Kur'an ,Meal ve Tefsir Okuma Alanı. Seslendirmek istediğiniz ayetin üzerine çift tıklayınız.
İnsân Suresi
579
29 . Cüz
6

Meal

Bir pınar ki Allah'ın kulları ondan içer, onu (istedikleri şekilde) fışkırtıp akıtırlar. 6﴿

Tefsir

İyilerin âhirette elde edecekleri ödüller, sayesinde mutlu olacakları nimetler, dünya diliyle temsilî olarak anlatılmaktadır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 518
7-10

Meal

O kullar adaklarını yerine getirirler. Kötülüğü her yanı kuşatmış bir günden korkarlar. 7﴿ Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler. 8﴿ (Yedirdikleri kimselere şöyle derler:) "Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz." 9﴿ "Çünkü biz, asık suratlı, çetin bir günden (o günün azabından dolayı) Rabbimizden korkarız." 10﴿

Tefsir

“Verdikleri söz” diye çevirdiğimiz 7. âyetteki nezr (nezir) kelimesi, “insanın yerine getirmeyi kendisine borç kıldığı, vaad ettiği her türlü iş” demektir (Taberî, XXIX, 129); terim olarak nezir, “dinen mükellef tutulmadığı halde kişinin kendi vaadiyle üzerine vacip kıldığı ibadet ve iyilik” anlamına gelir. Kelimenin âyetteki mânası konusunda iki farklı yorum yapılmıştır. Bir yoruma göre buradaki nezir, genel olarak Allah’ın insanlara yüklediği bütün vecîbeleri ifade eder. Bu durumda âyetin ilgili kısmının anlamı şöyle olur. “Onlar Allah’ın kendilerine yüklediği bütün vecîbeleri yerine getirirler; buyruklarına uyar, yasakladıklarından kaçınırlar.” İkinci bir yoruma göre bu âyetteki nezir de yukarıda belirtilen terim anlamında kullanılmıştır. Bu yoruma göre ise âyeti şöyle anlamak gerekir: “Onlar, bir iyilik yapmayı adadıkları, gönüllü olarak ibadet etmeye niyetlenip karar verdikleri takdirde bunu mutlaka yerine getirirler.

Yüce Allah 5. âyette geçen iyilerin bazı özelliklerini 7-10. âyetlerde şöyle sıralamıştır: a) Allah rızası için bir şey yapmayı adadıklarında, yapmaya söz verdiklerinde onu yerine getirirler. Bu açıklama, Allah’ın, verilen bir sözün, adanan bir iyiliğin yerine getirilmesine ne kadar önem verdiğini anlatır; b) Dehşeti her yerde hissedilen bir günden korkarlar; kıyamet gününde Allah’ın huzurunda verecekleri hesabın korku ve kaygısını taşır, hayatlarını bunun verdiği sorumluluk bilinciyle düzenlerler. Böylece âyette kıyamet ve âhiret inancının, amelî hayatımız üzerindeki tesiri ve bu inancın kurtarıcı değeri ortaya konmaktadır; c) Gözden çıkardıklarını değil, sevdikleri ve yararlanabilecekleri nimetleri muhtaçlara verirler; yedirip içirmeyi, doyurmayı görev bilirler. Böylece âyet ferâgat ahlâkının, “öteki”ne karşı sorumluluk duygusunun en veciz tanımını ve bunun İslâm’daki önemini dile getirmiştir. 9. âyette, anılan müminlerin bu özverili davranışları, gösteriş veya herhangi bir menfaat hesabıyla, hatta bir teşekkür karşılığında değil, sırf Allah’ın rızasını kazanmak için yaptıkları bildirilmektedir. İfadenin akışına bakarak âyetteki “ceza” (karşılık) kelimesinin özellikle maddî karşılıkları, “şükür” kelimesinin de teşekkür gibi mânevî karşılıkları ifade ettiği düşünülebilir. Kısaca âyete göre en değerli iyilik, herhangi bir maddî veya mânevî karşılık, bir çıkar elde etme düşüncesi taşımadan, hatta buyurulmamış olsa bile adamak, niyet edip karar vermek suretiyle kendi kendine ödev yükleme şeklinde belirlenip yapılan iyiliktir. Meşhur kutsî hadiste bildirildiğine göre (Müsned, VI, 256; Buhârî, “Rikāk”, 38) bu şekilde gönüllü iyilik ve ibadet yapanların kalpleri, basiretleri ve yolları aydınlanır; inançları doğru, kararları isabetli, işleri hayırlı ve faydalı olur.

8. âyete “Onlar, Allah’ı sevdikleri ve O’nun rızası için yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler” şeklinde de mâna verilmiştir. Müfessirler bu âyette geçen esîr kelimesini mecazi anlamda yorumlayarak “şartların esiri” olan herkesin bu terimin kapsamına girdiğini söylemişlerdir. Buna göre hakiki anlamda savaş tutsakları galiplerin esiri olduğu gibi, meselâ köle efendisinin, borçlu alacaklının, mahkûm da onu hapseden gücün esiridir. Dolayısıyla şu veya bu şekilde esir olan müslüman yahut gayri müslim herkese yardım etmek gerekir (Taberî, XXIX, 130; Râzî, XXX, 245).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 518-519
11-22

Meal

Allah da onları o günün kötülüğünden korur ve yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir. 11﴿ Sabretmelerine karşılık da onları cennet ve ipek(ten giysiler) ile mükafatlandırır. 12﴿ Orada koltuklar üzerine kurulmuş olarak bulunurlar. Orada ne güneş (yakıcı sıcak) görürler, ne de dondurucu soğuk. 13﴿ Üzerlerine cennetin gölgeleri sarkmış, cennetin meyveleri (kolayca alınacak şekilde) yakınlaştırılarak hazırlanmıştır. 14﴿ Etraflarında gümüş kaplar, şeffaf kadehler dolaştırılır. 15﴿ Gümüşten billur kaplar ki, onları (ihtiyaca göre) ölçüp düzenlemişlerdir. 16﴿ Orada kendilerine, katkısı zencefil olan içecekle dolu bir kâseden içirilir. 17﴿ Orada bir pınar ki ona "selsebil" adı verilir. 18﴿ Çevrelerinde, gördüğünde saçılmış inciler sanacağın, hep aynı gençlik ve güzellikte kalacak hizmetçiler dolaşır. 19﴿ Orada, görünce (sonsuz)nimetler ve büyük bir mülk (hükümranlık) görürsün. 20﴿ Üstlerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır. Gümüş bileziklerle süsleneceklerdir. Rableri onlara tertemiz bir içecek içirecektir. 21﴿ Onlara şöyle denecektir: "Şüphesiz bu sizin için bir mükâfattır. Çalışma ve çabanız makbul görülmüştür." 22﴿

Tefsir

Allah Teâlâ yukarıdaki özellikleri taşıyan müminleri kıyamet gününün sıkıntılarından koruyacağını, onlara sevinç ve mutluluk dolu bir hayat nasip edeceğini ifade buyurduktan sonra, vereceği nimetleri açıklamıştır. Başka âyetlerde de kıyamet gününde bir kısım yüzlerin mutluluktan parıldayacağını bir kısım yüzlerin de sıkıntıdan sararıp solacaklarını haber vermiştir (Kıyâmet 75/22-24). Bu âyetlerin genelinden çıkan sonuca göre yüce Allah’ın müminlere ikram edeceği cennet, her türlü ihtiyacın karşılandığı, rahat ve huzur kaynağı imkânların bol bol bulunduğu bir yerdir. Orada canların çektiği, gözleri okşayan her türlü nimetin bulunduğu haber verilmiştir (bk. Zuhruf 43/71).

13. âyet müminlerin âhirette güneş ışınlarından kaynaklanan yakıcı sıcakla karşı karşıya kalmayacaklarını ifade eder. Âyetten cennetin kendine has bir nurla aydınlatılacağı, orada her şey mutedil olup sıkıntı verecek herhangi bir şeyin bulunmayacağı anlaşılmaktadır. 14. âyette belirtilen gölgelerin de cennetteki ağaçların gölgeleri olduğu belirtilir. 15-21. âyetlerde cennetliklerin içecekleri içkiler, sunucular ve hizmetçiler anlatılmakta; elbiseleri ve takıları tasvir edilmektedir. Müfessirler buradaki kâselerin gümüş ve billûrla tanıtılmasının ve diğer maddi tasvirlerin sadece bilinmeyeni bilinenle anlatmak, böylece muhatabın zihninde cennet nimetleriyle ilgili bir imaj, bir fikir oluşturmak ve sonuçta bir arzu uyandırmak maksadıyla yapılmış bir benzetmeden ibaret olduğunu belirtirler. Bunların mahiyetleri hakkında bir şey söylemek mümkün değildir. Nitekim Abdullah b. Abbas, “Cennetteki nimetlerle dünyadakiler arasında isim benzerliğinden başka benzerlik yoktur” demiştir (Râzî, XXX, 249; ayrıca bk. Bakara 2/25).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 519-520
23-24

Meal

Şüphe yok ki, Kur'an'ı sana elbette biz indirdik biz. 23﴿ O halde, Rabbinin hükmüne sabret. Onlardan hiçbir günahkâra ve hiçbir nanköre itaat etme. 24﴿

Tefsir

Allah Teâlâ önceki âyetlerde insanların dünyadaki inanç ve eylemlerinin değerine göre âhirette ulaşacakları sonuçları tasvir etmişti. Bu âyetler ise Hz. Peygamber’e vahyin değerini hatırlatıyor; Allah’ın hükümlerini yerine getirmede kararlı olup ibadet etmesini öğütlüyor. Sonuçta Resûl-i Ekrem, Allah’tan geldiğinden emin olduğu vahye mazhar olmasının kendisi için ne kadar büyük ve onur verici nimet olduğunu daha derinden kavrayacak; buna ek olarak Allah için yaptığı ibadetlerin de verdiği şevk ve dinamizmle inkârcıların haksız söz ve eylemleri karşısında kendisinin direnci ve kararlılığı da artacaktır. Nitekim tefsirlerde anlatıldığına göre Mekke’nin önde gelen müşrikleri Hz. Peygamber’den kendi dinlerine ve haksız düzenlerine karşı açtığı mücadeleyi durdurmasını istemişler; ona mal-mülk, mevki ve itibar gibi pek çok maddî ve manevî karşılıklar vaad etmişlerdi. Ama Resûlullah (s.a.) bunları elinin tersiyle itmiş, davasından asla vazgeçmeyeceğini bildirmiş ve onlara Fussılet sûresinin 1-3. âyetlerini okumakla yetinmiştir (bilgi için bk. Hamîdullah, İslâm Peygamberi, I, 82-83).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 521
25-26

Meal

Sabah akşam Rabbinin adını an. 25﴿

Tefsir

25, 26 nolu ayetlerin tefsiri bir sonraki sayfada verilmiştir.
İnsân Suresi
580
29 . Cüz
26

Meal

Gecenin bir kısmında ona secde et; geceleyin de onu uzun uzadıya tespih et. 26﴿

Tefsir

Müzzemmil ve Müddessir sûrelerinde olduğu gibi burada da Hz. Peygamber’in Mekke dönemindeki ibadet durumları yansıtılmakta, onun yüce Allah’ı sabah akşam zikir ve tesbih etmekle, gece gündüz O’na ibadetle yükümlü olduğu bildirilmektedir. Bu ibadetlerle Hz. Peygamber’in Allah’a derin saygı ve bağlılığının, irade ve azminin daha da güçlendirilmesinin ve müşriklerin çirkin saldırılarına karşı direncinin arttırılmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Râzî müfessirlerin bu âyetlerle ilgili görüşlerini üç maddede özetlemiştir: a) Bu âyetlerde beş vakit namaz emredilmiştir. Zira onlara göre “rabbinin adını anmak”tan maksat namaz kılmaktır. “Sabah” diye çevrilen bükra kelimesi sabah namazının vaktini, “akşam” diye çevrilen asîl kelimesi ise öğle ve ikindi namazlarının vakitlerini ifade eder. “Gecenin bir kısmında O’na secde et” diye tercüme edilen cümleden maksat akşam ve yatsı namazları, gecenin uzun bir bölümünde kılınması emredilen namaz ise teheccüd namazıdır. b) “Sabah akşam rabbin adını anmak”tan maksat namaz değil, sözle Allah’ı tesbih etmek ve O’nun noksan sıfatlardan münezzeh olduğuna inanmaktır. Bu da insanın gece gündüz bütün zamanlarda Allah’ı diliyle ve kalbiyle zikretmesi demektir (XXX, 259; ayrıca krş. Ahzâb, 33/41-42). c) Allah’ı zikirden maksat bunların tamamıdır; farz olan beş vakit namaz, Hz. Peygamber’e mahsus nâfile ve diğer namazlarla dua ve istiğfarın hepsi bu zikre dahildir (İbn Âşûr, XXIX, 405 vd.). Bize göre bu âyetlerde –beş vakit namaz da dahil olmak üzere– genel olarak ibadetin, özellikle gecenin belli vakitlerinde namaz kılmak, tesbih, dua, tövbe ve istiğfar gibi ibadet sayılan faaliyetlerde bulunmak suretiyle Allah’a kulluk, itaat ve bağlılık arzetmenin önemi üzerinde durulmuştur.
27-28

Meal

Şunlar (inanmayanlar) dünyayı tercih ediyorlar ve çetin bir günü arkalarına atıyorlar. 27﴿ Onları biz yarattık ve eklemlerini (birbirine) biz bağladık. Dilediğimizde (onları yok eder) yerlerine benzerlerini getiririz. 28﴿

Tefsir

Yüce Allah burada, 24. âyette Hz. Peygamber’e, “Hiçbir günahkâra yahut nan­kö­re boyun eğme” diye verdiği tâlimatın gerekçelerini açıklamıştır. Çünkü o günahkâr ve nankörler dünyayı âhirete tercih ederek geçici zevkler peşinde koşarlar, dehşetli olaylarla dolu kıyamet gününe inanmaz, ona aldırış etmez ve o gün için yapılması gereken hazırlığı ihmal ederler. 28. âyette de insanları yoktan yaratıp güçlü kuvvetli bir varlık haline getiren kudretin, dilemesi halinde kendisine karşı nankörlük ve günahkârlıkta ısrar eden bu tür toplulukları yok edip yerlerine başkalarını getirebileceği vurgulanmış; bu suretle müminlere olup biten hiçbir şeyin ilâhî bilgi ve irade dışında olmadığı hatırlatılarak inançlarını pekiştirmeleri, morallerini yüksek tutmaları telkin edilmiştir.

28. âyetin son cümlesi genellikle iki şekilde açıklanmıştır: a) “Dilediğimiz takdirde onların varlığına son verip, yerlerine bize saygıyla kulluk eden başka bir topluluk getiririz.” b) “Eğer istersek onların bedenlerini değiştirerek daha çirkin bir duruma getirebiliriz” (Şevkânî, V, 409). Müfessirler çoğunlukla birinci yorumu benimsemişlerdir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 522-523
29-31

Meal

İşte bu bir öğüttür. Dileyen, Rabbine ulaştıran bir yol tutar. 29﴿ Allah'ın dilemesi olmadıkça siz dileyemezsiniz. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. 30﴿ O, dilediği kimseyi rahmetine sokar. Zalimlere ise elem dolu bir azap hazırlamıştır. 31﴿

Tefsir

Bu sûrede anlatılanların insanlar için uyarıcı öğütler olduğu ifade buyurulmuş, bunlardan ders çıkarıp Allah’a giden yolu seçmek ise insanların hür iradelerine bırakılmış; böylece insanın din ve vicdan özgürlüğüne sahip olduğuna, bu bakımdan hiç kimsenin bu yollardan birini seçmesi için baskı altında tutulamayacağına işaret edilmiştir. Bununla birlikte başka yerlerde olduğu gibi burada da kulun irade, tercih ve kararından söz edilirken Allah’ın iradesinin mutlaklığı da hatırlatılmış; böylece kulların, rableri karşısında da hür ve bağımsız oldukları gibi hem din hem de mantık bakımından saçma olan bir fikre kapılmaları engellenmek istenmiştir. Çünkü kullara tercih ve karar kabiliyetini veren de Allah’tır, bunu her an yaratarak devam ettiren de Allah’tır. Âyette kulun dilemesinin Allah’a nisbet edilmesinin anlamı budur. Hem ilgili âyet ve hadislerin bütünü hem de akıl, bir inanç ve davranışa mecbur kılınmış insanın ondan sorumlu tutulmayacağı sonucunu vermektedir. İlk bakışta farklı bir hüküm ve sonuç ifade eden âyet ve hadislerin bu genel ilke çerçevesinde anlaşılması ve yorumlanması gerekir. Buna göre Allah kullara dileme, tercihte bulunup karar verme imkânını bahşetmiştir; insanın sorumluluğunun temeli de budur. Allah’ın rızasına göre hareket etmeyi tercih edenler O’nun rahmetine ve cennetine nâil olurlar, aksi yolu tutanlar ise cehenneme giderler.

Son âyetteki “zalimler”den maksat inkârcılardır. Zulüm kavramı gerek burada gerekse başka birçok âyette, “doğru ve gerekli olandan sapmak; dolayısıyla yanlış, asılsız bir şeye inanmak, haksız bir iş yapmak” anlamında kullanılır ve genellikle inanç, ibadet ve ahlâkta hak yoldan sapmışlığı ifade eder. Sûrenin bütününde insanın yaratılışına değinildi; ona doğru ve yanlış yolun tanıtıldığı belirtildi; müminlerin ve inkârcıların davranış özelliklerinden söz edildi; amaç ise akıllı ve iyi niyetli insanın bütün bu aydınlatıcı açıklamalardan nasibini almasını sağlamaktır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 523

Mürselât Sûresi

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

Nüzûl

Mushaftaki sıralamada yetmiş yedinci, iniş sırasına göre otuz üçüncü sûredir. Hümeze sûresinden sonra, Kaf sûresinden önce Mekke’de inmiştir. 48. âyetinin Medine’de indiğine dair rivayet de vardır (Şevkânî, V, 411; İbn Âşûr, XXIX, 418).

Adı/Ayet Sayısı

         Sûre adını 1. âyette geçen ve “gönderilenler” anlamına gelen mürselât kelimesinden almıştır. Mushaflar ve tefsirlerde yaygın olarak bu isimle anılmaktadır. Bazı tefsirlerde ve Buhârî’de (“Tefsîr”, 77) sûre başındaki vav harfi ile birlikte “Ve’l-mürselât” şeklinde isimlendirilmiştir. Ayrıca “Ve’l-Mürselâti urfen” adıyla da anılmaktadır (bilgi için bk. İbn Âşûr, XXIX, 417-418).

Konusu

Sûrede ağırlıklı olarak Allah’ın varlığı, birliği, kudreti, melekler, kıyamet, öldükten sonra dirilme, âhiret hayatı ve orada müminler için hazırlanmış olan nimetler, suçlulara verilecek cezalar ve gayb âlemi gibi itikadî konular canlı ve eğitici bir üslûp içinde ele alınmaktadır.

1-6

Meal

Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir. 1-7﴿

Tefsir

İlk üç âyette üzerlerine yemin edilerek muhatapların dikkatleri çekilen şeyler bazı tefsircilere göre rüzgâr, fırtına, bulut gibi tabiat olaylarıdır (bk. Zâriyât 51/1-4). Diğer tefsircilere göre ise daha sonraki üç âyette olduğu gibi bunlarla da Cebrâil, melekler, vahiy ve kitap kastedilmiştir.

Melekler vahyi getirirken rüzgârlar gibi esmişler, yeryüzünde Allah’ın dinini yaymışlar, getirdikleri vahiy sayesinde inkârcılık ve cehalet yüzünden ölü hale gelen ruhlar dirilmiş, hak ile bâtıl birbirinden ayrılmış, insanların tövbe edip arınmaları sağlanmıştır (Zemahşerî, IV, 202; bilgi için bk. Râzî, XXX, 264-268; İbn Âşûr, XXIX, 419-423; Ateş, X, 264-266).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 526
7-15

Meal

Ard arda gönderilenlere, kasırga gibi esenlere, hakkıyla yayanlara, hakkıyla ayıranlara, özür ya da uyarı olmak üzere öğüt bırakanlara andolsun ki, uyarıldığınız (Kıyamet) mutlaka gerçekleşecektir. 7﴿ Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman, 8﴿ Gök yarıldığı zaman, 9﴿ Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman, 10﴿ Peygamberler için (ümmetlerine şahitlik etmek üzere) vakit belirlendiği zaman (kıyamet gerçekleşir). 11﴿ (Bu) hangi güne ertelenmiştir? 12﴿ Hüküm ve ayırım gününe. 13﴿ Hüküm ve ayırım gününü sen ne bileceksin. 14﴿ O gün vay yalanlayanların haline! 15﴿

Tefsir

Kıyametin kopması sırasında meydana gelecek kozmik çöküşü (meselâ bk. İbrâhim 14/18; Tâhâ 20/105; Müzzemmil 73/14) özetleyen açıklamaların ardından 11-13. âyetler, Allah Teâlâ’nın peygamberlerle ümmetleri arasında dünyada yaşanmış olan olumlu veya olumsuz ilişki hakkındaki nihaî sorgu, yargı ve kararını vereceği zamanı ifade eder ki bu zaman da kıyamet ve âhiret günüdür. Nitekim başka bir âyette de Allah’ın o gün peygamberleri toplayıp onların tebliğ ve davetlerine insanların nasıl cevap verdiklerinin sorulacağı haber verilmiştir (Mâide 5/109). İşte “ayırım günü”nden maksat bu sorgu ve yargı günü yani peygamberlerle onları yalancılıkla itham edenlerin arasında hükmün verileceği ve hak ile bâtılın ayırt edileceği kıyametin kopmasıyla başlayacak olan âhiret günüdür. 14. âyetteki soru cümlesi, o günün, Allah bildirmedikçe hiç kimsenin mahiyetini bilemeyeceği, tasavvur edemeyeceği olağanüstülüklere sahne olacağını ima eder. 15. âyet ise kıyamet ve âhireti yalan sayanların başlarına gelecek olan felâketin büyüklüğüne dikkat çekiyor. Bu ifade kalıbı sûrede on defa geçmekte olup her defasında izlediği âyetlerle ilgili özel bir anlam içerir. İnkârcılar, yalan saydıkları her ilâhî bildirim sebebiyle ayrı ayrı cezalandırılacakları için bunlar hakkında aynı ifade kalıbı tekrar edilmiştir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 526-527
16-19

Meal

Biz öncekileri helak etmedik mi? 16﴿ Sonra arkadan gelenleri de onların peşine takacağız. 17﴿ Biz suçlulara işte böyle yaparız. 18﴿ O gün vay yalanlayanların haline! 19﴿

Tefsir

Buradaki soru, âyetlerin ilk muhatabı olan Mekke müşriklerinin, Allah’a isyanları yüzünden helâk edilen Âd, Semûd vb. kavimlerin kötü âkıbetlerinden az çok haberdar olduklarını gösterir. Buna rağmen kendileri de peygamberi yalancılıkla itham edip ona isyanda ısrar ederlerse öncekiler gibi cezalandırılacakları hatırlatılmaktadır. Nitekim Hz. Peygamber’e isyanda direnen müşrikler Bedir Savaşı’yla başlayan kesin bir yok oluş sürecinden geçirilerek cezalandırılmışlardır (bk. Râzî, XXX, 272); âhiretteki cezaları da ayrıca verilecektir. 18. âyette “suçlular” diye çevirdiğimiz mücrimîn kelimesi Kur’an’da genellikle müşrikleri ifade eden bir terim olarak kullanılmıştır. Âyetin bağlamından kelimenin burada da aynı anlamda kullanıldığı anlaşılmakta; bu âyette hangi dönemde olursa olsun bütün “mücrimler”in, müşriklerin, inkârcı ve isyankârların aynı şekilde cezalandırılmalarının, yüce Allah’ın bir yasası olduğu hatırlatılmaktadır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 527