Kur'an ,Meal ve Tefsir Okuma Alanı. Seslendirmek istediğiniz ayetin üzerine çift tıklayınız.
Kalem Suresi
566
29 . Cüz
43

Meal

Baldırların açılacağı (işlerin zorlaşacağı) ve kâfirlerin secdeye çağrılıp da gözleri düşmüş ve kendilerini zillet kaplamış bir halde buna güç yetiremeyecekleri günü (Kıyamet gününü) düşün. Halbuki onlar sağlıklarında secde etmeye çağrılıyorlar(ve buna yanaşmıyorlar)dı. 42-43﴿

Tefsir

Müfessirlerin çoğunluğuna göre buradaki “gün”den maksat, son derece şiddetli ve sıkıntılı olayların ortaya çıkacağı kıyamet günüdür. “İş ciddileşip paçalar sıvandığı...” diye çevirdiğimiz “yükşefü an sâkın” deyimi lafzan “incikten açılır” şeklinde tercüme edilmekte; bununla ciddi, önemli ve güç bir işe girişilmesi veya bütün hakikatlerin açıkça ortaya çıkması ya da bir olayın iyice yaklaşması kastedilmektedir (Şevkânî, V, 316-317). Âyette bu deyim özellikle kıyamet gününü ve o günün sıkıntılarını ifade etmektedir. İnsanların o günün sıkıntısından kurtulmaları için mahşerde görevli melekler veya Allah’ın ilham ettiği kimseler onları Allah’a secde etmeye çağırırlar (İbn Âşûr, XXIX, 99). Râzî’ye göre inkârcılar dünyada Allah’a secde etmedikleri için âhirette kınanmak ve azarlanmak maksadıyla secdeye çağrılacaklardır (XXX, 96). Hadiste buyurulduğu üzere erkek kadın herkes Allah’a secde eder; dünyada gösteriş için secde etmiş olanlar da secde etmek isterler, fakat eğilemezler (bk. Buhârî, “Tefsîr”, 68/2). Başka bir rivayette inkârcıların da secde etmek isteyecekleri fakat buna güçlerinin yetmeyeceği haber verilmiştir (Şevkânî, V, 317). Onlar, gözlerine korku çökmüş, zillet içerisinde ve perişan bir halde bulunurlar. Halbuki dünyada yapabilecek durumda iken de secdeye çağrılmışlar, fakat secde etmemişlerdi. Bu sebeple âhirette secde etme güçleri ellerinden alınacaktır (bk. Râzî, XXX, 96).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri  Cilt: 5 Sayfa: 436
44-45

Meal

(Ey Muhammed!) Bu sözü (Kur'an'ı) yalanlayanlarla beni başbaşa bırak. Biz onları bilemeyecekleri biçimde adım adım helaka yaklaştıracağız. 44﴿ Onlara mühlet veriyorum. Şüphesiz benim tuzağım sağlamdır. 45﴿

Tefsir

Bu söz” diye çevirdiğimiz “hadîs” kelimesi “ilâhî vahiy, Kur’an” veya “yeniden dirilmeyi ve âhiret hesabını bildiren ilâhî haber” şeklinde yorumlanabilir. 44. âyetteki “Bu sözü yalan sayanı bana bırak” cümlesi, vahiy ve âhireti inkâr edenleri cezalandırma yetkisinin yalnız Allah’a mahsus olduğunu ifade eder. “Biz onları, bilemeyecekleri bir şekilde yavaş yavaş azaba doğru çekeceğiz” diye çevirdiğimiz cümle ise kısaca şunu anlatıyor: Allah verdikçe onlar şımarır; fakat O, imtihan sebebiyle vermeye devam eder. Bu durum İslâmî literatürde istidrâc terimiyle ifade edilmiştir (bk. A‘râf 7/182).

45. âyette “plan” diye çevirdiğimiz keyd kelimesi, Allah için kullanıl­dığında, İslâmiyet ve müslümanlar aleyhinde çalışan inkârcıların plan­larını boşa çıkaran Allah’ın adaletli ve hikmetli planını ifade eder. Yüce Allah kendi planı uyarınca, âyetlerini yalan sayanları hemen cezalan­dırmayıp onlara mühlet verdiğini, kendilerine bazı imkân ve fırsatlar tanıdığını, fakat onların bu fırsatı değerlendirmeyip derece derece kurtuluşu olmayan bir yıkıma doğru gittiklerini ifade buyurmaktadır (bk. A‘râf 7/182-183; ayrıca krş. En‘âm 6/44).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri  Cilt: 5 Sayfa: 436-437
46

Meal

Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar bu yüzden ağır bir borç yükü altına mı girmişlerdir? 46﴿

Tefsir

Peygamber, tebliğ faaliyetinin karşılığında ücret beklemez, muhataplar da maddî anlamda borç altında olmazlar, tebliğ de itaat de maddî kaygılarla ilgisi olmayan, tamamen dinî ve ahlâkî birer görevdir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri  Cilt: 5 Sayfa: 437
47

Meal

Yahut gayb (levh-i mahfuz) kendi yanlarında da onlar mı (bundan aktarıp) yazıyorlar? 47﴿

Tefsir

İnkârcılara soru tarzında başka bir uyarı olup özellikle dinî konularda insanın bilgi kapasitesinin sınırlı olduğuna, Allah’tan başka hiç kimse gayb âlemi hakkında bilgi sahibi olmadığı için bu konularda ileri sürülen iddiaların da temelsiz olacağına, sonuç olarak din konularında Allah’ın peygamberi vasıtasıyla insanlara ulaştırdığı vahiy bilgisinin yegâne kaynak olarak benimsenmesi gerektiğine işaret edilmektedir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri  Cilt: 5 Sayfa: 437
48-50

Meal

Sen, Rabbinin hükmüne sabret. Balık sahibi (Yûnus) gibi olma. Hani o, (balığın karnında) kederli bir halde Rabbine yakarmıştı. 48﴿ Şayet Rabbinden ona bir nimet yetişmemiş olsaydı, o mutlaka kınanmış bir halde ıssız bir yere atılacaktı. 49﴿ (Fakat böyle olmadı.) Rabbi onu (peygamber olarak) seçti ve salih kimselerden kıldı. 50﴿

Tefsir

“Rabbinin hükmü”nden maksat Hz. Muhammed’e (s.a.v.) verilen peygamberlik ve dini tebliğ görevidir (krş. Müddessir 74/1-7; ayrıca bk. İbn Âşûr, XXIX, 104) veya Allah’ın inkârcılara mühlet vererek onlara karşı Hz. Peygamber’e yardımını ertelemesidir (Râzî, XXX, 98). “Balığın arkadaşı” ise Yûnus peygamberdir. Hz. Peygamber’e, Allah’ın verdiği görevi sabırla yerine getirmesi emredildikten sonra Yûnus’a atıf yapılmakta ve Resûlullah’a onun hatalı davranışını tekrar etmemesi telkin edilmektedir. Çünkü Yûnus, tebliğ ettiği dini halkın kabul etmediğini görünce sabır ve azimle görevine devam edeceği yerde, halkına kızarak ülkeyi (Ninova) terketmiş, bir gemiye binip denize açılmış, yolda fırtına çıkmış, yolcuların bir kısmının denize atılmasına karar verilince çekilen kurada Yûnus’un şansına denize atılmak düşmüştü; fakat denizde bir balık (balina) tarafından yutularak boğulmaktan kurtulmuş, sahile bırakılmıştı. Böylece kendisine burada da Allah’ın rahmeti yetişti. Yûnus Allah’ın emriyle ülkesine dönüp peygamberlik görevini sürdürmeye, tevhid inancını yaymaya devam etti. Bir rivayete göre Hz. Yûnus kavmine, inanmadıkları takdirde bir azaba uğrayacaklarını bildirmiş, ancak onlar tövbe edip imana geldikleri için bu azap tahakkuk etmemiştir. Fakat onların imana geldiklerinden habersiz olan Yûnus, belirttiği azabın vaktinde gerçekleşmediğini görünce kendisinin alay konusu olacağını düşünerek kızgın bir halde kavminden ayrılıp gitmiştir (bilgi için ayrıca bk. Sâffât 37/139-148). Burada Yûnus peygamberin kıssasına değinilerek Hz. Muhammed uyarılmakta, Mekke müşriklerinin kendisine gösterdiği muhalefete kızıp da ümitsizliğe kapılmaması ve peygamberlik görevini sürdürmesi telkin edilmektedir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri  Cilt: 5 Sayfa: 438-439
51-52

Meal

Şüphesiz inkar edenler Zikr'i (Kur'-an'ı) duydukları zaman neredeyse seni gözleriyle devirecekler. (Senin için,) "Hiç şüphe yok o bir delidir" diyorlar. 51﴿ Halbuki o (Kur'an), âlemler için ancak bir öğüttür. 52﴿

Tefsir

Hz. Peygamber’den Kur’an’ı dinleyen müşriklerin gözleri (bakışları) etkili oklara benzetilerek ona karşı duydukları kin, nefret ve kıskançlık gibi menfi duyguları tasvir edilmektedir. Kur’an’ın edebî üstünlüğü karşısında hayranlık duygularını bastıramayan müşrikler, gerek dil gerekse içerik bakımından onda tenkit edebilecekleri herhangi bir kusur bulamayınca insanların Hz. Peygamber’e karşı gösterdikleri ilgi ve dikkati önlemek için onun sözüne güvenilmez bir mecnun olduğunu propaganda etmeye başlamışlardır. Ancak yüce Allah Kur’an’ın üstün niteliklerini açıklayarak onların menfi propagandalarını etkisiz hale getirmiştir.

Müşrikler Hz. Peygamber’i gördüklerinde, ona karşı duydukları kıs­kançlık ve düşmanlık sebebiyle gözleriyle onu oklayıp öldüreceklermiş gibi bakarlardı. 51. âyet onların bu psikolojik durumunu tasvir etmektedir. Bu âyetin nazarla (göz değmesi) ilgili olduğu yolunda yaygın bir kanaat bulunmakla birlikte bu kanaat kesin bir bilgiye dayanmamaktadır. Nitekim Şevkânî’nin aktardığına göre (V, 319) çok yönlü bir âlim olan İbn Kuteybe de âyette müşriklerin Resûlullah’a nazar değdirmelerinden söz edilmediğini, Resûlullah Kur’an okuduğunda inkârcıların ona kin ve düşmanlık duygularıyla baktıklarının anlatıldığını ifade etmiştir. Buna göre nazar hakkında başka deliller varsa da bu âyetin onunla ilgisi yoktur.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri  Cilt: 5 Sayfa: 439

Hâkka Sûresi

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

Nüzûl

Mushaftaki sıralamada altmış dokuzuncu, iniş sırasına göre yetmiş sekizinci sûredir. Mülk sûresinden sonra, Meâric sûresinden önce Mekke’de inmiştir.

Adı/Ayet Sayısı

         Sûre adını 1. âyette geçen ve “gerçekleşecek olan (kıyamet)” anlamına gelen hâkka kelimesinden almış olup yaygın olarak bu isimle anılmaktadır. Ayrıca 12. âyette geçen “Vâiye” ve 36. âyette geçen “Silsile” adlarıyla da anılmıştır (bk. İbn Âşûr, XXIX, 110).

Konusu

Sûrenin ana konusu vahiy yani Kur’an’ın ilâhî kelâm oluşu ve peygamberliktir. Ayrıca kıyamet halleri; yeryüzünde fesat çıkaran ve peygamberleri yalancılıkla itham eden Âd, Semûd, Lût, Firavun, Nûh kavimleri gibi eski kavimlerden, bunların başına gelen felâketlerden söz etmekte, âhirette mutlu ve bedbaht olacak kimselerin durumlarını açıklamaktadır.

1-3

Meal

Gerçekleşecek olan kıyamet! 1﴿ Nedir o gerçekleşecek olan kıyamet? 2﴿ Gerçekleşecek olan kıyametin ne olduğunu sen ne bileceksin? 3﴿

Tefsir

Burada üç kez tekrarlanan hâkka kelimesi, hak kelimesinden türemiş bir isimdir. Hak ise sözlükte, “gerçek, sabit ve doğru olmak, gerekmek; bir şeyi gerçekleştirmek; bir şeyi kesin olarak bilmek” gibi mânalara gelmektedir. İsim olarak “gerçek, sabit, doğru, varlığı kesin olan şey” anlamlarında kullanılan hak kelimesi genellikle bâtılın zıddı olarak gösterilmiştir (bilgi için bk. Mustafa Çağrıcı, “Hak”, DİA, XV, 137). Kıyamet kesin olarak gerçekleşeceği ve bu sayede insanlar dünyada yapıp ettiklerinin gerçek değerini kavrayacakları ve sonuçlarını görecekleri için ona da “Hâkka” ismi verilmiştir. Sûrenin ilk üç âyeti gerek üslûp gerekse anlam olarak kıyamet olayının büyüklüğüne ve şiddetine işaret ettiği gibi ne zaman meydana geleceğinin bilinemeyeceğini de göstermektedir.

Müfessirlerin büyük çoğunluğu hâkka kelimesine “kıyamet” anlamı vermiş olmakla birlikte bu âyetlerin ardından dünyada azaba uğramış kavimlerin anılmasından hareketle hâkka kelimesinden, Hz. Peygamber’e isyan eden Kureyş’in başına gelecek olan ağır yenilgiye dikkat çekildiği görüşünde olanlar da vardır (Ateş, X, 36).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 442
4-8

Meal

Semûd ve Âd kavimleri, yüreklerini hoplatacak olan büyük felaketi (Kıyameti) yalanladılar. 4﴿ Semûd kavmi korkunç bir sarsıntı ile helâk edildi. 5﴿ Âd kavmine gelince onlar da uğultulu ve dondurucu şiddetli bir rüzgarla helak edildi. 6﴿ Allah onu kesintisiz olarak yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün. 7﴿ Şimdi onlardan geri kalan bir şey görüyor musun? 8﴿

Tefsir

“Kapılarını çalacak felâket” diye çevirdiğimiz karia kelimesi “çarpan, vuran, çarpışan” anlamında olup burada kıyametin bir başka ismi olarak kullanılmıştır. Semûd ve Âd kavimleri âhireti inkâr edip kendilerine gönderilen peygambere isyan ettikleri için birincisi (Semûd), şiddetinden dolayı âyette “tâgiye” (azgın) denilen çok ağır bir depremle yok olup gitmiştir (bilgi için bk. A‘râf 7/73-79; Hûd 11/61-68); Âd kavmi ise inkârcılıkta ısrar ettiği için Allah onların üzerine kasıp kavuran bir fırtına göndermiş; bu fırtına Âd kavminin yurdunda yedi gece sekiz gün devam etmiş; sonunda insanları sökülmüş hurma kütükleri gibi yerlere serivermiştir (krş. Kamer 54/19-20). Âd kavminin muhteşem sarayları ve köşkleri yerle bir olmuş; böylece yok olup gitmişlerdir. Bu iki kavmin âkıbetleri, hem Muhammed ümmetine birer ders ve ibret levhası olarak hem de bu felâketleri gerçekleştiren gücün kıyameti de gerçekleştireceğine bir kanıt olarak zikredilmiştir (bk. A‘râf 7/65-72; Hûd 11/50-60).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt:5  Sayfa:442
Hâkka Suresi
567
29 . Cüz
9-12

Meal

Firavun, ondan öncekiler ve yerle bir olan şehirler (halkı olan Lût kavmi) hep o suçu işlediler. 9﴿ Öyle ki Rablerinin elçilerine karşı geldiler. Bunun üzerine Allah da onları gittikçe artan bir azap ile yakaladı. 10﴿ Şüphesiz, (Nûh zamanında) su bastığı vakit, sizi gemide biz taşıdık ki, bu olayı sizin için bir uyarı yapalım ve belleyecek kulaklar da onu bellesin. 11-12﴿

Tefsir

Firavun’dan maksat, Hz. Mûsâ zamanındaki Mısır kralıdır (İbn Âşûr, XXIX, 120; Firavun ve kavmi hakkında bilgi için bk. A‘râf 7/103 vd.). “Ondan öncekiler” tamlaması ise genel bir ifade olup Firavun’a kadar gelmiş geçmiş ve isyanları sebebiyle helâk olmuş kavimleri kapsamaktadır. Yukarıda geçen Âd ve Semûd kavimleri de bu grubun içinde yer alır. Altı üstüne getirilen şehirler ise Lût aleyhisselâmın peygamber olarak gönderildiği Sodom ve Gomore olarak yorumlanmıştır (bk. A‘râf 7/80-84; Hûd 11/77-83). İşte bu kavimlerin her biri kendi peygamberine isyan edip onu yalancılıkla itham ettikleri için ayrı ayrı şiddetli cezalara mâruz kalmışlardır. 10. âyetteki “resul” kelimesinin tekil olması her bir kavme gönderilmiş olan ayrı bir peygamberi ifade eder (İbn Âşûr, XXIX, 122).

11. âyette değinilen olay, Hz. Nûh zamanında meydana gelmiş olan tûfandır. Nûh kavmi peygambere isyan etmelerinin cezasını tufanda boğularak çekmişler, Nûh’a inanıp onun gemisine binenler ise kurtulmuşlardır. İşte, “Sular coştuğu vakit sizi gemide biz taşıdık” meâlindeki cümle o gün Nûh’un gemisinde bulunup da Allah’ın lutfuyla kurtuluşa eren, sular çekildikten sonra da karaya çıkan ve sonrakilerin ataları, dedeleri durumunda bulunan müminlere işaret eder. Yukarıda kısaca değinilen olaylarda inkârcıların cezalandırılmış, inananların ise kurtarılmış olduğu bildirilerek olayların nesilden nesile aktarılması ve duyan herkesin bundan ibret alması amaçlanmıştır. Nitekim bu husus 12. âyette açıkça ifade edilmiştir (Nûh kavmi ve tûfanı hakkında bilgi için bk. A‘râf 7/59-64; Hûd 11/25-49).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 443
13-18

Meal

Sûr'a bir defa üfürülünce, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine bir çarptırılınca, işte o gün olacak olmuş(kıyamet kopmuş)tur. 13-15﴿ Gök de yarılmış ve artık o gün o da çökmeye yüz tutmuştur. 16﴿ Melekler onun kıyılarındadır. O gün Rabbinin arşını, bunların da üstünde sekiz taşıyıcı taşır. 17﴿ O gün (hesap için Allah'a) arz olunursunuz. Hiçbir sırrınız gizli kalmaz. 18﴿

Tefsir

Sözlükte sûr, “üflendiğinde ses çıkaran boynuz biçiminde bir boru” diye tarif edilir. Geleneksel İslâmî inanca göre dört büyük melekten biri olan İsrâfil, sûr adı verilen boruyu iki defa üfleyecek, ilk üflemede kâinattaki bütün canlılar ölecek, ikinci üflemede ise canlılar tekrar dirilecektir (sûr hakkında ayrıca bk. En‘âm 6/73). Kıyamet sahnelerini tasvir eden bu ayetler, 1-3. âyetlerle bağlantılı olup onları açıklamakta ve kıyamet denilen olayın nasıl meydana geleceğini, dolayısıyla dünya hayatının nasıl son bulacağını anlatmaktadır (krş. Kehf 18/47). “Gök yarılır, o gün (bütün) bunların düzeni çökmüştür” meâlindeki 16. âyet kıyametin kopması sırasında sadece yerkürenin değil, gök cisimlerinin de düzeninin bozulacağını, şimdiki düzen ve özelliklerini kaybedeceğini ve mevcut kozmik sistemin tümüyle çökeceğini ifade eder (krş. Enbiyâ 21/104; Zümer 39/67).

Eski müfessirler 17. ãyetteki “Melekler göklerin etrafındadır” ifadesini, “Gökler yarılınca melekler, kendileri için mesken edinmeye elverişli durumdaki yarılmayan yerlere çekilirler” şeklinde tefsir etmişlerdir (meselâ bk. Râzî, XXX, 108; Şevkânî, V, 326). İbn Âşûr ise bu kısmı, “Melekler göklerin etrafında cennetlikleri cennete yerleştirmek, cehennemlikleri de cehenneme sevketmekle meşgul olurlar” şeklinde yorumlamıştır (XXIX, 127). Sonuç itibariyle âyet meleklerin kıyamet dehşetinden korunmuş bir alanda yapacakları görevlerini anlatmaktadır.

Arş kelimesi daha önce birçok âyette geçmiş ve hakkında gereken açıklamalar yapılmıştır (özellikle bk. A‘râf 7/54). “O gün rabbinin arşını, bunların da üstünde olan sekiz (melek) taşır” diye çevirdiğimiz bölümde arşı taşıyan “sekiz”den maksadın ne olduğu Kur’an tarafından açıklanmamıştır. Müfessirler âyetin bağlamını dikkate alarak bu ifadeyi yukarıda anlatılan meleklerin üstünde, kendilerine “hamele-i arş” (arşın taşıyıcıları) denilen sekiz melek veya sekiz taşıyıcı olarak yorumlamışlardır (Elmalılı, VIII, 5322). Sekiz şahıs, sekiz saf, sekizin on katı seksen melek vb. yorumlar yapanlar da olmuştur (İbn Âşûr, XXIX, 127). Biz, meâlde “sekiz melek” yorumunu tercih ettik; Râzî ise “sekiz şahıs” ifadesini tercih etmiştir (XXX, 109). Ayrıca Cehmiye ve Mu‘tezile âlimleriyle Sünnî ulemâsının önemli bir kısmı, arş kelimesini “mülk” yani bütünüyle âlem olarak yorumlamışlardır (bk. Yusuf Şevki Yavuz, “Arş”, DİA, III, 407-408). Buna göre “arşı taşıyan melekler” de Allah’ın âlemin işleyişiyle görevli kıldığı melekler olarak anlaşılabilir. Allah’ın yarattığı birçok âlemden biri olan madde âlemi dağılırken O’nun diğer âlemlerdeki düzeni ve hükümranlığı (arşı) devam edecektir. Ancak burada özetlenen bilgiler yorumdan ibaret olup İmam Ebû Hanîfe, Eş‘arî ve Mâtüridî gibi âlimler bu âyetler müteşâbihattan olduğu için ifadeyi aynen kabul etmemiz gerektiğini, bunun ne anlama geldiğini bilemeyeceğimizi düşünmenin en doğru tutum olduğunu belirtmişlerdir.

Allah zamandan ve mekândan münezzeh olduğu için kıyamet gününde meleklerin O’nun arşını taşıması olayı, “Allah’ın kudretinin hesap günündeki tam ve kesin tezahürünün işareti” olarak yorumlanmıştır (İbn Âşûr, XXIX, 128; Esed, III, 1183; meleklerin Allah’ın arşını taşı­ması hakknda bilgi için bk. Mü’min 40/7)

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 444-445
19-24

Meal

İşte o vakit, kitabı kendisine sağından verilen kimse der ki: "Gelin, kitabımı okuyun!" 19﴿ "Çünkü ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum." 20﴿ Artık o, hoşnut bir hayat içindedir. 21﴿ Yüksek bir cennettedir. 22﴿ Onun meyveleri sarkar (kolaylıkla devşirilebilir). 23﴿ (Onlara şöyle denir:) "Geçmiş günlerde yaptıklarınıza karşılık, afiyetle yiyin, için." 24﴿

Tefsir

“Kitap”tan maksat amel defteridir; mahşerde kişinin amel defterinin sağ tarafından verilmesi onun dünya hayatında Allah’ın emrine uygun, dürüst ve erdemli bir hayat yaşadığını, dolayısıyla sicilinin temiz olduğunu gösterir. Bu durumda olan kimse Allah’ın lutfuyla kurtuluşa erenlerden olduğunu anlar ve “Alın, kitabımı okuyun” diyerek mutluluğunu başkalarıyla paylaşmak ister (bk. Râzî, XXX, 111). 20. âyet amel defteri sağından verilen kimsenin dünyada iken âhirete iman ettiğini ve ona göre hazırlık yaptığını gösterir. 24. âyette zikredilen “geçmiş günler”den maksat ise dünya hayatında geçen günlerdir (bk. Râzî, XXX, 113). Buna göre 21-24. âyetlerde mahşerde amel defteri sağ tarafından verilen kimsenin dünyada yaptığı iyi amellere karşılık âhirette elde edeceği nimetler tasvir edilmektedir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 447
25-29

Meal

Kitabı kendisine sol tarafından verilen ise şöyle der: "Keşke kitabım bana verilmeseydi." 25﴿ "Hesabımın ne olduğunu da bilmeseydim." 26﴿ "Keşke ölüm her şeyi bitirseydi." 27﴿ "Malım bana hiçbir yarar sağlamadı." 28﴿ "Saltanatım da yok olup gitti." 29﴿

Tefsir

Kişinin amel defterinin sol tarafından verilmesi onun dünya hayatında Allah’ın emrine uygun hareket etmediğini, dürüst ve erdemli bir hayat yaşamadığını, dolayısıyla sicilinin bozuk olduğunu gösterir. Bu durumdaki biri dünyada yaptıklarını amel defterinde görünce kendisinin cezalandırılacağını anlar, bu sebeple amel defterinin kendisine verilmesini ve içinde yazılmış olanları görmek istemez, ölümle her şeyin bitmiş olmasını temenni eder. Böyle bir temenni orada bir işe yaramayacağı gibi, dünyada helâl haram demeden biriktirmiş olduğu malı da kendisine verilecek cezayı önlemeyecektir. Artık mal, mülk, saltanat, makam, güç vb. dünyaya ait ne varsa hepsi yok olup gitmiş, sadece insanın olumlu veya olumsuz inanç ve amelleri kalmıştır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 447
30-31

Meal

(Allah şöyle der:) "Onu yakalayıp bağlayın." 30﴿ "Sonra onu cehenneme atın." 31﴿

Tefsir

Amel defteri solundan verilen kimsenin hesabı görüldükten sonra Allah Tealâ görevli meleklere o günahkârın ellerini boynuna bağlayıp cehenneme götürmelerini, sonra da suçlulara ait uzun zincirdeki yerine bağlanmalarını emreder. Müfessirler “Sonra da onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincire dizin!” meâlindeki 32. âyette geçen sayıyı çokluktan kinaye olarak yorumlamışlardır (bk. Râzî, XXX, 114). Âhiret hayatı gayb âleminden olduğu için Allah orası ile ilgili bilgileri dünyadaki kullarına temsilî olarak anlatmaktadır. Râzî, bunun benzeri başka bir âyetin (bk. İbrâhim 14/49) tefsirinde bu tür ifadelerin, günahkârların kendi eylem ve eğilimlerini, sonuç olarak öte dünyada topluca içine düşecekleri genel umutsuzluğu dile getiren bir mecaz olduğunu ileri sürmüştür (XIX, 148; Esed, II, 512). 33-34. âyetler günahkârın zincire vurulmasının sebebini açıklamaktadır ki o da Allah’a inanmaması ve yoksula yedirmeyi teşvik etmemesi, yani bencil duygularını aşarak başkalarının sıkıntılarını paylaşma olgunluğunu sergileyememesidir. Yoksulu gözetme konusundaki duyarsızlığın, kişinin zincirlere vurulmasının ana sebeplerinden biri olarak Allah’a inançsızlığın hemen ardından zikredilmesi, İslâm’ın paylaşmaya, sosyal adalete verdiği önemi gösterir. 35. âyet, inkârcılara âhirette yardım veya şefaat edecek hiç kimsenin bulunmayacağına, dünyada kendilerine yardım edip menfaat sağlayan dostların da kendileri için hiçbir şey yapamayacaklarına, bu sebeple dünyada yaptıklarına pişman olup ümitsizliğe kapılacaklarına işaret etmektedir. “Yananların akıntısı” diye tercüme ettiğimiz 36. âyetteki gıslîn kelimesine müfessirler, “cehennemliklerin yediği bir bitki, en kötü yemek, cehennemliklerin yanan bedenlerinden akan akıntı” mânalarını vermişlerdir (bk. Şevkânî, V, 328). İbn Abbas gıslîn kelimesinin ne anlama geldiğini bilmediğini ifade etmiştir (bk. Râzî, XXX, 116). 36-37. âyetler dünyada Allah’a isyan edenlerin âhiretteki beslenmelerinin bile azap olduğunu göstermektedir.
32-37

Meal

"Sonra uzunluğu yetmiş arşın olan zincire vurun onu." 32﴿ "Çünkü o, azamet sahibi Allah'a iman etmiyordu." 33﴿ "Yoksulu doyurmaya teşvik etmiyordu." 34﴿

Tefsir

32, 33, 34, 35, 36, 37 nolu ayetlerin tefsiri bir sonraki sayfada verilmiştir.