Kur'an ,Meal ve Tefsir Okuma Alanı. Seslendirmek istediğiniz ayetin üzerine çift tıklayınız.
Sebe' Suresi
431
22 . Cüz
23

Meal

Allah katında, onun izin verdiği kimseden başkasının şefaati yarar sağlamaz. (Şefaat için izin verilip de) kalplerinden korku giderilince birbirlerine, "Rabbiniz ne söyledi?" diye sorarlar. Onlar da "Gerçeği" diye cevap verirler. O yücedir, büyüktür. 23﴿ De ki: "Size göklerden ve yerden kim rızık verir?" De ki: "Allah. O halde ya biz hidayet veya apaçık bir sapıklık üzereyiz, ya da siz!" 24﴿ De ki: "Bizim işlediğimiz suçlardan siz sorumlu tutulmazsınız. Sizin işlediklerinizden de biz sorumlu tutulmayız." 25﴿ De ki: "Rabbimiz hepimizi kıyamet günü bir araya toplayacak, sonra da aramızda hak ile hüküm verecektir. O gerçeği apaçık ortaya koyan, hakkıyla bilendir." 26﴿ De ki: "Allah'a ortak tuttuklarınızı bana gösterin! Hayır! (Hiçbir şey Allah'a ortak olamaz.) Aksine O, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah'tır." 27﴿

Tefsir

Önceki âyetlerde verilen örneklerden ve yapılan uyarılardan çıkarılması gereken sonuca geçilmekte ve şirkin her türünün yanlışlığı üzerinde durulmaktadır. 23. âyette canlandırılan sahne ve “sonunda kalplerinden korku giderilince” şeklinde tercüme edilen kısım ile ilgili olarak değişik yorumlar yapılmıştır. Bazı müfessirlere göre âyetin mânası şudur: Nihayet âhirette müşriklerin kalplerinden korku giderildiğinde melekler onlara sorar: “Dünyadayken rabbiniz size ne demişti?” Onlar: “Hak olanı buyurdu” derler ve ikrarın fayda sağlamadığı bir vakitte gerçeği ikrar ederler (Şevkânî, IV, 372). Bazılarına göre burada sözü edilen korku ölüm esnasındaki korkudur. Ölüm sırasında Allah kalplerden korkuyu giderir, herkes Allah’ın bildirdiklerinin hak olduğunu itiraf eder; bu, önceden aynı şeyi söylemekte olana fayda, aksini söylemekte olana ise zarar verir; her ikisinin ruhu önceki inanç ve ikrarına göre kabzedilir (Râzî, XXV, 255). İbn Atıyye bu ifadenin açıklamasıyla ilgili hadislerden hareketle burada meleklerin kastedildiğini savunur. Bu yoruma göre melekler Cebrâil’e vahiy verildiğini duyduklarında dehşete kapılırlar ve korkuları zâil olduğunda aralarında âyetteki konuşma cereyan eder (IV, 418). Birçok müfessir de şu açıklamayı yapmıştır: Âyetten, âhirette gerek başkalarına şefaatçi yapılma gerekse şefaat edilme umudu taşıyanların bir endişe ve heyecan dönemi yaşayacaklarına ve uzun bir bekleyişten sonra iznin verileceğine işaret edildiği anlaşılmaktadır. İzin çıktığı belli olduğunda korkuları zâil olur, birbirlerini müjdelemeye başlarlar, “Rabbiniz ne buyurdu?” diye sorarlar... (Zemahşerî, III, 258). Değişik görüşleri nakleden Taberî’nin –konuyla ilgili rivayetler ışığında– yaptığı tercih şudur: Allah katında ancak O’nun şefaatine izin verdiklerinin şefaati fayda sağlar, Allah’ın kendisine bu yönde müsaade verdiğini duyan kişi büyük bir heyecan duyar, nihayet bu heyecan yatıştığında “Rabbiniz ne buyurdu?” diye meleklere sorar... (XXII, 89-93; diğer yorumlar için bk. Râzî, XXV, 255; Şevkânî, IV, 372; şefaat hakkında bilgi için bk. Bakara 2/48, 255). 24. âyette geçen ve “O halde biz veya siz, iki taraftan biri ya doğru yoldadır yahut açık bir sapkınlık içindedir” şeklinde tercüme edilen cümleyle ilgili yorumlarda ağırlıklı olarak, üstün bir ifade biçimiyle ve münazara (cedel) kuralları içinde muhatapların iddialarının reddedildiği belirtilir (bk. Taberî, XXII, 94-95; Zemahşerî, III, 259; buradaki edebî sanatlar için bk. İbn Âşûr, XXII, 192-193). Râzî ise konuya farklı bir açıdan bakarak şu yorumu yapar: Yüce Allah resûlüne ve müminlere münazara âdâbı ve fikrî tartışmaların verimliliği açısından önemli bir metodu hatırlatıyor. Tartışan kişi karşı tarafın hatalı olduğunu peşinen ifade ederek başlarsa bu tartışmadan verim alınmaz; halbuki önce iki taraftan birinin hatalı olabileceğinin kabulü, taassubun atılmasına ve tarafların fikirlerini samimi olarak gözden geçirmelerine imkân sağlar (XXV, 257). 26. âyette geçen ve sözlükte “açar” anlamına gelen yeftehu fiili bu bağlamda “Hak üzere yargılar ve hüküm verir” demektir (İbn Atıyye, IV, 420; Şevkânî, IV, 372). Bu sebeple meâlde gerek bu fiile gerekse aynı kökten türeyen fettâh kelimesine buna uygun bir anlam verilmiştir.
28

Meal

Biz seni ancak bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler. 28﴿

Tefsir

“Bütün insanlara” şeklinde çevrilen kâffeten li’n-nâs ifadesi, “insanları uyarı ve tebliğ ile toplayıp birleştiren, onları küfür ve mâsiyetten engelleyen” şeklinde de anlaşılmıştır. Hatta bu anlamı savunan Zemahşerî “bütün insanlara” tarzında yorumlanmasını Arap dili kuralları açısından hatalı bulur (III, 260); fakat Taberî (XXII, 96) ve İbn Atıyye (IV, 420) burada kastedilen mânanın bu olduğunu yani Hz. Muhammed’in peygamberliğinin evrenselliğine vurgu yapıldığını ısrarla belirtirler (Arap dili kuralları açısından yapılan itiraza cevap için bk. Şevkânî, IV, 374-375).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 435
29-30

Meal

"Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek" diyorlar. 29﴿ De ki: "Sizin için belirlenen bir gün vardır ki, ondan ne bir saat geri kalabilirsiniz, ne de ileri geçebilirsiniz." 30﴿

Tefsir

Burada sözü edilen vaadden maksat kıyamet günüdür. Belirlen­diği belirtilen gün de kıyamet ve haşir günüdür; bazı müfessirler bunu ölüm vakti olarak da yorumlamışlardır (Şevkânî, IV, 375; “ne bir an geri kalabilirsiniz ne de ileri geçebilirsiniz” ifadesinin açıklaması için bk. A‘râf 7/34).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 435
31-33

Meal

İnkar edenler, "Biz bu Kur'an'a da ondan önceki kitaplara da asla inanmayız" dediler. Zalimler Rablerinin huzurunda durduruldukları zaman hallerini bir görsen! Birbirlerine laf çevirip dururlar. Zayıf ve güçsüz görülenler, büyüklük taslayanlara, "Siz olmasaydınız biz mutlaka iman eden kimseler olurduk" derler. 31﴿

Tefsir

31, 32, 33 nolu ayetlerin tefsiri bir sonraki sayfada verilmiştir.
Sebe' Suresi
432
22 . Cüz
32

Meal

Büyüklük taslayanlar zayıf ve güçsüz görülenlere, "Size hidayet geldikten sonra, biz mi sizi ondan alıkoyduk? Hayır, suçlu olanlar sizlerdiniz" derler. 32﴿ Zayıf ve güçsüz görülenler, büyüklük taslayanlara, "Hayır, bizi hidayetten saptıran gece ve gündüz kurduğunuz tuzaklardır. Çünkü siz bize Allah'ı inkar etmemizi ve O'na eşler koşmamızı emrediyordunuz" derler. Azabı görünce de içten içe pişmanlık duyarlar. Biz de inkar edenlerin boyunlarına demir halkalar geçiririz. Onlar ancak yapmakta olduklarının cezasını göreceklerdir. 33﴿

Tefsir

İnkârcılıkta direnenlerin, Kur’an’da ve onun sık sık kendisine gönderme yaptığı diğer ilâhî kitaplarda ortaya konan ibret levhalarına ve ikna edici kanıtlara değer vermeyeceklerini kesin bir dille açıkladıklarına değinildikten sonra, bu dünyada kendinden emin bir biçimde bu bağnaz tavrı sürdüren ve böbürlenen bu kimselerin âhirette ne hallere düşecekleri, bu arada iradelerine hâkim olamayan ve onların yolunu izleme zaafı gösterenlerin suçu onlara yüklemeye çalışmalarının bir yarar sağlamayacağı canlı biçimde tasvir edilmektedir. 31. âyetin “bundan öncekilere” diye tercüme edilen kısmı genellikle “daha önceki peygamberlerin getirdiklerine” şeklinde açıklanmıştır (Taberî, XXII, 97; İbn Atıyye bazılarının buna “kıyamet vaktinin geleceğine” şeklinde mâna vermesini eleştirir; bk. IV, 420-421). 33. âyette geçen “eserrü’n-nedâmete” cümlesi, iç dünyalarındaki inanç ve hissiyatı belirten bir ifade olduğundan (İbn Atıyye, IV, 421), bunu “için için yanarlar” şeklinde tercüme etmeyi uygun bulduk. Bu kısımla ilgili diğer bazı yorumlar ise şunlardır: Önce birbirlerini itham eden sözlerle karşılıklı konuşurlarken azabı görüverince artık pişmanlığa delâlet eden bu birbirini suçlamayı gizlerler yani bundan vazgeçerler. Şöyle bir yorum da yapılabilir: Birbirlerine söz atıp dururlarken azabı görünce Secde sûresinin 12. âyetinde tasvir edildiği üzere Allah’a yalvarıp dünyaya döndürülmeleri ve iyi işler yapmak için kendilerine bir fırsat daha verilmesi yönünde dilekte bulunurlar. Bir görüşe göre buradaki eserra fiili “açığa çıkarma” anlamında olup, cümle “Pişmanlıklarını açıkça ortaya koyarlar” demektir (Râzî, XXV, 261; İbn Atıyye de bu kelimenin Arapça’da zıt anlamda asla kullanılmadığı gerekçesiyle bu yorumu eleştirir, IV, 421).
34-36

Meal

Biz hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek oranın şımarık zenginleri, "Biz, sizinle gönderileni inkar ediyoruz" demişlerdir. 34﴿ Yine, "Bizim mallarımız ve çocuklarımız daha çoktur. Bize azap edilmeyecektir" demişlerdi. 35﴿ Ey Muhammed, de ki: "Şüphesiz, Rabbim rızkı dilediğine bol verir ve (dilediğine) kısar. Fakat insanların çoğu bilmezler." 36﴿

Tefsir

Her toplumda görülen sefahata dalmış varlıklı şımarık kesimin ilâhî bildirimler karşısında ortaya koyduğu çarpık mantığın ve küstah tavrın tasvir edildiği bu âyetlerde, rızkın asıl sahibi Allah Teâlâ olduğu halde bazı insanların yine O’nun verdiği imkânlara dayanarak O’na karşı direnmeye ve baş kaldırmaya çalışmasının tutarsızlığına dikkat çekilmektedir. Şayet onların gerekçeleri sağlıklı olsaydı o zaman insanlığın bütün imkânların paylaşımını kendi tercihlerine göre düzenleyebilmesi gerekirdi. Oysa bu hiçbir zaman gerçekleştirilememiştir (bk. Rûm 30/37).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 458
37

Meal

Ne mallarınız ne de çocuklarınız, sizi bizim katımıza daha çok yaklaştıran şeylerdir! Ancak iman edip salih amel işleyenler başka. İşte onlar için işlediklerine karşılık kat kat mükafat vardır. Onlar cennet köşklerinde güven içindedirler. 37﴿

Tefsir

Önceki âyetlerde servet ve nüfuzunu her türlü kurtuluşun teminatı gibi görenlerin bu yanlış düşünceleri, rızkı sağlayanın yüce Allah olduğunu unutmaları açısından eleştirilmişti; burada ise bu imkânların kişiyi Allah’a yaklaştırma, O’nun rızasını elde etme ölçüsü olamayacağı; ancak bu imkânlar sağlam bir imana dayalı olarak ortaya konan iyi davranışlara dönüştürüldüğünde Allah katında değer bulacağı ifade edilmektedir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 440
38

Meal

Âyetlerimizi geçersiz kılmak için yarışanlar var ya, işte onlar azap için hazır bulundurulacaklar. 38﴿

Tefsir

Âyetlerimizi etkisiz kılmak üzere çaba gösterenler ise azap içinde bırakılacaklardır.
39

Meal

De ki: "Şüphesiz, Rabbim rızkı kullarından dilediğine bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Allah yolunda her ne harcarsanız Allah onun yerine başkasını verir. O rızık verenlerin en hayırlısıdır." 39﴿

Tefsir

Hayır amacıyla yapılan harcamalar Allah katında karşılıksız kalma­dığı gibi gönül rızasıyla veren kişi bundan ötürü bir kayba da uğramış olmaz; onların yeri Allah Teâlâ tarafından bir şekilde doldurulur. Bu, ya yerine benzeri maddî imkânlar verilmesi ya da bitmez tükenmez bir hazine olan kanaat duygularının geliştirilmesi ve kişinin iç huzurunun arttırılması biçiminde olabilir (Zemahşerî, III, 262).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 440