlar için elem dolu bir azap vardır. 79﴿

Tefsir

Bu âyetin izahı ile ilgili olarak tefsirlerde birçok rivayet yer alır (Taberî, X, 194-198). Bunların ortak noktası şudur: Hz. Peygamber –muhtemelen Tebük Seferi hazırlığı esnasında müslümanlara savaş giderleri için bağış çağrısında bulunmuş, onlar da buna yürekten gelen bir coşkuyla karşılık vermişler, maddî imkânı olanlar servetlerinin önemli bir oranını bağışlamışlar, yeterli imkânı olmayanlar da mütevazi katkılarda bulunmuşlardı. Bu durumdan rahatsızlık duyan münafıklar her olaya bir kulp takıp onları alaya almaya çalışıyorlardı. Kendi istekleriyle fazla fazla veren müminlere, servet gösterisi ve gösteriş yaptıklarını söylüyorlar, maddî durumu iyi olmadığı halde elinden geldiğince bu hayır ve görev yarışına katılan fakat daha fazlasını yapamadıkları için üzüntü duyan müminlere de verdikleri miktarın azlığından dolayı sataşıyorlar ve “Allah’ın bu kadar sadakaya ihtiyacı mı var?” diye alay ediyorlardı. Âyetin, “Allah onları maskaraya çevirecektir” şeklinde tercüme edilen kısmı lafzî olarak “Allah da onlarla alay edecektir” diye çevrilebilir. Buradaki mâna genellikle, onların bu densizliklerini Allah Teâlâ’nın karşılıksız bırakmayacağı, dünyada, âhirette veya her ikisinde onları küçük düşüreceği, cezalandıracağı ve rezil rüsvâ edeceği şeklinde açıklanmıştır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 40-41
Tevbe Suresi
200
10 . Cüz
80

Meal

Onlar için ister bağışlanma dile ister dileme (farketmez.) Onlar için yetmiş kez bağışlanma dilesen de, Allah onları asla affetmeyecektir. Bu, onların Allah ve Resûlünü inkâr etmiş olmaları sebebiyledir. Allah fasık topluluğu doğru yola iletmez. 80﴿

Tefsir

Hz. Peygamber münafıkların bağışlanması için yetmiş defa yalvarsa da Allah’ın onları bağışlamayacağının bildirilmesi değişik biçimlerde yorumlanmıştır. Hâkim kanaate göre belirtilen sayı çokluktan kinaye olup bununla, Resûlullah ne kadar dua ederse etsin, artık âyette işaret edilen münafıklar için bağışlanma ümidi taşımaması istenmektedir (Zemahşerî, II, 164-165; Şevkânî, II, 441). Münafıklardan Hz. Peygamber’e gelip özür dileyenler için onun Allah’a yalvarması, onların samimi olabilecekleri ihtimaline dayanıyordu. Âyet ise onların dürüst ve samimi davranmadıklarını haber vermiş olmaktadır. Tefsirlerde, münafıkların başı Abdullah b. Übeyy’in ölümü ve iyi bir mümin olan oğlunun ricası üzerine Hz. Peygamber’in onun cenaze namazını kılmasına Hz. Ömer’in itiraz ettiği, Resûlullah’ın bu âyete dayanarak istiğfar sayısını arttırma hakkını kullandığını söylediği, bunun üzerine de 84. âyetin nâzil olduğu yönünde bir rivayet yer almaktadır (Taberî, X, 198-200; Şevkânî, II, 443).

Kanaatimizce bu ve benzeri rivayetlerde geçen ifadelerle ilgili tartışmalardan çok, âyetten kolayca anlaşılan şu iki hususun üzerinde durulması âyetin sağlıklı anlaşılması bakımından daha önemli görünmektedir: Birincisi, Resûlullah’ın, yıllarca gösterdiği engin hoşgörü ve iyi niyete türlü entrikalarla karşılık veren, kuyusunu kazmak için her fırsatı değerlendiren münafıklar hakkında dahi ümidini yitirmemeye ve kendisinin herkes için rahmet olduğu hitabının (Enbiyâ 21/107) gerektirdiği biçimde davranmaya çalışmasıdır. Münafıkların cehennemin en derinlerine atılacağını bildiren âyetlerde dahi istisna yapıldığını, bunlardan tövbe edip kendini düzelten ve gönülden teslimiyet içine girenlerin Allah’ın büyük mükâfatlara lâyık gördüğü müminlerle beraber olacaklarının bildirildiğini (Nisâ 4/146-147) dikkate alan Hz. Peygamber’in bu tutumu, müslümanlara şu mesajı vermektedir: Asıl erdemlilik, güçlü olduğu halde yanlış yoldaki insanları dışlama yönüne gitmeyip, onların ıslahı ve kazanılması için çaba harcamaktır.

Âyetten anlaşılan ikinci husus da, kendilerinden söz edilen müna­fıkların affedilme şanslarını tamamen yitirmiş olduklarıdır. Bunun gerekçesi âyette şöyle açıklanmıştır: “Çünkü onlar Allah ve resulünü inkâr etmişlerdir. Allah (böylesine) kötülüğe saplanmış kimseleri doğru yola iletmez.” Öyle görünüyor ki bu istisnaî bir durumdur. Zira âyette işaret edilen kimselerin, Hz. Peygamber’in Medine’de dış düşmanlara karşı verdiği mücadelede ne büyük bir kambur oluşturduğu herkes tarafından biliniyor, onlar da ilâhî vahyi insanlara tebliğ eden Resûlullah’ın hak peygamber olduğunu ayan beyan görüyorlardı. Böylesine büyük bir imkânı değerlendirmeyen ve gönüllerini imana bütünüyle kapatmış olan bu kimselerin durumu Allah tarafından Hz. Peygamber’e haber verilmekte ve artık dış görüntülerine göre muamele gören bu kesime karşı açık bir tavır ortaya konması istenmektedir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 41-42
81-85

Meal

Allah'ın Resûlüne karşı gelerek (sefere çıkmayıp) geri bırakılanlar, oturup kalmalarına sevindiler. Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad etmek hoşlarına gitmedi ve "Bu sıcakta sefere çıkmayın" dediler. De ki: "Cehennemin ateşi daha sıcaktır." Keşke anlasalardı. 81﴿ Artık kazandıklarının karşılığı olarak, az gülsünler, çok ağlasınlar. 82﴿ Eğer (bundan böyle) Allah seni onlardan bir zümrenin yanına döndürür de, onlar (sefere) çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: "Artık siz benimle birlikte ebediyyen çıkmayacak ve benimle birlikte hiçbir düşmanla asla savaşmayacaksınız. Çünkü siz baştan yerinizde oturup kalmaya razı oldunuz. Şimdi de geri kalan (kadın ve çocuk)larla birlikte oturun." 83﴿ Onlardan ölen hiçbirine asla namaz kılma ve kabrinin başında durma. Çünkü onlar Allah'ı ve Resûlünü inkâr ettiler ve fasık olarak öldüler. 84﴿ Onların malları ve evlatları seni imrendirmesin. Allah bunlarla ancak, dünyada kendilerine azap etmeyi ve canlarının kafir olarak çıkmasını istiyor. 85﴿

Tefsir

Tebük Seferi’ne katılmamak için bahaneler uyduran, özellikle havaların aşırı sıcak olduğu gerekçesine sığınan, üstelik müminleri de sefere çıkmaktan caydırmaya çalışan münafıkların âkıbetinin çok acı olacağı belirtilmekte; Hz. Peygamber’in bu kişilerden sağ kalanlarla karşılaşması halinde onların kendi maiyetinde bir sefere çıkmalarına müsaade etmemesi istenmekte, ölenlerinin ise imansız olarak can verdikleri bildirilip onlar için bir dinî vecîbe ifa etme cihetine gitmemesi emrolunmaktadır. Müslümanların ölen din kardeşlerine karşı ifa etmeleri gereken dinî vecîbelerin başında cenaze namazı kılınması ve bunun için gerekli hazırlıkların yapılması gelmektedir. Âyette bu hususa işaret edildikten sonra yer alan, “mezarı başında da durma” ifadesini Hz. Peygamber’in cenazenin defninden sonraki tatbikatına göre açıklamak uygun olur. Resûl-i Ekrem bir müslümanın cenazesi defnedildikten sonra kabri başında bir süre durur ve etrafındakilere şöyle derdi: “Kardeşiniz için Allah’tan mağfiret dileyiniz ve sorulanlara şaşırmadan cevap verebilmesi için dua ediniz; zira şu anda o sorguya çekilmektedir” (Ebû Dâvûd, “Cenâiz”, 69; krş. Tirmizî, “Cenâiz”, 70). (Münafıkların malları ve evlâtlarının dünyada eziyet vesilesi kılındığını ve Allah’ın onların canlarının da kâfir olarak çıkmasını murat ettiğini belirten 85. âyetin açıklaması için 55. âyetin tefsirine bk.).

86

Meal

"Allah'a iman edin ve Resûlü ile birlikte cihat edin" diye bir sûre indirildiğinde, onlardan servet sahibi olanlar, senden izin istediler ve "Bizi bırak da oturup kalanlarla birlikte olalım" dediler. 86﴿

Tefsir

“Allah’a iman edin ve resulünün maiyetinde cihad edin” buyruğunu içeren bir sûre indirildiğinde, içlerinde imkânı olanlar bile kalmak için senden izin istediler ve “Bırak bizi, kalanlarla birlikte olalım” dediler.