Kur'an ,Meal ve Tefsir Okuma Alanı. Seslendirmek istediğiniz ayetin üzerine çift tıklayınız.
Nahl Suresi
269
14 . Cüz
15

Meal

Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağları, yolunuzu bulmanız için de ırmakları ve yolları yarattı. 15﴿ Daha nice alâmetler (yarattı). Onlar, yıldızlarla da yollarını doğrulturlar. 16﴿

Tefsir

Şimdi de sıra, insanı kuşatan tabii ortamın bir bölümü olarak deniz ve kara parçasına gelmiştir. Âyette denizin insanla ilgili başlıca üç özelliği söz konusu edilmektedir: a) Deniz önce bir besin kaynağıdır, b) Denizden mücevher elde edilir, c) Nihayet deniz taşımacılık açısından da büyük önem taşır. Bunlar denizin maddî faydalarıdır; ama âyette denizin sadece bunlar için değil, ayrıca insanlar, onu yaratan ve nimetlerle donatan Allah’ı tanıyıp O’na şükretsinler ve böylece denizi mânevî bakımdan da bir nimet olarak değerlendirsinler diye onların hizmetine verildiğine dikkat çekilmektedir. Şu halde 10-11. âyetlerde ifade buyurulduğu üzere, tatlı yağmur suyunu türlü ürünleriyle insanlara ve genel olarak tabiata bahşeden yüce kudret, tuzlu deniz suyunu da nimetlerle donatarak yararlı kılmıştır; bu da O’nun derin hikmetinin anlamlı tecellilerinden biridir. Eski tefsirlerde “O (Allah), sizi sarsmaması için yere sağlam dağlar yerleştirdi” ifadesi açıklanırken, dünyanın önce dümdüz ve üzerinde ikamet edilemeyecek kadar hareketli olduğu, daha sonra Allah’ın emriyle dağların yerleştirilmesi sayesinde yerin istikrarlı bir hale getirildiği ifade edilir. Gerek bu âyette gerekse Nebe’ sûresindeki (78/7) dağların birer kazık veya destek yapıldığını ifade eden âyette yer kabuğunun sertleşme sürecine değinildiği; yani yer kabuğunun, yer altındaki mağma ve gaz tabakalarının üzerini kapatıp dışa püskürmesini büyük ölçüde önleyecek bir yapı kazanmasıyla dünyanın üzerinde yaşanabilir hale gelişine işaret bulunduğu yönünde Muhammed Esed’in ileri sürdüğü görüş (II, 531-532) bizce de mâkul görünmektedir. Özellikle yeryüzünün dağlık kısımlarında zemin sağlam olduğu için, yapıların depremlerde daha az hasar görmesine karşılık vadilerin ve ovaların nisbeten riskli olduğu da bilinmektedir. Bilinen bir diğer husus da dağların yer hareketlerinde denge ve düzeni sağlama (balans) işlevinin bulunduğudur. “Daha nice işaretler koydu” ifadesinden yeryüzünün, o dönem insanlarının henüz bilmedikleri, zamanla fizikî coğrafya, jeoloji, biyoloji gibi bilimlerin gelişmesiyle keşfedilecek olan daha başka sırlar taşıdığına işaret edilmektedir.
17-19

Meal

O halde, yaratan (Allah), yaratmayan (putlar) gibi olur mu? Hâla düşünmüyor musunuz? 17﴿ Allah'ın nimetini saymaya kalksanız, onu sayamazsınız. Hakikaten Allah çok bağışlayan, pek esirgeyendir. 18﴿ Allah, gizlediğinizi de açıkladığınızı da bilir. 19﴿

Tefsir

Allah’ın varlığına, birliğine, yaratıcı kudretine, geniş lutuf ve merhametine işaret eden yukarıdaki âyetlerin muhatapları öncelikle Hz. Peygamber dönemindeki putperest Araplar olduğu için onların putları kastedilerek, “O halde yaratanla yaratmayan bir olur mu? Siz düşünmez misiniz?” buyurulmakta, böylece muhataplar bu bilgiler ışığında inançlarını akıl ve düşünce süzgecinden geçirmeye davet edilmektedir. Üstelik Allah’ın nimetleri burada hatırlatılanlardan ibaret de değildir; aksine O, insanlığa sayamayacakları kadar bol ve güzel nimetler vermiştir. 18. âyetin sonunda Allah’ın bağışlayıcılığının ve merhametinin özellikle hatırlatılması, hem bunların yukarıdaki maddî nimetler kadar önemli olduğu anlamını taşımakta hem de insanlar, eğer akıl ve düşüncelerini kullanarak yaratan Allah ile yaratmaktan âciz olan sözde tanrıların bir olmadığı gerçeğinin farkına varıp iman ederlerse o güne kadar sürdürdükleri yanlış inanç ve tutumları yüzünden ümitsizliğe kapılmalarına mahal bulunmadığına işaret edilmekte, Allah’ın af ve merhametine güvenmeleri istenmektedir. Bununla birlikte, eğer dıştan inanmış gibi görünmelerine rağmen içten eski yanlış inançlarını, müslümanlara karşı kötü niyetlerini, düşmanlık duygularını sürdürmeye kalkışırlarsa Allah’ın gizli açık her türlü hallerinden kesinlikle haberdar olduğunu da bilmeleri gerektiği uyarısında bulunulmaktadır.

18 ve 19. âyetlerde muhatabın müminler olduğu düşünülerek şöyle bir farklı yorum daha yapılmıştır: Ey Müminler! Allah’ın nimetleri sayılamayacak kadar çok olduğu için bunların hepsinin şükrünü yerine getirmeniz elbette mümkün değildir; ama siz içinizde Allah’a eksiksiz şükretme arzusu ve niyetini taşırsanız, bunu fiilen gerçekleştiremeseniz de Allah, dışa vurduğunuz şükrünüz gibi içinizde taşıdığınız bu iyi niyetinizi de bilmektedir, bunun da ecrini ihsan edecektir (İbn Atıyye, III, 385).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 385-386
20-21

Meal

Allah'ı bırakıp da taptıkları (putlar), hiçbir şey yaratamazlar. Çünkü onlar kendileri yaratılmışlardır. 20﴿ Onlar diriler değil, ölülerdir. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler. 21﴿

Tefsir

Putperestlerin taptıkları varlıklar hakkında, aslında genellikle canlı varlıklar için geçerli olan “ölü” kelimesinin kullanılması, ayrıca onların diriltilmelerinden söz edilmesi bu iki âyet hakkında farklı yorumlar yapılmasına yol açmıştır:

a) Eski tefsirlerdeki yaygın yorum bizim meâlde tercih ettiğimiz şekildedir. Çünkü tanrılığın, temel niteliklerinin başında hayat sıfatı gelir; putperestlerin, kendisi canlı olmayan bir varlığı tanrı kabul edip ondan yardım beklemeleri, kurtuluş ummaları akıl kârı mıdır?

b) İkinci bir yorum da şöyledir: Bazı nesneleri yontarak, şekillendirerek put haline getiren insanlardır. Oysa putlar böyle bir şey yapıp yaratmaya muktedir değildir; dolayısıyla bunlar, kendilerini yapan putperestlerden daha âciz birtakım cansız nesnelerden ibarettir. Canlıların (insanların) dahi bilemediği dirilme vaktini bu nesneler nasıl bilebilir?

c) Burada müşriklerin taptıkları veya dua ve niyazda bulundukları şeylerin melekler olabileceği de düşünülmüştür. Çünkü müşrikler, melekleri Allah’ın kızları sayarak onlara tanrısal fonksiyonlar yüklerlerdi. Bu durumda “Onlar canlı değil ölüdürler” şeklindeki kısım, insanlar gibi meleklerin de ölümlü varlıklar olduğu anlamına gelir (bu üç farklı yorum için bk. Zemahşerî, II, 325-326).

d) “Onlar canlı değil ölüdürler” ifadesi mecaz sayılarak bundan inkârcıların kastedilmiş olabileceği de ileri sürülmüştür. Şu halde buradaki ölümden, cansızlıktan maksat inkâr sapkınlığıdır; çünkü inkâr, ölüm gibi bir şuursuzluk, akılsızlıktır (İbn Atıyye, III, 386).

e) Burada putların, Araplar’ca atalarını temsil ettiği için yontulmuş ve dikilmiş semboller olarak da anlaşılabileceği yorumu da yapılmıştır (Ateş, V, 97-98). Ancak İslâm öncesi Araplarının atalarıyla övündükleri bilinmekle birlikte ata ruhlarını tanrılaştırma (animizm) türü bir inanca sahip olduklarına dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Her ne kadar söz konusu âyetlerde putları kişileştiren bir ifade tarzı kullanılmışsa da bu, –diğer birçok benzerinde de görüldüğü gibi– Kur’an’ın, putları canlı ve şuurlu varlıklar sayan müşriklerin mantığıyla konuyu ele alan hâkim üslûbudur. Nitekim aşağıda 27. âyette “Hani ortaklarım nerede?” diye sorulurken de aynı mantıktan hareket edilmiştir.

Sonuç olarak bu yorumlara bakıldığında birinci maddede belirtilen eski yaygın yorumun kabul edilmesini önleyecek ölçüde güçlü bir sebep bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 386-387
22-23

Meal

İlâhınız bir tek Tanrı'dır. Fakat ahirete inanmayanlar var ya, onların kalpleri inkârcı, kendileri de böbürlenen kimselerdir. 22﴿ Hiç şüphesiz Allah, onların gizleyeceklerini de açıklayacaklarını da bilir. O, büyüklük taslayanları asla sevmez. 23﴿

Tefsir

“Sizin tanrınız bir tek tanrıdır” cümlesi İslâm tevhid akîdesinin en kısa ifadesidir ve bu ilkeyi benimsemek müslüman olmanın birinci şartıdır. Oysa müşrikler putları aracı tanrılar saymak ve onlara tapmakla bu ilkeyi ihlâl etmişlerdi. Kur’an’da birçok yerde bu ilkenin hemen ardından âhirete inanma yükümlülüğü gelmektedir. İşte burada müşriklerin âhirete de inanmadıkları bildirilmekte, ayrıca şu hususlara da işaret edilmektedir: Müslüman olmak için öncelikle kalpten inanmak gerekir; oysa bilhassa putperestlerin kibir ve böbürlenme gibi kaba duyguları onların, Peygamber’in kendilerine bildirdiği konuları tarafsız ve samimi olarak düşünüp gerçeği bulmalarını ve bu suretle kalplerinin imana ulaşmasını engellemektedir. Âyette onların, gerek saklı tuttukları gerekse açığa vurdukları her türlü inanç, düşünce ve davranışlarının Allah’ın bilgisi dahilinde olduğu belirtilmekte, böylece dolaylı olarak bunların hesabını verecekleri bir yargılama zamanının geleceği uyarısında bulunulmaktadır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 387
24-25

Meal

Onlara: Rabbiniz ne indirdi? denildiği zaman, «Öncekilerin masallarını» derler. 24﴿ Kıyamet gününde kendi günahlarını tam olarak taşımaları ve bilgisizce saptırmakta oldukları kimselerin günahlarından da bir kısmını yüklenmeleri için (öyle derler). Bak ki yüklenecekleri şey ne kötüdür! 25﴿

Tefsir

“Masallar” diye çevirdiğimiz esâtîr kelimesinin tekili olan ustûre, “eskilerin, kafalarına göre yazdıkları, düzüp koştukları şeyler” demektir. Anlatıldığına göre putperest Araplar’dan bazıları Peygamber’in huzuruna gidenlerin önlerine geçer, “Senin ondan duyacakların eskilerin masalları!” diyerek (Taberî, XIV, 94-95; Râzî, XX, 18) onları geri çevirmeye çalışırlardı. İşte bu şekilde insanların gerçeği öğrenip kabul etmesini engelleyerek kamuoyunu yanıltanlar, kendi günahlarının yanında, yanılttıkları kimselerin günahlarından da yüklenmiş olacak ve kıyamet gününde bunun da cezasını çekeceklerdir. Kuşkusuz bu, sadece o dönemin inkârcıları için değil, benzer davranışları sergileyen bütün hakikat düşmanları için geçerli bir uyarıdır. Nitekim Hz. Peygamber de iyi bir şeye önderlik edenlerin, daha sonra onu yapanların sevabı kadar sevap kazanacakları gibi kötülüğe ön ayak olanların da kendi günahlarıyla birlikte saptırdıkları insanların günahı kadar günah yüklenmiş olacaklarını haber vermiştir (Müslim, “İlim”, 15; “Zekât”, 69; Nesâî, “Zekât”, 64; Müsned, IV, 357, 359, 360, 361. 25. âyetin meâlinde, baştaki “li” edatının “âkıbet lâmı” olduğu yönündeki görüş [Râzî, XX, 18; Şevkânî, III, 178] esas alınmıştır).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 398
26

Meal

Onlardan öncekiler de (peygamberlere) hile yapmışlardı. Sonunda Allah da onların binalarını temellerinden söktü üstlerindeki tavan da tepelerine çöktü. Bu azap onlara, farkedemedikleri bir yerden gelmişti. 26﴿

Tefsir

“Bunlardan öncekiler” ifadesiyle kimlerin kastedildiği hususunda farklı görüşler ileri sürülmüştür (Taberî, XIV, 96-97). Ancak Râzî’nin de belirttiği gibi (XX, 19-20) âyeti, doğru yolda gidenlere zarar vermek için entrikalar peşinde olan ve bunun cezasını gören bütün bâtıl taraftarlarının kastedildiği yönünde yorumlamak daha isabetli görünmektedir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 389
Nahl Suresi
270
14 . Cüz
27

Meal

Sonra kıyamet gününde (Allah), onları rezil eder ve der ki: «Kendileri hakkında (müminlere) düşman kesildiğiniz ortaklarım nerede?» Kendilerine ilim verilmiş olanlar derler ki: «Şüphesiz bugün rezillik ve kötülük kâfirleredir.» 27﴿

Tefsir

Peygamberlerin davetini etkisiz kılmak, kendi bâtıl inançlarını ve hegemonyalarını sürdürmek için entrika yürütenler, dünyada başlarına felâket getirilerek cezalandırılmakla kalmayacak, âhirette de alçaltıcı durumlara düşürüleceklerdir. İlâh olduğu kabul edilen varlığın başta gelen özelliklerinden biri, kendisine inanıp bağlananların yanında olması, onları kötülüklere, istenmeyen durumlara karşı korumasıdır. Nitekim Allah Teâlâ’nın, kendisine inanıp yolundan gidenleri âhirette her türlü korku, kaygı, üzüntü ve dertten koruyacağına, en güzel mükâfatlara mazhar kılacağına dair yüzlerce âyet vardır. Konumuz olan âyette yüce Allah’ın, kendisini inkâr edenlere veya O’nu bırakıp da başka birtakım varlıklara kul olanlara yönelteceği, “Uğruna mücadele ettiğiniz ortaklarım hani nerede!” sorusu bu mantığa dayanmaktadır. İnkârcıların bu soruya verecek cevaplarının bulunmaması onlar için kahır üstüne kahır olacak; bu sebeple “ilim sahibi kılınmış olanlar”, yani dünyadayken hakkı hak olarak tanıyıp gereğince hareket etme basîretini gösteren; bu yüzden inkârcıların alay, hakaret ve saldırılarına mâruz kalan müminler (veya peygamberler), “Şüphesiz bugün rezillik ve kötülük inkâr edenlerin başına!” diyecekler, böylece adalet yerini bulacaktır. Bazı müfessirlere göre bu sözü söyleyecek olanlar meleklerdir (Râzî, XX, 21; Şevkânî, II, 180).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 389-390
28-29

Meal

Kendilerine haksızlık ederlerken meleklerin canlarını aldıkları kimseler: Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk, diyerek teslim olurlar. (Melekler onlara şöyle der:) «Hayır, Allah, sizin yaptıklarınızı elbette çok iyi bilendir.» 28﴿ «O halde, içinde ebedî kalacağınız cehennemin kapılarından girin! Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!» 29﴿

Tefsir

Kur’an-ı Kerîm’de “kendine kötülük etme” ifadesi genellikle şirk ve inkârdan başlamak üzere her türlü yanlış inanç ve davranışların, öncelikle bunları işleyen kişinin kendisine karşı bir kötülük olduğu mantığına dayanmaktadır. İşte nefislerinin gurur ve kibrine kapılıp Peygamber’in davetine karşı bilgisiz ve bilinçsizce savaş verenler, bir önceki âyette geçen “Şüphesiz bugün rezillik ve kötülük kâfirlerin başına!” şeklindeki ifadeden de anlaşılacağı üzere, sonuçta kendilerine kötülük etmiş oluyorlardı. Fakat onlar, kanıtlar ortaya konduğu halde hakikati saklamaya çalışanların içine düştüğü psikoloji ile, veya yaptıklarının kendilerini bu hallere düşürdüğünün hâlâ farkına varmadıkları için, “Biz hiçbir kötülük yapmadık” diyecek; daha önce zorbalık taslayanlar onlar değilmiş gibi uysal bir tavır takınarak, boyun büküp teslim olacaklar veya müslüman olduklarını ifade edeceklerdir (Şevkânî, III, 180). İnkârcıların bu faydasız ikrar ve imanı, ne zaman dile getirecekleri hususunda iki farklı açıklama vardır. İbn Abbas’a nisbet edilen bir görüşe göre onlar, ölümleri yaklaşıp da artık öleceklerini anlayınca veya kıyamet gününde gerçeği apaçık görünce böyle bir tutum içine gireceklerdir (Râzî, XX, 21); müslümanlara karşı sergiledikleri kibirli ve düşmanca tavırlarının aksine bir davranış sergileyerek, “Biz hiçbir kötülük yapmadık” diyecekler; fakat melekler veya müminlerin âlimleri ya da bizzat Cenâb-ı Hak, “Hayır! Allah yaptıklarınızı çok iyi bilmektedir!” diyerek yalanlarını yüzlerine vuracak, sonuçta Allah’ın dinine ve peygamberine karşı büyüklük taslayanlar hak ettikleri cehenneme atılacaklardır.

29. âyetteki “İçinde ebedî olarak kalacağınız cehennemin kapılarından girin!” ifadesinde geçen, “cehennemin kapıları”yla kabirlerin kastedildiği de belirtilmektedir (Kurtubî, X, 105).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 390
30-32

Meal

(Kötülüklerden) sakınanlara: Rabbiniz ne indirdi? denildiğinde, «Hayır (indirdi)» derler. Bu dünyada güzel davrananlara, güzel mükâfat vardır. Ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Takvâ sahiplerinin yurdu gerçekten güzeldir! 30﴿ (O yurt,) girecekleri, zemininden ırmaklar akan Adn cennetleridir. Onlar için orada kendilerine diledikleri her şey vardır. İşte Allah, takvâ sahiplerini böyle mükâfatlandırır. 31﴿ (Onlar,) meleklerin, «Size selâm olsun. Yapmış olduğunuz (iyi) işlere karşılık cennete girin» diyerek tertemiz olarak canlarını aldıkları kimselerdir. 32﴿

Tefsir

Yukarıda 24. âyette inkârcılara, “Rabbiniz ne indirdi?” diye sorulduğunda “eskilerin masallarını!” diyerek küstahça bir cevap verdikleri bildirilmiş, daha sonra da ölüm sırasında veya âhirette cehenneme atılmakla noktalanan durumları anlatılmıştı. Burada ise aynı sorunun bu defa müminlere sorulduğu, onların bu soruya “Hayır indirdi” (doğru ve gerçek bilgiler gönderdi) diye cevap verdikleri ifade edilmektedir. Bu suretle onlar, gerektiği şekilde güzel bir davranış sergilediklerinden dolayı bu dünyada güzelliği hak ettikleri gibi kendileri için âhiret hayatı daha da hayırlı ve güzel olacak, onlar hakkındaki uhrevî gelişmeler de pek çok nimetlere ve mânevî iltifatlara mazhar olacakları cennete kabul buyurulmalarıyla noktalanacaktır.

“Allah’a karşı gelmekten sakınma” anlamını verdiğimiz 30. âyetteki ittika kavramı, genel olarak “bütün haramlardan kaçınıp vecîbeleri yerine getirmek” diye açıklanmakta olup amelin imandan cüz olduğunu savunan Mu‘tezile müfessirleri âyeti bu anlayış çerçevesinde yorumlamışlardır. Ancak, Râzî’nin de ifade ettiği gibi (XX, 23) burada ittika kavramı, özellikle şirk ve inkâra sapmış olanların tutumlarından ve âkıbetlerinden bahseden âyetlerin ardından kullanılmıştır. Şu halde bağlamı dikkate alındığında buradaki ittikanın, “küfür ve şirkten sakınma” anlamıyla sınırlı olduğunu düşünmek daha isabetli görünmektedir. Taberî, 30. âyetin “Bu dünyada iyi işleri en güzel şekilde yapanlar” diye çevirdiğimiz bölümünü, “Bu dünyada Allah ve resulüne inanan, Allah’a itaat eden, insanları imana ve Allah’ın emrettiği iyilikleri yapmaya davet eden kimseler” diye açıklamıştır (XIV, 100). “Bu dünyada iyi olanlar” bölümü, “bu dünyada kelime-i tevhid ile imanlarını ikrar edenler” diye de anlaşılmış olup amelin imandan cüz olmadığı anlayışının ürünü olan bu yorum, “Lâ ilâhe illallah diyen cennete girecektir” (Tirmizî, “Îmân”, 17, “Cehennem”, 9) anlamındaki hadise dayanmaktadır. Bununla birlikte 32. âyette müminlere hitaben meleklerin ağzından ifade edilen, “Selâm size; yaptıklarınıza karşılık girin cennete!” hitabından ve başka âyetlerle hadislerden anlaşıldığı gibi müminlerin cennete girmelerinde ve böylece onlar hakkında, “âhiret yurdunun daha hayırlı olması”nda amellerinin de rolü olacağı muhakkaktır.

Bu dünyada iyi işleri en güzel biçimde yapanların hakkı olan “güzellikler”den maksat, “Müslüman olmanın kazandırdığı onur, inkârcılara karşı elde edilen başarılar, İslâm’ın gerektirdiği şekilde yaşanan dinî ve ahlâkî hayatın ruhlarda meydana getireceği huzur, mutluluk, gönül ve zihin aydınlığı gibi dünyevî güzelliklerdir” diye düşünülebilir (Râzî, XX, 24). İslâm’ı doğru anlayıp inancıyla, ameliyle gerektiği şekilde uygulayan birey ve toplumların dünya hayatlarının da güzel, mutlu ve başarılı olacağı, onların zaman zaman yaşadıkları sıkıntıların ya kendi kusurlarından kaynaklandığı veya geçici bir imtihan olduğu muhakkaktır. Allah’ın müminlere âhiretteki ikramı dünyadakine göre her bakımdan daha üstün olacağı için 30. âyette “...âhiret yurdu ise daha da hayırlıdır” buyurulmuş, ardından özetle başlıca âhiret nimetleri zikredilmiştir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 391-393
33

Meal

(Kâfirler) kendilerine meleklerin gelmesinden veya Rablerinin emrinin gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı. 33﴿

Tefsir

İman etme fırsatları varken bunu değerlendirmeyen inkârcılara yönelik bir eleştiri ve uyarıda bulunulmaktadır. Çünkü melekler gelip de ruhlarını bedenlerinden ayırdığında veya “rabbin emri geldiğinde”, yani Allah tarafından hak ettikleri bir belâya mâruz bırakılarak varlıklarına son verildiğinde artık iş işten geçmiş, iman edip âhiret hayatını kurtarma fırsatı ebediyen kaybedilmiş olacaktır. Âyet, önceki inkârcıların da aynı yanlışları yaptıklarını hatırlatarak bu yüzden felâkete uğradıklarını ima etmekte; Allah’ın onlara haksızlık etmediğini, fakat onların kendilerine kötülük ettiklerini bildirmektedir.

Müşrikler, Hz. Muhammed’in peygamberliğini kabul etmelerinin şartı olarak kendilerine melekleri getirmesini isterlerdi. Bir yoruma göre âyette onların bu isteklerine işaret edilmekte ve eğer böyle melekler gelip de onun peygamberliğinin gerçek olduğunu apaçık ispat ederlerse, artık onların iman etmekle yükümlü kılınmalarına gerek kalmayacağı bildirilmektedir. Çünkü müşriklerin istekleri gerçekleştirilecek olsa iman gaibe inanma ve dolayısıyla bir imtihan konusu olmaktan çıkar ve artık her şey bitmiş olurdu (Râzî, XX, 26; Şevkânî, III, 182).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 394
34-35

Meal

Sonunda yaptıklarının cezası onlara ulaştı ve alay etmekte oldukları şey onları çepeçevre kuşatıverdi. 34﴿

Tefsir

34, 35 nolu ayetlerin tefsiri bir sonraki sayfada verilmiştir.