Kur'an ,Meal ve Tefsir Okuma Alanı. Seslendirmek istediğiniz ayetin üzerine çift tıklayınız.

Mutaffifîn Suresi

588
30 . Cüz
Mutaffifîn Sûresi
Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

Nüzûl

Mushaftaki sıralamada seksen üçüncü, iniş sırasına göre seksen altıncı sûredir. Ankebût sûresinden sonra, Bakara sûresinden önce Mekke’de inmiştir; Mekke döneminde inen son sûredir. Medine’de ilk inen sûre olduğuna veya bir kısmının Mekke’de bir kısmının ise Medine’de indiğine dair rivayetler de vardır (bk. Şevkânî, V, 461; İbn Âşûr, XXX, 187).

Adı/Ayet Sayısı

         Sûre adını ilk âyetinde yer alan “ölçü ve tartıda eksiklik yapanlar” anlamındaki mutaffifîn kelimesinden almıştır. “Veylün li’l-mutaffifîn” adıyla da anılmaktadır.

Konusu

Sûrede ölçü ve tartıda dürüstlükten sapanlar eleştirildikten sonra âhireti ve uhrevî sorumluluğu inkâr eden günahkârların âhirette göreceği cezalar ve iyilerin nâil olacağı mükâfatlar özetlenmekte; dünyada müminlerle alay eden inkârcıların âhirette asıl kendilerinin gülünç duruma düşecekleri anlatılmaktadır.

1-6
Ayet
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَيْلٌ لِلْمُطَفِّفٖينَۙ
١
اَلَّذٖينَ اِذَا اكْتَالُوا عَلَى النَّاسِ يَسْتَوْفُونَؗ
٢
وَاِذَا كَالُوهُمْ اَوْ وَزَنُوهُمْ يُخْسِرُونَؕ
٣
اَلَا يَظُنُّ اُو۬لٰٓئِكَ اَنَّهُمْ مَبْعُوثُونَۙ
٤
لِيَوْمٍ عَظٖيمٍۙ
٥
يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَمٖينَؕ
٦
Meal
Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay haline! 1﴿ Onlar insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler. 2﴿ Fakat, kendileri onlara bir şey ölçüp, yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar. 3﴿ Onlar, büyük bir gün; insanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı? 4-6﴿

Tefsir

“Vay haline!” diye çevirdiğimiz veyl kelimesi, “ağır zarar, kötülük, hüzün, azap, helâk” gibi anlamlara gelen ve kınama amaçlı kullanılan bir deyimdir (Elmalılı, VIII, 5648). Ayrıca hadislerde cehennemdeki bir vadinin ismi olduğu da bildirilmiştir (Tirmizî, “Tefsîr”, 22; Müsned, III, 75). Râgıb el-İsfahânî’ye göre bu kelimenin cehennemdeki bir vadiye isim verilmesi, mecazi anlamda olup, esasında “veyl”e muhatap olanların cehennem azabına uğrayacaklarını ifade eder (bk. el-Müfredât, “vyl” md.).

“Ölçü ve tartıyı eksik yapanlar” anlamındaki mutaffifîn, mutaffif kelimesinin çoğuludur. 2-3. âyetlerdeki açıklamaya göre “alırken fazla fazla, verirken eksik ölçenler” mânasına gelir. Bu sebeple 1-3. âyetlerde bir taraftan eksik ölçüp tartanlar yaptıkları işin çirkinliğinden dolayı kınanırken diğer taraftan böylesine çirkin bir işe kalkışanların âhirette cezalandırılacağına dikkat çekilmektedir. Burada ölçü ve tartı örnek bir işlem olup daha genel olarak insanların, kendi haklarını gözettikleri kadar sorumluluklarını da özenle yerine getirmeleri gerektiği vurgulanmakta, hakka hukuka konu olan her işlemde doğruluk ve adaleti titizlikle korumaları istenmektedir (Ebü’l-Kāsım el-Kuşeyrî’nin bu yöndeki bir yorumu için bk. Râzî, XXXII, 91).

Sûrenin Medine’de indiğini söyleyen müfessirler İbn Abbas’tan şöyle bir rivayet naklederler: Hz. Peygamber Medine’ye geldiği zaman Medineliler ölçü ve tartıda hile yapıyorlardı. O sıralarda bu âyetler indirildi; onlar da bundan sonra kendilerini düzelttiler (Taberî, XXX, 58; Zemahşerî, IV, 229; Râzî, XXXI, 88). Kanaatimizce bu rivayeti, Resûlullah’ın, Medine’ye geldiği zaman ticaretle uğraşan birtakım insanların ölçü ve tartıyı eksik yaptıklarını görünce, daha önce Mekke döneminde inmiş olan bu âyetleri onlara tebliğ ettiği şeklinde anlamak daha isabetli olur. Âyetlerin iniş sebebi özel bir olay olsa da genel anlamda iş ve ticaret hayatında doğruluk ve dürüstlükten sapmanın çirkinliğine dikkat çekilmiş, bencillik ve başkalarını aldatma gibi ahlâka aykırı duygu ve davranış içinde olanlar kınanıp uyarılmıştır. Ölçü ve tartının adaletle yapılmasını emreden başka âyetler de vardır (meselâ bk. En‘âm 6/152; İsrâ 17/35; Rahmân 55/8-9). Âyetler bu emirlere uyulmadığı takdirde dünyada ilahî kınamaya mâruz kalma, âhirette de şiddetli bir azaba uğramanın kaçınılmaz olduğunu anlatır.

4. âyette, ölçü ve tartıda hile yapan kimselerin yeniden dirilişe kesin olarak inanmaları bir yana, bunu muhtemel görmeleri halinde bile bu sahtekârlığa cüret etmelerinin mümkün olmadığına dikkat çekilmektedir (Elmalılı, VIII, 5652). 5. âyette ifade edilen “büyük gün”den maksat kıyamet günüdür. Öldükten sonra dirilme, hesap, ceza, cennetliklerin cennete, cehennemliklerin cehenneme girmeleri gibi büyük olayların yaşanacağı gün olduğu için ona “büyük gün” denilmiştir (Şevkânî, V, 463). Nitekim 6. âyette o gün bütün insanların hesaba çekilmek üzere diriltilip âlemlerin rabbinin huzuruna çıkarılacakları ifade buyurularak uhrevî yargı ve hesap sırasında hiçbir kimsenin hiçbir kötülüğünün gizli kalmayacağı, hepsinin tek tek hesabının sorulacağı vurgulanmıştır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 573-574
7-17
Ayet
كَلَّٓا اِنَّ كِتَابَ الْفُجَّارِ لَفٖي سِجّٖينٍؕ
٧
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا سِجّٖينٌؕ
٨
كِتَابٌ مَرْقُومٌؕ
٩
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّبٖينَۙ
١٠
اَلَّذٖينَ يُكَذِّبُونَ بِيَوْمِ الدّٖينِؕ
١١
وَمَا يُكَذِّبُ بِهٖٓ اِلَّا كُلُّ مُعْتَدٍ اَثٖيمٍۙ
١٢
اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِ اٰيَاتُنَا قَالَ اَسَاطٖيرُ الْاَوَّلٖينَؕ
١٣
كَلَّا بَلْ رَࣝانَ عَلٰى قُلُوبِهِمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ
١٤
كَلَّٓا اِنَّهُمْ عَنْ رَبِّهِمْ يَوْمَئِذٍ لَمَحْجُوبُونَؕ
١٥
ثُمَّ اِنَّهُمْ لَصَالُوا الْجَحٖيمِؕ
١٦
ثُمَّ يُقَالُ هٰذَا الَّذٖي كُنْتُمْ بِهٖ تُكَذِّبُونَؕ
١٧
Meal
Hayır, günahkârların yazısı, muhakkak "Siccîn"dedir. 7﴿ "Siccîn"in ne olduğunu sen ne bileceksin. 8﴿ O, yazılmış bir kitaptır. 9﴿ O gün yalanlayanların; hesap ve ceza gününü yalanlayanların vay haline! 10-11﴿ Onu, ancak her azgın, günahkâr kimse inkar eder. 12﴿ Ona âyetlerimiz okununca, "Eskilerin masalları" der. 13﴿ Hayır hayır! Doğrusu onların kazanmakta oldukları kalplerini paslandırmıştır. 14﴿ Hayır, şüphesiz onlar, kıyamet günü Rablerini görmekten mahrum bırakılacaklardır. 15﴿ Sonra onlar muhakkak cehenneme gireceklerdir. 16﴿ Sonra da onlara, "Yalanlamakta olduğunuz işte budur" denecektir. 17﴿

Tefsir

“Günahkârlar” diye çevirdiğimiz füccâr kelimesi fâcirin çoğulu olup bunların nitelikleri ve âhiretteki durumları 11-17. âyetlerde açıklanmıştır. Bunların “yazısı”dan maksat da yapıp ettiklerine ait bilgileri içeren ve âhirette önlerine konacak olan kayıtlar, sicillerdir. Yüce Allah 7. âyette bu yazının siccînde korunduğunu, 9. âyette de siccînin “amellerin kaydedilmiş bulunduğu bir defter” olduğunu ifade buyurmuştur. Zamanın kozmogonisinden etkilendikleri anlaşılan bazı müfessirlere göre siccîn, “yedi kat yerin dibi” veya “yerin altında bulunan büyük bir kaya”dır; bir kısmına göre de cehennemde bir kuyudur. Dilciler ise siccîn kelimesinin, “hapishane” anlamına gelen sicn kökünden türetildiğini ve onunla eş anlamlı olduğunu ileri sürmüşlerdir (Taberî, XXX, 60-61; Kurtubî, XIX, 257-258). Zemahşerî’ye göre siccîn, “şeytanların, inkârcı ve günahkâr olan insanlarla cinlerin amellerinin Allah tarafından kaydedildiği kötülük defteri, sicili” demektir (IV, 231). Gerek âyetlerin bağlamı gerekse müfessirlerin açıklamaları dikkate alındığında siccînin, amellerin düzenli ve eksiksiz kaydedildiği, inkârcıların ve günahkârların bütün eylemlerinin yazıldığı bir kitap (kütük) olduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte siccîn âhiretle ilgili olduğu için müteşâbih (anlamını kesin olarak bilmemiz mümkün olmayan) kelimelerdendir. Siccînin nasıllığı ve niceliği hakkındaki bilgi Cenâb-ı Hakk’a ait olup müminlerin görevi onun varlığına ve insanların dünyada yapıp ettiklerinin hesabının âhirette sorulması sırasında ortaya çıkarılmak üzere yazılıp korunduğuna inanmaktır (Allah, kullarının bütün yapıp ettiklerini bildiği halde bu tür kayıtların tutulmasının sebebi için bk. İnfitâr 82/9-12).

10-11. âyetlerde hesap ve ceza gününü inkâr eden, dolayısıyla bu tutumları siccînde kayda geçirilmiş bulunan günahkârların âhiretteki âkıbetlerinin çok kötü olacağına dikkat çekilmektedir. 12-13. âyetlerde ise bunların kötü davranışlarından üç kapsayıcı örnek gösterilmektedir: a) İnanç konularında haddi aşmaları, hak yoldan sapmaları; b) Durmadan günah işlemeleri; c) Kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğunda bunlara “eskilerin masalları” demeleri, dolayısıyla Kur’an’ı ve peygamberi red ve inkâr etmeleri. 14. âyette inkârcıların bu tür davranışlarının kalplerini kaplayıp kararttığı bildirilmiştir. “...kaplayıp karartmıştır” diye çevirdiğimiz râne fiili, sözlükte “galip geldi, kuşattı, istilâ etti” anlamlarına gelir. Bu âyette ise işlenen günahların, bir pas tabakası gibi kalbi kaplayıp karartmasını, böylece insanın düşünce ve duygularını olumsuz etkilemesini ve onun hakikatleri kavramasına engel olmasını ifade eder (Taberî, XXX, 62; İbn Âşûr, XXX, 199). Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Bir kul günah işlediği zaman kalbinde siyah bir leke meydana gelir. Eğer o kul günahı terkedip bağışlanmayı dilerse, bu leke kaybolur. Şayet tövbe etmez ve günah işlemeye devam ederse, o zaman bu siyah nokta büyüyerek onun bütün kalbini kaplar. İşte Allah Teâlâ’nın, ‘Gerçek şu ki, yapıp ettikleri kalplerini kaplayıp karartmıştır’ (meâlindeki) âyetinde ifade ettiği kararma ve pas tutma budur” (Müslim, “Îmân”, 231; Tirmizî, “Tefsîr”, 75). Gazzâlî bu âyeti yorumlarken şöyle der: Tam tövbe önceki kusurları da telâfi edecek işler yapmaktır. Nitekim Yüce Allah “Hayır! Gerçek şu ki, onların yapıp ettikleri kalplerini kaplayıp karartmıştır” buyurmuştur. Kir birikince zamanla tabiat halini alır ve kalbi kaplar. Bedensel isteklere uyarak işlenmiş olan önceki kötülükleri telâfi etmek için sadece ileride o istekleri bırakmak yetmez. Ek olarak iyilikler yapmak suretiyle, kalbi kaplamış olan bu kiri pası silip temizlemek gerekir (İhyâ, IV, 10)

Kur’an’da, gerçeğin ve iyinin ne olduğunu anlayıp kavrama merkezi olan mânevî anlamdaki kalbin belirtilen fonksiyonunu yitirmesiyle ilgili olarak “kararıp paslanma” anlamındaki reyn kavramının dışında “mühürlenme” (Bakara 2/7; En‘âm 6/46; Câsiye 45/23), “kilitlenme” (Muhammed 47/24) ve “kılıfla örtülüp kapanma” (En‘âm 6/25; İsrâ 17/46; Kehf 18/57) gibi anlamlara gelen başka deyimler de kullanılmıştır. Râzî’nin kaydettiği bir yoruma göre bu tür ifadeler, günah ve inkârda ısrar eden insanların kalplerinin geçirdiği farklı aşamalara işaret eder. Çünkü –az önce zikredilen hadiste de belirtildiği gibi– insan inkâra ve günah işlemeye devam ettikçe kalpteki mânevî lekelerin de aşama aşama artıp çoğalacağı açıktır (XXXII, 94-95). Nefsi anlatan âyetlere göre de bu kalp, ibadetle olgunlaşıp ilâhî rızâya erme mertebesine yükselen, ama öte yandan günahlarla da alçalan ve hep kötülüğü arzu ve telkin eden nefistir.

Ehl-i sünnet müfessirleri, “...onlar (inkârcılar) o gün elbette rablerinden mahrum kalacaklardır” meâlindeki 15. âyetten, “Şu halde müminler rablerinden mahrum kalmayacaklar” şeklinde bir sonuç çıkarmışlar ve âyeti, âhirette Allah Teâlâ’nın müminlere görüneceği (rü’yetullah) konusunda delil olarak değerlendirmişlerdir. Bu yoruma göre âyette inkârcıların âhirette bütün hazları unutturacak kadar yüksek seviyede bir mutluluk verecek olan “rablerini görme” nimetinden mahrum bırakılacakları ifade edilmiş olmaktadır. Allah Teâlâ’nın, kullarına âhirette yüce zâtını göstereceğini hadisler bildirmekle birlikte bunun nasıl olacağını Allah’tan başkası bilemez (rü’yetullah konusunda bilgi için bk. Kur’an Yolu, A‘râf 7/143).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 575-577
18-21
Ayet
كَلَّٓا اِنَّ كِتَابَ الْاَبْرَارِ لَفٖي عِلِّيّٖينَؕ
١٨
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا عِلِّيُّونَؕ
١٩
كِتَابٌ مَرْقُومٌۙ
٢٠
يَشْهَدُهُ الْمُقَرَّبُونَؕ
٢١
Meal
Hayır (sandıkları gibi değil!) iyilerin yazısı "İlliyyûn"dadır. 18﴿ "İlliyyûn"un ne olduğunu sen ne bileceksin. 19﴿ O yazılmış bir kitaptır. 20﴿ Ona, Allah'a yakın olanlar şâhit olur. 21﴿

Tefsir

Allah’a yakın olan kulların görüp duracakları bildirilen (21. âyet) illiyyîn hakkında tefsirlerde “dördüncü veya yedinci kat sema, sonsuz bir yükseklik, en yüksek mekân, iyilerin amellerinin kayda geçirildiği defter, sidretü’l-müntehâ (bk. Necm 53/14), cennet, mele-i a‘lâdaki melekler” gibi farklı açıklamalar yapılmıştır (Taberî, XXX, 64-65; Râzî, XXXI, 96-97; Şevkânî, V, 466). Tariflerden illiyyîn ile siccînin aynı şeyler olduğu, ancak izâfe edildikleri kimseler ve içerikleri açısından aralarında bir nitelik farkı bulunduğu anlaşılmaktadır. Râzî bu farkı özetle şöyle izah etmiştir: Yüce Allah, kullarına bazı şeyleri gelenek ve kültürlerinde alışageldikleri üslûpla anlatmıştır. Bilindiği gibi cennet yükseklik, rahatlık, genişlik gibi niteliklerle tanıtılır; orada seçkin meleklerin bulunduğu belirtilir. Siccîn ise şeytanların dolaştığı, aşağı, karanlık ve dar bir mekân olarak nitelendirilir. Bir yerin yüksekliği, genişliği, aydınlığı ve içinde seçkin meleklerin bulunuşu o yerin mükemmelliğini ve üstün değerini, bunların tersi ise oranın kusurlu ve bayağı bir yer olduğunu gösterir. İnkârcıların bilinen nitelikleri ve eylemlerinin kayda geçirildiği belgeler aşağılanmak ve kötülenmek istendiği için, onların kitaplarının yani amel defterlerinin aşağıda, şeytanların bulunduğu karanlık ve dar yerde olduğu; iyilerin kitapları yüceltilip şereflendirilmek istendiği için onların da seçkin meleklerin bulunduğu yücelerde olduğu belirtilmiştir (XXXI, 92-93; illiyyîn hakkında bilgi için bk. İlyas Üzüm, “İlliyyîn”, DİA, XXII,123).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 578-579
22-28
Ayet
اِنَّ الْاَبْرَارَ لَفٖي نَعٖيمٍۙ
٢٢
عَلَى الْاَرَٓائِكِ يَنْظُرُونَۙ
٢٣
تَعْرِفُ فٖي وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ النَّعٖيمِۚ
٢٤
يُسْقَوْنَ مِنْ رَحٖيقٍ مَخْتُومٍۙ
٢٥
خِتَامُهُ مِسْكٌؕ وَفٖي ذٰلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَؕ
٢٦
Meal
Şüphesiz iyi kimseler, Naîm cennetindedirler. 22﴿ Koltuklar üzerinde, (etrafı) seyrederler. 23﴿ Onların yüzlerinde, nimetlerin sevincini görürsün. 24﴿ Onlara, mühürlü (el değmemiş) saf bir içecekten içirilir. 25﴿ Onun (içiminin) sonu bir misktir (ağızda misk gibi koku bırakır) İşte yarışanlar, bunun için yarışsınlar. 26﴿

Tefsir

22, 23, 24, 25, 26, 27, 28 nolu ayetlerin tefsiri bir sonraki sayfada verilmiştir.