Kur'an ,Meal ve Tefsir Okuma Alanı. Seslendirmek istediğiniz ayetin üzerine çift tıklayınız.
Kehf Suresi
303
16 . Cüz
84

Meal

Biz onu yeryüzünde kudret sahibi kıldık ve kendisine her konuda (amacına ulaşabileceği) bir yol verdik. 84﴿

Tefsir

Gerçekten biz onu yeryüzünde iktidar sahibi kıldık, ona (muhtaç olduğu) her şey için bir yol öğrettik.
85

Meal

O da (Batı'ya gitmek istedi ve) bir yol tuttu. 85﴿

Tefsir

O da bir yol tutup gitti.
86

Meal

Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar (gibi) buldu. Orada (kâfir) bir kavim gördü. "Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın" dedik. 86﴿

Tefsir

“Kara bir balçık” diye tercüme ettiğimiz aynin hamietin tamla­ma­sı farklı iki okunuşa göre “siyah balçıklı göze, sıcak göze” anlamlarına gelir. Her iki kıraat da güneşin batışı esnasında okyanusta ve başka bazı denizlerde meydana gelen manzarayı tasvir eder. Buralarda, güneşin battığı noktada ya siyah balçıklı bir göze veya buharlaşmakta olan bir sıcak su gözesi görünümü meydana gelmektedir. Bu iki mânayı birleştirerek, “güneşi siyah balçıklı bir sıcak su gözesine batıyor gibi gördü” şeklinde bir mâna vermek de mümkündür.

Yüce Allah, Zülkarneyn’i yeryüzünde güç, kuvvet, ilim, irfan ve her türlü maddî ve mânevî imkâna sahip bir lider kıldı. Bu imkânlar sayesinde dilediğini elde edebiliyor ve dilediğini yapabiliyordu. O bu imkânları Allah yolunda kullanmak üzere cihad ve fütuhata çıktı. Tefsirlerde nakledildiğine göre Zülkarneyn, batıda Atlas Okyanusu’na veya Karadeniz’e kadar gitti. Orada güneşin deniz ufkunda batışını seyretti. Güneş, sislerle kaplı deniz ufkunda, sanki balçıklı bir su gözesine veya sıcak su gözesine gömülür gibi batıyordu. Kur’an burada coğrafî ve kozmografik bilgi vermemiş, bakanın ufukta gördüğünü tasvir etmiştir.

Tefsircilerin kanaatine göre Zülkarneyn’in sahilde karşılaştığı kavim inkârcı bir topluluk idi. O yüzden Allah Teâlâ onu, bu kavmi cezalandırmak veya eğitmek ve böylece iyilikle yola getirmek arasında serbest bıraktı.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 578
87

Meal

Zülkarneyn, "Her kim zulmederse, biz onu cezalandıracağız. Sonra o Rabbine döndürülür. O da kendisini görülmedik bir azaba uğratır" dedi. 87﴿

Tefsir

O, şöyle dedi: “Haksızlık edeni cezalandıracağız; sonra o, rabbine gönderilecek; Allah da ona korkunç bir azap uygulayacak.
88

Meal

"Her kim de iman eder ve salih amel işlerse ona mükafat olarak daha güzeli var. (Üstelik) ona emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz." 88﴿

Tefsir

İman edip iyi şeyler yapan kimseye gelince, onun için de en güzel karşılık vardır. Ve ona işimizden kolay olanını buyuracağız.”
89-90

Meal

Sonra yine (doğuya doğru) bir yol tuttu. 89﴿ Güneşin doğduğu yere ulaşınca onu, kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu. 90﴿

Tefsir

Zülkarneyn batıda işlerini bitirdikten sonra doğunun yolunu tuttu. Neticede, muhtemelen Afrika’nın veya Asya’nın doğu kıyılarına, Hint Okyanusu’na, yahut Hazar denizine ulaştı. Âyetlerin akışından anlaşıldığına göre burada medenî hayat gelişmemişti. Zülkarneyn’in karşılaştığı insanlar, medeniyetten uzak olduklarından, güneşin sıcağına ve yağmura karşı korunmak için ne elbise dikip giymesini biliyorlardı ne de barınabilecekleri evleri vardı, topraklarında güneşe karşı koruyabilecek bitki örtüsü de bulunmuyordu.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 578-579
91

Meal

İşte böyle. Şüphesiz biz onun yanındakileri ilmimizle kuşatmışızdır. 91﴿

Tefsir

İşte böyle oldu! Biz onunla ilgili her şeyi ayrıntısıyla biliyorduk.
92-93

Meal

Sonra yine bir yol tuttu. 92﴿ İki dağ arasına ulaşınca, bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir halk buldu. 93﴿

Tefsir

Zülkarneyn üçüncü defa ordusunu hazırlayıp seferlerine devam etti. Bu seferin hangi istikamete yapıldığı Kur’an’da açıkça belirtilmemiş olmakla birlikte, tefsirciler bunun kuzeye yapıldığı kanaatindedirler. Kâmil Miras da Zülkarneyn’in bu üçüncü seferinin güneyden kuzeye doğru gerçekleştiğini savunur ve bunun Kur’an’ın nazmından anlaşıldığını ifade eder (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, IX, 100). Bir görüşe göre Zülkarneyn’in vardığı iki dağ arasından maksat Hazar denizinden Karadeniz’e doğru uzanan dağ sıraları arasında bulunan Demirkapı mıntıkasıdır. Bu dağların ötesinde Ye’cûc ve Me’cûc bulunmaktadır (Mevdûdî, III, 179). Diğer bir görüşe göre bu iki dağ doğuda, Türk yurdunun sona erdiği bölgede bulunmaktadır; meşhur Türk müfessirleri Zemahşerî ile Ebüssuûd bu kanaattedirler. Elmalılı da, “Bu görüş Çin Seddi’ne bir işarettir” diyerek konuya biraz daha açıklık getirmek istemiştir (V, 3285). Ancak tarihçilerin verdiği bilgiye göre Çin Seddi’ni Zülkarneyn değil Çinliler yaptırmışlardır. Zülkarneyn’in ulaştığı bu iki dağ eğer doğuda ise bunların Tanrı dağları ile Altaylar, seddin de bu iki dağ arasında, Çin Seddi’nden çok daha önce yapılmış fakat zamanla yıkılmış bir set olması gerekir.

93. âyette “Nerede ise hiçbir sözü anlamayan bir kavim buldu” diye tercüme ettiğimiz cümle farklı okunuşa göre, “Nerede ise hiçbir sözü anlatamayan bir kavim buldu” anlamı da verilebilir. Yani Zülkarneyn’in karşılaştığı kavim, kendi dillerinden başka dil bilmedikleri için Zülkarneyn’in sözlerini anlamıyorlardı veya kendi düşüncelerini ona anlatamıyorlardı. Ama kendisine her türlü imkân lutfedilmiş olan Zülkarneyn, onlarla anlaşma yolunu buldu ve onların teklif ve yardımlarıyla Ye’cûc ve Me’cûc’e karşı büyük bir set yaptı. Kur’an bu seddin nerede ve ne zaman yapıldığı konusunda herhangi bir açıklama yapmamıştır. Ancak genellikle tefsirlerde Zülkarneyn’in karşılaştığı, söz anlamayan veya anlatamayan kavmin Türkler olduğuna işaret edilmiştir (Zemahşerî, II, 498; Râzî, XXI, 169; İbn Kesîr, V, 191; Elmalılı, V, 3287). Bu durumda olay Orta Asya veya Kafkaslar’da meydana gelmiş olmalıdır.

94-97

Meal

Dediler ki: "Ey Zülkarneyn! Ye'cüc ve Me'cüc (adlı kavimler) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadırlar. Onlarla bizim aramıza bir engel yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi?" 94﴿ Zülkarneyn, "Rabbimin bana verdiği (imkan ve kudret, sizin vereceğiniz vergiden) daha hayırlıdır. Şimdi siz bana gücünüzle yardım edin de, sizinle onların arasına sağlam bir engel yapayım" dedi. 95﴿ "Bana (yeterince) demir madeni getirin" dedi. İki yamacın arasındaki boşluğu (dağlarla) bir hizaya getirince "körükleyin!" dedi. Demiri eritip kor (gibi) yapınca da, "Bana erimiş bakır getirin, bunun üzerine boşaltayım" dedi. 96﴿ Artık onu ne aşabildiler, ne de delebildiler. 97﴿

Tefsir

Kur’an-ı Kerîm, Ye’cûc ve Me’cûc’ün kimler olduğu, nerede ve ne zaman yaşadıkları hakkında bilgi vermemiştir. Ancak tarihçiler bunların Hz. Nûh’un oğlu Yâfes’in soyundan gelmiş iki kabile olduğunu söylemişlerdir. Bununla birlikte “Yeryüzünde fesat çıkarıyorlar” meâlindeki cümle, bunların birçok kabileden meydana gelmiş kalabalık bir kitle olduklarına delâlet eder. Nitekim yirmiden fazla kabileden meydana geldiklerine dair rivayetler de vardır (Elmalılı, V, 3288). Bir kısım âlimler, ayette geçen “Ye’cûc ve Me’cûc-ü kendi dönemlerinde savaşçı ve tamamen yıkıcı topluluklarla izah etmişler ise de bu görüşler indî değerlendirmelerdir (Bu konuda geniş bilgi için bk. Ateş, V, 330).

Ye’cûc ve Me’cûc hakkında Hz. Peygamber’den birçok hadis rivayet edilmiştir. Bunlardan bazıları şöyledir:Ebû Hüreyre’den rivayet edildiğine göre Resûlullah buyurmuştur ki, “Ye’cûc ve Me’cûc her gün seddi delmeye çalışırlar. Tam delip de güneş ışınlarını görecekleri sırada başlarında bulunan kişi, ‘Haydi gidin yarın delersiniz’ der. Fakat ertesi gün döndüklerinde seddin eskisinden daha sağlam hale gelmiş olduğunu görürler. Nihayet müddetleri dolup da Allah onları insanların üzerine salmayı dilediği zaman başlarında bulunan adam, ‘Haydi gidin inşallah yarın delersiniz’ der. ‘İnşallah’ dediği için döndüklerinde seddi, bir önceki gün bıraktıkları biçimde bulurlar. Seddi delerler ve insanların karşısına çıkarlar; suları içerek kuruturlar, insanlar onlardan kaçıp kalelerine sığınırlar. Bunun üzerine onlar oklarını göğe atarlar. Attıkları oklar kana bulanmış olarak yere düşer. Daha sonra onlar, ‘Yerde olanları ezdik, gökte olanları yendik’ derler. Fakat Allah onların kafalarının içine bir kurt musallat eder, kurt onları öldürür.” Resûlullah devamla şöyle buyurmuştur: “Allah’a yemin ederim ki yeryüzündeki hayvanlar, onların etlerini yiyip kanlarını içerek semizleşir, şişmanlarlar” (Müsned, II, 510; İbn Mâce, “Fiten”, 4079-4081; Tirmizî, “Tefsîr”, 19).

İbn Kesîr’e göre bu hadis Hz. Peygamber’e isnat edilemez. Zira söz konusu rivayette Ye’cûc ve Me’cûc’ün seddi delmeyi başardıkları belirtilmektedir. Oysa âyetin zâhirine bakıldığında onların, çok sağlam olan bu seddi aşmaları veya delmeleri mümkün görülmemektedir. İbn Kesîr’in kanaatine göre muhtemelen Ebû Hüreyre bu rivayeti, (yahudi iken müslüman olan) Kâ‘bü’l-Ahbâr’dan nakletmiş; sonraki bazı râviler de bu sözü yanlışlıkla Hz. Peygamber’e isnat etmişlerdir. Çünkü (İsrâiliyât türü rivayetleriyle meşhur olan) Kâ‘b, Ebû Hüreyre ile sık sık birlikte oluyor ve ona bu tür rivayetler aktarıyordu (V, 194; Ye’cûc ve Me’cûc hakkında bilgi için bk. İlyas Çelebi, 101-132).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 580-581
Kehf Suresi
304
16 . Cüz
98-99

Meal

Zülkarneyn, "Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin vaadi (kıyametin kopma vakti) gelince onu yerle bir eder. Rabbimin vaadi gerçektir" dedi. 98﴿ O gün biz onları bırakırız, dalga dalga birbirlerine karışırlar. Sonra sûra üfürülür de onları toptan bir araya getiririz. 99﴿

Tefsir

Bu iki âyette anlatılan “seddin bozulması, Ye’cûc ve Me’cûc’ün kalabalığı ve sûrun üflenmesi üzerine toplanmaları” iki şekilde yorumlanmıştır: 1. Kıyamet yaklaşınca (kıyamet alâmeti olarak) seddin açılması (Enbiyâ 21/96), Ye’cûc Me’cûc’ün yayılması, sonra birinci sûr ile kıyametin başlaması, haşir ve hesap. 2. Birinci sûrda bütün dağlar gibi o seddin bulunduğu yerin de büyük değişime uğraması, ikinci surda diğerleri gibi Ye’cûc Me’cûc’ün de diriltilerek, birbirine girmiş büyük kalabalıklar halinde haşredilme ve hesaba çekilmeleri. Ye’cûc Me’cûc hakkında başka rivayetler de vardır. Ancak bilginin gerçeklik değeri konusundaki İslâmî kurallara göre bunlara dayanarak kesin bir bilgiye ulaşmak mümkün değildir.

Yukarıda özetlenen yorumlara ilaveten 83-99. âyetlerde anlatılan kıssada geçen bazı isim ve kavramlarla ilgili şöyle bir te’vil de yapılmıştır: Zülkarneyn Hz. Muhammed’i, Zülkarneyn’in set yaparak aralarını kapattığı iki dağ Mekke ile Medine’yi, set de Mekke’nin fethi ile sağlanmış olan İslâm birliğini, Ye’cûc ve Me’cûc ise inkârcıları temsil etmektedir. Bu inkârcılar kıyamete kadar İslâm birliğini bozamayacaklar; kıyamet (şaşmaz sözün gerçekleşmesi) yaklaştığında ise inkârcılar dalgalar halinde birbirlerine karışacaklardır (bk. Orhan Kuntman, s. 295-302, 328).

100-101

Meal

O gün cehennemi; gözleri Zikr'ime (Kur'an'a) karşı perdeli olan ve onu dinleme zahmetine dahi katlanamayan kafirlerin karşısına (bütün dehşetiyle) dikeriz! 100-101﴿

Tefsir

Dünya ölçüleriyle mahiyeti kavranamayacak bir şey olan sûr, Allah’ın resulü tarafından boynuza benzetilmiştir. Sûra üflemekle görevli melek İsrâfil’dir. İki defa üfleyecek, birinci üfleyişte kâinattaki canlılar yok olacak, ikincisinde de bütün canlılar tekrar dirilecekler (bilgi için bk. En‘âm, 6/73) inkârları sebebiyle kalpleri kararmış olduğu için dünyada Allah’ın varlığını ve kudretini gösteren deliller karşısında gözlerini ve kulaklarını kapayıp onları görmezden ve işitmezlikten gelenler âhirette cehennemle yüz yüze getirileceklerdir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 581
102

Meal

İnkar edenler, beni bırakıp da kullarımı dost edineceklerini mi sandılar? Biz cehennemi kâfirlere konak olarak hazırladık. 102﴿

Tefsir

Bu son bölümünde yer alan âyetler, sûrenin sonucu olup başlan­gıç­ta işaret edilen, sûre içinde de kıssalar ve darbımesellerle desteklenen ana fikri tekrar vurgulamaktadır. Sûrenin girişinde (1-8. âyetler) Allah Teâlâ’nın kutsiyeti ve kemal sıfatları ile Kur’an’ın üstünlüğü, müminlere verilecek mükâfatın müjdesi ve Allah’a çocuk yakıştırarak O’na ortak koşanların uyarılması konuları yer almıştı. İnkârcıların inatçı tutumları karşısında üzülen Hz. Peygamber’in durumuna da işaret edilmiş, dünya nimetlerinin imtihan için verildiği, bu nimetlerin bir gün yok olacağı bildirilmiş ve inkârcılar âhirete inanmaya davet edilmişlerdi. Burada da başlangıca bir atıf mahiyetinde ana tema tekrar ele alınmış, Arap edebiyatında konunun sonunu baş tarafıyla irtibatlandırma mânasına gelen ve “reddü’l-acez” denilen sanata güzel bir örnek verilmiştir.

Âyette, Allah’ı bırakıp da Hz. Îsâ’ya, meleklere, şeytanlara ve başka şeylere tapanlar kınanmaktadır. Şüphesiz ki Allah’tan başka hiçbir varlık ilâh olmaya lâyık değildir. İlâh diye taptıkları varlıklar onlara fayda sağlayamayacakları gibi onları koruyamaz da.

Bu âyetin baş tarafını, farklı bir okuyuşa göre “Beni bırakıp kullarımı koruyucu edinmeleri onlara fayda verecek mi?” şeklinde de çevirmek mümkündür.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 583-584
103-106

Meal

(Ey Muhammed!) De ki: "Amelce en çok ziyana uğrayan; iyi iş yaptıklarını sandıkları halde dünya hayatındaki çabaları kaybolup giden kimseleri size haber verelim mi?" 103-104﴿ Onlar, Rab'lerinin âyetlerini ve O'na kavuşacaklarını inkar eden, böylece amelleri boşa çıkan, o yüzden de kıyamet gününde amelleri için bir terazi kurmayacağımız kimselerdir. 105﴿ İşte böyle. İnkar etmeleri, âyetlerimi ve Peygamberlerimi alay konusu yapmaları yüzünden onların cezası cehennemdir. 106﴿

Tefsir

İnsanlar, davranışlarında daima bir amaç gözetip ona göre çaba harcarlar. Meselâ kişinin hedefi Allah’ın rızâsını ve âhireti kazanmak ise bu hedefe ulaşmak için çaba gösterir ve ona göre çalışır. Eğer kişi yüce değerlerle ilgilenmeyip sadece dünyevî menfaat elde etmek istiyorsa gayretini de o yönde sarfeder.

Allah’a ortak koşanlar tanrılarının kendilerini Allah’a yaklaştıra­ca­ğı­nı ve Allah katında küfür sayılan bu davranışlarının Allah’a itaat olduğunu sanmaktadırlar. Oysa Allah kendisine ortak koşanların amellerinin hiçbir değeri olmadığını bildirmiştir. Bu sebeple dünyada yapıp ettikleri boşa gitmiştir; âhirette Allah tarafından hiçbir değer verilmeyecektir. Hz. Peygamber’in hadisinde de bu hususa işaret edilmiştir: “Kıyamet gününde şişman ve iri cüsseli nice adamlar gelir ki Allah katında sivri sineğin kanadı kadar ağırlığı yoktur. (İsterseniz) ‘Biz kıyamet gününde onların amellerine değer vermeyeceğiz’ âyetini okuyunuz” (Buhârî, “Tefsîr”, 18/6). Bunlar âyetlerde belirtilen kötülükleri yaptıkları için cezaları cehennem olacaktır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 584
107-108

Meal

Şüphesiz, inanıp yararlı işler yapanlara gelince onlar için, içlerinde ebedi kalacakları Firdevs cennetleri bir konaktır. Oradan ayrılmak istemezler. 107-108﴿

Tefsir

İnanmayanlara verilecek cezaya karşılık inanıp iyi davrananlar, firdevs cennetlerine yerleştirilecek, orada ebedî kalacaklardır. Çünkü bunlar Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaya gayret etmişler, amellerini O’nun emirleri doğrultusunda ve rızâsına uygun biçimde gerçekleştirmişlerdir.

Firdevs, “bahçelerin en iyisi, bahçenin orta veya en güzel yeri, üzüm bağı, ağaçları sık ve çeşitli olan veya etrafı çevrili olan bahçe” anlamlarına gelir. Firdevs ile ilgili olarak Resûlullah’tan şöyle bir hadis nakledilir: “Cennette yüz derece vardır. Her derece arası, gökle yer arası kadar geniştir. Allah onları kendi uğrunda cihad edenler için hazırlamıştır. Allah’tan istediğiniz zaman ondan firdevsi isteyiniz. O, cennetin ortası ve en yüksek yeridir. Cennetin nehirleri oradan fışkırır. Üstünde de yüce rahmânın arşı vardır (Beyhak^, IX, 159).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 584-585
109

Meal

De ki: "Rabbimin sözlerini yazmak için denizler mürekkep olsa ve bir o kadar da ilave etsek (denizlere deniz katsak); Rabbimin sözleri tükenmeden önce denizler tükenirdi." 109﴿

Tefsir

“Allah’ın sözleri”nden maksat O’nun ilim ve hikmetidir. Yüce Allah’ın ilim ve hikmeti sonsuz ve sınırsızdır; denizler ise büyüklüğüne rağmen sonlu ve sınırlıdır. Şu halde Allah’ın ilmini ve hikmetini yazmak için denizlerin tamamı mürekkep olarak kullanılsa, bir o kadar da ilâve edilse yine de Allah’ın ilmini yazmaya yeterli olmaz. Lokman sûresinin 27. âyetindeki ifade de böyledir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 585
110

Meal

De ki: "Ben de ancak sizin gibi bir insanım, (Ne var ki) bana, ‘Sizin ilah'ınız ancak bir tek ilâhtır" diye vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa yararlı bir iş yapsın ve Rabbine ibadette kimseyi ortak koşmasın." 110﴿

Tefsir

Şüphesiz ki Hz. Muhammed bir insandır. Allah’ın bütün ilmini kuşatması mümkün değildir. O, sadece kendisine vahyedilenleri bilir. Bu sûredeki kıssalar ona vahyedilen ilimlerdendir. Ona vahyedilenlerden biri de bütün insanların tanrısının bir tek tanrı olduğu gerçeğidir. O halde kim rabbine kavuşmayı umuyorsa güzel işler yapsın ve O’na kullukta başkalarını ortak koşmasın!

İslâm’a göre en büyük günah Allah’a ortak koşmaktır, yani Allah ile birlikte başka varlıkların da tanrı olduklarını kabullenmek ve onlara kulluk etmektir. Kur’an ıstılahında buna şirk denilmiştir ki Allah bunu kesinlikle affetmeyeceğini bildirmiştir (bk. en-Nisâ, 4/116). Şirkin açığı olduğu gibi gizlisi de vardır. Allah’tan başkasına tapmak, ondan yardım dilemek, tanrı imiş gibi itaat etmek, korumasına sığınmak ve benzeri davranışlar açık şirk, gösteriş için Allah’a ibadet etmek de gizli şirk sayılmıştır. Nitekim hadislerde bundan küçük şirk diye de bahsedilmiştir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Sizin hakkınızda en çok korktuğum şey küçük şirktir.” Ashap “Ey Allah’ın resulü! Küçük şirk nedir?” diye sormuşlar. Resûlullah, “gösteriştir” diye cevap vermiş ve buyurmuştur ki, “Kıyamet gününde Allah Teâlâ insanlara amellerinin karşılığını vereceği zaman, riyakârlara şöyle diyecek: ‘Dünyada kendilerine gösteriş yaptığınız kimselere gidin, bakın bakalım onların katında herhangi bir mükâfat bulabilecek misiniz?” (Müsned, V, 428).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 585