Kur'an ,Meal ve Tefsir Okuma Alanı. Seslendirmek istediğiniz ayetin üzerine çift tıklayınız.

Sâffât Suresi

452
23 . Cüz
154
Ayet
مَا لَكُمْࣞ كَيْفَ تَحْكُمُونَ
١٥٤
اَفَلَا تَذَكَّرُونَۚ
١٥٥
اَمْ لَكُمْ سُلْطَانٌ مُبٖينٌۙ
١٥٦
فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖينَ
١٥٧
Meal
Ne oluyor size? Nasıl yargıda bulunuyorsunuz? 154﴿ Hiç düşünmüyor musunuz? 155﴿ Yoksa açık bir kanıtınız mı var? 156﴿ Eğer gerçekten doğru sözlü iseniz belgenizi getirin. 157﴿

Tefsir

Sûrenin başında Allah’ın birliği ve evrenin tek yaratıcı ve yöneticisi olduğu belirtildikten sonra putperestlerin buna aykırı inançları ve özellikle âhireti ve Allah’ın huzurunda hesap vermeyi inkâr etmeleri eleştirilmiş; bu tutumları yüzünden mâruz kalacakları acı âkıbet hatırlatılmış; ayrıca peygamberlerine inanmamakta direnen bazı geçmiş toplulukların bu inançsızlıklarının bedelini nasıl ödediklerine dair uyarıcı bilgiler verilmişti. Sûrenin sonuç kısmı diyebileceğimiz bu bölümde ise tekrar putperest muhatapların tutumlarına dönülmekte; onların bir başka bâtıl inançlarına, yani Allah’a çocuk isnat etmelerine, melekleri Allah’ın kızları kabul etmelerine, dolaylı olarak evlâtlar arasında ayırımcılığa giderek kızları küçümsemelerine eleştiriler yöneltilmektedir. Nitekim Huzâa ve Kinâne gibi bazı önde gelen putperest Arap kabileleri Allah’ın kızları olduğuna inanırlardı (Taberî, XXIII, 105-106; Şevkânî, IV, 474). Bu inancın temelinde kız çocuklarını erkek çocuklardan daha aşağı gören bir zihniyet de vardı. Burada, –aslında saçma olmakla birlikte kendi telakkilerine göre– putperestlerin, daha değerli olanı kendilerine nisbet ederken değersiz gördüklerini Allah’a nisbet etmeleri, Allah’a karşı saygısızlıklarının bir kanıtı olarak gösterilmektedir (Taberî, XXIII, 107; Zemahşerî, III, 312). Ayrıca 149-150. âyetlerdeki soru ifadeleriyle ve devamındaki, “Ne oluyor size? Nasıl yargıda bulunuyorsunuz? Hiç düşünmüyor musunuz?” şeklindeki vurgulu cümlelerle bu inancın saçmalığı ortaya konmakta, bunu kabul edenler beyinsizlik ve cahillikle suçlanıp kınanmaktadır (Taberî, XXIII, 106; Zemahşerî, III, 312, 313). Böylece, Allah’a evlât isnat etmenin kesinlikle aklî ve mantıkî temele dayanmadığı açıkça ortaya konduğu gibi, “Yoksa açık bir kanıtınızmı var? Eğer gerçekten doğru sözlü iseniz belgenizi getirin” meâlindeki 156-157. âyetlerle bu inancın naklî (sem‘î) delilinin yani dinî ve kitabî bir temelinin de bulunmadığı belirtilmektedir (Zemahşerî, III, 312; Şevkânî, IV, 473; İbn Âşûr, XXIII, 184). Zemahşerî (III, 312) putperestlerin, Allah’ın kızları olduğuna inanmakla üç yönden gerçeği saptırdıklarını belirtir: a) Tecsîme sapmışlardır (Allah’ı cismanî bir varlık gibi düşünmüşlerdir); çünkü çocuk meydana getirmek cismanî varlıklara özel bir durumdur; b) Kendilerini Allah’tan daha üstün görmüşlerdir; çünkü bâtıl telakkilerine göre daha değerli olduğuna inandıkları erkek çocukları kendilerine, değersiz olduğunu ileri sürdükleri kızları Allah’a nisbet etmişlerdir; c) Yine aynı bâtıl telakkileriyle kızları aşağı varlıklar görüp melekleri de kız saymakla melekleri aşağılamışlardır (ayrıca bk. İbn Âşûr, XXIII, 180).
158-159
Ayet
وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَباًؕ وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ اِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَۙ
١٥٨
سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يَصِفُونَۙ
١٥٩
Meal
Onlar Allah ile görülmez varlık türleri arasında da bir soy birliği yakıştırdılar. Oysa bu varlıklar iyi biliyorlar ki kendileri de mutlaka hesap yerine götürüleceklerdir. 158﴿ Allah, onların isnat ettikleri niteliklerden uzaktır. 159﴿

Tefsir

Müfessirlerin çoğu, “görülmez varlıklar” diye çevirdiğimiz 158. âyetteki cinne kelimesiyle meleklerin kastedildiğini, gözle görülemez oldukları için meleklerin böyle anıldığını belirtirler; bu kelimenin bütün gayri cismanî yaratılmışları kapsadığı da söylenmektedir (İbn Atıyye, IV, 488; Şevkânî, IV, 474). 158. âyet, Câhiliye döneminde bazı Arap topluluklarının Allah, cin, melek gibi metafizik varlıklar arasında akrabalık bağının bulunduğu yönünde bir inanca sahip olduklarını gösterir (bu yöndeki inançlara dair bazı örnekler için bk. Taberî, XXIII, 107-108). 159. âyette Allah Teâlâ bu tür saçma yakıştırmalardan tenzih edilmektedir. Aslında Mekke putperestlerinin Allah ile görülmez varlıklar arasında akrabalık ilişkisi kurmaları ve Allah’a evlât isnat etmeleri, ulûhiyyetle ilgili bâtıl inançların bir örneği olup –159. âyetin de işaret ettiği gibi– bu bağlamda, hangi dönemde ve kimler tarafından ileri sürülürse sürülsün, (Mecûsîlik’teki düalist tanrı inancı, Hıristiyanlık’taki teslîs inancı gibi) Allah’ın birliğine ve şanının yüceliğine yakışmayan her türlü inanç ve isnat dolaylı olarak reddedilmektedir. Nitekim Râzî, 158. âyetle ilgili farklı yorumları sıralarken şöyle bir görüşten de söz eder: “Zenâdikadan bir topluluk, Allah ile İblis’in kardeş olduğunu, Allah’ın iyilik ve cömertliği, İblis’in kötülük ve cimriliği temsil ettiğini söyler. 158. âyetin ‘Onlar Allah ile görülmez varlık türleri arasında da bir soy birliği yakıştırdılar’ meâlindeki kısmıyla bu anlayış kastedilmiştir. Bana göre âyet hakkındaki yorumların doğruya en yakın olanı budur. Söz konusu sapkın anlayış, Yezdan ve Ehrimen diye iki tanrı kabul eden Mecûsîler’in anlayışıdır” (XXVI, 168).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 556-557
160-163
Ayet
اِلَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَصٖينَ
١٦٠
فَاِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَۙ
١٦١
مَٓا اَنْتُمْ عَلَيْهِ بِفَاتِنٖينَۙ
١٦٢
اِلَّا مَنْ هُوَ صَالِ الْجَحٖيمِ
١٦٣
Meal
Allah’ın samimi kulları başkadır (onlar gibi davranmazlar). 160﴿ Siz ve taptıklarınız; hiçbiriniz onu (samimi kulu) Allah’a inancı hususunda saptıramazsınız. 161-162﴿ Ancak cehennemi boylayacak olan başka. 163﴿

Tefsir

Allah’ın ihlâslı, samimi kullarının önceki âyetlerde ele alınan saçma inançlardan uzak durduklarına işaret edildikten sonra bâtıl ve temelsiz inançların ve bu inançların taraftarlarının, gerçek müminler olan bu kullar üzerinde etkili olamayacağı, onların ayağını kaydıramayacağı; bu saptırma çabalarının ancak “cehennemi boylayacaklar” üzerinde etkili olacağı bildirilmektedir. Bu âyetlerde bir yandan inkârcıların inananlar üzerindeki kötü emelleri kırılmak istenirken bir yandan da inananlara moral ve metanet verilmekte, aynı zamanda saptırıcılara karşı uyanık ve dirençli olmaları gerektiği ima edilmektedir.

Ehl-i Sünnet ve Mu‘tezile âlimleri, bu âyetlere dayanarak kader ve irade hürriyeti konusunda yoğun bir tartışmaya girişmişler; özellikle bir kısım Ehl-i sünnet âlimleri, “Hiçbiriniz onu, Allah’a inancı hususunda saptıramazsınız; ancak cehennemi boylayacak olan başka” meâlindeki 162-163. âyetleri, kimlerin cehenneme gideceğinin “önceden” takdir ve tayin edilmiş olduğu şeklinde yorumlayarak bu âyetleri kendi kaderci görüşleri için kesin delil saymışlardır (bilgi için bk. Râzî, XXVI, 169-171). Ancak kader meselesiyle ilgili olarak sadece belli âyetlere dayanmak suretiyle sonuç elde etmeye çalışmak son derece yanıltıcıdır. Zira Kur’an-ı Kerîm’in bütünü dikkate alındığında hem küllî planda ilâhî irade, ilim ve kudretin mutlak kuşatıcılığını hem insanın belli davranışlarını seçip yapmada bir ölçüde özgür bırakıldığını, bunun da yine Allah’ın küllî yasası içinde değerlendirilmesi gerektiğini görürüz. Kurân-ı Kerîm’in Allah inancını ortaya koyan âyetleri, selim akla ve mümin kalbe, ilâhî kudret karşısındaki küçüklüğünü, aczini ve sınırlılığını hissettirir. Böylece insan, bu üstün kudretin korumasına, inâyetine ve hidayetine muhtaç olduğunun bilincine varır. Öte yandan bir inanç, ahlâk ve aksiyon varlığı olarak insandan söz eden âyetlere baktığımızda kendi aklî ve ahlâkî kapasitemizin farkına varır; bu âyetlerin bizi, Allah’a, hemcinslerimize, canlı ve cansız tabiata karşı nasıl bir tavır takınmamız gerektiği konusunda karar verme ve seçim yapma imkânına sahip, hür ve yükümlü varlık olarak değerlendirdiğini görürüz. Başka âyetler gibi konumuz olan âyetleri de Kur’an’ın bu bütüncül bakışını dikkate alarak kavramaya çalıştığımızda daha sağlıklı sonuçlar çıkarmamız ve onlardan kendimiz için daha isabetli dersler almamız mümkün olur.

162. âyette geçen “onu” zamirini Allah’a ait kılarak, “Samimi kulları ile Allah’ın arasını bozamazsınız” şeklinde çevirmek de mümkündür.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 557-558
164-166
Ayet
وَمَا مِنَّٓا اِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَعْلُومٌ
١٦٤
وَاِنَّا لَنَحْنُ الصَّٓافُّونَۚ
١٦٥
وَاِنَّا لَنَحْنُ الْمُسَبِّحُونَ
١٦٦
Meal
(Putperestlerce Allah’ın kızları sayılan melekler şöyle derler:) “Bizim her birimizin mutlaka belli bir yeri vardır. 164﴿ Biz mutlaka (o yerlerde) saf tutarız. 165﴿ Ve biz, kuşkusuz Allah’ı tesbih ederiz.” 166﴿

Tefsir

Sûrenin başında Allah’ın huzurunda O’na ibadet etmek ve buyruklarını almak üzere sıra sıra dizilen meleklerden söz edilmişti. Burada aynı şey meleklerin ağzından ifade edilmektedir. Amaç putperestlerin, önceki âyetlerde söz konusu edilen melek telakkisinin yanlışlığını, meleklerle Allah arasında bir nesep ilişkisi değil rab-kul ilişkisi bulunduğunu ortaya koymaktır. 166. âyet, Allah nezdinde meleklerin farklı derecelerde ve değişik görevlerle yükümlü olduklarını ifade etmektedir (Râzî, XXVI, 171). “Ve biz, kuşkusuz Allah’ı tesbih ederiz” cümlesi bu bağlamda özellikle şu anlama gelir: Putperestlerin melekleri Allah’ın kızları sayması, Allah ile görülmez varlıklar arasında bir akrabalık bağı kurmaları gibi insanlar tarafından ileri sürülen ve asla yüce Allah’ın şanına yakışmayan her türlü isnatlardan, yakıştırmalardan Allah’ı tenzih eder; O’nu zatına lâyık olduğu şekilde anarız (bk. Şevkânî, IV, 475; İbn Âşûr, XXIII, 192).

Meleklerin saf saf dizilişinden söz eden 165. âyette müslümanların namazlarında saf tutmalarının melekleri andırdığına da bir ima vardır. Nitekim Hz. Peygamber, müslümanların başka ümmetlerden üstün olduklarını gösteren özelliklerden birini şöyle ifade etmiştir: “Saflarımız meleklerin safları gibidir” (Müslim, “Mesâcid”, 4). Hz. Ömer’in de cemaatle namaza dururken, “Ey insanlar! Saflarınızı düzeltin; Allah, sizin meleklere benzemenizi istiyor” dedikten sonra bu âyeti okuduğu, safların iyice düzeltildiğini görünce namaza başladığı rivayet edilir (Taberî, XXIII, 112).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 558-559
167-170
Ayet
وَاِنْ كَانُوا لَيَقُولُونَۙ
١٦٧
لَوْ اَنَّ عِنْدَنَا ذِ كْراً مِنَ الْاَوَّلٖينَۙ
١٦٨
لَكُنَّا عِبَادَ اللّٰهِ الْمُخْلَصٖينَ
١٦٩
فَكَفَرُوا بِهٖۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
١٧٠
Meal
O putperestler hep şöyle derlerdi: 167﴿ “Elimizde öncekilerden gelmiş bir kitap bulunsaydı; 168﴿ Elbet biz de Allah’ın hâlis kulları olurduk.” 169﴿ Ama şimdi bu kitabı (Kur’an) inkâr ediyorlar! Yakında her şeyi öğrenecekler! 170﴿

Tefsir

“Kitap” diye çevirdiğimiz 168. âyetteki zikirden maksat, Allah tarafından gönderilmiş uyarıcı, aydınlatıcı, yol gösterici metinlerdir. Öyle anlaşılıyor ki meleklerle ilgili telakkilerine yöneltilen eleştirilerde olduğu gibi Kur’an’ın yaptığı açıklamalarla inanç ve anlayışlarının ne kadar sakat olduğunun farkına varan, eleştiriler karşısında haklı ve geçerli cevaplar bulamayan putperestler, kendilerinin Tevrat, İncil gibi eskilere gelmiş olanlara benzer bir kitaba sahip olmamalarını mazeret olarak göstermişlerdir. Ancak bu iddialarıyla iyice çelişkiye düşüyorlardı. Zira kendilerine böyle bir kitabın âyetleri peş peşe geliyor, Hz. Peygamber bu âyetleri her gün onlara duyuruyor, bu âyetlerde “Allah’ın hâlis kulları” olmaları için gerekli bütün bilgiler, uyarılar yer alıyor ama onlar bu âyetleri inkâr ettikleri gibi peygamberi susturmak için mümkün olan her çareye başvuruyor, Kur’an’ın sesini boğmak için türlü tuzaklar kuruyorlardı (bk. Fussılet 41/26).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 559-560
171-173
Ayet
وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَلٖينَۚ
١٧١
اِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنْصُورُونَࣕ
١٧٢
وَاِنَّ جُنْدَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ
١٧٣
Meal
Andolsun ki elçi olarak gönderdiğimiz kullarımıza geçmişte söz vermiştik: 171﴿ Zafere mutlaka onlar ulaşacaklar. 172﴿ Galip gelenler kesinlikle bizim ordumuz olacak. 173﴿

Tefsir

Kur’an, hakkın bâtılı yendiğini, bâtılın yenilgiye mahkûm olduğunu bildirir (İsrâ 17/81). Peygamberler inanç ve yaşayışta hakkın temsilcileri, hak yolunun davetçileridir. Şu halde zafer peygamberlerin ve onların temsil ettiği tevhid inancına, üstün ahlâka dayalı dinin olacak; “Allah’ın ordusu” yani peygamberler ve onların yolunu izleyenler, bâtıl ve dalâletin temsilcileri olan inkârcılara, putperestlere, hak ve adalet yolundan sapmışlara karşı galip geleceklerdir. Hayatın ârızî şartları veya inananların kendi kusurları yüzünden yahut Allah’ın bir imtihanı olarak zaman zaman aksi görülse de Allah’ın vaadi, dolayısıyla genel yasası budur. Allah, geçmişteki peygamberlere bunu müjdelemiştir ve bu müjde her dönem için geçerlidir; çünkü Râzî’nin deyimiyle, “Hayır dâimî, şer ârizîdir ve dâimî olan ârizî olandan daha güçlüdür” (XXVI, 172). Böylece bu âyetlerde Kur’an’ın birçok defa tekrarladığı ifadeyle, “inanıp iyi ve erdemli işler yapanlar”a inanç, güven, kararlılık ve iyimserlik telkin edilmektedir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 561
174-175
Ayet
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى حٖينٍۙ
١٧٤
وَاَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ
١٧٥
Meal
(Ey resulüm!) Şimdi sen bir süre için o inkârcıları kendi hallerine bırak. 174﴿ Hallerini gör onların; ileride kendileri de görecekler! 175﴿

Tefsir

Resûlullah’tan, inkârcıların inatçı, kaba davranışlarına, davetini şuursuzca reddetmelerine karşı sabırlı olması, bir süreye kadar onları kendi halleriyle baş başa bırakması istenmektedir. Bu “bir süre” hakkında “onlar ölünceye kadar, Bedir zaferine kadar, kıyamete kadar” gibi farklı açıklamalar yapılmışsa da (Taberî, XXIII, 115; İbn Atıyye, IV, 490) bunu belli bir zaman olarak görmeyip burada putperestlerin sapkınlık ve azgınlığının ilânihaye sürüp gitmeyeceğine, –önceki âyetlerde de belirtildiği üzere– sonlarının yakın olduğuna, günün birinde mutlaka putperestliğin sonunun geleceğine bir ima yapıldığı şeklinde düşünmek daha isabetli olur. “Hallerini gör onların; ileride kendileri de görecekler!” meâlindeki 175. âyet de inkârcılara yönelik olarak ileride başlarına yenilgi, ölüm, esirlik gibi nice hallerin geleceği şeklinde bir uyarı ve tehdit anlamı taşımakta; o zaman müminlerin sevineceğine, münkirlerin üzüleceğine işaret edilmektedir (Râzî, aynı yer; İbn Âşûr, XXIII, 196).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 561
176-179
Ayet
اَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ
١٧٦
فَاِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَٓاءَ صَبَاحُ الْمُنْذَرٖينَ
١٧٧
وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتّٰى حٖينٍۙ
١٧٨
وَاَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ
١٧٩
Meal
Azabımızın çabuklaştırılmasını mı istiyorlar? 176﴿ İstedikleri başlarına geldiğinde (önceden) uyarılmış olanların sabahı çok kötü olacaktır! 177﴿ Evet, sen bir süre için onları kendi hallerine bırak. 178﴿ Ve hallerini gör; ileride kendileri de görecekler! 179﴿

Tefsir

Başka birçok âyette de belirtildiği üzere Hz. Peygamber, zulümlerini, günah ve isyankârlıklarını devam ettiren putperestleri, ileride bütün bu tutum ve davranışlarının hesabını vereceklerini ve cezasını çekeceklerini bildirip uyardıkça onlar, “Şu dediklerin bir an önce gerçekleşse de görsek!” gibi alay yollu sözler ederlerdi. Burada şimdi cezanın çabuklaştırılmasını isteyenlerin, uyarılara aldırış etmeyenlerin, vakti geldiğinde “sabahlarının çok kötü olacağı” bildirilmektedir. Sabah kelimesine dayanarak, inkârcıların beklenen ceza ile sabah vaktinde karşılaşacakları söylenmişse de bu bağlamda “uykudan uyanma” anlamında bir mecaz olduğu, buna göre âyetin ilgili cümlesinin, “Uyarılmış olanların uyanmaları çok kötü olacaktır!” mânasına geldiği anlaşılmaktadır.

Bir yoruma göre 175. âyet, inkârcıların dünyada uğrayacakları yenilgi ve sıkıntılarla, bir kelime eksiğiyle onun tekrarı olan 179. âyet ise âhirette uğrayacakları azapla ilgilidir (Şevkânî, IV, 476)

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 561-562
180-182
Ayet
سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَۚ
١٨٠
وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَلٖينَۚ
١٨١
وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ
١٨٢
Meal
Mutlak izzet sahibi olan rabbin, onların yakıştırdığı nitelemelerden münezzehtir. 180﴿ Bütün peygamberlere selâm olsun! 181﴿ Ve âlemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun. 182﴿

Tefsir

Sûrenin bu son âyetlerinde yüce Allah, putperestlerin sûre boyunca üzerinde durulup eleştirilen tanrı telakkilerinden, O’na isnat ettikleri yanlış nitelemelerden zatını tenzih etmekte; bir kısmına yukarıda işaret edilen peygamberlerini selâmla anmaktadır. Bu âyetler, Allah’ı takdis ve tenzih ederek övgüyle anmanın ve peygamberleri yâdetmenin en güzel ifadeleri olduğu için, özellikle Kur’an’dan bir parça okunduktan ve dua edildikten sonra bu üç âyetin okunması müslümanlar arasında gelenek halini almıştır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 562