Kur'an ,Meal ve Tefsir Okuma Alanı. Seslendirmek istediğiniz ayetin üzerine çift tıklayınız.
Nisâ Suresi
89
5 . Cüz
66

Meal

Eğer onlara, kendinizi öldürün yahut yurtlarınızdan çıkın, diye emretmiş olsaydık, içlerinden pek azı müstesna, bunu yapmazlardı. Eğer kendilerine verilen öğüdü yerine getirselerdi, onlar için hem daha hayırlı hem de (imanlarını) daha pekiştirici olurdu. 66﴿

Tefsir

İslâm’dan önceki dinlerde Allah Teâlâ’nın, kullarını ya itaatsizlikleri yüzünden veya imtihan için nefse ağır gelen, uyulması güç olan ödevlerle yükümlü kıldığı olmuştur (Bakara 2/54, 286; A‘raf 7/157). Hâtemü’l-enbiyâ olan Hz. Muhammed’e gönderilen dinde aslolan, emirlerin ve yükümlülüklerin fıtrata uygun ve kolay olmasıdır. İnsan tabiatına uymayan, insana ağır gelen, normal ve katlanılabilir külfet ve zahmet sınırını aşan teklif ve yükler İslâm’da yoktur. İtaat kaidesini açıklayan âyetler arasında bulunan 66. âyet İslâm’ın bu özelliğini farklı bir üslûp içinde dile getirmektedir: Allah Teâlâ müslümanlara “Kendinizi öldürün, yurdunuzu terkedin...” kabilinden ağır emirler vermiyor, insanların çoğunun itaat edemeyeceği şeyleri müslümanlardan istemiyor. Şayet böyle emirler verseydi insanların çoğu buna itaat etmezlerdi. Allah’ın istediği kolay, fıtrata uygun ve kulların menfaatine yönelik olan şeylerdir. Üstelik bunlara da büyük ecirler, mükâfatlar vermektedir.

Bu âyeti şöyle anlayan tefsirciler de olmuştur: “Kendilerini öldür­mek”ten maksat meşrû savaşta (cihad) düşman saflarında yer alan yakınlarını öldürmektir, “yurtlarını terketmek”ten maksat da hicrettir. Allah Teâlâ bu gibi emirlere pek az kimsenin itaat edebileceğini, ancak bu itaatın da ecrinin çok büyük olduğunu bildirerek müslümanları –aşağıdaki âyetlerde emredeceği– cihada hazırlamaktadır (İbn Âşûr, V, 114).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 91
67

Meal

O zaman elbette kendilerine nezdimizden büyük mükâfat verirdik. 67﴿

Tefsir

O zaman elbette kendilerine nezdimizden büyük mükâfat verirdik.
68

Meal

Ve onları dosdoğru bir yola iletirdik. 68﴿

Tefsir

Ve onları dosdoğru bir yola iletirdik.
69-70

Meal

Kim Allah'a ve Resûl'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır! 69﴿ Bu lütuf Allah'tandır. Bilen olarak Allah yeter. 70﴿

Tefsir

Şevkânî’nin Taberânî, Ziyâ el-Makdisî gibi hadisçilerden naklettiğine göre bir sahâbî Allah resulüne gelmiş ve dünyayı kendisine dar eden şu endişesini dile getirmiştir: “Ey Allah’ın elçisi! Ben seni kendimden ve çocuklarımdan daha çok seviyorum. Evimde iken seni hatırlıyor, hasretine dayanamadığım için hemen gelip görüyor, yüzüne bakıyorum. Senin ve benim ölümümü düşündüm. Anladım ki, sen öldüğünde ve cennete girdiğinde peygamberlere mahsus yüce makamlarda bulunacaksın. Ben ise cennete girdiğimde seni göremeyeceğimden korkuyorum!” Hz. Peygamber bu sözlere cevap vermeden Cebrâil gelmiş, Allah’a ve resulüne itaat edenlerin cennette kimlerle beraber olacaklarını bildiren âyeti getirmiştir (I, 545).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 91-92
71

Meal

Ey iman edenler! Tedbirinizi alın; bölük bölük savaşa çıkın, yahut (gerektiğinde) topyekün savaşın. 71﴿

Tefsir

Allah’a ve resulüne itaat emredilip bunun gerçek imanla alâkası etkili bir şekilde açıklandıktan sonra ilâhî buyrukların en ağırlarından biri olan savaş konusuna intikal ediliyor. Müslümanların düşmanlarına karşı savaşmalarına daha önce izin verilmiş ve 6. yılda gelen bu sûreden önce Bedir, Uhud, Hendek gibi savaşlar gelip geçmiş bulunduğuna göre bu âyetlerde teşvik edilen savaşın Mekke fethi olması ihtimali kuvvetli görünmektedir.

Hudeybiye Antlaşması’ndan sonra müslümanlar biraz nefes alma imkânı bulmuşlardı. Fakat Mekkeli müşriklerle Medineli münafıklar iş birliği içinde çalışıyor, müslümanların kökünü kazımak için planlar yapıyor, tuzaklar kuruyorlardı. Ayrıca Mekke’de ve başka yerlerde, kâfirler arasında kalmış, baskı altında yaşayan müminlerle dinleri ne olursa olsun zayıf, arkasız ve yoksul oldukları için hakları yenen, zulme uğrayan insanlar vardı. Hem bunları kurtarmak hem de gerektiğinde kendilerini savunmak için müminlerin uyanık ve güçlü olmaları gerekiyordu. Bu âyet müslümanları, antlaşmaya güvenerek tedbirsiz davranıp gafil avlanmaya karşı uyarmaktadır. Müminler daima uyanık ve cenge hazır durumda olacaklar, gerektiğinde savaşacaklar ve düşmanı mağlûp edebilmek için –topyekün taarruz, küçük gruplar halinde tâciz ve vurkaç harekâtı gibi– hangi taktiği uygulamak gerekirse onu uygulayacaklardır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 93-94
72-73

Meal

İçinizden bazıları vardır ki (cihad konusunda) pek ağırdan alırlar. Eğer size bir felâket erişirse: «Allah bana lütfetti de onlarla beraber bulunmadım» der. 72﴿ Eğer Allah'tan size bir lütuf erişirse -sanki sizinle onun arasında (zahirî) bir dostluk yokmuş gibi- «Keşke onlarla beraber olsaydım da ben de büyük bir başarı kazansaydım!» der. 73﴿

Tefsir

Müminler savaşa çağrıldığında ağırdan alanların, mağlûbiyet olursa “Allah yüzüme baktı da onlarla beraber bulunmadım” diye içten içe sevinenlerin, zafer ve ganimet elde edilirse “Keşke onlarla beraber olsaydım...” diye dövünenlerin kimler olduğu sorusuna iki cevap verilmiştir. Bir kısım tefsirciye göre bunlar, müslümanlarla beraber yaşayıp durdukları halde henüz gönüllerinde iman, gereği gibi yerleşip güçlenmemiş, hayatıyla imanı arasında tam bir paralellik hâsıl olmamış müminlerdir. Çünkü âyet “İçinizden bazıları vardır ki...” diye başlamaktadır. Diğer bir yoruma göre bunlardan maksat münafıklardır. Bu durumda “içinizden...” ifadesi, görünüşe göredir; zira münafıklar dış yüzleri, görünüşleri bakımından müminler gibidirler, onların cemaatine dahildirler. Bize göre burada müminlerin içinde bulunan zayıf imanlı, kararsız ve sebatsız müslümanlarla münafıkların birlikte kastedilmiş olması da mümkündür. Davası uğrunda ölümü göze alacak güçte ve seviyede bulunmayan sıradan insanlar, âyette de tasvir edildiği gibi, daima içlerinden menfaat hesapları yaparlar; girişecekleri işin getirisi ve götürüsü ile ilgili ihtimaller arasında gidip gelirler.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 94
74

Meal

O halde, dünya hayatını ahiret karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona yakında büyük bir mükâfat vereceğiz. 74﴿

Tefsir

Allah’a ve âhirete hakkıyla iman etmiş olanların fayda-zarar, kazanç-kayıp hesapları dünya hayatıyla sınırlı değildir. Allah rızâsı ve ebedî hayat daima hesaba dahildir, dahil olmanın da ötesinde terazide ağır basmaktadır. Ölçüsünde, tercihinde, değerlendirmesinde Allah rızâsı ve âhiret menfaati ağır basan, âhiretini dünyasına değil, dünyasını –gerektiğinde– âhiretine feda eden müminler, Kur’an dilinde “dünya hayatını âhiret karşılığında satanlar” yani dünyayı verip âhireti satın alanlardır. Allah emri olan savaş bu ölçüye vurulduğunda çıkacak sonuç âyette şöyle tasvir edilmektedir: Savaşa giren ya zafer kazanır veya yenilir ve şehid olur. Her iki durumda da âhireti tercih eden mümin kazançlıdır. Çünkü Allah savaşıp galip gelenlere de şehid olanlara da büyük mükâfatlar vermektedir. Rağbet edilmesi gereken de işte bu mükâfattır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 94-95
Nisâ Suresi
90
5 . Cüz
75-76

Meal

Size ne oldu da Allah yolunda ve «Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!» diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz! 75﴿ İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise tâğut (bâtıl davalar ve şeytan) yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphe yok ki şeytanın kurduğu düzen zayıftır. 76﴿

Tefsir

Müslümanlar Medine’ye hicret ettikten sonra da Mekke müşrikleri onların peşini bırakmamış, bazan başka kabileler ve Medineli bir kısım yahudilerle iş birliği yaparak Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarını yapmış, yeni dinin sâliklerini hicret yurtlarında yok etmek istemişlerdi. Ancak bu amaçlarına ulaşamadılar ve hicrî 6. yılda Hudeybiye Antlaşması’nı yapmaya mecbur kaldılar. Bu antlaşmanın bir maddesine göre bundan sonra müslüman olup Mekke’den kaçanlar iade edilecekti. Böylece hicret imkânı bulamayan müslümanlarla bu madde gereği iade edilen müslümanlar, bunların eşleri ve çocukları Mekke’de kaldılar, müşriklerin çeşitli zulüm ve baskıları altında yaşamaya devam ettiler. Bu müminler, işkence ve baskı dayanılamaz hale geldikçe Allah’a yalvarıyor ve bir kurtarıcı göndermesini istiyorlardı. Âyetler bunların dua ve niyazlarına bir cevap olmakla beraber anılan tarihî ilişkiyi aşan boyutları da vardır; çünkü savaş nerede ise insanlıkla yaşıttır. İdam cezasını kaldırarak suçsuz, günahsız insanların hayat hakkını korumak nasıl mümkün olmazsa savaşı kaldırarak, yok ederek, hesap dışı tutarak barışı ve uluslararası ilişkilerde adaleti sağlamak da öyle mümkün değildir. Yapılması gereken, savaşın hukukî ve ahlâkî amaçlarını belirlemek ve onu bu amaçtan saptırmamaktır. Savaşla ilgili âyetlere bakıldığında İslâm’ın, ancak zulmü, din yüzünden baskıyı ve haksız saldırıyı ortadan kaldırmak için buna izin verdiği görülmektedir. Bu âyetlerden burada gördüğümüz ikisi, savaşın iki önemli amacını ortaya koymaktadır: a) Allah rızâsını elde etmek, b) Zulmü engelleyip adaleti sağlamak. “Allah rızâsı” da fayda bakımından kullara dönmektedir. Allah Teâlâ’nın hiçbir şeye ihtiyacı bulunmadığından, O’nun rızâsı için savaşmak, kullarının yararı, din ve vicdan hürriyetinin temini için savaşmaktır. Allah mutlak âdil olduğu ve zerre kadar zulme razı olmadığından “Allah rızâsı için savaşmak” adalet, hukuk ve hakkaniyet uğrunda savaşmaktır. Allah’a ve hak dine inanmayanların da bir tanrıları, baş eğdikleri, itaat ettikleri –maddî, mânevî– bir önderleri olacaktır. Bu önderler Kur’an’a göre tâguttur, şeytanlardır. Bunlara tâbi olanların savaş amaçları ise hukuk ve adaletin gerçekleşmesi değil, egoizmin tatminidir, zulüm, baskı ve sömürüdür.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 95-96
77

Meal

Kendilerine, ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın ve zekâtı verin, denilen kimseleri görmedin mi? Sonra onlara savaş farz kılınınca, içlerinden bir gurup hemen Allah'tan korkar gibi, hatta daha fazla bir korku ile insanlardan korkmaya başladılar da «Rabbimiz! Savaşı bize niçin yazdın! Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen (daha bir müddet savaşı farz kılmasan) olmaz mıydı?» dediler. Onlara de ki: «Dünya menfaati önemsizdir, Allah'tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır ve size kıl payı kadar haksızlık edilmez.» 77﴿

Tefsir

Mekke’de müminler çeşitli baskı ve işkenceler görüyorlar, henüz savaş izni gelmediği için şiddete şiddetle mukabele edemiyorlar, bu durumu zaman zaman Resûlullah’a arzederek savaşmak için izin istiyorlardı. Hicrete kadar bu izin gelmedi, müminlere namaz ve zekât emredildi. İmanların güçlenmesi, nefislerin terbiye edilmesi, Allah rızâsı için ölümü göze alacak bir ruh kemalinin oluşması beklendi. Hicretten sonra savaş (cihad) izni gelince de kısmen müminler ve daha ziyade münafıklar düşmanla savaştan korktular, “Keşke bu emir biraz daha sonra gelseydi” temennisinde bulundular. Tehlikeyi konuşmakla yaşamak bir değildir; asıl cesaret tehlikeyi yaşarken ortaya çıkar. Burada hem bu çelişkiye işaret edilmekte hem de bir başka üslûp içinde savaştan ve ölümden korkmanın, doğru düşünen ve iman şuuru içinde yaşayan bir müminin işi olmadığı hatırlatılmaktadır. Evet, bu korku düşünen bir müminin işi olmamalıdır; zira âhiret mükâfatı yanında gelip geçici olan dünya nimetleri –çok da olsa– azdır. Dünyada az yaşayan, fakat Allah rızâsını kazananlar âhirette ebedî saadete nâil olacaklar, dünyada çok yaşayan, dünya nimetlerinden çokça istifade eden, fakat Allah rızâsını kazanamayanlar ise âhirette daha önemli ve büyük nimetlerden mahrum kalacaklardır. Hâsılı kimseye haksızlık edilmeyecek, herkes ettiğinin karşılığını görecektir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 97-98
78-79

Meal

Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile! Kendilerine bir iyilik dokunsa «Bu Allah'tan» derler; başlarına bir kötülük gelince de «Bu senden» derler. «Hepsi Allah'tandır» de. Bu adamlara ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar! 78﴿ Sana gelen iyilik Allah'tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter. 79﴿

Tefsir

Ecelsiz ölüm olmaz. Ecel gelince de kişinin savaşta veya barışta olması sonucu değiştirmez. Sağlam kalelere girip saklansa, hatta göklere çıkıp yıldızlarda otursa bile ölüm gelip onu bulacaktır.

Daha ziyade yahudiler işleri iyi gittiğinde, sağlık, kazanç ve ürünleri iyi olduğunda –kendilerini Allah’ın seçkin kulları olarak gördükleri için– “bu Allah’tan” diyorlar, işler ters giderse bunu da –hâşâ– Hz. Peygamber’in uğursuzluğuna bağlıyor, onun yüzünden böyle olduğunu ileri sürüyorlardı. Bu vesileyle onlara ve bütün insanlığa iyilik-kötülük, hayır-şer meselesi hakkında işin doğrusu bir kere daha anlatılmaktadır. Buna göre insanların başına ne gelirse gelsin, çevrelerinde iyi veya kötü ne olursa olsun bunların tamamı, hayrı-şerri, iyisi-kötüsü Allah’tandır; O takdir etmiş, murat eylemiş ve yaratmıştır, ancak olup biten şeylerde insanların katkısı, iyilik ile kötülük, hayırla şer bakımından –yine Allah böyle istediği için– farklı olmaktadır. Eğer iradelerine bırakılmış konularda iyi bir şeyle karşılaşır, bir nimete nâil olur, bir başarı elde ederlerse Allah’ın verdiği aklı, bilgiyi, iradeyi ve gücü doğru ve yerinde kullanmış oldukları anlaşılır. Allah böyle istediği, buna razı olduğu, verdiği kabiliyetleri bu sonucu elde etmek üzere kullansınlar diye verdiği için hayır, iyilik, başarı Allah’tandır. Yine insanların irade ve tercihlerine bırakılan konularda, alanlarda, işlerde insanlar akıl, bilgi, irade ve güçlerini –ki bunların hepsini veren Allah’tır– yerinde ve doğru kullanmazlar, bu yüzden O’nun razı olmadığı, kendilerinin de hoşlarına gitmeyen sonuçlar elde ederlerse bu sonuçlar (şer, kötülük) kendilerindendir; bunlara kendileri sebep olmuşlardır. İmkân verdi diye kötülük Allah’a yüklenemez, “O’ndandır” denemez, zira buna rızâsının bulunmadığını bildirmiştir (bu konuda ayrıca bk. Şûrâ 42/30).

İyiliğin Allah’tan, kötülüğün insandan olduğu Resûlullah muhatap alınarak ifade buyurulmuştur, halbuki bunun böyle olduğunu o bilmekte ve yaşamaktadır, başkaları yanlış anlamasınlar diye de hemen arkasından “Seni elçi olarak gönderdik, şahit olarak Allah yeter” buyurulmuş, hayır-şer konusundaki gerçeğin onun şahsında ve aracılığı ile insanlığa duyurulmak istendiğine işaret edilmiştir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 98-99