Kur'an ,Meal ve Tefsir Okuma Alanı. Seslendirmek istediğiniz ayetin üzerine çift tıklayınız.
Nahl Suresi
273
14 . Cüz
55

Meal

Kendilerine verdiklerimize karşılık nankörlük etmeleri için (öyle yaparlar). O halde bir süre daha faydalanın; fakat yakında hakikati bileceksiniz! 55﴿

Tefsir

Râzî, bu âyetleri tefsir ederken konuyla ilgili görüşünü şu şekilde ifade eder: “İnsanın aslî fıtratı ve temiz hilkati belâ, zarar, âfet gibi korku ve sıkıntı zamanlarında Allah’tan başka sığınak olmadığına, sadece O’ndan yardım geleceğine şahitlik eder. Ama belâ ve zarar ortadan kalkınca da bu itikad üzere olmak gerekir. Musibet geldiğinde Allah’tan başka sığınak olmadığını itiraf edip de ondan kurtulunca bunun aksine davranmak, Allah’a ortak koşmak vahim bir cehalet, tam bir dalâlettir” (XX, 51). Âyette de bazı insanların bu şekilde çelişkili tutuma girerek Allah’a ortak koşmaları (genel anlamda Allah’tan başka varlıklara tanrısal bir güç ve değer yüklemeleri), beklenmedik bir durum (müfâcee) için kullanılan “izâ” edatıyla ifade edilerek yadırganmıştır. Bu sebeple meâlinde bu edatı “gariptir ki” şeklinde çevirmeyi uygun bulduk. Yine Râzî, 1 Muharrem 602 tarihinde (18 Ağustos 1205) bu âyetlerin tefsirini yazarken sabah vaktinde şiddetli bir deprem olduğunu, insanların dehşet içinde bağıra çağıra Allah’a dua edip yalvardıklarını, fakat bir süre sonra yine “sefâhet ve cehâletlerine” döndüklerini belirtip bu olayı söz konusu âyetin açıklanmasına bir örnek olarak gösterir (XX, 51-52). Müfessirlerin çoğu 55. âyetin başındaki “li” edatını “ta‘lil lâmı” (sebep bildiren edat) kabul ederek âyeti bizim meâlimizdeki gibi anlamışlardır. Ancak bunun “âkıbet lâmı” (işin vardığı sonucu bildiren edat) olduğu ileri sürülerek âyete, “Nihayet verdiklerimize karşılık nankörlük yaparlar” diye mâna verenler olduğu gibi (bk. İbn Kesîr, IV, 495; Şevkânî, III, 192), âyet metnindeki “li-yekfürû” ifadesinin tehdit ve uyarı anlamı taşıyan emir olduğunu savunarak bu kısma, “Nankörlük etsinler bakalım!...” şeklinde mâna verenler de olmuştur (bk. Zemahşerî, II, 332; İbn Atıyye, III, 401).

56

Meal

Bir de kendilerine rızık olarak verdiklerimizden, mahiyetini bilmedikleri şeylere (putlara) pay ayırıyorlar. Allah'a andolsun ki, iftira etmekte olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz! 56﴿

Tefsir

En‘âm sûresinin 136. âyetinde daha ayrıntılı olarak ifade edildiği üzere putperest Araplar, hayvanlarının ve ziraî ürünlerinin bir kısmını putlara ayırır, bunları tapınak hizmetlerinde kullanırlardı; ayrıca putları için kurban keser, onlara sunarlardı (İbn Atıyye, III, 401). Âyette onların bu tür telakki ve uygulamalarının tamamen kendilerinin yakıştırdığı asılsız şeyler olduğu ve bunlardan dolayı kesinlikle sorguya çekilecekleri belirtilmektedir.

“Bilmedikleri şeyler” diye çevirdiğimiz kısım, “hiçbir şey bilmeyen nesneler” şeklinde de anlaşılmıştır (Zemahşerî, II, 332; İbn Atıyye, III, 401).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 409
57

Meal

Onlar, kızların Allah'a ait olduğunu iddia ediyorlar. Hâşâ! Allah bundan münezzehtir. Beğendikleri de (erkek çocuklar) kendilerinin oluyor. 57﴿

Tefsir

Putperest Araplar’ın önde gelenlerinden Huzâa ve Kinâne kabileleri melekleri Allah’ın kızları olarak kabul ederlerdi. Âyette “hâşâ” diye çevirdiğimiz sübhânehû deyimiyle Allah Teâlâ’nın, ancak yaratılmışlar için geçerli olan bu tür özelliklerden kesinlikle münezzeh olduğu ifade buyurulmaktadır. Ayrıca burada Câhiliye Arapları’nın erkek evlâtlarla kızlar arasında bir değer ayırımı yapmaları ve bu temelsiz telakkiye göre erkek çocukların kendi has evlâtları olduğunu büyük bir gururla ifade ederken ikinci sınıf varlıklar olarak gördükleri kızları, başlarından atarcasına Allah’a nisbet etmeleri de dolaylı olarak eleştirilmektedir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 410
58-59

Meal

Onlardan birine kız müjdelendiği zaman öfkelenmiş olarak yüzü kapkara kesilir. 58﴿ Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu, aşağılık duygusu içinde yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün! Bakın ki, verdikleri hüküm ne kadar kötüdür! 59﴿

Tefsir

Câhiliye Arapları kız çocuklarını iki sebeple istemezlerdi: İlki geçim sıkıntısı, ikincisi de namus anlayışları (Râzî, XX, 56). Erkek çocuklar ileride kabilenin silâhşoru olacakları için onları istememek şöyle dursun, 57. âyetin sonunda da ima edildiği üzere, erkek çocuklara sahip olmaktan özellikle hoşlanırlar, sayılarının çokluğu ile övünürlerdi; fakat kız çocukları, Türkçe’deki meşhur deyimiyle “kaşık düşmanı” olarak telakki edilirdi. İkinci ve daha önemli sebebe gelince, ardı arkası kesilmeyen kabileler arası savaşlarda kız ve kadınların esir düşmeleri ve câriye olarak tutulmaları, alınıp satılmaları, namusuna çok düşkün olan Câhiliye Arabı için son derece onur kırıcı bir durumdu ve bu yüzden toplumda kız çocuğuna sahip olmak bir utanç sebebi olarak algılanıyordu; aslında sevinmek gerektiği için 59. âyette “müjde” kelimesiyle ifade edilen böyle bir doğum haberi alan baba, tam tersine üzüntüye boğuluyordu. Âyet, bu son derece cahilce telakkinin, acımasız törenin baskısı altında kalan, ama fıtratındaki babalık duygusunun etkisinden de kurtulamayan Câhiliye Arabı’nın bunalımını, kısa fakat oldukça etkileyici bir ifadeyle özetlemektedir: “Böyle bir alçaltıcı duruma rağmen onu yanında mı tutsun yoksa toprağa mı gömsün!” Âyet, onları böylesine korkunç bir ikilemle karşı karşıya bırakan zihniyeti, “Görün işte, ne kötü yargıda bulunuyorlar!” diyerek mahkûm etmektedir (kız çocuklarının öldürülmesi hususunda ayrıca bk. İsrâ 17/31; Tekvîr 81/8-9).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 410
60

Meal

Kötü sıfat, ahirete inanmayanlar içindir. En yüce sıfatlar ise Allah'a aittir. Çünkü O, her şeyden üstün ve hikmet sahibidir. 60﴿

Tefsir

Müfessirler, genellikle âhirete inanmayanlara ait olduğu bildirilen “kötü sıfatlar”ı, erkek çocuklara ihtiyaç duyup kız çocukları aşağılamak ve reddetmek, ilkel bir namus anlayışı veya geçim endişesiyle onların canına kıyacak kadar merhametsizleşmek ya da cimrileşmek; Allah’a yaraştığı ifade edilen, “en yüksek nitelikler”i de O’nun evrende hiçbir şeye muhtaç bulunmayacak derecede eksiksiz-kusursuz olması, yaratılmışlara özgü vasıflardan münezzeh bulunması şeklinde sıralamışlardır (Zemahşerî, II, 333; Râzî, XX, 56). Ancak âyeti daha kapsamlı düşünmenin de mümkün olduğu kanaatindeyiz. Kur’an-ı Kerîm’in pek çok yerinde olduğu gibi bu sûrenin 17. âyetinden başlayan bölümünde de putperestlerin inançları, tutum ve davranışları, uygulamaları, töreleri ve son olarak kız çocuklarıyla ilgili merhametsiz telakkileri eleştirilmektedir; 56. âyette ise Allah adına yemin edilerek bütün bunlardan dolayı sorguya çekilecekleri açıkça bildirilmektedir. Fakat onlar, nefislerinin esiri olmaları, günah işleme arzusuyla dolup taşmaları yüzünden böyle bir sorumluluğu kabule yanaşmıyor, bundan dolayı da âhirete inanmıyorlardı; çünkü böyle bir hayatın varlığına inanmak, yaptıklarının hesabını vereceklerini kabul etmek anlamına gelecekti. Bu yüzden konumuz olan âyette belirtilen kötü sıfatlara sahip olanlar “âhirete inanmayanlar” olarak anılmıştır. Zira onlar âhirete inansalardı bu sıfatlardan da kurtulmaya çalışırlardı.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 410-411
61

Meal

Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden cezalandıracak olsaydı, orada hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir müddete kadar erteliyor. Ecelleri geldiği zaman onlar ne bir saat geri kalabilirler ne de öne geçebilirler. 61﴿

Tefsir

“Haksızlık” diye çevirdiğimiz zulüm kelimesinden maksat, putperestlerin buraya kadar bir bölümü hakkında bilgi verilip eleştirilmiş bulunan bâtıl inanç ve yanlış davranışları, özellikle İslâm’a ve müslümanlara karşı insafsızca sergiledikleri saldırgan tutumlarıdır. Fakat onların bütün haksızlıklarının temelinde Allah’a ortak koşmaları bulunuyordu. Zulüm genel anlamıyla, “bilgi ve inançta gerçeğin dışına sapmak, yanlış ve kötü olanı yapmak” demek olup en yüce gerçek Allah’ın varlığı ve birliği, en büyük sapma da O’nun varlığına ve birliğine uymayan inançlara sapmak, O’ndan başkasını tanrı tanıyıp kulluk etmektir. Bu sebeple Kur’an’da, “Kuşkusuz şirk çok büyük bir zulümdür” (Lokmân 31/13) buyurulur.

Bundan önceki âyetlerde asıl muhatap alınıp eleştirilenler Mekkeli putperestler olmakla birlikte, bu âyette “Eğer Allah insanları haksızlıkları yüzünden cezalandıracak olsaydı...” buyurularak bütün insanlar söz konusu edilmiştir. Çünkü Mekkeli putperestler şirk ve inkâra, kötülük ve haksızlığa sapanların ne ilkidir ne de sonuncusudur. Bu sebeple Kur’an onlardan söz ederken bütün insanlığa da benzer yanlışları tekrar etmemeleri hususunda öğütte bulunmuş; böylece doğru inanç, güzel ahlâk ve iyi yaşayış konularında insanlığı eğitmeyi ve aydınlatmayı amaçlamıştır. Kuşkusuz eğitimin temel ilkelerinden biri sabırlı ve hoşgörülü olmak, cezalandırmada acele etmemek, eğitilenlere zaman ve fırsat tanımaktır. Bu sebeple âyette Allah Teâlâ’nın, inkârcılar ve zalimler de dahil olmak üzere çeşitli insan topluluklarını kötülükleri sebebiyle hemen cezalandırmayıp adaleti, merhameti ve keremiyle, belirlenmiş bir sürenin sonuna kadar onlara mühlet tanıdığı ifade buyurulmuştur. Ancak sapkın fikir ve yaşayışlarını sürdürüp hakka karşı direnen toplulukların muayyen bir sürenin sonunda tarih sahnesinden silinip gittikleri de bilinmektedir.

“Canlı” diye çevirdiğimiz âyet metnindeki dâbbe kelimesinin sözlükte, insanın dışındaki canlıları ifade ettiği dikkate alınarak, tefsirlerde insanların yaptıkları yüzünden başka canlıların zarar görmesinin sebepleri üzerine görüşler ileri sürülmüşse de (meselâ bk. Râzî, XX, 59-60), burada kelimenin mecaz anlamında kullanıldığı, dolayısıyla hakikatte konunun, din bakımından herhangi bir yükümlülük ve sorumluluk taşımayan hayvanlarla ilgisinin bulunmadığı, âyetin özel olarak insanlar için bir uyarı amacı taşıdığı açıktır. Bununla birlikte insanların yaptıkları zulüm, kötülük, haksızlık ve genel olarak yanlış işler yüzünden öteki canlıların da zarar gördüğü bilinmektedir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 411-412
62

Meal

Kendilerinin hoşlarına gitmeyen şeyleri Allah'a isnat ediyorlar. En güzel sonucun kendilerinin olduğunu anlatan dilleri de yalanın örneğini veriyor. Hiç şüphesiz onlar için sadece ateş vardır ve onlar, (ateşe) terkolunacaklar. 62﴿

Tefsir

Mekke putperestlerinin, “Kız çocukları Allah’ın, erkekler bizimdir” diyerek kızların Allah’a, erkek çocukların ise kendilerine ait olduğu şeklindeki yukarıda da geçen bâtıl inanç ve iddialarına işaret edilmektedir (Taberî, XIV, 126-127). Ancak müfessirlerin çoğu, devamını dikkate alarak, “en güzel olan” diye çevirdiğimiz hüsnâ kelimesini “en güzel âkıbet, nihaî başarı ve mutluluk” şeklinde açıklamışlardır (İbn Kesîr, IV, 498; Kurtubî, X, 127; Râzî, XX, 60) .

Burada müşriklerin iki açıdan yanlış düşündüklerine işaret edilmektedir: Öncelikle Allah’a çocuk isnat etmeleri son derece sakat bir inançtır, ayrıca –aslında evlâtlar arasında cinsiyetlerine göre değer farkı görmek yanlış olmakla birlikte– kendi kanaatlerine göre daha aşağı gördükleri kızları Allah’a nisbet etmeleri ikinci bir suçtur (İbn Âşûr, XIV, 191).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 412
63

Meal

Allah'a andolsun, senden önceki ümmetlere de (peygamberler) göndermişizdir. Fakat şeytan onlara işlerini süslü gösterdi de (iman etmediler). işte o, bugün onların velisidir. Ve onlar için elem verici bir azap vardır. 63﴿

Tefsir

Hz. Peygamber’e, Mekke müşriklerinin inkârcı ve inatçı tutumla­rının insanlık tarihinde ilk defa kendisinin karşılaştığı bir durum olmadığı, iman gibi inançsızlığın da çok eski bir tarihinin bulunduğu hatırlatılmaktadır. Allah tarafından gönderilen peygamberler, o ümmetleri hem imana hem de güzel işler yapmaya davet ediyor; fakat onlar, peygamberlerinin irşadına yönelmeleri gerekirken, şeytana kapılıp onun inkârı ve kötü işleri doğru ve güzel göstermesine aldanıyorlardı. İşte o eski ümmetler gibi Hz. Peygamber’in ilk muhatabı olan Kureyş halkı da, şeytanı kendileri için “velî” (efendi, dost) bilmişlerdir. Bu yüzden de âyette şiddetli bir azapla tehdit edilmiş bulunmaktadırlar.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 413
64

Meal

Biz bu Kitab'ı sana sırf hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden bir topluma da hidayet ve rahmet olsun diye indirdik. 64﴿

Tefsir

“Kitap”tan maksat Kur’an-ı Kerîm’dir. Onun indiriliş gayesi ise doğru inanç ve güzel yaşayış konusunda farklı görüşlere sahip olan, ayrılığa düşen insanları bu hususlarda aydınlatmaktır. Kur’an’ın indiriliş sebebi belirtilen ihtilâfı ortadan kaldırmaktan ibaret değilse de, öneminden dolayı âyette bu noktaya vurgu yapılmıştır. Kuşkusuz kitap (Kur’an) teorik olarak bütün insanların yararlanmasına açık ve elverişli bir rehber ve rahmet olmakla birlikte, şeytanı kendilerine velî kabul edip onun aldatmasına kapılarak tuttukları yolun doğru olduğunu zanneden inkârcılar, pratikte Kur’an’ın rehberliğinden yararlanmamış olacakları için âyette Kur’an sadece “inanan bir topluluğa rehber ve rahmet” olarak tanıtılmıştır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 413
Nahl Suresi
274
14 . Cüz
65

Meal

Allah gökten bir su indirdi ve onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti. Şüphesiz ki bunda dinleyen toplum için bir ibret vardır. 65﴿

Tefsir

Sûrenin baş kısmında Allah’ın varlığına, birliğine ve yaratıcı kudretine dair canlı ve cansız tabiattan deliller gösterilmiş (3-16. âyetler); ardından bu kesin delillere rağmen putları O’nun ortakları olarak tanıyan müşriklerin çeşitli yanlış inanç, kanaat ve davranışları eleştirilerek özelde onlara, genelde de benzer yanlışlıkları tekrarlayan bütün insanlara dinî düşünce, yaşayış ve âkıbetleriyle ilgili uyarıcı ve aydınlatıcı açıklamalar yapılmıştır. Burada ise tekrar insanların ibret nazarıyla bakıp inançlarını düzeltmelerini amaçlayan kanıtlara dönülmekte; özellikle yağmura, süte, bala ve insanın üremesi konusuna dikkat çekilmek suretiyle, insanların zihinleri bir defa daha metafizik problemlere yönlendirilmekte ve onlara bir bakıma tekrar inançlarını gözden geçirmeleri fırsatı verilmektedir.

Allah’ın gökten su indirmesi yani yağmur olayı Kur’an-ı Kerîm’de sık kullanılan kozmolojik delillerdendir. Burada yağmurun en genel ifadesiyle ölü toprağa can vermesine ve dolayısıyla organik hayatın oluşumuna dikkat çekilmektedir. Çünkü yeryüzünde proteinlerin oluşumundan uygarlıkların yükselmesine kadar gelişen olaylar zincirinin başlangıcı sudur, yağmurdur. Çöllerin ıssız kalmasının sebebi, orada yağmursuzluk yüzünden hayat şartlarının bulunmamasıdır. Tarihin muhtelif dönemlerinde çeşitli coğrafyalarda zaman zaman yaşanan uzun süreli kuraklıklar, insanların, üzerinde yaşadıkları toprakları, yurtlarını ve yuvalarını kitleler halinde terketmelerine yol açmıştır. Nitekim Türkler’in Orta Asya’dan batıya doğru yaptıkları göçlerin asıl sebebi de kuraklık olmuştur. İşte bunun içindir ki yüce Allah, engin rahmetinin eseri olarak yeryüzüne gökten su indirip orayı diriltmesini, şenlendirmesini kendi varlığının, yaratıcı kudretinin ve lutfunun bir kanıtı olarak ortaya koymaktadır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 414-415
66

Meal

Kuşkusuz sizin için hayvanlarda da büyük bir ibret vardır. Zira size, onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından (gelen), içenlerin boğazından kolayca geçen hâlis bir süt içiriyoruz. 66﴿

Tefsir

Sağmal hayvan” diye çevirdiğimiz en‘âm kelimesinin koyun, keçi, sığır ve deveyi kapsadığı belirtilmektedir (İbn Atıyye, III, 404; Şevkânî, III, 197).

Yeryüzünü yağmur suyu ile besleyip diğer birçok imkân yanında hayvanlar için besinlerin yetişmesini sağlayan yüce kudret, hayvanların aldığı gıdalardan oluşan sütün de insanlar tarafından besin olarak kullanılmasına dikkat çekmektedir. Arzı su ile besleyen Allah, insanı da muhtelif gıdalarla beslemekle birlikte besin değeri bakımından bunların başında süt geldiğinden âyette bu besin özellikle söz konusu edilmiştir. Yağmurun toprağı besleyiciliği yanında, yağmur olayının cereyanı da ibret konusu olduğu gibi sütün hem besleyiciliği hem de hayvan bedenindeki oluşumu, Allah’ın hikmetli yaratıcılığına delâleti bakımından son derece anlamlı olduğu için âyette bu hususa bilhassa dikkat çekilmiştir.

“Besin artıkları” diye çevirdiğimiz âyet metnindeki fers kelimesi, gıdaların sindirim sırasında besleyici unsurları alınan ve artık canlının metabolizması için hiçbir değeri kalmayan, bir süre sonra dışkı halinde dışarı atılacak olan artıkları ifade eder. Âyette sütün, bu besin artığı ile kan arasında bir konumda olduğu belirtilmektedir. Çünkü besin artığı büsbütün faydasız bir maddedir, kan da hayvanın kendi bedeni için gereklidir; süt ise bir salgı bezi ürünü olup besin artığı gibi faydasız değildir; kan gibi hayvanın kendi bedeni için gerekli de değildir; bu ikisinin arasında bir konumda bulunmaktadır ki o da hayvanın bedeninden çıktıktan sonra içenlere yararlı bir madde olmasıdır.

Âyetin bu kısmı şöyle de açıklanmıştır: Süt, vücuttaki besin artığının bulunduğu sistem ile kanın bulunduğu sistem arasından gelmekte, bunlara asla karışmamaktadır; bu sebeple de kimyasal yapısı ve özellikleriyle onlardan farklı bir değer taşımaktadır. Âdeta süt ile diğer iki madde (kan ve besin artığı) arasına Allah’ın kudretiyle bir perde çekilmekte, sütün bunlardan birine veya ikisine karışarak renk, tat ve kokusu bakımından saflığının bozulması önlenmektedir (bk. Zemahşerî, II, 334).

Bize göre şöyle bir yorum da mümkündür: Besinlerin önemli bir kısmı kana karışmakta, bir kısmı da dışarı atılmaktadır. Bu ikisi dışında (arasında) kalıp vücudun yine besinlerden ürettiği bir nesne daha vardır ki bu da başkalarını besleyen ve içimi lezzetli olan süttür.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 415-416
67

Meal

Hurma ve üzüm gibi meyvelerden hem içki hem de güzel gıdalar edinirsiniz. İşte bunlarda da aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır. 67﴿

Tefsir

İçki” diye çevirdiğimiz seker kelimesi sözlükte “sarhoşluk veren şey” anlamına gelir. İbn Abbas’a isnad edilen bir rivayete göre burada özellikle şarap kastedilmiştir. Başta Taberî olmak üzere (XIV, 138) bazı müfessirler ise kelimenin bu âyette mutlak olarak haram olmayan içecekler için kullanıldığını söylemişlerdir. Ancak, müfessirlerin çoğunluğu tarafından da belirtildiği üzere, seker kelimesinin “güzel rızık”tan ayrı zikredilmesi, onun –o dönemde henüz yasaklanmamış olmakla birlikte– makbul bir nesne olmadığını ima etmekte, bu da kelimenin sarhoşluk verici içki anlamına geldiği ihtimalini güçlendirmektedir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 416
68-69

Meal

Rabbin bal arısına: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan kendine evler (kovanlar) edin. Sonra meyvelerin her birinden ye ve Rabbinin sana kolaylaştırdığı yaylım yollarına gir, diye ilham etti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir şerbet (bal) çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Elbette bunda düşünen bir kavim için büyük bir ibret vardır. 68-69﴿

Tefsir

“İlham etti” şeklinde çevirdiğimiz evhâ fiilinin türetildiği vahiy kavramı [farklı anlamları için bk. “Tefsire Giriş” bölümü, “I. Kur’an-ı Kerîm A) Tanımı ve özellikleri 2. Vahiy” başlığı] burada “canlının kendisine yararlı olanları alması, zararlılardan sakınması ve kendi geçimini sağlaması hususunda muhtaç olduğu becerileri Allah Teâlâ’nın onda yaratması” anlamındaki ilham karşılığında kullanılmıştır (Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, III, 1156). Psikolojide buna içgüdü denmektedir.

Arıya yapması ilham edilen “yuvalar”dan maksat, arıların ağaç kovukları gibi uygun doğal mekânlarda veya insanların özel olarak hazırladığı kovanlarda kendi ürünleriyle oluşturdukları petekler ve her petekte bulunan altıgen gözcüklerdir. Bal arısı, Allah’ın verdiği ilham veya içgüdü sayesinde, bizzat kendisinin ürettiği bal mumuyla kendi yuvasını yapmakta, dalak içine milimetrik ölçülerle altıgen prizma şeklinde gözcükler yerleştirmektedir. Âyetteki deyimiyle “her türlü besleyici ürünler”den nektar denilen bal ham maddesi ve çiçek tozu toplayarak bunları hem kendi tüketimi için hem de bal ve bal mumu yapmak için değerlendirmektedir. Bu arada meyve, sebze ve ekinlerde tozlaşmayı sağlama konusunda da bütün diğer böceklerin toplamından daha fazla iş görmektedir.

Âyette arının ürettiği madde için “şerâb” (şerbet) kelimesinin kullanılması ilgi çekicidir. Arı topladığı nektarı, normal midesinden ayrı, özel olarak bu maksatla yaratılmış bulunan bal midesine toplayıp kovana taşımakta; burada bir genç arı bu maddeyi hortumuyla emip kendi midesine aktarmakta ve onu şerbet kıvamına gelecek şekilde işleme tâbi tutmaktadır. Artık bal hâsıl olmuştur; bundan sonra şerbet peteklerde bir süre havalandırılarak katılaşması sağlandıktan sonra, üzeri bal mumuyla kapatılıp izole edilmek suretiyle bozulması önlenir. Böylece Allah’ın lutuf ve ihsanıyla insanlar için besleyiciliği yanında şifa değeri de taşıyan yeni bir besin daha ortaya çıkmış olur. Bütün bunlar olağan üstü bir sanat kabiliyetinin tezahürü olup Allah’ın yaratıcı kudretini ve hikmetini hesaba katmadan, basit bir hayvanın böyle bir eseri ve ürünü nasıl meydana getirebildiği sorusunu cevaplandırmak mümkün değildir. “İşte bunda da düşünen bir topluluk için delil bulunmaktadır.”

Kurtubî’ye göre âyetin “Onda (balda) insanlara şifa var” meâlindeki kısmı, bazı mutasavvıfların, “Velîlik makamına ulaşmak için belâlara razı olmak gerekir, velîye tedavi câiz değildir” şeklindeki fikrini çürütmektedir (X, 145-146). Balın şifalı olduğuna dair bazı hadisler de rivayet edilmiştir (bk. İbn Kesîr, IV, 501-503; Şevkânî, III, 200); ayrıca modern tıpta da bileşimindeki sakaroz, friktoz, protein, asit, organik ve madenî maddeler dolayısıyla balın hem şifa verici hem de koruyucu bir özelliğe sahip olduğu kabul edilmektedir.

“Rabbinin koyduğu kanunlara boyun eğerek çizdiği yollardan git!” şeklinde çevirdiğimiz cümle, arıların uçuşlarında izlediği yolların da farklılığına ve ilginçliğine dikkat çekmektedir. 1940’larda yapılan bir tesbite göre arılar, genellikle güneşin konumundan yararlanarak yönlerini ayarlamakta; ayrıca rüzgârın yönü, dünyanın manyetik alanı gibi başka imkânlardan da yararlanmaktadır. Arıların, kovan üzerinde daire veya 8 çizerek birbirlerine yol tarif ettikleri, çiçek alanları hakkında bilgi aktardıkları, bu bilgileri alan diğer arıların, bilmedikleri çiçek alanlarını kolaylıkla buldukları, dönüşlerinde ise “arı hattı” denilen en kestirme yolu kullandıkları da bilinmektedir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 416-418
70

Meal

Sizi Allah yarattı; sonra sizi vefat ettirecek. Daha önce bilgili iken hiçbir şeyi bilmez hale gelsin diye sizden bazı kimseler ömrün en kötü çağına kadar yaşatılacak Şüphesiz ki Allah bilgilidir, kudretlidir. 70﴿

Tefsir

Yaratan da yaşatan da vakti geldiğinde vefat ettiren de Allah’tır; putlar vb. düzmece tanrılar değildir. İnsanın organik ve zihinsel yeteneklerinin en zayıf ve verimsiz noktaya geldiği ileri yaşlılık dönemine bu âyetin metnindeki deyimiyle, “erzel-i ömür” (ömrün en rezil, en düşkün dönemi) denmektedir. İnsan için ölmek, çok yaşayıp böyle bir hale düşmekten daha hayırlı olabilir. Son tahlilde hakkımızda neyin hayırlı, neyin hayırsız olduğunu en iyi Allah bilir; insan bilir iken bilmez olur; Allah’a gelince, O’nun ilmi de kudreti de eksiksiz, kusursuz ve sonsuzdur; mümine düşen O’nun hükmüne razı olmaktır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 420
71

Meal

Allah kiminize kiminizden daha bol rızık verdi. Bol rızık verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere verip de bu hususta kendilerini onlara eşit kılmazlar. Durum böyle iken Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar? 71﴿

Tefsir

İnsanlar, Allah’ın takdiri ile doğuştan getirdikleri kabiliyetlerin, ayrıca yine ilâhî takdire bağlı olarak yaşadıkları sürece karşılaştıkları imkân ve fırsatların azlığına veya çokluğuna, elverişli olup olmamasına ve bunları farklı şekillerde değerlendirmelerine göre rızıkları, kazançları farklı olmuştur ve olacaktır. İnsan, sahip olduğu servetle değil onu nasıl kullandığı ile değerlendirilir.

“Ellerinin altındakiler”den maksat, özel anlamda köleler, daha genel olarak kişinin, bakımından, geçiminden sorumlu bulunduğu yakınlarıyla çalıştırdığı, hizmetinden istifade ettiği insanlardır. Âyette servet sahibinin, bu insanları –temel ihtiyaçların karşılanması bakımından– servetinden kendisiyle aynı seviyede yararlandırması öngörülmekte; bu ilkeyi içtenlikle benimseyip uygulamakta isteksiz davranmanın, “Allah’ın nimetini inkâr” anlamı taşıdığına işaret edilmekte ve bu şekilde olumsuz davranış sergileyenler kınanmaktadır. Bu öğretisiyle âyet, İslâm’ın eşitlik, adalet, dayanışma, paylaşma gibi sosyal değerlere verdiği önemin veciz bir ifadesidir. Nitekim bu hususta Resûlullah da şöyle buyurmuştur: “Elinizin altındakiler (köleler, hizmetliler, çalışanlar) sizin kardeşlerinizdir; Allah onları size emanet etmiştir. Şu halde kimin yanında bu şekilde kardeşi bulunuyorsa ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin. Onlara ya güçlerinin yetmeyeceği ağır işler yüklemeyin veya yüklerseniz siz de yardım edin” (Buhârî, “Îmân”, 22; Müslim, “Eymân”, 40).

Âyette, Mekke’nin putperest ileri gelenlerinin, köleleri kendilerine eşit saymazken putlarını Allah’a ortak koşup eşit saymalarına karşı bir eleştiri anlamı bulunduğu da belirtilmektedir (Zemahşerî, II, 336; İbn Kesîr, IV, 504-505).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 420-421
72-73

Meal

Allah size kendi nefislerinizden eşler yarattı, eşlerinizden de sizin için oğullar ve torunlar yarattı ve sizi temiz gıdalarla rızıklandırdı. Onlar hâla bâtıla inanıp Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar? 72﴿

Tefsir

72, 73 nolu ayetlerin tefsiri bir sonraki sayfada verilmiştir.