Kur'an ,Meal ve Tefsir Okuma Alanı. Seslendirmek istediğiniz ayetin üzerine çift tıklayınız.
Rahmân Suresi
533
27 . Cüz
41

Meal

Günahkârlar simalarından tanınır, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar. 41﴿ Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? 42﴿ Günahkârların yalan saydıkları cehennem işte bu! 43﴿ Onun ateşi ile kaynar su arasında gidip gelirler. 44﴿ Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? 45﴿

Tefsir

Kıyamet tasvirlerinden birine yer verilen 37. âyetin ardından insanlara ve cinlere günahları hakkında soru sorulmayacağı, günahkârların yaka paça cehenneme atılacakları ve inkâr edip durdukları bu gerçeği iyice bellemeleri için cehennem ateşine sokulup çıkarılacakları, ama bunun bir ferahlama getirmeyeceği çünkü bu defa ateş yerine kaynar suyun içine düşecekleri belirtilmektedir. Şu var ki, 39. âyetteki “İşte o gün ... günahı hakkında soru sorulmaz” anlamındaki ifadeyi, “âhirette sorgu olmayacak” diye anlamamak gerekir. Zira birçok âyette burada çok kısa değinilen bu konuya ayrıntılı biçimde yer verilmiştir. Söz konusu açıklamalar ışığında bu ifadeyi şöyle anlamak uygun olur: Âhirette herkesin durumu öylesine kesin ve apaçık ortaya konacak ki kimsenin kendi ifade ve beyanına baş vurmaya ihtiyaç duyulmayacaktır. Birçok âyette belirtildiği üzere herkes dünyada yapıp ettiklerinin tek tek kayda geçirilmiş olduğunu görecek, günahkârların dilleri, elleri ve ayakları bu konuda tanıklık edecek, ayrıca 41. âyette ifade edildiği gibi günahkârlar simalarından tanınacaktır. İşin aslı böyle olmakla beraber, herkes kendi sevap ve günah durumuna göre haşrolunup hesap meydanına getirildikten sonra yargı süreci başlayacak; yüce Allah, bütün kullarının iyilik ve kötülüklerini eksiksiz kusursuz bilmesine rağmen adalet ve şefkatini ortaya koymak, her kulunun nasıl bir âkıbeti hak ettiğini ona da gösterip onaylatmak üzere herkesi ince bir hesaptan, sorgulama ve yargılamadan geçirecektir (ayrıca bk. Hicr 15/92; Kasas 28/78; Sâffât 37/24; Zemahşerî, IV, 53). 37. âyetin “gül kırmızısı bir yağ gibi olduğu zaman” diye çevrilen kısmı, “kızarmış yağ veya kırmızı deri yahut al kısrak gibi bir gül rengine büründüğü zaman” mânalarında da anlaşılmıştır. Bu mânalara göre yapılan benzetme göğün rengindeki değişmeyi anlatmış olur. Meâlde bir ölçüde bu anlamlar da yansıtılmış olmakla beraber göğün yapısal değişmesiyle ilgili mâna esas alınmıştır (bk. Taberî, XXVII, 141-142; İbn Atıyye, V, 231). Yine, güle yapılan benzetme genellikle renk değişikliği ve göğün kızıl bir renge bürünmesi olarak anlaşılmıştır. İbn Âşûr bunun göğün yarılmasındaki şiddeti ve pek çok parçaya ayrılacağını anlatan bir teşbih de olabileceği kanaatindedir (XXVII, 261).
46-78

Meal

Rabbinin huzurundan korkan kimse için çifte cennet vardır. 46﴿ Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? 47﴿ İkisinde de çeşit çeşit ve emsalsiz nimetler bulunur. 48﴿ Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? 49﴿ İkisinde de akıp giden iki kaynak vardır. 50﴿ Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? 51﴿ İkisinde de her meyveden farklı türler bulunur. 52﴿ Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? 53﴿ (Cennettekiler) içleri atlasla dokunmuş sergiler üzerine kurulmuşlardır. Bu iki cennetin de meyveleri kolayca erişilebilecek yakınlıktadır. 54﴿ Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? 55﴿ Oralarda eşinden başkasına bakmayan kadınlar vardır ki onlardan önce kendilerine ne bir insan ne de bir cin dokunmuştur. 56﴿ Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? 57﴿ Sanki onlar yakut ve mercandır. 58﴿ Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? 59﴿ İyiliğin karşılığı da ancak işte böyle iyiliktir. 60﴿ Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? 61﴿ Bu ikisinden başka iki cennet daha vardır. 62﴿ Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? 63﴿ İkisi de yemyeşil. 64﴿ Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? 65﴿ İkisinde de gürül gürül akan iki su kaynağı bulunur. 66﴿ Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? 67﴿

Tefsir

46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78 nolu ayetlerin tefsiri bir sonraki sayfada verilmiştir.
Rahmân Suresi
534
27 . Cüz
68

Meal

Her ikisinde türlü meyveler, hurma ve nar var. 68﴿ Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? 69﴿ Oralarda, huyu güzel, yüzü güzel kadınlar var. 70﴿ Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? 71﴿ Otağlarına kapanmış hûriler var. 72﴿ Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? 73﴿ Onlardan önce kendilerine ne bir insan ne de bir cin dokunmuştur. 74﴿ Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? 75﴿ Yeşil, hârikulâde güzel yastıklara yaslanmışlardır. 76﴿ Artık rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? 77﴿ Azamet ve kerem sahibi rabbinin adı ne yücedir! 78﴿

Tefsir

Her mümin dünya hayatının sona ermesiyle yokluk içinde kaybolup gitmeyeceğine ve öldükten sonra diriltilip dünyada yaptıklarıyla ilgili bir yargılama için rabbinin huzuruna çıkarılacağına inanır. 46. âyette buna olan derin imanı sebebiyle o anın heyecanını taşıyan ve rabbinin divanına çıkma bilinci, sorumluluğu ve kaygısı içinde yaşayan, sonuçta inkâr ve şirkten uzak durup Allah’ın yasaklarından kaçınma ve buyruklarını yerine getirme çabası içinde olan ve O’nu şükran duyguları içinde daima saygıyla anan kimseler övülmekte ve iki cennetle müjdelenmektedir. Ardından bu cennetlerin geniş bir tasvirine yer verilerek, bir taraftan dünyada her istediğini elde edebilenlerin bu nimetlere bel bağlamamaları için kalıcı nimetleri arzulamaları özendirilmekte, diğer taraftan da dünyada mahrumiyetler çeken müminlerin bunu fazlasıyla telâfi edebileceklerine açıklık getirilip onlara teselli verilmektedir. Müminleri âhiret hayatında bekleyen nimetlerle ilgili birçok örneğe yer verildikten sonra, azamet ve kerem sahibi rabbimizin adının ne kadar yüce olduğu belirtilerek, bütün bu nimetlerden çok daha değerli olan şeyin Allah Teâlâ’nın hoşnutluğuna erme mutluluğu olacağı hatırlatılmış olmaktadır (cennet ve nimetleri hakkında bilgi ve değerlendirme için bk. Bakara 2/25; Zuhruf 43/68-73; Muhammed 47/14-15; M. Süreyya Şahin-Bekir Topaloğlu, “Cennet”, DİA, VII, 374-386). 46. âyette geçen “iki cennet” ile ne kastedildiği hususunda değişik yorumlar yapılmış olup başlıcaları şunlardır: a) Biri insanlara, diğeri cinlere verilecek cennet; b) Biri buyrukları yerine getirme ve iyi işler yapmanın, diğeri yasaklardan kaçınmanın karşılığı olan cennet; c) Biri hak edilmiş ödül olarak, diğeri buna ilâveten ilâhî ikram olarak verilecek cennet (Zemahşerî, IV, 54); d) Biri cismanî, diğeri ruhanî cennet; e) Biri adn cenneti, diğeri naîm cenneti; f) Biri dârü’l-İslâm, diğeri dârü’s-selâm (Elmalılı, VII, 4687). Kaf sûresi (50/24) ve bazı şiirlerdeki kullanımları delil göstererek buradaki cennetân kelimesinin, iki cennet değil aslında bir cennet anlamına geldiğini söyleyenler olmuşsa da İbn Atıyye bunu zayıf ve gereksiz bir yorum olarak niteler (V, 233). Râzî de böyle zorlanmış bir yoruma gerek olmadığını, Allah’ın iki ve daha fazla cennet vermesine herhangi bir engel bulunmadığını belirtir. Daha sonra iki cennetle ilgili yorumları aktarır ve bu arada bunlardan birinin cismanî, diğerinin ruhanî cennet olması ihtimalinden söz edilebileceğini ifade eder (XXIX, 123). Esed ise Râzî’nin anılan eleştirisini dikkatten kaçırdığı için onun zikrettiği bu son ihtimali yanlış anlamış ve şöyle nakletmiştir: Bir cennet, “hem maddî hem de ruhî zevkleri kapsadığı için sanki iki cennetmiş gibi [görünecektir]” (III, 1100). Esasen bu konudaki yorumlar birer tahminden ibaret olduğu için meselâ Taberî ve İbn Atıyye’nin iki cennetin mânası ile ilgili bir rivayet nakletmedikleri görülmektedir. Elmalılı da bazı yorumları aktardıktan sonra bu hususta şöyle bir açıklama yapmaya ihtiyaç duymuştur: Daha başka ihtimaller söylenmişse de âhiret halleri görülmeden ayrıntıları bilinmeyeceği için daha fazla izahına kalkışılması doğru olmaz (VII, 4687). 48. âyetteki efnân kelimesini “ince dal” anlamına gelen fenenin çoğulu kabul edenler âyeti “İkisinde de çeşit çeşit veya dalları iç içe geçmiş ağaçlar, türlü meyveler bulunur” şeklinde veya buna yakın mânalarla açıklamışlardır. Bunun “tür, çeşit” anlamına gelen fennin çoğulu olduğunu düşünenler ise âyeti “İkisinde de rengârenk, çeşit çeşit nimetler veya meyveler bulunur” yahut “İkisi de başkalarından üstün ve geniştir” tarzında yorumlamışlardır (Taberî, XXVII, 147-148; Zemahşerî, IV, 54; İbn Atıyye, V, 233). Biz bunları dikkate alarak âyeti “İkisinde de çeşit çeşit ve emsalsiz nimetler bulunur” şeklinde çevirdik. 62. âyette geçen dûn kelimesinin anlamları ve konuya ilişkin bazı rivayetler ışığında bu âyete, “Bu ikisinden daha aşağı mertebede iki cennet daha vardır” ve “Bu ikisinin ötesinde iki cennet daha vardır” mânaları da verilmiştir (derece farkıyla ilgili açıklamalar için bk. İbn Atıyye, V, 234-235; Elmalılı, VII, 4691). Şu var ki İbn Atıyye’nin belirttiği üzere bunlar kesinlik taşımayan çıkarımlardır (V, 235). Allah Teâlâ’nın rahmân ismiyle başlayan sûre, azamet ve kerem sahibi rabbimizin adının ne kadar yüce olduğuna yapılan vurgulu bir ifadeyle sona ermektedir. Âlimler Resûlullah’tan yapılan bir rivayetten esinlenerek, dualarda, Allah’ı burada geçen “zü’l-celâli ve’l-ikrâm” sıfatıyla nitelemeyi tavsiye etmişler ve duaların kabulüne vesile olmasının umulabileceğini belirtmişlerdir (İbn Atıyye, V, 237).

Vâkıa Sûresi

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

Nüzûl

Mushaftaki sıralamada elli altıncı, iniş sırasına göre kırk altıncı sûredir. Tâhâ sûresinden sonra, Şuarâ sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur. Sadece 81-82. âyetlerinin Medine’de indiği rivayet edilmiştir; fakat bunların önceki ve sonraki âyetlerle konu ve üslûp açısından bir bütün oluşturması bu rivayetin gerçekliğinde tereddüt uyandırmaktadır (Derveze, III, 100). İbn Atıyye de bu sûredeki bazı âyetlerin Medine’de veya bir sefer sırasında indiğine dair rivayetlerin sağlam olmadığını belirtir (V, 238).

Adı/Ayet Sayısı

         İlk âyetindeki “olay, hadise” anlamına gelen ve kıyamet gününü ifade etmek üzere kullanılan vâkıa kelimesi sûreye ad olmuştur.

Konusu

Kıyamet gününün gerçekliğinde asla kuşku duyulmaması gerektiği uyarısıyla başlayan sûrede geniş biçimde cennet ve cehennem tasvirleri yapılmakta; Allah Teâlâ’nın kudretinin kanıtlarından örnekler verilmekte, Kur’an’ın Allah katından indirilmiş bulunduğuna ve bunun insanlar için büyük bir nimet olduğuna dikkat çekilmektedir.

Mushaf sırasına göre bundan önce yer alan rahmân sûresiyle bu sûre arasında konu birliği açısından şöyle bağlar kurulmuştur: a) Önceki sûre Allah Teâlâ’nın celâl ve ikram (azamet ve kerem) sahibi olduğu belirtilerek sona ermiş, bu sûrede onun bu sıfatlarının tecellileri açıklanmıştır. b) Önceki sûrede Allah’ın nimetleri hatırlatılıp bunları yalan sayma tavrı ısrarla kınanmış, bu sûrede de kıyametin kopmasıyla artık bu gerçeğin inkâr edilemeyeceği bildirilip orada verilecek karşılıklardan söz edilmiş ve iş işten geçmeden bu gerçeğe uygun davranılması uyarısı yapılmıştır.

c) Önceki sûrede yükümlüler inkârcılar ve müminler şeklinde iki ana gruba ayrıldıktan sonra müminlere de derecelerine göre farklı nimetler (cennetler) verileceği bildirilmiş, bu sûrede de buna paralel üçlü bir tasnif yapılmıştır. d) Önceki sûrede göğün yarılmasından söz edilerek kıyamet tasvirine başlanmış, bu sûrede yerin sarsılması ve dağların toz duman olması haline değinilerek bu anlatım sürdürülmüştür (Râzî, XXIX, 139; Elmalılı, VII, 4699).

1-10

Meal

Büyük olay gerçekleştiği zaman; 1﴿ Artık onun vukuunu yalan sayacak kimse kalmayacaktır. 2﴿ O, alçaltır, yükseltir. 3﴿ Yer şiddetle sarsıldığı zaman; 4﴿ Dağlar parçalanıp toz duman haline geldiği; 5-6﴿ Sizler de üç gruba ayrıldığınız zaman: 7﴿ Biri, amel defteri sağından verilenlerdir; ne mutlu o sağından verilenlere! 8﴿ Diğeri amel defteri solundan verilenlerdir; ne bedbaht o solundan verilenler! 9﴿ Önde olanlar; (erdem, amel ve ödülde) önde olanlar; 10﴿

Tefsir

Kıyamet sahneleriyle ilgili çarpıcı bir tasvire yer verildikten sonra, âhirette insanların üç gruba ayrılacakları belirtilmektedir. Bu gruplardan ilki, 8. âyette “ashâbü’l-meymene”, 27, 38, 90 ve 91. âyetlerde “ashâbü’l-yemîn” olarak adlandırılmış olup, Kur’an’daki başka açıklamalardan anlaşıldığına göre bu, “amel defteri sağ tarafından verilenler” demektir (bk. İsrâ 17/71; Hâkka 69/19; İnşikāk 84/7). İkinci grup 9. âyette “ashâbü’l-meş’eme” ve 41. âyette “ashâbü’ş-şimâl” olarak adlandırılmış, ayrıca 51 ve 92. âyetlerde “yoldan sapmış inkârcılar” diye anılmıştır. Bunlar amel defteri sol tarafından veya arka tarafından verilenlerdir (bk. Hâkka 69/25; İnşikāk 84/10). Üçüncü grup ise 10. âyette “es-sâbikūne’s-sâbikūn” (önde olanlar, o önde olanlar), 11 ve 88. âyetlerde “mukarrebûn” (Allah’a en yakın olanlar) şeklinde nitelenmiştir; bunların, amel defteri sağından verilenlerin önde gelen, mertebesi yüksek olan kesimi oldukları anlaşılmaktadır. Birinci grup için kullanılan “ashâbü’l-meymene” tamlamasındaki meymene kelimesi “uğur, bereket”, “ashâbü’l-meş’eme” tamlamasındaki meş’eme kelimesi “uğursuzluk” anlamına gelmekle beraber esasen bunlar da Araplar’da hayrın sağdan ve şerrin sol taraftan geldiği telakkisiyle bağlantılıdır. Yine, Arapça’da bu mâna ile ilişkili olarak söz konusu tabirlerden birincisi değerli ve yüksek mevkideki insanları, ikincisi de düşük mertebede bulunanları ifade etmek üzere kullanılır. Bazı müfessirler Hadîd sûresinin 12 ve Tahrîm sûresinin 8. âyetlerine dayanarak burada birinci gruptakilerin sağ yanlarının Allah’ın nuruyla aydınlanacağına işaret bulunduğu yorumunu yapmışlardır (Zemahşerî, IV, 56; Râzî, XXIX, 142–145). Bu bilgiler dikkate alınarak, –bağlama göre farklı tercümeler yapılabilirse de– ashâbü’l-meymene ve ashâbü’l-yemîn tamlamaları için “Allah’ın hoşnut olduğu tavırları benimseyen, O’nun katında değerli kimseler” anlamını yansıtacak bir tercüme yapılması uygun olur. Bu sebeple, belirtilen âyetlerin meâllerinde bu deyimler “hakkın ve erdemin yanında olanlar” şeklinde çevrilmiştir. Aynı anlayışla, ashâbü’l-meş’eme ve ashâbü’ş-şimâl deyimleri de ilgili âyetlerde “bâtılın ve erdemsizliğin yanında olanlar” şeklinde karşılanmıştır.

1. âyette geçen vâkıa kelimesi “meydana gelen, vukûu kesin olan önemli hâdise” demektir. Kıyametin geleceğinde kuşku bulunmadığı için bu kelimeyle anılmıştır. Müfessirlerin bir kısmı, “büyük olay gerçekleştiği zaman” ifadesinin devamında “göreceksiniz neler olacak!” gibi bir mânanın bulunduğunu düşünmüşlerdir. Buna göre 2. âyete “Ki onun meydana geleceğini kimse yalan sayamaz” şeklinde mâna vermek uygun olur. Yine bu âyetteki kâzibe kelimesinin cümledeki görevini farklı değerlendirerek “onun oluşu asla yalan değildir” anlamı da verilebilmektedir (Zemahşerî, IV, 55-56; İbn Atıyye, V, 238).

Bazı müfessirlere göre 3. âyette söz konusu edilen “alçaltma ve yükseltme” kıyametle birlikte evrende meydana gelecek fizikî değişikliklerle ilgili olup mevcut düzen ve dengenin altüst olacağı anlamındadır; bu yorum 5-6. âyetlerdeki tasvire uygun düşmektedir. Diğer bir yaklaşıma göre alçaltma ve yükseltme insan unsuruyla ilgilidir. Bu da iki farklı yorum ortaya çıkarmaktadır: a) Kıyametin kopması âhirette inkârcıları cehennemin aşağılarına düşürecek ve müminleri cennetin yukarılarına yükseltecektir; b) Kıyametin kopması bu dünyada büyüklenen nice kimseleri ve toplumları alçaltacak, rezil rüsvâ edecek, horlanan veya tevazu gösteren nicelerini de yüceltecektir (Taberî, XXVII, 166-167; Zemahşerî, IV, 56; İbn Atıyye, V, 239).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 218-220
11-26

Meal

İşte onlar nimetlerle dolu cennetlerde Allah’a en yakın olanlardır. 11-12﴿ Çoğu önce gelip geçmişlerden; 13﴿ Birazı da sonrakilerdendir. 14﴿ Karşılıklı olarak mücevherlerle işlenmiş tahtlar üstüne oturup kurulmuşlardır. 15-16﴿

Tefsir

11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26 nolu ayetlerin tefsiri bir sonraki sayfada verilmiştir.