Kur'an ,Meal ve Tefsir Okuma Alanı. Seslendirmek istediğiniz ayetin üzerine çift tıklayınız.
Hadîd Suresi
539
27 . Cüz
12-15

Meal

Mü'min erkeklerle mü'min kadınların nurlarının, önlerinde ve sağlarında koştuğunu göreceğin gün kendilerine şöyle denir: "Bugün size müjdelenen şey içlerinden ırmaklar akan, ebedi olarak kalacağınız cennetlerdir." İşte bu büyük başarıdır. 12﴿ Münafık erkeklerle münafık kadınların, iman edenlere, "Bize bakın ki sizin ışığınızdan biz de aydınlanalım" diyecekleri gün kendilerine, "Arkanıza (dünyaya) dönün de bir ışık arayın" denilecektir. Derken aralarına kapısı olan bir sur çekilir. Bunun iç tarafında rahmet, onlar (münafıklar) tarafındaki dış cihetinde ise azap vardır. 13﴿ (Münafıklar) mü'minlere şöyle seslenirler: "Biz de (dünyada) sizinle beraber değil miydik?" (Mü'minler de) derler ki: "Evet, fakat siz kendinizi yaktınız. Başımıza musibetler gelmesini gözlediniz, şüphe ettiniz. Allah'ın emri gelinceye kadar kuruntular sizi aldattı. O çok aldatıcı (şeytan) Allah hakkında da sizi aldattı." 14﴿ Bugün artık ne sizden, ne de inkar edenlerden bir fidye alınır. Barınağınız ateştir. Size yaraşan odur. Orası gidilecek ne kötü yerdir! 15﴿

Tefsir

Âhiret hayatına ait önemli bir sahneye yer verilen bu âyetleri, kalabalık bir insan kitlesinin, etrafı uçurumlar ve tehlikelerle dolu bir ortamda, ama karanlıklar içinde yol almaya çalıştıklarını göz önüne getirerek anlamak daha kolay olacaktır. Bu şartlar altında önleri ve yanları özel olarak aydınlatılmış grup hızla ve kolayca yol alabilmekte ve esenliğe kavuşmakta; daha önemlisi kendilerine kurtuluşa erdikleri ve ebedî mutluluğu hak ettikleri müjdesi verilmektedir. İşte bunlar kadınıyla erkeğiyle müminlerdir. Arkalarında ise böyle bir aydınlıktan mahrum, onlara yetişmeye, ışıklarından yararlanmaya çalışan kadınlı erkekli münafıklar topluluğu bulunmakta ve onlara kendilerini beklemeleri veya ışıklarından yararlandırmaları için yalvarmaktadırlar. Ama onlara söylenecek olan şudur: Geriye dönün ve kendinize başka ışık arayın! Bu esnada iki kesim arasına –kapısı olan fakat aşılamaz– bir duvar konmuştur. Muhtemelen müminler kapıdan girecekler, müna­fıklar dışarıda kalacaklar; içerisi rahmet ve nimetle dolu olacak ama dış tarafında azap bulunacaktır. Münafıkların kullanabilecekleri tek argüman kalmıştır: “Dünyada sizinle beraber değil miydik?” diye sormak. Alacakları cevabın baş kısmı olumludur: “Evet.” Gerçekten, müna­fıklar içlerindeki inkârcılığı ve müminlere besledikleri husumeti gizledikleri için zâhiren müslüman muamelesi görmüşler, hatta mescidde beraberce namaz bile kılmışlardı. Ne var ki artık her şeyin içyüzü, hakikati ortaya çıkmış ve onların dünyada iken ne yaptığı ayan beyan anlaşılmıştır; bu sebeple müminlerin cevabı şöyle devam edecektir: “Ama siz başınızı belâya kendiniz soktunuz, fırsat kolladınız, hep şüphe içinde oldunuz ve Allah’ın emri gelip çatıncaya kadar geleceğe yönelik kuruntularınız sizi oyaladı; bundan ötürü o aldatan (şeytan) da Allah hakkında sizi kandırıp durdu.”

12. âyette geçen nûr kelimesi “hidayet” ve “içinde bulundukları hoşnutluk hali” mânasıyla da açıklanmıştır; fakat genel kanaate göre maksat gerçek anlamda “ışık ve aydınlık” demektir. “Sağ yanlarından” ifadesi bazı müfessirlerce “bütün yönlerinden” mânasında anlaşılmıştır. Bazılarınca bu ifadeyle Araplar’da sağ tarafın uğurlu ve değerli sayılması telakkisi arasında bağ kurulmuştur. Diğer bir yoruma göre burada, amel defterlerinin sağ yanlarından verilmesine işaret vardır (İbn Atıyye, V, 261; ayrıca bk. Vâkıa 56/1-10).

13. âyette “Bizi bekleyin de yetişip nurunuzdan bir parça alalım” diye çevrilen cümle, “Bize bakın da nurunuzdan bir parça alalım” şeklinde de anlaşılmıştır. Bu âyetteki “Geriye dönün de başka bir nur arayın!” anlamına gelen sözü meleklerin veya müminlerin söyleyeceği yorumları yapılmıştır. Bu sözde asıl amaç onları azarlamaktır. “Geriye” denirken “nurun elde edilmesine vesile olan amellerin işlendiği dünya” veya “nur taksim edilen yer” ya da –istihza yollu– “arkalarındaki karanlık” kastedilmiş olabilir; fakat ilk ihtimal daha kuvvetli görünmektedir. Yine bu âyette geçen ve “duvar” diye çevrilen sûr kelimesi “a‘râf, münafıkların müminlerden talepte bulunmalarına mani olacak engel, cennet ile cehennem arasında bir set” mânalarıyla açıklanmıştır (Zemahşerî, IV, 65-66; İbn Atıyye, V, 261-262; Şevkânî, V, 197; Elmalılı, VII, 4739-4740; a‘râf hakkında bilgi için bk. A‘râf 7/46-48).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 243-245
16

Meal

İman edenlerin Allah'ı zikretmekten ve inen haktan dolayı kalplerinin saygı ile ürpermesinin zamanı gelmedi mi? Daha önce kendilerine kitap verilip de, üzerinden uzun zaman geçen, böylece kalpleri katılaşanlar gibi olmasınlar. Onlardan bir çoğu fasık kimselerdir. 16﴿

Tefsir

İniş zamanı ve sebebiyle ilgili rivayetler birbiriyle uyumlu olmadığı için âyetin daha çok bunlarla irtibat kurulmaksızın yorumlanması tercih edilmektedir. Bir yoruma göre bu, iman etmiş görünen münafıklar hakkında inmiş olmalıdır. Bu görüşü ileri sürenler muhtemelen müminin kalbinin huşûsuz olamayacağını ve Allah Teâlâ’nın böyle bir sözü ancak gerçek mânada mümin olmayanlar hakkında söylemiş olabileceğini düşünmektedirler. Fakat yaygın kanaat âyetin müminler hakkında olduğu yönündedir. Bu istikametteki yorumları da şöyle özetlemek mümkündür: a) Müminlerden bir grup, bazı konularda mümine yaraşır bir duyarlılık içinde davranmamış ve bu sebeple uyarılmış olabilir. b) Bazı müminler iman şuuruyla hareket etme hususunda büyük mesafe katetmişken zamanla bu özelliklerinde zayıflama görülmesi üzerine eski hallerine dönmeleri özendirilmiş olabilir.

c) Âyetlerin ilk muhatapları olan sahâbîler iyi birer müslüman olma ve imanın sıcaklığını kalbinin derinliklerinde hissetme konusunda geriledikleri için kınanmış olmayıp, onlara kemale doğru ilerlerken daha üstün bir mertebeye yaklaştıkları hatırlatılmış ve kendilerini bu seviyeye hazırlamaları için teşvikte bulunulmuş olabilir. Nitekim âyetin devamında, iman neşesi ve heyecanını kazanmanın yanı sıra onu korumanın ve sönmesini önlemenin de çok önemli olması dolayısıyla, bir kısım Ehl-i kitabın yaşadığı olumsuz tecrübeye dikkat çekilmektedir.

Meâlde “Allah’ı anma” mânası verilen kısım “Allah’ın Kur’an’daki öğütleri, Allah’ın onlara yaptığı uyarılar” gibi mânalarla da açıklanmıştır. “İnen gerçek” diye çevrilen kısım genellikle “Kur’an-ı Kerîm” şeklinde anlaşılmıştır. Her ikisiyle Kur’an-ı Kerîm’in kastedildiği görüşü de bulunmaktadır ki buna göre burada Kur’an’ın önemine yapılmış bir vurgu söz konusudur. Meâlde Ehl-i kitap’la ilgili kısım, bazı müfessirlerin kanaatine uygun olarak ve “Onlara şunu bildir” anlamındaki bir mâna takdir edilerek tercüme edilmiştir. Çoğu müfessir ise bunu âyetin başındaki ifadeye şu şekilde bağlamıştır: “İman edenlerin Allah’ı ve inen gerçeği anmaktan dolayı kalplerinin heyecanla ürpermelerinin ve daha önce kendilerine kitap verilmiş, üzerlerinden uzun zaman geçip kalpleri katılaşmış kimseler gibi olmamalarının zamanı gelmedi mi?” Bu ifadede “uzun zaman geçmesi”yle “kalplerinin katılaşması” arasında şöyle bağlar kurulmuştur: a) Peygamberleriyle kendi aralarındaki süre uzadı;

b) Dünyaya düşkünlük gösterdiler, Allah’ın buyruklarından yüz çevirdiler; c) Sonu gelmez hülyalar peşine düştüler; d) Daha önceki peygamberler ile Hz. Muhammed arasındaki süre uzadı, böylece kalpleri katılaştı (Râzî, XXIX, 228-230; Şevkânî, V, 200; İbn Âşûr, XXVII, 389-392; Elmalılı, IX, 4743-4746).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 245-246
17

Meal

Bilin ki Allah, yeryüzünü ölümünden sonra diriltmektedir. Düşünesiniz diye gerçekten, size âyetleri açıkladık. 17﴿

Tefsir

Kur’an’da değişik vesilelerle değinilen –cansız hale gelmesini takiben– toprağa yeniden hayat verilmesi örneğine, kalp diriliğinin birey ve toplum olarak insanın hayatiyet ölçüsü olduğuna dikkat çekilmesinden sonra yer verilmesi oldukça mânidardır. Böyle bir bağlamda, yakın planda gözlemlenebilen bir realite kanıt gösterilerek Allah Teâlâ’nın ölüye bile can verme kudretinin hatırlatılması, şöyle bir mesaj içermektedir: Bazı sebeplerle kalplerin kararmış, yüreklerin katılaşmış ve imanın küllenmiş olmasından ötürü ümit kesilmemelidir; zira Allah insanı hem birey hem de toplum düzeyinde kendisini yenileyebilecek bir varlık olarak yaratmıştır. Yeter ki o, zihnini kendisine gösterilen deliller üzerinde düşünmeye, gönlünü de bunlardan çıkacak sonuçları kabullenmeye açık tutsun; gaflet bataklığında kaybolup gitmek üzereyken küçücük bir dikenin batmasını bile vesile edinip silkinebilsin, insan olma sorumluluğunun ve yüce yaratıcısı karşısındaki konumunun bilinci içinde kalbinde bir ürperti duyabilsin.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 246
18

Meal

Şüphesiz ki sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allah'a güzel bir borç verenler var ya, (verdikleri) onlara kat kat ödenir. Ayrıca onlara çok değerli bir mükafat da vardır. 18﴿

Tefsir

Daha önceki âyetlerde iman ile infak arasındaki sıkı ilişkiye değinilmişti; burada infakın önemine yeni bir vurgu yapılmasını, 16 ve 17. âyetlerde sözü edilen ruhî yenilenmede bu davranışın olumlu etkisine ve Allah’ın hoşnutluğunu arama heyecanını beslemedeki rolüne işaret olarak anlamak mümkündür. Bir kıraate göre ilk iki kelime “tasdik eden erkekler ve tasdik eden kadınlar” anlamına gelmektedir. Bu takdirde imandaki derinliğin, peygamberin getirdiklerine içtenlikle ve hiçbir kuşku duymadan inanmanın değerine ve önemine yapılmış bir vurgu söz konusudur (Şevkânî, V, 200).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 246-247
Hadîd Suresi
540
27 . Cüz
19

Meal

Allah'a ve Peygamberlerine iman edenler var ya, işte onlar sıddîklar (sözü özü doğru kimseler) ve Allah katında şahitlerdir. Onların mükafatları ve nurları vardır. İnkar edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince; işte onlar cehennemliklerdir. 19﴿

Tefsir

Sıddîk, “inancında samimi olan, içtenlikle tasdik eden; sadakat ve bağlılık örneği; özü sözü bir, dürüst” anlamlarına gelir. Bazı müfessirlere göre bu kelimeyle kastedilen, “peygamberleri hemen tasdik eden ilk müminler”dir. Şehid de “Allah yolunda ve yüce değerler uğruna canını feda eden kimse” demektir. İfade akışından anlaşıldığına göre âyet, Allah’a ve peygamberlerine böylesine (önceki âyette belirtildiği şekilde) iman etmiş olanlara müjde vermekte ve onların da Allah katında sıddîklar ve şehidlerle beraber bulunacaklarını veya onlar gibi değerli olduklarını belirtmektedir. Cümlenin ana yapısı konusunda bu yaklaşıma sahip olan müfessirlerin çoğu, âyetin lafzî karşılığı “Onlar sıddîklar ve şehitlerdir” şeklinde olduğu için, bu ifadeye “Onlar sıddîkların ve şehidlerin mertebesindedir” mânasını vermiştir; bir kısmı ise “Her mümin bir sıddîktır, bir şehiddir” veya “Her mümin bir sıddîktır ve –Bakara sûresinin 143. âyetinde belirtildiği anlamda– bir tanıktır” yorumunu yapmıştır (farklı bir bağlamda “sıddîklar ve şehidlerle beraber olmak”tan söz eden bir ifade için bk. Nisâ 4/69).

Diğer bir yaklaşıma göre ise birinci cümlenin ikinci kısmı müstakil bir cümle olup şöyle bir mâna taşımaktadır: “Rableri katındaki şehidlere gelince, mükâfatları ve nurları onları beklemektedir.” Bu anlayışa sahip müfessirlerin bir kısmı buradaki şehid kelimesini meşhur anlamıyla açıklarken, bazıları “tanık” anlamından hareketle “maksat –Nisâ sûresinin 41. âyetinde belirtildiği üzere– ümmetlerinin lehinde ve aleyhinde tanıklık edecek peygamberlerdir” demişlerdir. Burada geçen nur kelimesi de genellikle 12. âyetteki anlamıyla açıklanmıştır. Âyette Allah’a imanın yanında peygamberlere imandan söz edilmek suretiyle samimi bir mümin olmak için Allah’tan mesaj getiren bütün elçilere inanmanın ön şart olduğu belirtilmekte, sadece mensup oldukları dinin peygamberine iman edenlerin ilâhî din fikriyle çelişen bir ilke hatası yapmış olacaklarına îmada bulunulmaktadır (İbn Atıyye, V, 265-266; Râzî, XXIX, 231-232; Şevkânî, V, 201).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 247-248
20

Meal

Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir. (Nihayet hepsi yok olur gider). Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki, bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur. Ahirette ise (dünyadaki amele göre ya) çetin bir azap ve(ya) Allah'ın mağfiret ve rızası vardır. Dünya hayatı, aldanış metaından başka bir şey değildir. 20﴿

Tefsir

Kur’an’ın birçok âyetinde belirtildiği üzere insanın yaratılış ama­cından tamamen kopuk bir dünya hayatı anlamını, özünü yitirmiş, sadece biçimde kalmıştır. Belirtilen amacı göz ardı etmeden bu hayatın icaplarına uyulması ise zaten Kur’an’ın da insandan istediğidir; dolayısıyla bu gibi âyetlerde dünya hayatının mutlak anlamda mahkûm edildiği söylenemez. Diğer taraftan buradaki tasvir sırf inananlara değil inanmayanlara da aynı yargıya ulaşabilme imkânı sağlamaktadır. Zira inanmayan bir kimse de kabul etmek zorundadır ki, buradaki eylemleri ne kadar içerikli ve belli bir amaca dönük gibi görünürse görünsün, şayet bunlarla öteki âlem arasında kurulmuş fikrî bir bağ yoksa, –son tahlilde– onlar da yağmurun yeşerttiği, önce o işle meşgul olanları bile imrendiren ama sonra yavaş yavaş câzibesini kaybeden ve nihayet bir hiç haline gelen bitkiden farksızdır (ayrıca bk. En‘âm 6/32; Ankebût 29/64; Şûrâ 42/19-20).

Âyetteki temsilde dünya hayatı yağmura benzetilmekle beraber asıl benzetilen bitkidir. Bitkinin burada belirtilen evreleriyle insanın oyun, eğlenme, mal-mülk edinme ve çoluk-çocuğa karışma çağları arasında da bir benzerlik kurulabilir. “Çiftçiler” diye çevrilen küffâr kelimesi kâfirin çoğuludur. Bu kelime sözlükte “örten, gizleyen” anlamına geldiği için hem tohumu ekip üstünü örtmesi sebebiyle çiftçiye hem de Allah’ı ve gerçekleri inkâr edip üstünü örtmesinden dolayı inkârcı kişiye “kâfir” denmiştir. Burada “çiftçi” anlamı uygun düşmekle beraber, özellikle bu kelimenin seçilmesi, inkârcıların dünya hayatına düşkünlüklerine de bir göndermenin bulunduğunu düşündürmektedir (İbn Âşûr, XXVII, 404-406).

Âhirette iyilerle kötülerin elde edecekleri farklı sonuçlara işaret eden “ve” bağlacı alternatif belirtme anlamı taşıdığı için (Taberî, XXVII, 232; Şevkânî, V, 203), bu kısım “ya çetin bir azap yahut Allah’ın bağışlaması ve hoşnutluğu vardır” şeklinde çevrilmiştir (âhiretteki güzel sonucun iki yönlü oluşu ve Allah’ın rızâsına erişmenin önemi hakkında bk. Tevbe 9/72).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 249-250
21

Meal

Rabbinizden bir bağışlanmaya ve eni, gökle yerin genişliği kadar olan, Allah'a ve Resûllerine inananlar için hazırlanan cennete yarışırcasına koşun. İşte bu, Allah'ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir. 21﴿

Tefsir

Burada cennetin genişliğiyle ilgili anlatımın amacı bu konuda bir sınır tayin etmek ve ölçü vermek değil, bu genişliğin insan tasavvuruna sığmayacak kadar büyük olduğunu ifade etmektir (İbn Âşûr, XXVII, 408; başka yorumlar için bk. Şevkânî, V, 203; benzer bir ifade ve izahı için bk. Âl-i İmrân 3/133). Belirli şartları yerine getirenlerin, Allah’ın kendilerini bağışlamasını ve cennete koymasını O’nun açısından zorunlu bir sonuç gibi düşünmemeleri için âyetin devamında bir uyarı yapılmakta, bütün bu sonuçların gerçekte Allah’ın lutfundan ibaret olduğu hatırlatılmaktadır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 250-251
22-25

Meal

Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır. 22﴿ Elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye (böyle yaptık.) Çünkü Allah, kendini beğenip övünen hiçbir kimseyi sevmez. 23﴿ Onlar cimrilik edip insanlara da cimriliği emreden kimselerdir. Kim yüz çevirirse bilsin ki şüphesiz Allah ganîdir, zengindir, övülmeye lâyıktır. 24﴿

Tefsir

22, 23, 24, 25 nolu ayetlerin tefsiri bir sonraki sayfada verilmiştir.