Kur'an ,Meal ve Tefsir Okuma Alanı. Seslendirmek istediğiniz ayetin üzerine çift tıklayınız.
Mü'min Suresi
474
24 . Cüz
59

Meal

Kıyametin vakti mutlaka gelecek, bunda kuşku yok! Ama insanların çoğu buna inanmıyor. 59﴿

Tefsir

“Kör”den maksat, kibir, kıskançlık gibi kötü duygulara, sübjektif sebeplere veya taklide dayanarak hükümler veren; “gören”den maksat da akıl ve bilgiye, doğru kanıtlara dayanarak hükümler verendir (Râzî, XXVII, 79). Râzî, “Ne de kıt düşünüyorsunuz!” meâlindeki eleştiri cümlesini özetle şöyle açıklar: Aslında onlar, bilginin bilgisizlikten, erdemli işin erdemsiz işten daha iyi olduğunu bilirler; fakat bir inanç ilkesinin doğru bilgiye mi dayandığı, yoksa asılsız mı olduğu; bir işin erdemli mi erdemsiz mi olduğu hususunda yeterince düşünmezlerdi. Kıskançlık kalplerini kör eder; bu yüzden bilgisizlik ve taklidi bilgi, kin ve kibri de erdem zannederlerdi (XXVII, 79-80). İşte o dönemde Mekke toplumunun çoğunluğunu oluşturan inkârcıların, geleceği kesin olan kıyamete inanmamaları da böyle bir zihin ve ahlâk bozukluğunun sonucuydu.
60

Meal

Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, duanızı kabul edeyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler, aşağılanmış olarak cehenneme gireceklerdir! 60﴿

Tefsir

Yukarıda inkârcıların, yeniden dirilme ve âhiret hayatı konusundaki kuşkuları reddedilmiş; bilginin cahillikle, iyi iş yapanların kötülük yapanlarla bir tutulamayacağı belirtilmiş; ardından “Kıyamet saati mutlaka gelecektir” buyurularak hem putperestlerin bu husustaki inkârları reddedilmiş hem de orada kurtuluşun Allah’ın âyetlerine, özellikle âhiretle ilgili açıklamalara içtenlikle inanan ve iyi işler yapanların hakkı olduğuna işaret edilmişti. Burada ise inkârcılara kurtarıcı bir çağrıda bulunulmaktadır.

Taberî, “Bana dua edin” buyruğunu, “Bana kulluk edin; ibadeti benden başkasına, putlara ve başka şeylere değil, sırf bana yapın ki duanızı kabul edeyim; size rahmetimle muamele edeyim ve sizi bağışlayayım” şeklinde açıklamıştır. Bu yorumdan anlaşıldığına göre âyetteki dua kavramı ibadeti de kapsamaktadır. Âyetin devamındaki ibadetle ilgili cümle de bu yorumu desteklemektedir. Hz. Peygamber’in “Dua ibadetin kendisidir” buyurduğu, ardından da bu âyeti okuduğu bildirilmiştir (Tirmîzî, “Tefsîr”, 40). Hatta ünlü âlim Süfyân-ı Sevrî, günahlardan uzak durmanın bile dua olduğunu belirtmiştir (İbn Atıyye, IV, 566). İşte âyette, başta Kur’an’ın ilk muhatapları olmak üzere inkârcılar, bu geniş anlamda Allah’a dua etmeye ve O’ndan karşılık almaya çağırılmakta; ardından bu çağrıya uymak yerine, hâlâ kör bir inatla büyüklük taslayıp Allah’a kulluk etmeyi ve Resûlullah’ın getirdiği dinin kurallarına teslim olmayı kendilerine yediremeyenlerin varacakları son yerin, zelil ve hakir vaziyette girecekleri cehennem olduğu haber verilmektedir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 671
61-64

Meal

İçinde dinlenesiniz diye geceyi, aydınlatsın diye gündüzü yaratan Allah’tır. Şüphesiz Allah insanlara karşı lutufkârdır, ama insanların çoğu şükretmez. 61﴿ İşte rabbiniz olan Allah; her şeyin yaratıcısı olan O’dur. O’ndan başka tanrı yok. Öyleyse nasıl olup da saptırılıyorsunuz? 62﴿ Allah’ın âyetlerini inatla inkâr edenler işte böyle saptırılmaktadır. 63﴿ Yeryüzünü sizin için yerleşim alanı yapan, göğü de (üstünüze) bina eden, size şekil veren, şeklinizi de güzel yapan ve sizi temiz nimetlerle rızıklandıran Allah’tır. İşte rabbiniz olan Allah; âlemlerin rabbi olan Allah yüceler yücesidir. 64﴿

Tefsir

Allah’ın, gecesiyle gündüzüyle, yeriyle göğüyle tabiatın kuruluş ve düzenini insanoğlunun varlığına ve yaşamasına ne kadar elverişli kıldığına, ayrıca insanın yaratılışındaki uyum ve güzelliğe dair özet bilgi verilerek insanlığı Allah’a dua ve ibadet etmeye çağıran 60. âyetin gerekçesi gösterilmektedir.

Zamanımızda özellikle elektriğin yaygın kullanımı sayesinde geceleri de kısmen aydınlık hale gelebilmekle beraber hiçbir yapay ışık ve aydınlatma aracının güneşe olan ihtiyacımızı tamamıyla ortadan kaldırması mümkün değildir. Ayrıca gerek elektriğin keşfi gerekse diğer ışık ve ısı imkânlarının geliştirilmesi, Allah’ın tabiata hâkim kıldığı düzen ve insana verdiği akıl sayesinde mümkün olmaktadır. Şu halde Allah’a dua, ibadet ve şükretmeyi gerektiren bütün sebepler devam etmektedir ve edecektir. Buna rağmen belirtilen türden nimetlerin anlamını ve değerini kavrayıp şükrünü eda edenler bulunduğu gibi bazıları bu lutufların sahibi olan Allah’ı inkâr eder, bazıları da mümin olmakla birlikte gafletlerinden dolayı şükürde kusur ederler (Şevkânî, IV, 570).

Allah insanları yaratmakla yetinmiyor, 64. âyette belirtildiği üzere, ayrıca temiz nimetlerle hayatlarını sürdürme imkânlarını bahşediyor. Şu halde hem bizi yarattığı için hem de bu imkân ve nimetleri lutfettiği için O’na şükretmeliyiz. Çünkü bizim rabbimiz, kezâ âlemlerin yani var olan her şeyin yaratanı, yaşatanı ve yöneteni yalnızca O’dur. Gerek Kur’an’ın ilk muhatapları olan putperest Araplar’ın sözde tanrıları, gerekse ne türden olursa olsun tanrı yerine konup tapılan yahut taparcasına bağlanılan başka şeyler O’nun karşısında birer hiçten ibarettir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 672-673
65

Meal

O diridir, O’ndan başka tanrı yoktur. Şu halde içten bir dindarlık ve bağlılıkla O’na dua edin. Hamd, âlemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur. 65﴿

Tefsir

Allah’a nisbet edilen bütün tesirler, yetkiler ve lutuflar öncelikle O’nun hayat sıfatına sahip olmasıyla izah edilebilir. Cansız bir varlıktan (meselâ kendilerine tanrısal nitelik ve işlevler nisbet edilen putlardan) bu fiiller beklenemez. Bu sebeple Tanrı’da hiçbir sıfat bulunmadığını ileri süren Aristo gibi bazı filozoflar bile hayat sıfatını bundan istisna etmişlerdir.

60. âyette Allah Teâlâ, kullarını kendisine dua ve ibadet etmeye davet etmişti; 65. âyette de aynı çağrı tekrarlanmakta; ayrıca bu duanın tam bir dindarlık ve derin bir samimiyetle yalnız Allah’a yöneltilmesi emredilmektedir. Şu halde inançta olduğu gibi dua ve ibadette de şirkten korunmak, Allah istemeyince hiç kimsenin hiçbir iyiliğe, yardıma gücünün yetmeyeceğini bilmek gerekir. Kuşkusuz insanlardan da yardım görürüz; ancak bu beklentilerin makul ölçülerde tutulması, mahlûkun hâlik yerine konmaması gerekir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 673
66

Meal

De ki: “Rabbimden bana açık kanıtlar gelince, sizin Allah’ın dışında dua ettiğiniz şeylere tapmam bana yasaklanmış oldu ve kendimi âlemlerin rabbine teslim etmem emredildi.” 66﴿

Tefsir

Hz. Muhammed peygamberlikten önce de sonra da hayatının hiçbir döneminde puta tapmamış; daima Allah’ın birliğine inanmıştır. Bu sebeple müfessirler, “Rabbimden bana açık kanıtlar gelince sizin Allah’ın dışında dua ettiğiniz şeylere tapmam bana yasaklandı” cümlesinden, bu kanıtlar gelmeden önce peygamberin Allah’tan başka bir şeye taptığı gibi bir anlam çıkarılmaması gerektiğini önemle belirtmişlerdir. Hz. Peygamber, kendisine vahiy gelmeden önce de aklıyla Allah’ın birliği inancına ulaşmış, daha sonra bu inancı onaylayan ve şirki yasaklayan vahiy gelmiştir.

“Açık kanıtlar” diye çevirdiğimiz beyyinât kelimesini Taberî, “Allah’ın, resulüne indirdiği kitabın âyetleri” (XXIV, 82); İbn Atıyye, “vahiy ve hidayet” (IV, 566); Şevkânî “aklî ve naklî deliller” (IV, 572) şeklinde açıklamışlardır. Zemahşerî bu hususta özetle şu açıklamayı yapar: Resûlullah, rabbinden kendisine açık kanıtlar (beyyinât = âyetler) gelmeden önce de aklî kanıtlara dayanarak putlara tapmaktan uzak durmuştu. Fakat açık kanıtlar aklî kanıtları destekleyip daha da güçlendirdiğine ve onların sözle ifadesini içerdiğine göre “beyyinât” kelimesi hem aklî kanıtları hem de vahyi (sem‘) içine almış olmakta; böylece âyette her iki kanıta da delâlet eden bir ifade zikredilmiş bulunmaktadır (III, 377). Âyette Resûlullah’a böyle bir açıklama yapması buyurulurken sadece onun kendi inancını dile getirmesi istenmemekte, aynı zamanda ve daha da önemli olarak, onun muhatapları da bu açık kanıtlar sayesinde kendi inançlarını gözden geçirmeye davet edilmektedir.

Mü'min Suresi
475
24 . Cüz
67

Meal

Sizi toprak, sonra nutfe, sonra alaka aşamalarından geçirerek yaratan O’dur. Sonra O sizi bir bebek olarak hayat alanına çıkarır; ardından güçlü çağınıza ulaşıncaya, sonra da yaşlılar haline gelinceye kadar sizi yaşatır; içinizden bazıları bundan önce vefat eder. Sonuçta belli bir vakte kadar yaşamaktasınız. Umulur ki (bunlar üzerine) akıl yorarsınız. 67﴿

Tefsir

Önceki âyette geçen “açık kanıtlar”a bir örnek olmak üzere insanın yaratılış süreci özetlenmektedir. Topraktan yaratılmanın Hz. Âdem’le ilgili olduğu belirtilir (Taberî, XXIV, 82; İbn Atıyye, IV, 568; Şevkânî, IV, 572). Ancak Râzî’nin de kaydettiği gibi (XXVII, 85) ifadeyi Hz. Âdem’le sınırlamaya gerek yoktur; zira bütün canlıların üremesi, beslenmesi ve yaşaması da toprak sayesinde mümkün olmaktadır (insanın yaratılış süreci, âyetteki nutfe ve alaka terimlerinin anlamları için bk. Hac 22/5; Mü’minûn 24/12-14).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 676
68

Meal

Yaşatan da öldüren de O’dur. Bir işe hükmettiğinde o konuda sadece “ol!” der, o da oluverir. 68﴿

Tefsir

Yukarıdaki kanıtlardan, yaşatanın da öldürenin de Allah olduğu sonucu çıkmaktadır. Âyet, Allah’ın gerek yaratma ve öldürmede gerekse diğer fiillerinde asla güçlük ve zahmet çekmeyeceğini ifade etmektedir. O’nun iradesi “ol!” buyruğuyla tecelli edince irade ettiği şey, zahmetsiz, külfetsiz ve eksiksiz oluverir. Bu ifadede dolaylı olarak putperestlere, “Tanrısal nitelikler yüklediğiniz şeylerin böyle bir gücü var mıdır?” anlamında bir uyarıda bulunulmakta, böylece İslâm’ın ana ilkesi olan tevhid inancına vurgu yapılmaktadır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 676
69-76

Meal

Görmez misin, Allah’ın âyetlerini tartışmaya kalkışanları; gerçeklerden nasıl da uzaklaştırılıyorlar! 69﴿ Kitabın ve elçilerimize gönderdiklerimizin asılsız olduğunu savunanlar, evet onlar ileride gerçeği anlayacaklar! 70﴿ O zaman boyunlarında halkalar ve zincirlerle şiddetli ateşe sürüklenirler; ardından da ateşte yakılırlar. 71-72﴿ Sonra onlara, “Vaktiyle Allah’ın dışında ilâhî nitelikler yüklediğiniz şeyler şimdi nerede?” denir. “Bizi bırakıp kayboldular. Meğer vaktiyle gerçek bir varlığa tapmıyormuşuz” derler. İşte Allah inkârcıları böyle şaşkın ve çaresiz bırakır. 73-74﴿ “Bu duruma düşmenizin sebebi, dünyadayken haksız olarak böbürlenmeniz ve şımarmanızdır. 75﴿ İçinde ebedî kalmak üzere cehennem kapılarından girin içeri!” Büyüklük taslayanların kalacakları yer ne kötü! 76﴿

Tefsir

Yukarıda inkârcıların inanmalarını sağlamak maksadıyla bazı aklî deliller ortaya konduktan sonra, buna rağmen hâlâ “Allah’ın âyetlerini tartışmaya kalkışanlar”ın, O’nun kitabını ve peygamberlere gönderdiklerini asılsız saymakta ısrar edenlerin âhirette içine düşecekleri acıklı durum özetlenmektedir.

69. âyetteki “Allah’ın âyetleri” ifadesini Taberî, “Allah’ın hükümleri ve âyetleri” (XXIV, 82); İbn Atıyye, “Hz. Muhammed’in peygamberliği ve ona gelen kitap” (IV, 568) şeklinde açıklamışlardır. Sûrede “Allah’ın âyetlerini tartışmaya kalkışanlar” anlamındaki ifade beş defa tekrar edilmiş; böylece bir bakıma putperestlerin bu tutumlarında ne kadar ısrarcı oldukları ve bunun kendileri için vazgeçilmez bir dava olduğu vurgulanmıştır. Kuşkusuz onların bu inatçı tutumlarının sebebi, Allah’ın âyetlerinde şirk inancını çürütme, tevhid inancını yerleştirme konusunda ısrar edilmesidir.

67. âyette insanın yaratılışı Allah’ın gücüne ve hikmetine kanıt olarak gösterilirken “Umulur ki (bunlar üzerine) akıl yorarsınız” buyurularak aklını doğru kullananın sahih inanca ulaşacağına işaret edilmişti. 69. âyetin sonunda ise inkârcıların, Allah’ın âyetlerini tartışmaları, onlarla mücadele etmeye kalkışmaları, “Gerçeklerden nasıl da uzaklaştırılıyorlar!” şeklinde meçhul (edilgen) bir fiil ile dile getirilmiştir. Buna göre eğer insan, inancını ve hayat çizgisini, temel insanî özelliği olan aklından destek alarak belirlemiyorsa mutlaka çeşitli olumsuz dış ve iç motiflerin etkisinde kalacak, akıllı ve özgür seçim yapamayacak ve sonuçta o motifler tarafından saptırılacaktır. Kur’an’ın her vesileyle gösterdiği gibi Mekke müşriklerinin İslâmî tebliğler karşısındaki tutumları da genellikle bu şekilde idi. Ayrıca tarihin her döneminde ve günümüzde de pek çok insanda bu zaaflar görülmektedir. Nefsânî duygular, çıkar hesapları, ideolojik saplantılar, yayın araçlarının yoğun şartlandırmaları gibi pek çok olumsuz iç ve dış âmiller insanları, 70. âyette belirtilen ilâhî kitaplardan ve onlardaki inanç, değer ve hayat ölçülerinden uzaklaştırmakta; nice yanlışları doğru, iyileri kötü, bâtılları hak göstermekte; onları –farkında olarak veya olmayarak– “Allah’ın âyetleri”ne, ilâhî hakikatlere ve bunların taraftarlarına karşı mücadeleye yönlendirmektedir.

Ama âhiret bütün hakikatlerin gün ışığına çıktığı, hakkın yerini bulduğu kusursuz bir adalet ve yargı günüdür. Bu sebeple 74. âyette belirtildiği üzere sahte tanrılar, bağlılarını mahşerde yüzüstü bırakıp ortadan kaybolacak; onların gerçekten tapmaya değer şeyler olmadığı en sadık bağlılarınca da anlaşılıp itiraf edilecektir. Bu dünyada günahları ve erdemsiz yaşayışlarıyla haksız yere böbürlenip şımaranlar; nefislerini ve sıradan nesneleri veya kimi insanları tanrılaştıracak kadar alçalırken Allah’a kul, peygambere ümmet olmaya davet edilince bunu nefislerine yediremeyip kibre kapılanlar, âhirette boyunlarında halkalar ve zincirlerle alçaltılmış bir vaziyette cehennemi boylayacaklardır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 676-678
77

Meal

Sen şimdi sabret; Allah’ın vaadi mutlaka gerçekleşecek. Muhakkak ki biz, onlara vaktiyle bildirip uyarıda bulunduğumuz şeylerin bir kısmını (ölmeden) sana göstereceğiz, (bir kısmını da görmeden) seni vefat ettireceğiz; ama onlar da sonunda bize dönecekler! 77﴿

Tefsir

Bu sûrede ağırlıklı olarak “Allah’ın âyetlerini tartışmaya kalkışan­lar”dan, o âyetlere karşı mücadele verenlerden söz edildi. Genellikle Mekke putperestlerinin aristokrat tabakasından oluşan bu kesimin karakterleri, tutumları, amaçları ve cezaları üzerinde duruldu; müslümanlardan üstün oldukları vehmi, bundan duydukları sevinç ve şımarıklıktan söz edildi. Kuşkusuz inkârcıların bu haksız tutumları Hz. Peygamber’i ve diğer müslümanları derinden üzüyordu. İşte âyette Hz. Peygamber’e Allah’ın vaadinin mutlaka gerçekleşeceği hatırlatılarak bu tutumlar karşısında sabırlı olması öğütlenmektedir. Âyetin devamında, bu vaadin iki yönüne işaret edilmektedir. Öncelikle onların yaptıkları yanlarına kalmayacak, cezalarının bir kısmı bu dünyada, ya Resûlullah hayattayken veya onun ölümünden sonra verilecek; bir kısmı da âhirette, Allah’ın huzuruna vardıklarında uygulanacaktır. Nitekim bu âyetlerin inmesinden birkaç sene sonra, Medine döneminin başında Bedir Savaşı’nda müslümanların putperest düşmanları karşısında elde ettikleri zaferle dünyadaki ceza süreci başlamış, bunu başka cezalar takip etmiştir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 680