Kur'an ,Meal ve Tefsir Okuma Alanı. Seslendirmek istediğiniz ayetin üzerine çift tıklayınız.
Nisâ Suresi
98
5 . Cüz
122

Meal

İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanları, içinde ebedî kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Allah bunu hak bir söz olarak vaad etti. Söz bakımından Allah’tan daha doğru kim olabilir! 122﴿

Tefsir

İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanları, içinde ebedî kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Allah bunu hak bir söz olarak vaad etti. Söz bakımından Allah’tan daha doğru kim olabilir!
123-124

Meal

Ne sizin kuruntularınız, ne de Ehl-i kitabın kuruntuları... Kim bir kötülük yaparsa onun cezasını görür ve kendisi için Allah’tan başka bir dost da bir yardımcı da bulamaz. 123﴿ Erkek olsun, kadın olsun her kim iman etmiş olarak dünya ve âhiret için yararlı iyi işler yaparsa işte onlar da cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar. 124﴿

Tefsir

Bir önceki âyetten itibaren 126. âyete kadar iman yolunu seçen, şeytana değil, rahmâna kulak veren, imanını ibadetlerle, iyi ve güzel işlerle güçlendiren kimselerin dünyada ve âhirette elde edecekleri meyvelerden, güzel sonuçlardan söz edilmekte, bunların başında gelen cennet ve ebedî saadet vaadinin Allah’a ait bulunduğu ve hiçbir kimsenin sözüne O’nun kadar sadık olamayacağı vurgulanmaktadır.

Bazı Ehl-i kitap gruplarıyla bir kısım müslümanlar veya müşrik Araplar, boş kuruntulara, delilsiz, dayanaksız kanaatlere kapılarak Allah’ın kendilerine farklı muamele edeceğini, günah işleseler bile âhirette cezalandırmayacağını iddia etmişlerdir. Âyetler bu gibi boş sözleri ve kuruntuları reddettikten sonra şu evrensel kanunu ilân etmektedir: Dünya hayatında sa‘y (emek, çaba, eser) kanunu geçerlidir. Kötülük eden cezasını görür, hakça bir düzende kimse onu koruyamaz. Mümin olup iyi işler yapan, güzel davranışlarda bulunanlar da, cinsiyetleri ne olursa olsun cennete girerler, kendi seçimleri ve eserleri olmayan farklılıklardan dolayı zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 149-150
125

Meal

İşini güzel yaparak kendini Allah’a veren ve hanîf olarak İbrâhim’in dinine uyan kimseden kimin dini daha güzel olabilir! Ve Allah İbrâhim’i dost edinmiştir. 125﴿

Tefsir

Her dinin, her ideolojinin mensubu kendine ait olanın diğerinden üstün ve güzel olduğunu iddia eder. Özellikle din konusunda en doğruyu, en güzeli tesbit edebilmek için dinin mahiyet ve amacı bakımından objektif sayılabilecek ölçülere ihtiyaç vardır. Kur’an’ın öngördüğü ölçü dinin iman, İslâm ve ihsan’ı ihtiva etmesidir. İmandan maksat tevhid inancıdır, Allah’ı bir bilmek ve yalnızca O’na ibadet etmektir. Nitekim Hz. İbrâhim’in tebliğ ettiği din de bu anlamda “hanîf” olarak isimlendirilmiştir. Bu sebeple Allah onu kendisine dost kılmış, ona Allah’a dost olma şerefini bahşetmiştir. İslâm’dan maksat kul olarak bütün bağlantılardan sıyrılmak, kulluk şuuruyla yalnız Allah’a yönelmek, kendini O’na teslim etmektir. İhsandan maksat ise bir yönüyle ihlâstır; kulluğa başka bir beklentiyi karıştırmamaktır, bir yanıyla da hayırdır, güzelliktir, kişinin her yaptığını güzel ve mükemmel yapma iradesidir. Bu üç unsuru ihtiva eden din hak dindir, güzel dindir, ondan daha üstünü olamaz. Çünkü hak birdir, en güzel de bir tanedir (“Millet-İbrâhim” ifadesi için bk. En’âm 6/161-163).

“Dost” diye çevirilen halîl kelimesi Arapça’da, “kişinin devamlı beraber olduğu, sırlarını paylaştığı, huyu huyuna, suyu suyuna uyan samimi arkadaşı” demektir. 125. âyette açıklandığı üzere her şeyin sahibi olan ve her şeyi kuşatan Allah’ın kulları arasından birini, insanlar arasında olan ve bilinen mânada dost edinmesi düşünülemez. Şu halde burada dostluk özel bir mânada kullanılmıştır. Yapılan tanım ve yorumlardan şöyle bir sonuç çıkarmak mümkündür: “Gönlünde Allah’tan başkasına yer vermeyecek kadar O’nu seven ve O’nun tarafından da sevilen, rızâsına mazhar olan, peygamberlik başta olmak üzere üstün hasletler, özellikler ve lutuflarla şereflendirilen kimse” Allah’ın dostudur. Biz insanlar, başkalarına karşı beslediğimiz duyguları ve aramızdaki ilişkinin mahiyet ve biçimini biliriz. Bu mânada bir kimseyi severiz; o, habîb (sevgili, sevilen) olur. Bir başkasını sevmenin ötesinde dost ediniriz, o da halîl olur. Allah Teâlâ bize bizim dilimizle, bizim tahayyül, tasavvur ve idrak kapasitemize uygun bir üslûpla hitap ettiği için kendinden bize yönelik ilgiyi de bu kelimelerle ifade buyurmuştur. O’nun zâtını bilemediğimiz gibi bu ilgi ve ilişkinin mahiyetini de (O’nun sevmesinin ve dost edinmesinin ne demek olduğunu da) bilemeyiz. Ancak insanlar arası ilişkiden yola çıkarak, bunu beşer planında bir örnek, kısmen de olsa anlama aracı kılarak Allah’a habîb ve halîl olmanın büyük bir mazhariyet olduğunu, keyfiyeti bilinemez bir yakınlık ifade ettiğini –her birimiz irfan derecemize göre– anlarız, bununla mutlu oluruz.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 150-151
126

Meal

Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır ve Allah her şeyi kuşatmaktadır. 126﴿

Tefsir

Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır ve Allah her şeyi kuşatmaktadır.
127

Meal

Senden kadınlar hakkında açıklama istiyorlar. De ki: “Onlara ait hükmü, Allah ve kitapta size okunan âyetler açıklıyor; onlar için yazılanı kendilerine vermediğiniz, nikâhlamak da istemediğiniz yetim kadınlar hakkında, çaresiz çocuklar hakkında, yetimlere âdil davranmanız hususunda size okunup duran âyetler (açıklıyor). İyilik olarak ne yaparsanız şüphesiz Allah onu eksiksiz bilmektedir. 127﴿

Tefsir

Osmanlı Türkçesi’nde de kullanılan istiftâ, “dinin hükmünü sormak”, iftâ ise “bu soruya cevap vermek, dinin hükmünü sorana açıkla­mak”tır. Âyet hükmü açıklayan iki kaynaktan söz etmektedir: Allah ve O’nun kitabı. Başka birçok âyet Hz. Peygamber’e de dinî hükümleri açıklama selâhiyeti vermektedir. Bu hükümleri Resûlullah’a vahiy yoluyla bildiren de, okunan kitabı indiren de Allah olduğuna göre, dinî hükmü koyma ve elçilerine yetki verme selâhiyetinin yalnızca O’na ait olduğu anlaşılmaktadır. Gerek Hz. Peygamber’in ve gerekse âlimlerin yaptıkları, Allah’ın bildirdiğini kullara ulaştırmaktan ve açıklamaktan ibarettir; Allah’ın Hz. Peygamber’e bildirmesi vahiy yoluyla olmakta, âlimlerin bilgisi ise okumaya, anlamaya, öğrenmeye, ilmî çabaya bağlı bulunmaktadır.

Hz. Âişe, hükmü genel olan bu âyetin özel ve tarihî muhataplarını şöyle açıklamıştır: Hakkında açıklama istenen kadından maksat, yanında bulunduğu adam aynı zamanda velisi ve vârisi olan, sahibi olduğu hurma ve hurmalığa varıncaya kadar her şeyine bu kişiyi ortak eden yetim bir kadındır. Ancak bu adam, ne o kadını nikâhlamak istemekte, ne de –malına ortak olacak diye– kadının başkasıyla evlenmesine izin vermektedir. Bu şekilde kadıncağızın evlenmesini engellemektedir. Söz konusu âyet işte böyleleri hakkında nâzil olmuştur (Buhârî, “Tefsîr”, 4/23).

Âyetin “Onlar için yazılanı kendilerine vermediğiniz, nikâhlamak da istemediğiniz yetim kadınlar...” kısmını, “Onlarla evlenmek istediğiniz halde kendilerine mehirlerini vermediğiniz, mehir vermeden kendileriyle evlenmek istediğiniz kadınlar” şeklinde de çevirmek mümkündür.

“Çaresiz çocuklar”dan maksat da kendisini koruyacak yakınlarını kaybetmiş, merhametsiz velilerin eline düşmüş, hakkını korumaktan âciz erkek çocuklardır. Kimsesiz, yetim ve çaresiz çocukları yine de akrabalarının yanına vermek, onlar tarafından himaye edilip yetiştirilmelerini sağlamak en iyi yoldur. Ancak akraba da olsa bazı kimselerin ahlâkı bozuk, vicdanı zayıf olabileceği için her durumda çaresiz kadınların, kız ve çocukların korunması gerekmekte, bazan bu konuda görev topluma ve resmî kurumlara düşmektedir. Velisi yanında haksızlığa uğrayan kimse hâkim tarafından tayin edilecek bir vasî vasıtasıyla himaye edilir. Vakıflar başta olmak üzere ilgili sosyal kurumlar da himaye vazifesini üstlenirler. Çünkü Allah çaresizlerin ve zayıfların korunmasını müminlerden istemektedir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 153
Nisâ Suresi
99
5 . Cüz
128

Meal

Eğer bir kadın kocasının kötü muamelesinden yahut yüz çevirmesinden endişe ederse aralarında bir uzlaşmaya varmalarında onlara günah yoktur ve sulh daha hayırlıdır. Nefisler de cimriliğe meyillidir. Eğer güzel davranır ve Allah’a itaatsizlikten sakınırsanız bilin ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır. 128﴿

Tefsir

“Kadınlar” mânasında Nisâ adı verilmiş bulunan bu sûrenin başlarında, 34. âyette kadından kaynaklanan geçimsizlik, 35. âyette her iki tarafın kusuru veya istememesi sebebiyle ortaya çıkan ayrılma tehlikesi söz konusu edilmişti. Bu âyette ise erkeğin olumsuz davranışlarının sebep olduğu aile geçimsizliği üzerinde durulmaktadır.

Burada “kötü muamele” diye çevirdiğimiz nüşûz kelimesi 34. âyette “baş kaldırma” şeklinde ifade edilmişti. Kelimenin sözlük mânası “yüksek yer, yüksek yere çıkmak, bulunduğu yerden ayrılmak”tır. Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât isimli Kur’an sözlüğünde (“nşz” md.) kadının nüşûzünü “kocasından nefret etmesi, ona itaat etmeyi kendine yedirememesi, başkasına göz koyması” şeklinde açıklamıştır. Tefsirciler erkeğin nüşûzünü de “nefret, uzaklaşma, normal evlilik ilişkilerini aksatma, söz ve fiille incitme, sert davranma” ifadeleriyle açıklamışlardır (Taberî, V, 305; Kurtubî, V, 403; Râzî, XI, 65). 35. âyette kullanılan şikak kelimesi ise “ muhalefet, ters düşme, ayrılma” mânalarına gelmektedir. Bu durumda iki taraftan veya taraflardan birinden kaynaklanan bir duygu veya davranış sebebiyle aile hayatının devamı tehlikeye düşmekte, evlilik bağının kopması ihtimali ortaya çıkmaktadır.

Kadının baş kaldırması veya geçimsizlik çıkarması (nüşûz) durumunda aileyi kurtarmak üzere alınacak tedbirler 34. âyetin tefsirinde açıklanmıştı. Burada ise yine nüşûz kelimesiyle, hanımına karşı kötü muamele eden, evlilik hukukunu yerine getirmeyen, âdil davranmayan ve eşinden yüz çeviren (i‘râz) koca söz konusu edilmektedir. Böyle bir sebeple kadının, hâkime veya hakeme başvurması ve evliliğin sona erdirilmesini (şikak) istemesi de mümkündür. Ancak ailenin yıkılması taraflara ve başta çocuklar olmak üzere bunlarla bağlantılı bulunan diğerlerine önemli zararlar getirdiği için son çare olan ayrılıktan önce başvurulması tavsiye edilen bir yol vardır: Sulh, uzlaşma, anlaşma, kötü muameleyi asgariye indirme tedbiri. Tefsir ve esbâb-ı nüzûl kitaplarında verilen tarihî örneklerle konumuz olan 128-129. âyetlerden anlaşıldığı üzere burada sulh, uzlaşma, anlaşma ve kötü muameleyi asgariye indirmenin önemine bir daha vurgu yapılmakta; ayrıca bazı beşerî zaaflara dikkat çekilerek aile huzurunu devam ettirmede ve problemleri aşmada özverili davranmanın yararı hatırlatılmaktadır.

Âyette genellikle insanların doğasında mal-mülk tutkusunun bulunduğu hatırlatılıp kocası tarafından kötü muamele gören kadının, ona bazı menfaatler sunarak kendisine karşı iyi davranmasını sağlayabileceğine, böyle bir imkânı değerlendirmenin uygun olduğuna da işaret edilmiştir. Ancak güzel olan, takvâya yakışan bu değildir. Erkek, eşinin kendisine bir menfaat sağlaması veya haklarından vazgeçmesi karşılığında ona iyi davranmakla, bu yoldan evliliği sürdürmeye razı olmakla iyi ve güzel insan (muhsin), takvâ sahibi kul (müttaki) vasıflarını kazanamaz. İyi, güzel, takvâ sahibi insanın yapacağı şey Allah rızâsı için âdil davranmak, kimseye haksızlık etmemek, kimseyi incitmemektir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 154-155
129

Meal

Ne kadar üzerine düşseniz de kadınlar arasında âdil davranmaya güç yetiremezsiniz; bari birine büsbütün kapılıp da diğerini askıda imiş gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve Allah’a itaatsizlikten sakınırsanız bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, engin rahmet sahibidir. 129﴿

Tefsir

Sûrenin başında (3. âyet), eşler arasında âdil davranamamaktan korkan kimselere bir kadınla yetinmeleri tavsiye edilmişti. Burada ne kadar istense, üzerine düşülse, gayret edilse de birden fazla eş arasında her yönden âdil davranmanın mümkün olmadığı açık ve kesin bir ifadeyle dile getirilmiştir. Bu gerçek karşısında beklenirdi ki birden fazla kadınla evlenmek yasaklansın. Ancak Allah Teâlâ zaruretleri, mübrem ihtiyaçları, fevkalâde halleri bildiği için bunu yasaklamadı; kullarının uygulamada zorlanacakları bir yasak hükmü koymak yerine, iki alternatifli bir tavsiye ile yetindi: a) Tek hanımla evli olanlar –bir zaruret bulunmadıkça– bununla yetinmelidirler. Çünkü Allah ilgili âyetlerde adalet ve hakkaniyete vurgu yapmaktadır. Oysa erkekler birden fazla kadınla evlenmeleri halinde haksızlıklar olacak ve bundan dolayı günaha girebileceklerdir.

b) 3. âyetin tefsirinde açıklanan zaruretler neticesinde birden fazla kadınla evli bulunan erkekler ise gönül ilişkisi, sevgi ve bağlılık gibi insanın elinde olmayan durum ve farklılıklar dışında, kadınlarına maddî konularda objektif, ölçülebilir hak ve menfaatlerde eşit davranacak, biriyle evlilik hayatını fiilen yaşarken diğerini askıda (yalnız bırakılmış, ilgi ve ilişkiden dışlanmış, ihtiyaç içinde veya maddî bakımdan diğerlerinden aşağı durumda) bırakmayacaklardır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 155-156
130

Meal

Eğer karı koca (çaresiz kalıp) ayrılırlarsa Allah bol rızkından onların ihtiyaçlarını giderir. Allahın lütfu geniştir, hikmeti sonsuzdur. 130﴿

Tefsir

Bütün çabalara rağmen evlilik hayatını sürdürmek mümkün olmuyorsa sırf ekonomik zaruretler sebebiyle, aç ve açık kalma korkusuyla buna katlanmak gerekmez. İslâm’da kadının çalışması, para kazanması, mal-mülk sahibi olması yasaklanmış değildir. Ancak bundan maksat kadını, basit sebeplerle aile hukukunu, huzur ve mutluluğunu ihlâle sevkeden, aile hayatını bozmaya yönelten bir “ekonomik özgürlük” de değildir. Kadın tıpkı erkek gibi Allah’a kulluğunu bu alanda da ispat etmek için kazanır, servet sahibi olur. Çalışamayan, kazanamayan veya bunu tercih etmemiş bulunan kadınlara gelince, bunların sırf aç ve açıkta kalma korkusuyla istemedikleri, mutlu olmadıkları, haksız ve kötü muameleye uğradıkları bir evliliği sürdürme mecburiyetleri yoktur. Âyet topluma görev yüklemekte, böyle kadınların geçimini sağlayacak yakınları yoksa toplumu yükümlü ve sorumlu kılmaktadır. Çünkü Allah, darlığı genişleten lutfunu, esirgemeden dağıttığı rızkını; hayır sever kulları aracılığı ve onların eliyle muhtaçlara ulaştırmakta, onları darlıktan bolluğa çıkarmaktadır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 156
131-133

Meal

Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Sizden önce kendilerine kitap verilenlere ve size kesinlikle “İtaatsizlikten sakının” diye emretmiştik. Eğer inkâra saparsanız biliniz ki, göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. O her türlü övgüye lâyıktır. 131﴿ Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Güvenmek için Allah yeter. 132﴿ O isterse -ey insanlar!- sizi toptan yok eder ve yerinize başkalarını getirir. Allah’ın gücü kesinlikle buna yeter. 133﴿

Tefsir

Önceki âyetlerde adalet, sulh, iyilik ve takvâ emredilmiş, istenmesine ve çaba gösterilmesine rağmen aile hayatına devam edilememesi durumunda ayrılmanın da bir çözüm olacağına işaret edilmiş, aç ve açıkta kalma korkusuyla zulme boyun eğmek, istenmeyen bir evliliğe katlanmak gerekmediği vurgulanmıştı. Hemen ardından Allah’ın bu emir, tavsiye ve açıklamalarıyla ilgili bulunan sıfatları zikredilmek suretiyle bu hususlar teyit edilmiş, bu isteklerin ve açıklamaların nasıl bir makamdan geldiğinin düşünülmesi istenmiştir.

Allah’ın “göklerde ve yerde ne varsa hepsinin sahibi ve mâliki olduğunun” üç kere tekrarlanması kendisinin bu özelliğini ve sıfatını güçlü ve teyitli olarak ifade etmekten ziyade üç ayrı hükmü ve mânayı teyit etmek içindir. Önce boşanma halinde Allah’ın taraflara imkânlar bahşedeceği bildirilmiş, arkasından Allah’ın her şeyin mâliki olduğu gerçeği hatırlatılmıştır. Sonra insanların Allah’tan korkmaları ve inkâra sapmamaları istenmiş, bu isteğin Allah’ın ihtiyacından değil, kulların ihtiyacından kaynaklandığına işaret edilmek üzere O’nun her şeye mâlik olduğu tekrar ifade edilmiştir. Daha sonra bu ezelî-ebedî gerçek bir daha zikredilmiş, itaatsizlik halinde bütün insanları yok edip yerine başkalarını getirmeye de kadir bulunan Allah’ın bunu yapmamasının aczinden değil, hikmetinden kaynaklandığı bilinsin istenmiştir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 157-158
134

Meal

Dünya mükâfatını isteyenler bilsinler ki Allah nezdinde hem dünya hem âhiret mükâfatı vardır. Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir. 134﴿

Tefsir

İslâm dini kendi mensuplarından dünya menfaatini, ziynetini, güzelliklerini terketmeyi istememiştir, ancak bunların hayatın amacı kılınmasını, ebedî hayatın ve mutluluğun unutulmasını da büyük bir bahtsızlık saymış; böyle bir tercihi, değerlinin, değersiz karşılığında satılması olarak tasvir etmiştir. Âyet iki muhtemel yanlışı düzeltmeye yöneliktir: a) Bütün amaçları dünya menfaatinden, dünya hayatını maddî zevkleri bakımından dolu dolu yaşamaktan ibaret olanlara âhiret saadetini hatırlatmış, ona karşı hazırlıklarının ne olduğunu sormuştur. b) Âhiret menfaatini, mutluluğunu isteyenlerin dünyadan bir şey istememeleri gerektiğini zannedenlere, bunlar arasında bir çelişme bulunmadığını, âhireti isteyenlerin, dengeyi bozmadan dünyayı da istemelerinin sakıncalı olmadığını hatırlatmıştır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 158