Kur'an ,Meal ve Tefsir Okuma Alanı. Seslendirmek istediğiniz ayetin üzerine çift tıklayınız.

Nisâ Suresi

101
5 . Cüz
141
Ayet
اَلَّذٖينَ يَتَرَبَّصُونَ بِكُمْۚ فَاِنْ كَانَ لَكُمْ فَتْحٌ مِنَ اللّٰهِ قَالُٓوا اَلَمْ نَكُنْ مَعَكُمْؗ وَاِنْ كَانَ لِلْكَافِرٖينَ نَصٖيبٌۙ قَالُٓوا اَلَمْ نَسْتَحْوِذْ عَلَيْكُمْ وَنَمْنَعْكُمْ مِنَ الْمُؤْمِنٖينَؕ فَاللّٰهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِؕ وَلَنْ يَجْعَلَ اللّٰهُ لِلْكَافِرٖينَ عَلَى الْمُؤْمِنٖينَ سَبٖيلاًࣖ
١٤١
Meal
Sizi gözetleyip duranlar; eğer size Allah’tan bir zafer nasip olursa, “Sizinle beraber değil miydik?” derler. Kâfirler kazançlı çıkarsa (bu defa onlara) “Üzerinize kol kanat gerip müminlerden sizi korumadık mı?” derler. Artık kıyamet gününde Allah aranızda hükmedecek ve kâfirlere, müminler aleyhinde asla yol vermeyecektir. 141﴿

Tefsir

Münafıklar iki tarafı da idare ettikleri için daima zarardan ve kayıptan uzak kalma, menfaati ve kazancı yakalama arzusu, tertibi ve taktiği üzerinde olurlar. Ancak çekirgenin nihayet üç kere sıçrayıp sonunda yakalandığını ifade eden özdeyişte belirtildiği gibi ya bir gün yakayı ele verirler ya da sonunda kazanan müminler olur.

Gizli veya açık kâfirler karşısında müminlerin, zaman zaman mağlûbiyete uğradıkları, onlardan zarar gördükleri de bir vâkıadır. Bu vâkıa karşısında “Allah’ın, müminler aleyhine kâfirlere yol vermeyeceği” ifadesinin nasıl anlaşılması gerektiği üzerinde düşünülmüştür:

a) Bu, kıyamet gününde olacak, müminlerin mutlak üstünlükleri, gerçek zaferleri orada ortaya çıkacaktır.

b) Kâfirler inanç konusunda müminlerin delillerini çürütüp kendi inançlarını ispat edemeyeceklerdir.

Ebû Bekir İbnü’l-Arabî’nin isabetli tenkidine göre bu iki anlayış da zayıf görünmektedir. Çünkü bir önceki cümle dünyada zaferin de yenilginin de olabileceğini, nihaî hükmün âhirete bırakıldığını ifade etmektedir; burada tekrarın bir faydası yoktur. İnanç konusunda ise kâfirlerin zaten ispat edici delilleri olamaz; olması mümkün olmayan için “Allah yol vermeyecek...” demek anlamlı değildir.

c) Kâfirlerin üstün gelmelerinin, İslâm diyarını ve müslümanları hükümleri altına almalarının hukuk yönünden meşrû bir sonucu yoktur; Allah onlara böyle bir hak tanımamaktadır. Fıkıhçılar bu mânadan yola çıkarak gayri müslimlerin ellerinde bulunan müslüman kölelerin bu statülerinin hukuki mahiyetini ve hükmünü tartışmışlardır.

d) Bazan yenilgiye uğrasalar, istilâ altında kalsalar bile Allah, müminlerin devletini sona erdirme ve izlerini silme fırsatını kâfirlere vermeyecektir.

e) Bu ilâhî vaad, müminlerin bölünüp aralarında savaşmamaları, ahlâkî eğitim ve kontrol (emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker) vazifelerini ihmal etmemeleri ve günah girdabına gömülmemeleri şartına bağlıdır; “Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir” meâlindeki âyet (Şûrâ 42/30) de bu mânayı desteklemektedir (Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, I, 509-511; ayrıca bk. Kurtubî, V, 419-422).

İbn Âşûr, burada müminlerden maksadın, Hz. Peygamber zamanındaki müminler yani İslâm’ın ilk nesli olması, Allah Teâlâ’nın bu vaadi, onlar için vermiş bulunması ihtimalinden de söz etmiştir (V, 238).

Son üç maddede ifade edilen anlayış bize göre de isabetlidir. Müslim’in rivayet ettiği şu hadis, son iki maddede anlaşılan mânanın açıklaması gibidir: Hz. Peygamber buyuruyor ki: “Allah bana doğusuyla batısıyla bütün dünyayı toplu olarak gösterdi. Doğularını ve batılarını, ondan bana gösterilen yerlere ümmetimin sahip ve hâkim olacağını gördüm ve bana kırmızısıyla beyazıyla iki hazine de verildi (bu iki hazine altın ve gümüş, Roma ve İran, Suriye ve Irak... şekillerinde yorumlanmıştır). Rabbimden ümmetimle ilgili olarak ‘onları genel bir kıtlık ve yoklukla helâk etmemesini, –kendilerinden başka– köklerini kazıyacak bir düşmanı üzerlerine salmamasını’ istedim. Rabbim de şöyle buyurdu: ‘Ey Muhammed! Ben bir hüküm verdiğimde bu geri çevirilemez. Ben sana ümmetinle ilgili olarak onları bir genel kıtlıkla yok etmemeyi, dünya üzerlerine gelse –kendilerinden başka– köklerini kazıyacak bir düşmanı onlara musallat kılmayacağımı vaad ediyorum” (“Fiten”, 19-20).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 165-167
142-143
Ayet
اِنَّ الْمُنَافِقٖينَ يُخَادِعُونَ اللّٰهَ وَهُوَ خَادِعُهُمْۚ وَاِذَا قَامُٓوا اِلَى الصَّلٰوةِ قَامُوا كُسَالٰىۙ يُرَٓاؤُ۫نَ النَّاسَ وَلَا يَذْكُرُونَ اللّٰهَ اِلَّا قَلٖيلاًؗ
١٤٢
مُذَبْذَبٖينَ بَيْنَ ذٰلِكَࣗ لَٓا اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَلَٓا اِلٰى هٰٓؤُ۬لَٓاءِؕ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَلَنْ تَجِدَ لَهُ سَبٖيلاً
١٤٣
Meal
Münafıklar Allah’a oyun etmeye kalkışıyorlar. Hâlbuki Allah onların oyunlarını kendi başlarına çevirmektedir. Onlar namaza kalktıklarında üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah’ı da pek az hatıra getirirler. 142﴿ Arada bocalayıp duruyorlar; ne onlara, ne bunlara! Allah’ın şaşırttığı kimseye asla bir yol bulamazsın. 143﴿

Tefsir

Münafıkların daha yakından tanıtıldığı bu iki âyette şu özelliklerinin altı çizilmektedir:

a) Münafıklar Allah’ın sevgili kulları olan müminler için hazırladıkları tuzaklar, uyguladıkları taktikler, onları içten çökertmek için aldıkları tedbirler yoluyla başarıya ulaşacaklarını umarken bütün bunların Allah Teâlâ’nın bilgisi altında cereyan ettiğini, O’nun her şeyi görüp işittiğini unutuyorlar ve böylece gülünç duruma düşüyorlar. Gizli kamera ile rezaletleri filme alınıp sonra ilgililere gösterilince, yaptıkları ortaya çıkınca gülünç, mahcup ve perişan olanlar misali münafıklar da yaptıklarını Allah’ın müminlere bildirmesi sebebiyle rezil ve rüsvâ olmaktadırlar.

b) Kendilerini müslüman göstermek durumunda olan münafıklar cemaatle namaza iştirak etmek mecburiyetinde kalmaktadırlar. Bu ise onların zoruna gittiğinden, kendilerine ağır geldiğinden isteksiz davranmaktadırlar. Maksatları yalnızca gösterişten, kendilerini müslüman göstermekten ibaret olduğu için namaza sadece şekil yönünden katılmaktadırlar. Allah’ı anmaları ve hatırlamaları da bu çerçevede (evlerinde namaz kılmadıkları, namazda ancak duyulacak yerlerde zikre katıldıkları için) az olmaktadır.

c) Münafıkların hayatı, iç ve dış dünyaları tam bir istikrarsızlık tablosudur. Devamlı bir huzursuzluk, dikkat, açık vermeme korkusu, iki tarafı memnun etme arzusu içinde yaşamakta, ömürlerini böyle tüketmektedirler. İnanmadıkları için müminlerle tam bir iş birliği içinde olmadıkları gibi gizli kâfirlikleri anlaşılmasın diye kâfirlerle de tam bir iş birliği ve dayanışma yapma imkânını bulamamaktadırlar.

d) Kendi iradeleriyle bu yolu seçen kimseleri Allah zorla imana sevketmez. Kendileri istemeyince –Allah da cebren imana getirmediğinden– kimsenin onları hidayete kavuşturması mümkün olmamaktadır.

e) 145. âyette geleceği üzere münafıkların cehennemdeki yerleri, açıkça inkâr yolunu seçenlerin yerlerinden daha aşağılayıcı ve daha ziyade acı ve ıstırap verici bir kattır. Kur’an’a göre bütün kâfirler azap çekeceklerdir, ancak bunlardan üç grubun azabı diğerlerinden daha şiddetli olacaktır: 1. Hz. Îsâ’dan, gökten sofra indirme mûcizesini talep edenler örneğinde olduğu gibi mûcizeyi gördükten ve hak dinin delilleri apaçık ortaya çıktıktan sonra inkârda ısrar edenler (Mâide 5/115). 2. Firavun örneğinde görüldüğü gibi zayıflara din ve inançları yüzünden baskı yapanlar ve küfre önderlik edenler (Gâfir 40/46). 3. Münafıklar.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 167-168
144
Ayet
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْكَافِرٖينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِنٖينَؕ اَتُرٖيدُونَ اَنْ تَجْعَلُوا لِلّٰهِ عَلَيْكُمْ سُلْطَاناً مُبٖيناً
١٤٤
Meal
Ey iman edenler! Müminleri bırakıp kâfirleri dost edinmeyin. Allah’a aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz? 144﴿

Tefsir

Çeşitli vesilelerle tekrar edilen “müminleri bırakıp kâfirleri veli edinmeme, müminleri ihmal ederek kâfirleri dost tutmama” tâlimatı, müminlerle gayri müslimler arasındaki bütün iyi ilişkileri yasaklayan bir hüküm olarak anlaşılmamalıdır. “Müminleri bırakıp” kaydında ısrar edilmesi bu kaydın önemli olduğunu göstermektedir. Müminleri bırakmamak, onları birinci planda dost, veli, taraf saymak şartıyla gayri müslimler ile de, taraflar ve bütün insanlık için hayırlı olacak, faydalar sağlayacak, kötülükleri önleyecek ilişkiler kurmak, anlaşmalar yapmak ve dayanışmalarda bulunmak yasak değildir, hatta teşvik edilmiştir (Âl-i İmrân 3/28; Mümtehine 60/7-8).

Müminleri bırakıp kâfirleri dost edinenler, onlarla düşüp kalkanlar, dinleri ve dindaşları aleyhine de olsa kâfir dostlarının yapıp ettiklerine ses çıkaramayanlar, kâfirlerin kendilerine hâkim olmasına itiraz etmeyenler; bütün bunları –ki hepsi “velâyet, veli edinme” kavramına dahildir– mecbur olmadıkları halde yapanlar, kâfirlere dünyada ve âhirette verilecek cezaya katılmaya lâyık ve müstehak olurlar. Allah vereceği cezaya –âdeti gereği– bu yapılanları gerekçe gösterir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 168-169
145
Ayet
اِنَّ الْمُنَافِقٖينَ فِي الدَّرْكِ الْاَسْفَلِ مِنَ النَّارِۚ وَلَنْ تَجِدَ لَهُمْ نَصٖيراًۙ
١٤٥
Meal
Şüphe yok ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar; artık onlara asla bir yardımcı bulamazsın. 145﴿

Tefsir

Şüphe yok ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar; artık onlara asla bir yardımcı bulamazsın.
146
Ayet
اِلَّا الَّذٖينَ تَابُوا وَاَصْلَحُوا وَاعْتَصَمُوا بِاللّٰهِ وَاَخْلَصُوا دٖينَهُمْ لِلّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَعَ الْمُؤْمِنٖينَؕ وَسَوْفَ يُؤْتِ اللّٰهُ الْمُؤْمِنٖينَ اَجْراً عَظٖيماً
١٤٦
Meal
Ancak tövbe edip hallerini düzeltenler, Allah’a sımsıkı bağlanıp dinlerini yalnızca O’na özgü kılanlar başkadır. İşte bunlar müminlerle beraberdirler ve Allah müminlere ileride büyük bir mükâfat verecektir. 146﴿

Tefsir

İnsanların şuuru yerinde bulunduğu müddetçe tövbe kapısı açıktır. İşlenen günah büyük de olsa, sapılan inkâr ve küfür şirk ve nifak da olsa tövbe kapısı açıktır. Münafıklar durumlarını düzeltir, gücü ve şerefi Allah’ta ve O’nun hak dinine girmekte, müminlerle beraber olmakta arar, dinlerini gösteriş için değil, Allah’a olan iman, sevgi, saygı ve bağlılıklarından dolayı yaşarlarsa müminlerle eşit hale gelirler. Unutmamak gerekir ki Allah müminlere, hayallerin eremediği büyüklük ve çekicilikte nimetler hazırlamıştır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 169
147
Ayet
مَا يَفْعَلُ اللّٰهُ بِعَذَابِكُمْ اِنْ شَكَرْتُمْ وَاٰمَنْتُمْؕ وَكَانَ اللّٰهُ شَاكِراً عَلٖيماً
١٤٧
Meal
Eğer siz iman eder ve şükrederseniz Allah size niçin azap etsin? Allah şükre karşılık veren ve her şeyi bilendir. 147﴿

Tefsir

Allah kullarına lutufta bulunmakla büyümez, ceza vermekle de küçülmez. O, mutlak büyüktür, mutlak kâmildir. O’nun vahiy yoluyla bildirdiği sıfatları ve fiillerine genel bir bakış yapıldığında rahmetinin gazabına galip olduğu, kullarını sevdiği, onlardan iman, ibadet ve güzel davranışlar beklediği, bunlardan hoşnut olduğu, dünyayı imtihan için yarattığından iyilerin mükâfatı, kötülerin ise cezayı hak etmelerinin hikmet gereği bulunduğu, hak edilenin üstündeki lutfu için sınır bulunmamakla beraber azabının, kulların günahlarına ve suçlarına uygun ve bunlarla sınırlı olduğu anlaşılmaktadır. Bu ilke çerçevesinde iman eden ve verilen imkânları yerinde kullanan, buna ek olarak diliyle de nimetin sahibini zikredip O’na şükranlarını sunan kula rabbi niçin azap etsin? İman yerine küfre, ibadet ve iyilik yerine kötülüğe sapan kimseler, bunların karşılıklarını gördüklerinde kusuru Allah’ta değil, kendilerinde arasınlar!

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 169