Kur'an ,Meal ve Tefsir Okuma Alanı. Seslendirmek istediğiniz ayetin üzerine çift tıklayınız.

Zümer Suresi

460
23 . Cüz
11-14
Ayet
قُلْ اِنّٖٓي اُمِرْتُ اَنْ اَعْبُدَ اللّٰهَ مُخْلِصاً لَهُ الدّٖينَۙ
١١
وَاُمِرْتُ لِاَنْ اَكُونَ اَوَّلَ الْمُسْلِمٖينَ
١٢
قُلْ اِنّٖٓي اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّٖي عَذَابَ يَوْمٍ عَظٖيمٍ
١٣
قُلِ اللّٰهَ اَعْبُدُ مُخْلِصاً لَهُ دٖينٖيۙ
١٤
Meal
De ki: Bana, dini Allah'a hâlis kılarak O'na kulluk etmem emrolundu. 11﴿ Bana müslümanların ilki olmam emrolundu. 12﴿ De ki: Rabbime karşı gelirsem, doğrusu büyük günün azabından korkarım. 13﴿ De ki: Ben dinimde ihlâs ile ancak Allah'a ibadet ederim. 14﴿

Tefsir

Bu âyetler, Hz. Peygamber’in, ümmetine tebliğ ettiği buyruklara öncelikle kendisinin uyması, kendisini kanunlar üstü görmemesi gerektiğini ifade eder. 10. âyette iyi bir müslüman olmanın şartları, doğru inançtan ibadetlere ve güzel ahlâka kadar bütün İslâmî yükümlülükleri kapsayan şu üç kelimeyle özetlenmişti: İman, takvâ, hasene (iyilik). Burada ise aynı görevler başka ifadelerle dile getirilerek Resûlullah’ın bu görevlerle yükümlü kılındığı ve bu suretle, “müslümanların ilki olmak”la sorumlu tutulduğu bildirilmekte, ayrıca bu durumunu insanlara açıklaması istenmektedir. Özellikle “Eğer rabbime isyan edersem, dehşetli bir günün azabına uğrayacağımdan korkarım” şeklindeki ifade, kötülük yapması halinde onun da başka insanlar gibi Allah’ın azabına uğrayacağını, teorik olarak kendisine bu hususta bir ayrıcalık, bir dokunulmazlık tanınmadığını ifade etmesi bakımından son derece anlamlıdır. Nitekim Abese sûresinin başında (80/1-10) Hz. Peygamber, yanlış bulunan bir davranışı dolayısıyla ikaz edilmiştir. Kuşkusuz bu âyetler, onun bir ilâh gibi hatasız görülmemesi gerektiğini ortaya koyması bakımından önemlidir. Fakat bundan daha önemli olanı şudur ki, Resûlullah bu âyetleri de bütün âyetler gibi kutsal saymış ve en ufak bir komplekse kapılmadan insanlara duyurmuştur. İşte bundan dolayı o, insanlığa örnek, âlemlere rahmet kabul edilmiştir (Enbiyâ 21/107; Ahzâb 33/21).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 607
15-16
Ayet
فَاعْبُدُوا مَا شِئْتُمْ مِنْ دُونِهٖؕ قُلْ اِنَّ الْخَاسِرٖينَ الَّذٖينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَاَهْلٖيهِمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِؕ اَلَا ذٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُبٖينُ
١٥
لَهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ ظُلَلٌ مِنَ النَّارِ وَمِنْ تَحْتِهِمْ ظُلَلٌؕ ذٰلِكَ يُخَوِّفُ اللّٰهُ بِهٖ عِبَادَهُؕ يَا عِبَادِ فَاتَّقُونِ
١٦
Meal
(Ey Allah'a eş koşanlar!): Siz de O'ndan başka dilediğinize tapın! De ki: Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem de ailelerini ziyana sokanlardır. Bilesiniz ki, bu apaçık hüsrandır. 15﴿ Onların üstlerinde ateşten tabakalar, altlarında da (öyle) tabakalar var. İşte Allah kullarını bununla korkutuyor. Ey kullarım! Yalnızca benden korkun. 16﴿

Tefsir

Peygamber, Allah’ın bildirdiği hükümleri eksiksiz ve yanlışsız duyurduğu gibi, bizzat kendisinin de bu hükümleri yerine getirmekle yükümlü olduğunu, aksine davranırsa cezalandırılacağını açıkça ortaya koymuştur. Buna rağmen Kur’an’ın muhatapları Allah’ı bırakıp sahte tanrılara tapmaya devam edeceklerse yapılacak bir şey yoktur. Âyetteki “Artık siz de O’nun dışında dilediğinize tapın bakalım!” cümlesi bir uyarı ve tehdit ifadesidir. Bu uyarıyı dikkate almayanların âkıbeti sadece “hüsran” (zarar, ziyan, kayıp) olacaktır. Onların âhirette öz benliklerini kaybetmeleri, “cehennemde hak ettikleri cezaya çarptırılmaları”; yakınlarını kaybetmeleri de “içinde bulundukları cehennem ortamında akraba ve dostlarıyla buluşup görüşme ve yardımlaşma imkânından yoksun kalmaları” şeklinde açıklanır (İbn Atıyye, IV, 524-525; Râzî, XXVI, 255-256). 16. âyet, inkârcıların âhiretteki hüsranlarına kısa ve öz olarak açıklama getirmektedir. Tefsirlerde bu âyetin, cehennemde tabakalar bulunduğuna ve her tabakada ateş bulutları veya katmanlarının yer aldığına işaret ettiği; bir tabakada azap görenleri üstten kaplayan ateş kümelerinin, bir üst tabakadakilerin altlarına denk geldiği için âyette “Onların üstünde kat kat ateş olacak, altlarında da (böyle) katlar bulunacak” buyurulduğu belirtilir (İbn Atıyye, IV, 525; İbn Âşûr, XXIII, 361-362).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 607-608
17-18
Ayet
وَالَّذٖينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا وَاَنَابُٓوا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ الْبُشْرٰىۚ فَبَشِّرْ عِبَادِۙ
١٧
اَلَّذٖينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ اَحْسَنَهُؕ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذٖينَ هَدٰيهُمُ اللّٰهُ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمْ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ
١٨
Meal
Tâğut'a kulluk etmekten kaçınıp, Allah'a yönelenlere müjde vardır. (Ey Muhammed!) Dinleyip de sözün en güzeline uyan kullarımı müjdele. İşte Allah'ın doğru yola ilettiği kimseler onlardır. Gerçek akıl sahipleri de onlardır. 17-18﴿

Tefsir

“Sahte tanrılar” diye çevirdiğimiz âyet metnindeki tâgūt kelimesi insanlar tarafından tapılan bâtıl tanrıları; Allah Teâlâ’ya isyan edilmesine sebep olan, görünür ve görünmez varlıkları; insanlık tarihi boyunca hakkı bâtıl, bâtılı hak gösterme gayretlerini yansıtan, bütün küfür ve ilhad faaliyetlerini ifade eden bir terim olarak kullanılır. Muhammed Esed’in bu kelimeye yüklediği “kişinin bütün mânevî bağlarını kaybetmesine ve duygularının esiri olmasına yol açan, belli bazı şeytanî ihtirasların veya arzuların... ifsat edici gücü” şeklindeki açıklamasına (III, 939-940) –diğer anlamları dışlamamak kaydıyla– biz de katılıyoruz (ayrıca bk. Mâide 5/60). Kendi dışında veya içinde bu şekilde sahte tanrılar üretip onlara tapmaktan kurtularak Allah’a yönelen insanlar, içten veya dıştan gelebilecek her türlü saptırıcı telkinlerden, baskılardan ruhlarını kurtardıkları için duydukları, öğrendikleri sözler içinde akıl ve sağduyularıyla en iyi ve en doğru bulduklarına değer verir, ona uyarlar. Râzî’ye göre duyulan bir söz doğru da yanlış da olabilir ve bunu ayıracak olan da aklî kanıttır. Râzî, bu âyetten yola çıkarak, aklın en iyi ve en doğru olanı ayırt etme konusundaki yetkisini iman, ibadet ve hukukî uygulamalara kadar bütün konulara genellemiş; insanın her konuda aklî kanıta (hüccetü’l-akl), eleştirel düşünmeye (nazar) ve mantıksal çıkarıma (istidlâl) değer vermesi gerektiği yönünde geniş açıklamalar yapmıştır (XXVI, 260-262). Râzî’ye göre “Bir insan akıllı ve kavrayışı güçlü değilse belirtilen gerçek bilgileri zihninde toplaması da mümkün olmaz.”

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 608
19-20
Ayet
اَفَمَنْ حَقَّ عَلَيْهِ كَلِمَةُ الْعَذَابِؕ اَفَاَنْتَ تُنْقِذُ مَنْ فِي النَّارِۚ
١٩
لٰكِنِ الَّذٖينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ غُرَفٌ مِنْ فَوْقِهَا غُرَفٌ مَبْنِيَّةٌۙ تَجْرٖي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُؕ وَعْدَ اللّٰهِؕ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ الْمٖيعَادَ
٢٠
Meal
(Resûlüm!) Hakkında azap hükmü gerçekleşmiş kimseyi ve ateşte olanı sen mi kurtaracaksın! 19﴿ Fakat Rablerinden sakınanlara, üstüste yapılmış, altlarından ırmaklar akan köşkler vardır. Bu, Allah'ın verdiği sözdür. Allah, verdiği sözden caymaz. 20﴿

Tefsir

“Hakkında azap hükmü kesinleşmiş kimse” tefsirlerde genellikle inkârcı tutumu sebebiyle azabı hak etmiş kişi olarak açıklanmış; âyet, “Kim azabı hak ederse artık o kişi ateşe atılacak ve senin onu kurtarman da mümkün olmayacaktır” şeklinde yorumlanmıştır. 16. âyette inkârcıların âhiretteki cezaları hakkında bilgi verilirken cehennemin katlarından söz edilmişti; 20. âyette ise “Rablerine karşı gelmekten sakınanlar” için kat kat cennet köşkleri hazırlandığı bildirilmektedir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 609
21-22
Ayet
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَسَلَكَهُ يَنَابٖيعَ فِي الْاَرْضِ ثُمَّ يُخْرِجُ بِهٖ زَرْعاً مُخْتَلِفاً اَلْوَانُهُ ثُمَّ يَهٖيجُ فَـتَرٰيهُ مُصْفَراًّ ثُمَّ يَجْعَلُهُ حُطَاماًؕ اِنَّ فٖي ذٰلِكَ لَذِ كْرٰى لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِࣖ
٢١
Meal
Görmedin mi? Allah gökten bir su indirdi, onu yerdeki kaynaklara yerleştirdi, sonra onunla türlü türlü renklerde ekinler yetiştiriyor. Sonra onlar kurur da sapsarı olduklarını görürsün. Sonra da onu kuru bir kırıntı yapar. Şüphesiz bunlarda akıl sahipleri için bir öğüt vardır. 21﴿

Tefsir

21, 22 nolu ayetlerin tefsiri bir sonraki sayfada verilmiştir.