Kur'an ,Meal ve Tefsir Okuma Alanı. Seslendirmek istediğiniz ayetin üzerine çift tıklayınız.
İnsân Suresi
580
29 . Cüz
26

Meal

Gecenin bir kısmında O'na secde et; gecenin uzun bir bölümünde de O'nu tesbih et. 26﴿

Tefsir

Müzzemmil ve Müddessir sûrelerinde olduğu gibi burada da Hz. Peygamber’in Mekke dönemindeki ibadet durumları yansıtılmakta, onun yüce Allah’ı sabah akşam zikir ve tesbih etmekle, gece gündüz O’na ibadetle yükümlü olduğu bildirilmektedir. Bu ibadetlerle Hz. Peygamber’in Allah’a derin saygı ve bağlılığının, irade ve azminin daha da güçlendirilmesinin ve müşriklerin çirkin saldırılarına karşı direncinin arttırılmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Râzî müfessirlerin bu âyetlerle ilgili görüşlerini üç maddede özetlemiştir: a) Bu âyetlerde beş vakit namaz emredilmiştir. Zira onlara göre “rabbinin adını anmak”tan maksat namaz kılmaktır. “Sabah” diye çevrilen bükra kelimesi sabah namazının vaktini, “akşam” diye çevrilen asîl kelimesi ise öğle ve ikindi namazlarının vakitlerini ifade eder. “Gecenin bir kısmında O’na secde et” diye tercüme edilen cümleden maksat akşam ve yatsı namazları, gecenin uzun bir bölümünde kılınması emredilen namaz ise teheccüd namazıdır. b) “Sabah akşam rabbin adını anmak”tan maksat namaz değil, sözle Allah’ı tesbih etmek ve O’nun noksan sıfatlardan münezzeh olduğuna inanmaktır. Bu da insanın gece gündüz bütün zamanlarda Allah’ı diliyle ve kalbiyle zikretmesi demektir (XXX, 259; ayrıca krş. Ahzâb, 33/41-42). c) Allah’ı zikirden maksat bunların tamamıdır; farz olan beş vakit namaz, Hz. Peygamber’e mahsus nâfile ve diğer namazlarla dua ve istiğfarın hepsi bu zikre dahildir (İbn Âşûr, XXIX, 405 vd.). Bize göre bu âyetlerde –beş vakit namaz da dahil olmak üzere– genel olarak ibadetin, özellikle gecenin belli vakitlerinde namaz kılmak, tesbih, dua, tövbe ve istiğfar gibi ibadet sayılan faaliyetlerde bulunmak suretiyle Allah’a kulluk, itaat ve bağlılık arzetmenin önemi üzerinde durulmuştur.
27-28

Meal

Şu insanlar, çarçabuk geçen dünyayı seviyorlar da önlerindeki çetin bir günü (ahireti) ihmal ediyorlar. 27﴿ Onları biz yarattık; onların yaratılışını sapasağlam yaptık. Dilediğimizde (kendilerini yok eder) yerlerine benzerlerini getiririz. 28﴿

Tefsir

Yüce Allah burada, 24. âyette Hz. Peygamber’e, “Hiçbir günahkâra yahut nan­kö­re boyun eğme” diye verdiği tâlimatın gerekçelerini açıklamıştır. Çünkü o günahkâr ve nankörler dünyayı âhirete tercih ederek geçici zevkler peşinde koşarlar, dehşetli olaylarla dolu kıyamet gününe inanmaz, ona aldırış etmez ve o gün için yapılması gereken hazırlığı ihmal ederler. 28. âyette de insanları yoktan yaratıp güçlü kuvvetli bir varlık haline getiren kudretin, dilemesi halinde kendisine karşı nankörlük ve günahkârlıkta ısrar eden bu tür toplulukları yok edip yerlerine başkalarını getirebileceği vurgulanmış; bu suretle müminlere olup biten hiçbir şeyin ilâhî bilgi ve irade dışında olmadığı hatırlatılarak inançlarını pekiştirmeleri, morallerini yüksek tutmaları telkin edilmiştir.

28. âyetin son cümlesi genellikle iki şekilde açıklanmıştır: a) “Dilediğimiz takdirde onların varlığına son verip, yerlerine bize saygıyla kulluk eden başka bir topluluk getiririz.” b) “Eğer istersek onların bedenlerini değiştirerek daha çirkin bir duruma getirebiliriz” (Şevkânî, V, 409). Müfessirler çoğunlukla birinci yorumu benimsemişlerdir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 522-523
29-31

Meal

Şüphesiz ki bu bir öğüttür. Artık dileyen Rabbine bir yol tutar. 29﴿ Sizler ancak Rabbinizin dilemesi (izin vermesi) sayesinde (bir şeyi) dileyebilirsiniz. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir. 30﴿ O, dilediğini rahmetine dahil eder. Zalimlere gelince, onlar için elem verici bir azap hazırlamıştır. 31﴿

Tefsir

Bu sûrede anlatılanların insanlar için uyarıcı öğütler olduğu ifade buyurulmuş, bunlardan ders çıkarıp Allah’a giden yolu seçmek ise insanların hür iradelerine bırakılmış; böylece insanın din ve vicdan özgürlüğüne sahip olduğuna, bu bakımdan hiç kimsenin bu yollardan birini seçmesi için baskı altında tutulamayacağına işaret edilmiştir. Bununla birlikte başka yerlerde olduğu gibi burada da kulun irade, tercih ve kararından söz edilirken Allah’ın iradesinin mutlaklığı da hatırlatılmış; böylece kulların, rableri karşısında da hür ve bağımsız oldukları gibi hem din hem de mantık bakımından saçma olan bir fikre kapılmaları engellenmek istenmiştir. Çünkü kullara tercih ve karar kabiliyetini veren de Allah’tır, bunu her an yaratarak devam ettiren de Allah’tır. Âyette kulun dilemesinin Allah’a nisbet edilmesinin anlamı budur. Hem ilgili âyet ve hadislerin bütünü hem de akıl, bir inanç ve davranışa mecbur kılınmış insanın ondan sorumlu tutulmayacağı sonucunu vermektedir. İlk bakışta farklı bir hüküm ve sonuç ifade eden âyet ve hadislerin bu genel ilke çerçevesinde anlaşılması ve yorumlanması gerekir. Buna göre Allah kullara dileme, tercihte bulunup karar verme imkânını bahşetmiştir; insanın sorumluluğunun temeli de budur. Allah’ın rızasına göre hareket etmeyi tercih edenler O’nun rahmetine ve cennetine nâil olurlar, aksi yolu tutanlar ise cehenneme giderler.

Son âyetteki “zalimler”den maksat inkârcılardır. Zulüm kavramı gerek burada gerekse başka birçok âyette, “doğru ve gerekli olandan sapmak; dolayısıyla yanlış, asılsız bir şeye inanmak, haksız bir iş yapmak” anlamında kullanılır ve genellikle inanç, ibadet ve ahlâkta hak yoldan sapmışlığı ifade eder. Sûrenin bütününde insanın yaratılışına değinildi; ona doğru ve yanlış yolun tanıtıldığı belirtildi; müminlerin ve inkârcıların davranış özelliklerinden söz edildi; amaç ise akıllı ve iyi niyetli insanın bütün bu aydınlatıcı açıklamalardan nasibini almasını sağlamaktır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 523

Mürselât Sûresi

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

Nüzûl

Mushaftaki sıralamada yetmiş yedinci, iniş sırasına göre otuz üçüncü sûredir. Hümeze sûresinden sonra, Kaf sûresinden önce Mekke’de inmiştir. 48. âyetinin Medine’de indiğine dair rivayet de vardır (Şevkânî, V, 411; İbn Âşûr, XXIX, 418).

Adı/Ayet Sayısı

         Sûre adını 1. âyette geçen ve “gönderilenler” anlamına gelen mürselât kelimesinden almıştır. Mushaflar ve tefsirlerde yaygın olarak bu isimle anılmaktadır. Bazı tefsirlerde ve Buhârî’de (“Tefsîr”, 77) sûre başındaki vav harfi ile birlikte “Ve’l-mürselât” şeklinde isimlendirilmiştir. Ayrıca “Ve’l-Mürselâti urfen” adıyla da anılmaktadır (bilgi için bk. İbn Âşûr, XXIX, 417-418).

Konusu

Sûrede ağırlıklı olarak Allah’ın varlığı, birliği, kudreti, melekler, kıyamet, öldükten sonra dirilme, âhiret hayatı ve orada müminler için hazırlanmış olan nimetler, suçlulara verilecek cezalar ve gayb âlemi gibi itikadî konular canlı ve eğitici bir üslûp içinde ele alınmaktadır.

1-6

Meal

Yemin olsun, (iyiliklerle) birbiri peşinden gönderilenlere; 1﴿ Şiddetle eserek (zararlıları) savurup atanlara; 2﴿ (Hakikat ve hayırları) yaydıkça yayanlara; 3﴿ (Hak ile batılı) birbirinden iyice ayıranlara; 4﴿ (Allah'a yönelenleri) arıtmak, (kötüleri) sakındırmak için öğüt telkin edenlere; 5-6﴿

Tefsir

İlk üç âyette üzerlerine yemin edilerek muhatapların dikkatleri çekilen şeyler bazı tefsircilere göre rüzgâr, fırtına, bulut gibi tabiat olaylarıdır (bk. Zâriyât 51/1-4). Diğer tefsircilere göre ise daha sonraki üç âyette olduğu gibi bunlarla da Cebrâil, melekler, vahiy ve kitap kastedilmiştir.

Melekler vahyi getirirken rüzgârlar gibi esmişler, yeryüzünde Allah’ın dinini yaymışlar, getirdikleri vahiy sayesinde inkârcılık ve cehalet yüzünden ölü hale gelen ruhlar dirilmiş, hak ile bâtıl birbirinden ayrılmış, insanların tövbe edip arınmaları sağlanmıştır (Zemahşerî, IV, 202; bilgi için bk. Râzî, XXX, 264-268; İbn Âşûr, XXIX, 419-423; Ateş, X, 264-266).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 526
7-15

Meal

Bilin ki size vadolunan şey gerçekleşecek! 7﴿ Yıldızların ışığı söndürüldüğü, gökkubbe yarıldığı, dağlar ufalanıp savrulduğu ve peygamberlerin (ümmetleri hakkında şahitlik) vakti tayin edildiği zaman (artık kıyamet kopmuştur). 8-11﴿ (Bu alâmetler) hangi vakte ertelenmiştir? 12﴿ Ayırım gününe. 13﴿ (Resûlüm!) Ayırım gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin! 14﴿ O gün (Peygamber'i ve ahireti) yalan sayanların vay haline! 15﴿

Tefsir

Kıyametin kopması sırasında meydana gelecek kozmik çöküşü (meselâ bk. İbrâhim 14/18; Tâhâ 20/105; Müzzemmil 73/14) özetleyen açıklamaların ardından 11-13. âyetler, Allah Teâlâ’nın peygamberlerle ümmetleri arasında dünyada yaşanmış olan olumlu veya olumsuz ilişki hakkındaki nihaî sorgu, yargı ve kararını vereceği zamanı ifade eder ki bu zaman da kıyamet ve âhiret günüdür. Nitekim başka bir âyette de Allah’ın o gün peygamberleri toplayıp onların tebliğ ve davetlerine insanların nasıl cevap verdiklerinin sorulacağı haber verilmiştir (Mâide 5/109). İşte “ayırım günü”nden maksat bu sorgu ve yargı günü yani peygamberlerle onları yalancılıkla itham edenlerin arasında hükmün verileceği ve hak ile bâtılın ayırt edileceği kıyametin kopmasıyla başlayacak olan âhiret günüdür. 14. âyetteki soru cümlesi, o günün, Allah bildirmedikçe hiç kimsenin mahiyetini bilemeyeceği, tasavvur edemeyeceği olağanüstülüklere sahne olacağını ima eder. 15. âyet ise kıyamet ve âhireti yalan sayanların başlarına gelecek olan felâketin büyüklüğüne dikkat çekiyor. Bu ifade kalıbı sûrede on defa geçmekte olup her defasında izlediği âyetlerle ilgili özel bir anlam içerir. İnkârcılar, yalan saydıkları her ilâhî bildirim sebebiyle ayrı ayrı cezalandırılacakları için bunlar hakkında aynı ifade kalıbı tekrar edilmiştir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 526-527
16-19

Meal

Biz, (bunlar gibi inkârcı olan) öncekileri helâk etmedik mi? 16﴿ Sonra arkadakileri de onların ardına takacağız. 17﴿ İşte biz suçlulara böyle yaparız! 18﴿ O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline! 19﴿

Tefsir

Buradaki soru, âyetlerin ilk muhatabı olan Mekke müşriklerinin, Allah’a isyanları yüzünden helâk edilen Âd, Semûd vb. kavimlerin kötü âkıbetlerinden az çok haberdar olduklarını gösterir. Buna rağmen kendileri de peygamberi yalancılıkla itham edip ona isyanda ısrar ederlerse öncekiler gibi cezalandırılacakları hatırlatılmaktadır. Nitekim Hz. Peygamber’e isyanda direnen müşrikler Bedir Savaşı’yla başlayan kesin bir yok oluş sürecinden geçirilerek cezalandırılmışlardır (bk. Râzî, XXX, 272); âhiretteki cezaları da ayrıca verilecektir. 18. âyette “suçlular” diye çevirdiğimiz mücrimîn kelimesi Kur’an’da genellikle müşrikleri ifade eden bir terim olarak kullanılmıştır. Âyetin bağlamından kelimenin burada da aynı anlamda kullanıldığı anlaşılmakta; bu âyette hangi dönemde olursa olsun bütün “mücrimler”in, müşriklerin, inkârcı ve isyankârların aynı şekilde cezalandırılmalarının, yüce Allah’ın bir yasası olduğu hatırlatılmaktadır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 527
Mürselât Suresi
581
29 . Cüz
20-24

Meal

(Ey insanlar!) Biz sizi dayanıksız bir sudan yaratmadık mı? 20﴿ İşte o suyu, belli bir süreye kadar sağlam bir yere yerleştirdik. 21-22﴿ Biz buna güç yetirmişizdir. Ve bizim gücümüz ne büyüktür! 23﴿ O gün (hakikatleri) yalan sayanların vay haline! 24﴿

Tefsir

“Önemsenmeyen bir su”dan maksat sperm (bk. Kıyâmet 75/37), onun yerleştirildiği “sağlam yer” ana rahmi, “belli bir süre” ise hamilelik dönemidir. Âyetlerde insanın hangi maddeden ve nasıl yaratıldığı açıklanarak Allah’ın neleri yapmaya, yaratmaya kadir olduğuna dair en dikkate değer örneklerden biri ortaya konmuş; böylece yeniden dirilmeyi inkâr edenlere bu inkârlarının temelsiz olduğu gösterilmiştir. 23. âyette insanın yaratılışındaki akıllara durgunluk veren inceliklere, mükemmel düzen ve uyuma, ölçüye ve sonuçta onu yaratan ilâhî ilim ve kudretin genişliğine dikkat çekilmiştir. Böylece insan iki yönden uyarılmaktadır: a) Allah insanı basit, bir sudan yani meniden yaratmış, ana rahminde onu çeşitli aşamalardan geçirerek, maddî ve mânevî kabiliyetlerle donatmış, sonuçta yeryüzünün en mükemmel varlığı haline getirmiştir. Ama insanoğlu nankörlük ederek kendisine paha biçilmez nimetleri lutfeden Allah’a isyan etmektedir. İşte bundan dolayı 18.âyetten başlamak üzere sûrede “O gün inkârcıların vay haline!” buyurularak insanlar uyarılmıştır. b) Âyetlere göre öldükten sonra dirilme olayı mutlaka gerçekleşecektir. Basit bir sudan böyle mükemmel insanı yaratıp meydana getiren yaratıcı kudret onu öldükten sonra diriltmeye de kadirdir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 527-528
25-28

Meal

Biz, yeryüzünü dirilere ve ölülere toplanma yeri yapmadık mı? 25-26﴿ Yeryüzünde haşmetli dağlar yarattık, sizlere tatlı sular içirdik. 27﴿ O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline! 28﴿

Tefsir

Arzın, jeolojik yapısı, atmosferi, su kaynakları vb. imkânları sayesinde canlılar için uygun ortam ve şartlarda yaratılmış olduğuna, ölü beden kalıntılarının da arz içinde tutulduğuna dikkat çekilmekte, böylece dolaylı olarak bunun, aklını işletip ibret nazarıyla görenler için, yeniden dirilme olayından daha şaşırtıcı ve daha büyük bir olay olduğu ima edilmektedir (Şevkânî, V, 414).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 528
29-34

Meal

(İnkârcılara o gün şöyle denilir:) yalan sayageldiğiniz azaba doğru gidin! 29﴿ Üç kola ayrılmış, (ama) ne gölgelendiren ne de alevden koruyan bir gölgeye gidin. 30-31﴿ O, saray gibi kocaman kıvılcım saçar. 32﴿ Her bir kıvılcım, sanki birer sarı deve gibidir. 33﴿ O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline! 34﴿

Tefsir

O gün hesaplar görülüp herkesin gideceği yer belli olduktan sonra görevliler inkârcılara, dünyada yalan saymış oldukları cehenneme doğru yürümeleri için âyetlerde geçtiği gibi hitap edeceklerdir. Müfessirler “üç parçalı gölge”den maksadın cehennem yakıtlarının çıkardığı, üçe ayrılmış yoğun duman olduğunu söylemişlerdir (Taberî, XXIX, 146). Âyetlerde cehennemin fırlattığı kıvılcımların benzetildiği “kasr” kelimesinin farklı anlamları bulunmakla birlikte (bk. Râzî, XXX, 277; Şevkânî, V, 415-416) bunlar içinde cehennem tasvirine en uygun olanı “hurma kütüğü” olduğu için meâlde bu anlam tercih edilmiştir.

Kıraat farkları dikkate alınarak 32 ve 33. âyetlere şöyle de mâna verilmiştir: “Cehennem, kütükler gibi kocaman kıvılcımlar fırlatır. Her bir kıvılcım birer sarı (kızgın) deve gibidir” (Şevkânî, V, 416).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 530
35-37

Meal

Bu, (kâfirlerin) konuşamayacağı bir gündür. 35﴿ Onlara izin de verilmez ki (sözde) mazeretlerini beyan etsinler. 36﴿ O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline! 37﴿

Tefsir

Bu âyetlerde kıyamet ve mahşer gününde suçluların konuşmalarına ve mazeret göstermelerine izin verilmeyeceği bildirilirken başka âyetlerde onların konuşacakları ve tartışacakları belirtilmiştir (meselâ bk. En‘âm 6/23; Zümer 39/31; Fussılet 41/21). Ancak bunu, âyetler arasında çelişki bulunduğu şeklinde yorumlamamak gerekir. Zira bu farklı âyetlerde âhiretin farklı sahneleri tasvir edilmektedir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 530
38-40

Meal

(O zaman şöyle denir:) Bu, ayırım günüdür. Sizi ve sizden öncekileri bir araya getirdik. 38﴿ (Azaptan kurtulmanız için) bir hileniz varsa, gösterin bana hilenizi! 39﴿ O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline! 40﴿

Tefsir

“Ayırım günü”nden maksat hakkın bâtıldan, haklının haksızdan, inananın inkâr edenden ayırt edileceği yargı günüdür. Allah o gün gerek Kur’an’ın hitap ettiği topluluğu ve sonraki nesilleri, gerekse Kur’an’ın inmesinden önce gelip geçmiş bütün insanları mahşerde toplayıp aralarında hükmünü verecektir (krş. Vâkıa 56/49-50). Bir yoruma göre “siz ve sizden öncekiler” ifadesiyle bilhassa Hz. Peygamber’in muhatapları olan Arap müşrikleriyle önceki dönemlerin inkârcıları kastedilmiştir. Âyetin özellikle tehdit ve uyarı amacı taşıdığı dikkate alındığında bu yorum daha isabetli görülebilir. Nitekim 39. âyet de bu yorumu desteklemektedir. Burada inkârcılara, “Bir planınız varsa haydi bana karşı uygulayın planınızı!” denilerek hak ettikleri cezadan kurtulma hususunda bir çareleri varsa onu kullanmaları istenir. Ancak bu istek, gerçekten onların bir çare bulmaları için değil, içine düşecekleri çaresizliği ortaya koymak içindir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 530-531
41-45

Meal

Şüphesiz (o gün) takvâ sahipleri, gölgeliklerde ve pınar başlarında, canlarının çektiğinden çeşit çeşit meyveler arasında olacaklardır. 41-42﴿ (Kendilerine:) «İşlediklerinizin karşılığı olarak şimdi âfiyetle yeyin için» (denir). 43﴿ İşte, biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız. 44﴿ O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline! 45﴿

Tefsir

Râzî, Şevkânî gibi müfessirler, sûrenin bütünündeki konuların uyumunu dikkate alarak bu âyetlerde âhiretteki durumları özetlenen “takvâ sahipleri” ile bilhassa Allah’a ortak koşmaktan sakınan müminlerin kastedildiğini belirtirler. Râzî âyetteki takvâ kelimesinin itaatkâr olan ve olmayan bütün müminleri kapsadığını önemle hatırlatır (XXX, 281-282; Şevkânî, V, 417). Ancak gerek takvâ kavramının Kur’an-ı Kerîm’deki genel anlamı gerekse burada “takvâ sahipleri”nin niteliğini ve ödüllerini açıklayan 43-44. âyetler, kavramın burada da hem imanı hem itaati kapsadığını göstermektedir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 531
46-47

Meal

(Ey inkârcılar!) Yeyiniz, (dünyadan) faydalanınız biraz! Gerçek şu ki, sizler suçlusunuz! 46﴿ O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline! 47﴿

Tefsir

Takvâ sahiplerini öven ve onlara âhiret mutluluğunu müjdeleyen ifadelerin ardından, putperestlere yöneltilen “... yiyin, biraz daha faydalanın!” şeklindeki tehdit ifadesiyle –takvâ sahiplerinin duyarlı ve sorumlu yaşayışlarının aksine– yiyip içmenin ötesinde bir kaygı taşımadan sorumsuzca geçirilen bir hayatın gerçekte ne büyük bir ziyan olduğu anlatılmaktadır. Dünya nimetleri ne kadar bol olursa olsun insan ömrü kısa, dünya ise fânidir; sonuçta suçluların gideceği yer cehennemdir. Bu nedenle onlar hakkında da, “Hakkı yalanlayanların o gün vay haline!” buyurulmuştur.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 531
48

Meal

Onlar, kendilerine: «Allah'ın huzurunda eğilin!» denildiği vakit eğilmezler. 48﴿

Tefsir

Bu âyetle ilgili üç yorum yapılmıştır: 1. Sakifliler hakkında inmiştir. Hz. Peygamber onlara namazla ilgili âyetleri tebliğ ettiğinde, “Namazı bizden kaldır; biz eğilemeyiz, bu bizim için bir ardır” demişler. Hz. Peygamber de “Rükûu ve secdesi olmayan dinde hayır yoktur” buyurarak onların yersiz isteklerini reddetmiştir (Şevkânî, V, 417). 2. İman etmeden ölenlere âhirette, “Allah’ın huzurunda eğilin” denilecek, fakat kendilerinde eğilme gücü bulamayacaklar. 3. Âyetteki “eğilme” (rükû) kavramıyla genel olarak Allah’a itaat ve saygı kastedilmiştir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 531-532
49

Meal

O gün, (hakikatleri) yalan sayanların vay haline! 49﴿

Tefsir

50

Meal

Onlar artık bundan (Kur'an'dan) sonra hangi söze inanacaklar. 50﴿

Tefsir

“Bundan” zamiriyle Kur’an-ı Kerîm kastedilmiştir. İman edilecek en doğru söz Kur’an-ı Kerîm’dir. Kuşkusuz bütün sözler içerisinde en doğrusu, en aydınlatıcısı, en inanılır ve güvenilir olanı, ayrıca inanıp izleyenlere en yararlı ve kurtarıcı olanı Allah’ın sözüdür. Nitekim En‘am sûresinin 115. âyetinde “Allah’ın kelimesinin (kelâmının) hem doğruluk hem de adalet bakımından tam” yani eksiksiz kusursuz olduğu bildirilmiştir. Mürselât sûresinin genelinde inkârcıların yanlış inanç ve tutumları ve bu yüzden uğrayacakları uhrevî cezalar hakkında bilgi verildikten sonra kurtuluş yolunun Kur’an-ı Kerîm’e inanıp onu izlemek olduğunu bildiren âyetle sûre son bulmaktadır. Son âyette her yönüyle mûcize olan Kur’an’a inanmayan inkârcıların, artık iman edecekleri herhangi bir sözün veya bir kitabın bulunmadığına işaret edilmektedir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 532