Kur'an ,Meal ve Tefsir Okuma Alanı. Seslendirmek istediğiniz ayetin üzerine çift tıklayınız.

Meryem Suresi

310
16 . Cüz
65
Ayet
رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا فَاعْبُدْهُ وَاصْطَبِرْ لِعِبَادَتِهٖؕ هَلْ تَعْلَمُ لَهُ سَمِياًّࣖ
٦٥
Meal
(Allah) göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir. Şu halde, O'na ibadet et ve O'na ibadet etmede sabırlı ol. Hiç, O'nun adını taşıyan bir başkasını biliyor musun? 65﴿

Tefsir

Abdullah b. Abbas’tan rivayet edildiğine göre Resulullah, Cebrâil’in kendisini daha çok ziyaret etmesini istemiş, bunun üzerine bu âyetler inmiştir (Buhârî, “Tefsîr”, 19). Bir başka rivayete göre ise inkârcılar Hz. Peygamber’e bazı konularda sorular sormuşlar; Peygamber efendimiz de kendilerine yakında bilgi vereceğini söylemiş; fakat Cebrâil beklediği zamanda gelmediği için gerekli bilgiyi edinmekte gecikmiş; bu fırsatı kaçırmayan müşrikler: “Muhammed’in rabbi onu unuttu!” demeye başlamışlardı. Hz. Peygamber buna çok üzülmüş, bunun üzerine bu âyetler inmiştir (Râzî, XXI, 238). Müfessirlerin genel kabulüne göre bu iki âyet Allah’ın sözü olup Cebrâil’e, Hz. Peygamber’e böyle cevap vermesini emretmiştir (Şevkânî, III, 385; İbn Âşûr, XVI, 139). Buna göre, serbest çeviri ile âyetin mânası şöyle olur: De ki, “Biz ancak rabbinin emriyle ineriz. Önümüzdeki, arkamızdaki, sağımız ve solumuzdaki mekânların; geçmiş, gelecek ve şimdiki zamanların hepsi Allah’ındır. Onun emri ve iradesi olmadan biz hiçbir zaman ve hiçbir yerde hareket edemeyiz. Bir hikmete binaen vahiy gecikmiş olsa da rabbin unutkan değildir, dolayısıyla seni unutmaz.” “Adını almaya lâyık” diye çevirdiğimiz semiyy kelimesi, “benzer” mânasına da gelir. Bizim de tercih ettiğimiz birinci mânaya göre Allah ismi, yüce yaratıcı olan Cenâb-ı Hak’tan başkasına verilmemiştir. Nitekim müşrik Araplar dahi bu ismi Allah’tan başkası için kullanmamışlardır. Onun dışında taptıkları putlara Allah değil ilâh demişlerdir. İkinci mânaya göre âyet, Allah’ın eşi ve benzerinin bulunmadığını, dolayısıyla ondan başka hiçbir şeyin ibadet edilmeye lâyık olmadığını belirtir.
66-72
Ayet
وَيَقُولُ الْاِنْسَانُ ءَاِذَا مَا مِتُّ لَسَوْفَ اُخْرَجُ حَياًّ
٦٦
اَوَلَا يَذْكُرُ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ وَلَمْ يَكُ شَيْـٔاً
٦٧
فَوَرَبِّكَ لَنَحْشُرَنَّهُمْ وَالشَّيَاطٖينَ ثُمَّ لَنُحْضِرَنَّهُمْ حَوْلَ جَهَنَّمَ جِثِياًّۚ
٦٨
ثُمَّ لَنَنْزِعَنَّ مِنْ كُلِّ شٖيعَةٍ اَيُّهُمْ اَشَدُّ عَلَى الرَّحْمٰنِ عِتِياًّۚ
٦٩
ثُمَّ لَنَحْنُ اَعْلَمُ بِالَّذٖينَ هُمْ اَوْلٰى بِهَا صِلِياًّ
٧٠
وَاِنْ مِنْكُمْ اِلَّا وَارِدُهَاۚ كَانَ عَلٰى رَبِّكَ حَتْماً مَقْضِياًّۚ
٧١
ثُمَّ نُنَجِّي الَّذٖينَ اتَّقَوْا وَنَذَرُ الظَّالِمٖينَ فٖيهَا جِثِياًّ
٧٢
Meal
İnsan, "Öldüğümde gerçekten diri olarak (topraktan) çıkarılacak mıyım?" der. 66﴿ İnsan, daha önce hiçbir şey değil iken kendisini yarattığımızı düşünmez mi? 67﴿ Rabbine andolsun, onları şeytanlarla beraber mutlaka haşredeceğiz. Sonra onları kesinlikle cehennemin çevresinde diz üstü hazır edeceğiz. 68﴿ Sonra her bir topluluktan, Rahman'a karşı en isyankâr olanları mutlaka çekip çıkaracağız. 69﴿ Sonra, oraya girmeye en layık olanları muhakkak ki en iyi biz biliriz. 70﴿ . (Ey insanlar!) Sizden cehenneme varmayacak hiç kimse yoktur. Rabbin için bu, kesin olarak hükme bağlanmış bir iştir. 71﴿ Sonra Allah'a karşı gelmekten sakınanları kurtarırız da zalimleri orada diz üstü çökmüş halde bırakırız. 72﴿

Tefsir

İlk yaratılışı düşünmeyen insanlar, öldükten sonra dirilmeyi inkâr etmekte ve çürüyüp toz toprak olduktan sonra yeniden dirilmenin bir hayal ürünü olduğunu iddia etmektedirler. Oysa insan ilk yaratılışını düşünürse kendisini yoktan var eden bir kudretin, ölüp toz toprak olduktan sonra onu yeniden diriltebileceğine kanaat getirir. Nitekim Allah Teâlâ başka âyetlerde de insanları ilk defa nasıl yaratmışsa öyle dirilteceğini, bunun kendisi için daha kolay olduğunu ifade buyurmuştur (bk. Rûm 21/27; Yâsîn 36/79). 68. âyetteki “şeytanlar”dan maksat insanların ilâhî huzura çıkıp dünyada yaptıklarından hesaba çekilecekleri bir âhiret günü olmadığını, hayatın sadece bu dünya hayatından ibaret olduğunu iddia ederek insanları aldatıp saptıran inkârcı önderlerdir (Şevkânî, III, 386). Yüce Allah, bunları ve bunların kandırarak yoldan çıkardığı kimseleri mahşerde toplayıp cezalarını vereceğini buyurmuştur.

Allah’a en çok âsi olanların çekip çıkartılacağını, ayrılacağını belirten 69. âyetteki ifade bazı tefsirciler tarafından şöyle yorumlanmıştır: İsyankârların bir kısmı ayırt edilip cehenneme atılacak, isyanı daha hafif olanlar ise bağışlanacaklar. Ancak, tefsircilerin çoğunluğuna göre âyet bütünüyle kâfirlere dairdir. Ayırt edilmekten maksat ise insanların inkârcılık ve isyan derecesine göre çeşitli gruplara ayrılmasıdır. Buna göre her grup cehennemde durumuna uygun bir tabakaya atılacaktır. Suç işleme ve inkârda öncülük ve önderlik edenlerin azabı daha ağır olacaktır (bk. Nahl 16/88; Ankebût 29/13). Ancak sonuç itibariyle, 70. âyette belirtildiğine göre kimlerin daha fazla isyankâr olduğunu eksiksiz bilen Allah Teâlâ, herkese, isyan ve günahlarının derecesine göre hak ettiği cezayı da eksiksiz bilecek ve en âdilane bir şekilde uygulayacaktır.

“İçinizden, oraya (cehenneme) varmayacak hiçbir kimse yoktur” meâlindeki 71. âyette geçen cümle ile devamı üç türlü yorumlanabilir:

a) Bunlardan maksat sırattan geçenlerdir. Mümin olsun kâfir olsun bütün insanlar aynı zamanda cehennemin üstünde kurulmuş olan sırattan geçmek zorunda oldukları için oraya uğramış olurlar. Ancak 72. âyete göre “kötülükten sakınanlar” cehennemden esirgenirken “zalimler diz üstü çökmüş olarak” orada bırakılacaktır. b) Maksat kâfirlerdir ve bunlar cehenneme gireceklerdir. c) Potansiyel olarak her insan ameline göre cennete olduğu kadar cehenneme de girebilecek durumdadır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 612-613
73-75
Ayet
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالَ الَّذٖينَ كَفَرُوا لِلَّذٖينَ اٰمَنُٓواۙ اَيُّ الْفَرٖيقَيْنِ خَيْرٌ مَقَاماً وَاَحْسَنُ نَدِياًّ
٧٣
وَكَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنْ قَرْنٍ هُمْ اَحْسَنُ اَثَاثاً وَرِءْياً
٧٤
قُلْ مَنْ كَانَ فِي الضَّلَالَةِ فَلْيَمْدُدْ لَهُ الرَّحْمٰنُ مَداًّۚ حَتّٰٓى اِذَا رَاَوْا مَا يُوعَدُونَ اِمَّا الْعَذَابَ وَاِمَّا السَّاعَةَؕ فَسَيَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ شَرٌّ مَكَاناً وَاَضْعَفُ جُنْداً
٧٥
Meal
Âyetlerimiz kendilerine apaçık bir şekilde okunduğu zaman, inkar edenler, inananlara, "İki topluluktan hangisinin bulunduğu yer daha hayırlı meclis ve mahfili daha güzeldir?" dediler. 73﴿ Biz onlardan önce, mal-mülk ve görünümü daha güzel olan nice nesilleri helak ettik. 74﴿ (Ey Muhammed!) De ki: "Kim sapıklık içinde ise Rahmân onlara, istenildiği kadar süre versin! Nihayet kendilerine vaad olunan azabı, ya da kıyameti gördüklerinde kimin yeri daha kötüymüş, kimin taraftarları daha zayıfmış bilecekler. 75﴿

Tefsir

Genellikle peygamberlere ilk inananlar toplumun zayıfları ve fakirleridir. Onları inkâr edenler ise servet ve iktidar sahipleridir. Bu kesim inananları daima küçümsemiş, horlamış ve ezmeye çalışmıştır; Kur’an’da bunun örneklerine yer veren birçok âyet vardır. Hz. Peygamber Allah’ın âyetlerini açıkça okuyup da müminleri müjdelediği, müşrikleri de uyardığı zaman, o şımarık müşrikler gurura kapılıp, “Eğer bu iyi bir şey olsaydı bizi bırakıp da onlara gelmezdi!” (Ahkaf 46/11) diyerek kendilerinin daha üstün, müminlerin daha aşağı olduğunu ileri sürmüşler, onlara “Hangimizin konumu daha üstün ve mensupları daha iyi? Siz mi daha güzel konaklarda yaşıyorsunuz, biz mi?” şeklinde sorular yöneltmişlerdir. Burnu büyük müşrikler, ancak fakirleri yanından kovduğu takdirde Hz. Peygamber’in tebliğini dinleyebileceklerini bildirmişlerdir (bk. En‘âm 6/52-53). 74. âyette bu kendini beğenmişlere, toprağı işleyerek bayındır ülkeler meydana getiren, sonra da inkârcılıkları yüzünden Allah’ın gazabına uğrayan Âd ve Semûd gibi eski kavimlerin akıbetleri hatırlatılarak onların kalıntılarına bakıp ibret almaları tavsiye edilmektedir.

Sert bir tehdit içeren 75. âyet, 73. âyetteki soruya verilmiş bir başka cevaptır. Allah Teâlâ bu tehditle müşriklere vermiş olduğu evlât, devlet ve servetin gerçekte bir lutuf olmadığını, onlara bu nimetlerin verilmesinin bir istidrâc olduğunu ifade etmektedir (İstidrâc için bk. Âl-i İmrân 3/53). Kul, Allah’ın vermiş olduğu nimeti hayırlı işlerde kullanıyorsa bu nimetin arttırılması, sürekli kılınması bir lutuftur; eğer sahip olduğu nimet sebebiyle şımarıyor ve onu kötü şeylerde kullanıyorsa ona mühlet ve fırsat verilmesi de bir istidrâcdır (bk. A‘râf 7/182). Âyette söz konusu edilen müşriklerin durumu buna örnektir (krş. Nahl 16/97; Müminûn 23/55-56).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 614-615
76
Ayet
وَيَزٖيدُ اللّٰهُ الَّذٖينَ اهْتَدَوْا هُدًىؕ وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَاباً وَخَيْرٌ مَرَداًّ
٧٦
Meal
Allah doğruya erenlerin hidayetini artırır. Kalıcı salih ameller Rabbinin katında sevap bakımından da daha hayırlıdır, sonuç itibari ile de. 76﴿

Tefsir

“Doğru yola gidenler” diye çevirdiğimiz ihtedev fiili, sözlükte “doğru yolu bulmak, yol göstermek” mânalarına gelen hüdâ (hedy, hidâyet) kelimesinden türemiş çoğul bir fiildir (tekili ihtedâ). Bu fiilin masdarı olan ihtidâ ise “doğru yolu bulmak, gerçeğe ulaşmak” anlamlarına gelmektedir. Terim olarak inançsız iken veya başka bir dine mensupken İslâm dinini benimsemeyi ifade eder. İhtidâ eden kimseye “mühtedî” denir (Ali Köse, “İhtidâ”, DİA, XXI, 554). Kur’an’da seksen beş yerde geçen hüdâ kelimesi ise sözlükte “yol göstermek, kılavuzluk etmek” anlamına gelmektedir. Müfessir ve kelâmcılar hüdâ kelimesine bağlamına göre çeşitli mânalar vermişlerdir. Râgıb el-İsfahânî aynı kökten olan ve aynı mânaya gelen hidayeti, “lutufla kılavuzluk etmek” yani bütün yaratıklara ve özellikle ilâhî emirlere muhatap olan insanlara yol gösterme şeklinde tanımlamış ve Kur’an’da yer alan bütün hidayet kavramlarını içinde bulundukları âyetlerin genel kompozisyonu çerçevesinde gruplandırmıştır. Buna göre Allah’ın insanlara olan hidayeti dört merhaleden oluşur: 1. Her mükellefe lutfettiği akıl ve idrak yetenekleriyle hayatını sürdürmeyi sağlayan zaruri bilgiler (bk. Tâhâ 20/50). 2. Vahiy ve peygamberler yoluyla yaptığı davet ve irşat (bk. Enbiyâ 21/73).

3. Hidayeti benimseyenlere lutfettiği tevfik (Meryem 19/76). 4. Hak kazananları âhirette cennette mükâfatlandırmak (bk. A‘râf 7/43). Bu hidayet türleri buradaki tertibe göre birbirine bağlı olup bir sonraki hidayetin gerçekleşmesi için bir öncekinin meydana gelmesi şarttır (bk. el-Müfredât, “hdy” md.; Y. Şevki Yavuz, “Hidâyet”, DİA, XVII, 473 vd.).

“Allah, doğru yola gidenlerin hidayetini güçlendirir” meâlindeki cümleden kastedilen mâna 3 ve 4. merhaledeki anlamlardır. Buna göre bir kimse aklını ve iradesini kullanarak doğru yola girerse Allah ona o yolda yürüyüp başarıya ulaşmayı nasip eder; âhirette onu mükâfatlandırarak cennetine koyar ve mutlu kılar; işte kurtuluş budur. Âyetin devamı da bunu vurgulamaktadır: Hayırlı davranışların Allah katındaki sevabı, yeryüzündekilerin iftihar ettikleri her şeyden daha üstün ve sonuç itibariyle daha iyidir. Çünkü hayırlı iş âhirete intikal edecek ve sahibine ebedî olarak fayda sağlayacaktır (hüdâ ve hidayet hakkında ayrıca bk. Bakara 2/5).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 615-616