Kur'an ,Meal ve Tefsir Okuma Alanı. Seslendirmek istediğiniz ayetin üzerine çift tıklayınız.
Kasas Suresi
391
20 . Cüz
44-45

Meal

Ey Muhammed! Mûsâ'ya o emri verdiğimiz zaman sen (vadinin) batı tarafında değildin. (O olayı) görenlerden de değildin. 44﴿ Fakat biz (Mûsâ'dan sonra) birçok nesiller meydana getirdik. Üzerlerinden uzun çağlar geçti. Sen Medyen halkı arasında yaşıyor değildin, âyetlerimizi onlardan okuyup öğreniyor da değildin. Fakat biz (bu haberi) göndereniz. 45﴿

Tefsir

Hz. Mûsâ’nın Tûr’da ilâhî vahyi aldığı yer ve zamana işaret edilmekte, Hz. Peygamber’in o esnada Tûr’da bizzat hazır bulunmadığı ve batı tarafında Hz. Mûsâ’yı bekleyenler, yani kırk günlük mîkat için seçtiği kimseler arasında olmadığı hatırlatılmaktadır (Zemahşerî, III, 181); böylece âyet, Hz. Peygamber’in Kur’an’ı Ehl-i kitaba mensup birinden öğrendiğini iddia edenlere verilmiş bir cevap teşkil etmekte ve Kur’an’da anlatılan Hz. Mûsâ kıssasının Hz. Peygamber’e vahyin dışında bir yolla intikal etmediğini, dolayısıyla Kur’an’ın da şüphe götürmeyecek bir biçimde vahiy ürünü olduğunu ifade etmektedir. 45. âyette de Hz. Mûsâ ile Hz. Peygamber arasındaki uzun zaman dilimi içinde birçok neslin gelip geçtiği; Hz. Mûsâ’nın Medyen halkı ile olan münasebeti hakkında bilgi veren Hz. Muhammed’in o tarihte ve o şehirde yaşamadığı, aradan bunca zaman geçtikten sonra onlardan Allah’ın âyetlerini öğrenmesinin mümkün olmadığı ve sonuçta onlar hakkında verdiği bilgilerin tamamen vahye dayandığı ortaya konmaktadır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 232
46

Meal

Yine biz (Mûsâ'ya) seslendiğimiz zaman Tûr'un yan tarafında da değildin. Fakat Rabbinden bir rahmet olarak, senden önce kendilerine hiçbir uyarıcı gelmeyen bir kavmi, düşünüp öğüt alsınlar diye uyarman için (o haberleri) sana bildiriyoruz. 46﴿

Tefsir

Hz. Mûsâ’ya buradaki ilâhî sesleniş (nidâ) 30. âyetteki seslenişten farklıdır. Oradaki, Mûsâ’nın ailesiyle birlikte Medyen’den Mısır’a dönerken ilk vahyin gerçekleştiği sesleniş olduğu halde buradaki kırk günlük mîkatta yapılan sesleniştir (bk. Şevkânî, IV, 170; İbn Âşûr, XX, 132-133). Âyet Hz. Mûsâ’ya Tevrat vahyedilirken Hz. Peygamber’in orada bulunmadığını, ama kavmini uyarması ve onlara nasihatte bulunması için Allah’tan bir rahmet olarak Mûsâ ile ilgili haberlerin kendisine vahyedildiğini ifade etmektedir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 233
47-48

Meal

Kendi yaptıkları sebebiyle başlarına bir musibet gelip de, "Ey Rabbimiz! Bize bir Peygamber gönderseydin de âyetlerine uysaydık ve mü'minlerden olsaydık" diyecek olmasalardı, seni peygamber olarak göndermezdik. 47﴿ Onlara katımızdan gerçek gelince, "Mûsâ'ya verilen (mucize)lerin benzeri niçin buna da verilmedi" dediler. Onlar daha önce Mûsâ'ya verilen (mucize)leri inkar etmemişler miydi? Onlar, "İki sihirbaz birbirlerine destek oluyor" dediler. "Biz hepsini inkar ediyoruz" dediler. 48﴿

Tefsir

Allah Teâlâ insanoğlunu yarattıktan sonra ona doğru yolu gösterecek kitaplar ve peygamberler göndermiştir. Eğer bunu yapmamış olsa ve insanların yanlış yolda gitmelerinden dolayı gerek dünyada gerekse âhirette başlarına sıkıntılar gelseydi, o zaman Allah’a karşı doğru yolu göstermediği şeklinde bir mazeret ileri sürebilirlerdi. 47. âyet insanların bu tür mazeretlere sığınmamaları için peygamberler ve kitaplar gönderildiğini ifade etmektedir. Ancak peygamber ve kitap geldiğinde de çokları iman etmemiş, ilâhî çağrıya uymamakta direndikleri için helâk olup gitmişlerdir. Nitekim 48. âyet Hz. Peygamber ve Kur’an geldiğinde Mekke müşriklerinin de inkârda direndiklerini, Mûsâ’ya toptan indirilmiş olan Tevrat’ın benzeri bir kitabın Hz. Muhammed’e de indirilmesi gerektiğini söylemişlerdir. Oysa Mûsâ’ya indirilmiş olan kitap da inkâr edilmişti. Ayrıca Hz. Muhammed’in peygamberliğini yalanlayanlar Mûsâ’yı da yalanlamış sayılırlar. Çünkü her ikisi de özünde farklı olmayan inanç ve hayat ilkelerini savunmuş, birbirini teyit etmişlerdir. Nitekim müşrikler, “Birbirini destekleyen iki sihir!” sözleriyle hem Tevrat’ın hem de Kur’an’ın sihir olduğunu iddia etmişler, ardından her ikisini de reddettiklerini açıkça ifade etmişlerdir.

Âyette “... diyecek olmasalardı ...” diye çevrilen kısmın devamı belli olduğu için ifade edilmesine gerek görülmediği anlaşılmakta ve tefsirlerde cümlenin devamı, “... seni göndermezdik” veya “... hemen cezalarını verirdik” şeklinde takdir edilmektedir (Şevkânî, IV, 204).

48. âyette “Birbirini destekleyen iki sihir!” diye çevirdiğimiz cümleyi farklı kıraate göre, “Birbirini destekleyen iki sihirbaz!” şeklinde tercüme etmek de mümkündür. Bu takdirde söz konusu ithamın sahibi olan inkârcılar, Mûsâ ile Hârûn’u veya Mûsâ ile Peygamber efendimizi kastetmiş olurlar.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 233
49-51

Meal

De ki: "Eğer doğru söyleyenler iseniz, Allah katından, doğruya bu ikisinden (Tevrat ve Kur'an'dan) daha çok ulaştıran bir kitap getirin de, ben ona uyayım." 49﴿ Eğer (bu konuda) sana cevap veremezlerse bil ki onlar sadece kendi nefislerinin arzularına uymaktadırlar. Kim, Allah'tan bir yol gösterme olmaksızın kendi nefsinin arzusuna uyandan daha sapıktır. Şüphesiz Allah zalimler toplumunu doğruya iletmez. 50﴿

Tefsir

49, 50, 51 nolu ayetlerin tefsiri bir sonraki sayfada verilmiştir.
Kasas Suresi
392
20 . Cüz
51

Meal

Andolsun, düşünüp öğüt alsınlar diye o sözü (Kur'an âyetlerini) onlara peşpeşe ulaştırdık. 51﴿

Tefsir

Allah katından inmiş, muhtevalarında beşeriyetin ihtiyaçlarını karşılayacak din, ahlâk, hukuk ve diğer alanlarla ilgili kurallar taşıyan Tevrat’ı ve Kur’an’ı sihir sayan müşriklere meydan okunmakta, iddialarında doğru iseler insanlara hidayet yolunu bu iki kitaptan daha iyi gösteren, ilâhî kaynaklı başka bir kitap getirmeleri istenmektedir; hatta bunu yapabilirlerse Resûlullah’ın da o kitaba uymaya hazır olduğu ifade edilmektedir. Ardından da müşriklerin Kur’an’ın meydan okumalarına cevap veremeyeceği belirtilmekte, Allah’ın hidayeti olmadan kişilerin sırf kendi arzularına göre davranmaları, sapkınlığın en koyusu olarak gösterilmektedir. “Söz” (vahiy) diye çevirdiğimiz 51. âyetteki kavl kelimesi Kur’an’ı veya peygamberlerle ilgili haberleri ifade etmektedir. “Sözü birbiri ardınca ulaştırmak”tan maksat ya birbirini takip eden peygamberler ve onlarla ilgili haberlerin veya yirmi üç yılda gelen Kur’an âyetlerinin ulaştırılmasıdır (Râzî, XXIV, 262; ayrıca krş. Tekvîr 81/19; Târık 86/13). Âyet “Sözü birbiri ardınca açıkladık”, “Sözü tamamladık” şeklinde de yorumlanmıştır (bk. Şevkânî, IV, 172). Yüce Allah insanların çıkmaz yollardan kurtulup doğru yolu bulmaları ve onu ruhlarına sindirebilmeleri için Kur’an’ı peyderpey indirmiştir (krş. Furkan 25/32).
52-55

Meal

Bu Kur'an'dan önce kendilerine kitap verdiklerimiz var ya, işte onlar ona da inanırlar. 52﴿ Kur'an kendilerine okunduğu zaman, "Ona inandık, şüphesiz o Rabbimizden gelen gerçektir. Şüphesiz biz ondan önce de müslümandık" derler. 53﴿ İşte onların, sabredip kötülüğü iyilikle savmaları ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcamaları karşılığında, mükafatları kendilerine iki kez verilecektir. 54﴿ Boş sözü işittikleri vakit ondan yüz çevirirler ve, "Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz de size. Selam olsun size (bizden size zarar gelmez). Biz cahilleri istemeyiz" derler. 55﴿

Tefsir

Yaygın yoruma göre daha önce kendilerine kitap verilen ve Kur’an inince ona da iman edenler, Abdullah b. Selâm ve Rifâa b. Rifâa gibi bazı yahudilerle Varaka b. Nevfel ve Suheyb-i Rûmî gibi hanîfler veya hıristiyanlardır (İbn Âşûr, XX, 143; krş. Şevkânî, IV, 172). Bir görüşe göre de hıristiyan olan Habeşistan Necâşîsi’nin Hz. Peygamber’in durumunu tetkik edip hakkında bilgi getirmeleri için Mekke’ye gönderdiği, Hz. Peygamber’in telkinleriyle İslâm dinini kabul etmiş olan on iki kişilik bir heyetidir (İbn Âşûr, XX, 143). Ancak âyeti genel olarak değerlendirmek, Ehl-i kitap’tan olup da Hz. Peygamber zamanında İslâm’a girmiş ve kıyamete kadar girecek olanları bu âyetin kapsamında düşünmek daha uygun olur (krş. Ankebût 29/47). 53. âyetteki “Esasen biz bundan önce de rabbimize boyun eğmiştik” ifadesi, Ehl-i kitabın, Hz. Peygamber’in geleceğine dair kendi kitaplarındaki müjdeye veya genel olarak Allah’ın birliğine ve gönderdiği peygamberlere inandıklarına işaret etmektedir. Bunlar hem Kur’an’dan önceki kitaplara hem de Kur’an’a iman ettikleri ve bu uğurda kendi toplumları tarafından uygulanan her türlü maddî ve mânevî baskıya, boykot ve eziyete katlandıkları, 54 ve 55. âyetlerde zikredilen diğer ahlâkî özelliklere de sahip bulundukları için mükâfatları iki defa yani diğer müminlere verilecek mükâfatın iki katı veya daha fazlasıyla verilecektir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 236
56

Meal

Şüphesiz sen sevdiğin kimseyi doğru yola iletemezsin. Fakat Allah, dilediği kimseyi doğru yola eriştirir. O doğru yola gelecekleri daha iyi bilir. 56﴿

Tefsir

“Allah dilediğini hidayete erdirir” diye çevirdiğimiz cümle “Allah dileyeni hidayete erdirir” şeklinde de tercüme edilebilir. Sahih kaynaklarda nakledilen rivayetlere göre Hz. Peygamber ölmek üzere olan amcası Ebû Tâlib’e İslâm dinini telkin etmiş, ancak Ebû Tâlib kabul etmemiş, bundan dolayı son derecede üzülen Hz. Peygamber’i teselli etmek üzere bu âyet inmiştir (Buhârî, “Tefsîr”, 28/1; Taberî, 91-93; Şevkânî, IV, 174). Bununla birlikte âyeti muayyen bir sebep veya zamana tahsis et­meden genel anlamda değerlendirmek, bir kimseyi –kendi istek ve eğilimi olmadıkça– doğru yola getirmeye çalışmanın bir noktadan sonra yararsız olduğunu söylemek daha uygun olur (krş. Esed, II, 794). Allah Teâlâ, peygamber ve kitap gönderdikten sonra tercihini ısrarla inkâr yönünde kullananları zorla doğru yola iletmez; bilâkis onları kendi irade ve tercihleriyle başbaşa bırakır; gerçeği araştırıp tercihini o yönde kullanmaya çalışanlara yardım ederek onları doğru yola iletir (bu konuda bilgi için bk. Bakara 2/7, 26).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 236-237
57

Meal

Onlar, "Sizinle beraber doğru yolu tutarsak, kendi yurdumuzdan koparılıp çıkarılırız" dediler. Biz onları tarafımızdan bir rızık olarak, her türlü meyve ve mahsullerin kendisinde toplandığı, saygın ve güvenlikli bir yere yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler. 57﴿

Tefsir

“Biz seninle beraber doğru yola uyarsak yurdumuzdan sökülüp atılırız” cümlesi, Kur’an’ın ilk muhatapları olan Mekke müşriklerinden ileri gelenlerin Kur’an’da gösterilen yolun doğru olduğunun farkına vardıklarını ve bunu itiraf ettiklerini, ancak çevrelerindeki diğer müşrik Arap kabileleri tarafından atalarının dinine ihanet etmekle suçlanmaktan ve bu sebeple yurtlarından çıkarılıp sürgün edilmekten çekindikleri için İslâm düşmanlığını devam ettirdiklerini göstermektedir. Halbuki Allah Teâlâ, Hz. İbrâhim’in duası bereketiyle (krş. Bakara 2/126; İbrâhim 14/37), içinde kutsal Kâbe’nin bulunduğu Mekke’yi –insan dahil– her türlü canlı ve bitkinin korunduğu güvenlikli bir şehir kılmış, Kureyşliler’i de buraya yerleştirmişti. Yarımadadaki genel güvensizliğe rağmen Mekkeliler bu sayede çevredeki Arap toplumlarından saygı görüyor ve güvenli bir hayat yaşıyorlardı (bk. Kureyş 106/1-4). Ayrıca Mekke arazisinin çoraklığı ve verimsizliği, Hz. İbrâhim’in duası ve Kâbe’nin bereketi sayesinde dışarıdan gelen ürünlerle telâfi ediliyordu. Âyette bu durum Allah’ın Mekkeliler’e bir lutfu olarak gösterilmekte, Hz. Peygamber’e iman ettikleri takdirde herhangi bir saldırıya uğramaktan ve yurtlarından çıkarılmaktan korkmamaları gerektiği hatırlatılmaktadır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 237
58-59

Meal

Biz nimetler içinde şımaran nice memleket halkını helak etmişizdir. İşte kendilerinden sonra içlerinde pek az oturulmuş yurtları! (O yurtlara) biz varis olduk, biz. 58﴿ Rabbin, ülkelerin merkezî yerlerine, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir peygamber göndermedikçe memleketleri helak edici değildir. Zaten biz, halkları zalim olmadıkça memleketleri helak etmeyiz. 59﴿

Tefsir

Güçlerine ve servetlerine güvenip şımaran, azan ve inkârcılıkta direnen bazı eski toplulukların tarih sahnesinden silinmiş oldukları hatırlatılarak insanlık uyarılmaktadır. Helâk olan o şımarık toplulukların izleri gösterilmekte, onlardan sonra buraların terkedildiği, harap olduğu ve ancak pek azında insanların oturabildiği belirtilmektedir. Bazı tefsirlere göre ise helâk olan kavimlerin yurtlarında insanların çok kısa bir süre veya çok az kimsenin barındığı bildirilmektedir. Bunlar, o kalıntılarda kısa bir süre için konaklayarak dinlendikten sonra kalkıp giden yolculardır (Râzî, XXV, 5; Şevkânî, IV, 174; İbn Âşûr, XX, 151; ayrıca bk. En‘âm 6/6). Bununla birlikte insanlara Allah’ın âyetlerini okuyup onları yeteri kadar aydınlatacak ve doğru ile eğrinin ne olduğunu gösterecek bir peygamber göndermeden Allah’ın, herhangi bir ülke halkını –haksızlığa, taşkınlığa sapmadıkça– helâk etmeyeceğini haber vermektedir (bu konuda bilgi için bk. İsrâ 17/15).

Hepsi bize kalmıştır” cümlesi belde halkı helâk olduktan sonra yurtlarına vâris olacak kimsenin kalmadığına, dolayısıyla beldelerin ıssız ve sahipsiz kaldığına işaret etmekte, ayrıca mülkün hakiki sahibinin Allah Teâlâ olduğu gerçeğine imada bulunmaktadır.

Merkez” diye çevirdiğimiz “üm” kelimesi gönderilen peygamberin ümmetine ait şehirlerin en büyüğü ve en ünlüsünü ifade eder. Nitekim Hz. Peygamber, yörenin en önemli beldesi olan Mekke’de gönderilmiştir. Büyük şehirlerin tercih edilmesinin sebebi, oralarda dinî tebliğe muhatap olacak istidatlı (farklı kabiliyetler taşıyan) kimselerin daha çok bulunması ihtimalidir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 237-238