Kur'an ,Meal ve Tefsir Okuma Alanı. Seslendirmek istediğiniz ayetin üzerine çift tıklayınız.

Mâide Suresi

117
6 . Cüz
51
Ayet
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارٰٓى اَوْلِيَٓاءَۘ بَعْضُهُمْ اَوْلِيَٓاءُ بَعْضٍؕ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَاِنَّهُ مِنْهُمْؕ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمٖينَ
٥١
Meal
Ey inananlar! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah zalimler topluluğunu doğruya iletmez. 51﴿

Tefsir

İki şeyin –aralarına yabancının giremeyeceği kadar– birbirine yakınlığını ifade eden velâ (veya vely) kökünden türemiş olan velî (çoğulu evliyâ) terimi “dost, arkadaş, yardımcı, destekçi ve yakın” anlamlarında kullanılmaktadır. Aynı kökten olup “sevgi, dostluk, yetki ve yardım” anlamlarına gelen velâyet (veya vilâyet) terimi ise, başkaları adına onların rızâları alınmaksızın hukukî işlemde bulunma yetkisini ifade eder. Bu yetkiyi taşıyan kimseye de velî denir (bk. Hamza Aktan, “Velâyet”, İFAV Ans., IV, 453). Velî terimi Kur’an’da tekil ve çoğul (evliyâ) olarak seksen yedi âyette yer almıştır. Bunlardan kırk altısında Allah’ın insanlara dostluğu, üçünde insanların Allah’a dostlukları, on âyette insanlarla şeytan arasındaki dostluk, diğerlerinde ise iyi veya kötüler arasındaki dostluk için kullanılmıştır. Mevlâ ve velî terimleri de Kur’an’da aynı anlamda geçmekte olup velî, hem Allah hem de kul için kullanılırken, mevlâ ancak Allah için kullanılmıştır.

Bu âyetlerin çoğunda insanların gerçek dostunun Allah olduğu, O’nun insanlara, müminlere ve peygambere yardımcı olacak, onları koruyacak, bağışlayacak, karanlıklardan aydınlığa çıkaracak ve irşad edecek olan gerçek dost olduğu belirtilerek insanların O’na inanmaları, dayanıp güvenmeleri gerektiği; ayrıca kâfirlerin, zalimlerin yahudi ve hıristiyanların ancak birbirlerinin ve şeytanın dostları olabilecekleri bildirilerek dinî ve ahlâkî inanç ve anlayışların sosyal ilişkiler üzerindeki etkileri vurgulanmış, dostlukların tesisinde kan bağı yerine inanç birliğinin esas alınması gerektiği bildirilmiştir (Tevbe 9/23).

Kur’an-ı Kerîm’e göre dostun, sevdiği kişi için bir yardımcı olması, onu koruyup kollaması, maddî ve mânevî sıkıntılardan kurtarması, yüceltmesi, iyiliğe yöneltmesi, bu suretle dostluğun sevgiye dayanması ve pratik ahlâkî sonuçlar doğurması gerektiğine işaret edilmiştir. Nitekim en büyük dost olan Allah, bu dostluğunun birer belirtisi olarak insanlar için koruyucu, yardımcı, bağışlayıcı, merhametli, aydınlatıcıdır; “Allah’ın ahlâkıyla bezenme”yi emreden hadis uyarınca müslümanlar arasındaki dostlukların da bu olumlu meyveleri vermesi gerekir. Müminlerin kardeş olduklarını (Hucurât 49/10; Âl-i İmrân 3/103) bildiren âyetler de geniş kapsamlı dostluğun önemini anlatmaktadır (bilgi için bk. Mustafa Çağrıcı, “Dostluk”, İFAV Ans., I, 419).

İslâm’dan önce Medine’de Araplar’la birlikte Kaynukaoğulları, Nadîroğulları ve Kurayzaoğulları adında üç yahudi kabilesi mevcut olup Araplar’la aralarında dostluk antlaşması vardı. Araplar İslâm’dan sonra da bu dostluğu devam ettirmek istediler; fakat yahudilerle münafıklar görünüşte dost gibi davransalar da her fırsatta müslümanların aleyhine çaba harcıyorlar, özellikle Hz. Peygamber’in askerî planları hakkında müslüman dostlarından edindikleri bilgileri müşriklere ulaştırıyorlardı. 41. âyetten itibaren buraya kadar Medine yahudilerinin müslümanlara karşı olan tutum ve davranışları, münafıklarla olan dostluk ilişkileri ve bunları müslümanların aleyhine kullanmaları, kendi kutsal kitapları olan Tevrat’a karşı samimiyetsizlikleri, müslümanları İslâm’dan döndürerek Hz. Peygamber’i başarısızlığa uğratmaya gayret göstermeleri gibi olaylar anlatılarak veya bunlara işaret edilerek yahudi ve hıristiyanlarla kurulacak dostluğun faydadan çok zarar getireceği müslümanlara açıklandıktan sonra bu âyette müminlerin bu gibi yahudi ve hıristiyanlardan samimi dostlar edinmemeleri emredilmiştir.

Müslümanların Medine’ye göç ettikleri dönemde burada hıristiyanların bulunmaması veya yok denecek kadar az olması sebebiyle müslümanlar yahudilerden gördükleri sıkıntıların benzerini onlardan görmemişlerdir. Hatta Kur’an-ı Kerîm, hıristiyanların müslümanlara karşı yahudilerden daha iyi davrandıklarını bildirmektedir (Mâide 5/82). Ancak Kur’an’a ve Hz. Peygamber’e iman etmedikleri için hıristiyanların da müslümanların kendileriyle kuracakları dostluğu kötüye kullanmaları ihtimal dahilindedir. Nitekim Bakara sûresinin 120. âyetinde Hz. Peygamber’e hitaben, “Sen onların dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da senden asla memnun kalmayacaklardır” buyurulmuştur. “Onlar birbirlerinin velileridir” meâlindeki kısmı müfessirler şöyle yorumlamışlardır: Bu iki toplumun her biri gerçek dostluğu yalnızca kendi mensupları için yani yahudiler yahudiler için, hıristiyanlar da hıristiyanlar için kabul ederler. Bu sebeple onlardan müslümanlara gerçek bir dostlukla yaklaşmaları beklenemez (Taberî, VI, 276-277; Elmalılı, III, 1712).

Âyetin ifadesine göre yahudileri veya hıristiyanları dost edinenler onlardan sayılır, yani onlara benzer, onların huyunu kapar, gerçeğe değil onlar gibi hevâ ve heveslerine uyarlar, böylece zalimlerden olurlar; Allah zalimleri hidayete erdirmeyeceği için kurtuluşa ve mutluluğa eremezler. İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğuna göre gayri müslimlerle samimi dostluk kuran kimse küfre rızâ göstermedikçe dinden çıkmış olmaz (İbn Âşûr, VI, 230), ancak kimi dost edineceği konusunda hataya düşmüş olur. Kur’an-ı Kerîm, burada olduğu gibi birçok âyette müminleri uyararak kendilerinin dışındakilerin ister dinsiz olsun, isterse yahudiler ve hıristiyanlar gibi Ehl-i kitap olsun, müslümanların hayatî önem taşıyan sırlarını öğrenecek, muhtaç olduklarında kendilerini koruyacak derecede dostları olamayacağını ifade buyurmuştur (Âl-i İmrân 3/28, 118; Nisâ 4/144). Ancak mümin olmayanları dost edinme yasağı, onlarla iyi geçinmemek anlamına gelmez. Toplum ve devletin emniyet ve selâmeti bakımından devlet sırlarını onlara verecek derecede kendileriyle samimi olmak veya devletin sırlarını yahut menfaatlerini alâkadar eden önemli görevleri onlara teslim etmek yanlış olmakla birlikte, Kur’an müslümanlara karşı düşmanca tavır almayan gayri müslimlerle beşerî münasebetlerin iyi yürütülmesini, gerektiğinde onlara iyilik edilmesini, haklarında adaletli davranılmasını tavsiye etmekte, böyle yapanları yüce Allah’ın sevdiğini bildirmektedir (Mümtehine 60/8). Müslümanların menfaatine olduğu müddetçe onlarla uluslararası dostluk antlaşmaları imzalamakta da bir sakınca yoktur. Nitekim Hz. Peygamber Medine’deki yahudilerle vatandaşlık antlaşması yaptığı gibi müşrik kabilelerle de ittifak antlaşması yapmıştır. Samimi dost edinilmeleri yasaklananlar ancak İslâm’a ve müslümanlara karşı düşmanca tavır alanlar, onlarla savaşmak ve onları yurtlarından çıkarmak için birbirlerine destek verenlerdir. Yüce Allah bu tür gayri müslimlerle dostluk bağları kuranları zalimler olarak nitelemiştir (Mümtehine 60/9; gayri müslimlerle ilişkiler, velî ve velâyet hakkında bilgi için bk. Bakara 2/257; Âl-i İmrân 3/28, 118; Nisâ 4/138-140, 144).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 291-294
52
Ayet
فَتَرَى الَّذٖينَ فٖي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ يُسَارِعُونَ فٖيهِمْ يَقُولُونَ نَخْشٰٓى اَنْ تُصٖيبَنَا دَٓائِرَةٌؕ فَعَسَى اللّٰهُ اَنْ يَأْتِيَ بِالْفَتْحِ اَوْ اَمْرٍ مِنْ عِنْدِهٖ فَيُصْبِحُوا عَلٰى مَٓا اَسَرُّوا فٖٓي اَنْفُسِهِمْ نَادِمٖينَؕ
٥٢
Meal
İşte kalplerinde bir hastalık (nifak) bulunanların, "Başımıza bir felaketin gelmesinden korkuyoruz" diyerek onların arasında koşup durduklarını görürsün. Ama Allah yakın bir fetih veya katından bir emir getirir ve onlar içlerinde gizledikleri şeye (nifaka) pişman olurlar. 52﴿

Tefsir

“Kalplerinde hastalık bulunanlar”dan maksat inanmadıkları halde müslüman görünen münafıklar olup âyette bunların yahudilerle ve hıristiyanlarla olan ilişkilerine değinilmektedir. Câhiliye döneminde Arabistan’daki yahudiler ve hıristiyanlar ekonomik bakımdan putperest Araplar’dan daha ileri seviyede bulunuyorlardı. Medine’de yahudiler en verimli topraklara sahip oldukları gibi ticarete de hâkimdiler. Bu sebeple halkın üzerinde güçlü bir ekonomik baskı oluşturmuşlardı. Bu durum siyasette de ağırlığını hissettiriyordu. Yarımadanın diğer bölgelerinde –özellikle Yemen’de– bulunan hıristiyanlar da ekonomik bakımdan diğerlerinden daha iyi durumda idiler. Hicretin ilk yıllarında müslümanlar Hz. Peygamber’in liderliğinde devlet kurmuş olmakla birlikte putperestlere ve diğer güçlere karşı verdikleri mücadele henüz kesin bir sonuca ulaşmadığı için Medine’deki münafıklar durumlarını netleştirmemişlerdi. Bunlar müslümanların içinde yer almışlardı, ancak mücadele müslümanların yenilgisiyle sonuçlanacak olursa yahudilere ve hıristiyanlara sığınabilmek için ilişkilerini sürdürme konusunda birbirleriyle yarışıyorlardı.

“Kalplerinde hastalık bulunanların, ‘Başımıza bir felâketin gelmesinden korkuyoruz!’ diyerek onların dostluklarını kazanmaya çalıştıklarını görürsün” meâlindeki cümlede, münafıkların ikili oynadıkları ifade edilmektedir. Ancak münafıklar Allah’ın Hz. Peygamber’e yardım edeceğini, ona zaferler, fetihler nasip edebileceğini veya düşmanlarının başına bir felâket getirip de onları yok edebileceğini, bu takdirde ikili oyunlarından pişmanlık duyacaklarını hesaba katmamışlardı. Nitekim münafıkların hesabı tutmadı, yüce Allah vaadini yerine getirerek peygamberine fetihler ve başarılar nasip etti. Böylece münafıklar hayal kırıklığına uğradılar.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 294-295
53
Ayet
وَيَقُولُ الَّذٖينَ اٰمَنُٓوا اَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ الَّذٖينَ اَقْسَمُوا بِاللّٰهِ جَهْدَ اَيْمَانِهِمْۙ اِنَّهُمْ لَمَعَكُمْؕ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فَاَصْبَحُوا خَاسِرٖينَ
٥٣
Meal
(O zaman) iman edenler derler ki: "Sizinle beraber olduklarına dair var güçleriyle Allah'a yemin edenler şunlar mı?" Bunların çabaları boşa çıkmıştır. Böylece ziyan edenler olmuşlardır. 53﴿

Tefsir

O zaman münafıkların bu ikiyüzlü hallerini gören müminler hayrete düşerek ya yahudilere hitaben veya kendi aralarında “Sizinle beraber olduklarına dair bütün güçleriyle Allah’a yemin edenler bunlar mıydı!” diye sormaya başlarlar. Bu, hayret ifade eden bir sorudur. Kuvvetli ihtimalle münafıklar her iki tarafa da yani hem yahudilere hem de müslümanlara yardım ve destek sözü vermişler ve bunu yeminle pekiştirmişlerdi. “Şayet siz çıkarılacak olursanız, bilin ki biz de sizinle beraber çıkarız, sizin hakkınızda (onlarla olmayın diyen) kimseye asla itaat etmeyiz. Eğer size savaş açılırsa muhakkak yardımınıza koşarız” (Haşr 59/11) diyerek yahudilere teminat vermişlerdi. Bununla beraber her fırsatta Hz. Peygamber’e iman ettiklerini ve müminlerle beraber olduklarını da söylüyorlardı (bk. Bakara 2/14; Nisâ 4/141; Münâfikun 63/1). Fakat samimiyetten yoksun oldukları için mümin görünerek kıldıkları namazlar, tuttukları oruçlar, verdikleri zekâtlar ve yaptıkları diğer ameller boşa gitti ve sonuçsuz kaldı.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 295
54
Ayet
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا مَنْ يَرْتَدَّ مِنْكُمْ عَنْ دٖينِهٖ فَسَوْفَ يَأْتِي اللّٰهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُٓ اَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِنٖينَ اَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِرٖينَؗ يُجَاهِدُونَ فٖي سَبٖيلِ اللّٰهِ وَلَا يَخَافُونَ لَوْمَةَ لَٓائِمٍؕ ذٰلِكَ فَضْلُ اللّٰهِ يُؤْتٖيهِ مَنْ يَشَٓاءُؕ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَلٖيمٌ
٥٤
Meal
Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler. Onlar mü'minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah'ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. 54﴿

Tefsir

İslâm’a düşman olan gayri müslimleri dost edinmek ve önder olarak tanımak münafıklık gibi bir kalp hastalığından ileri gelmekte ve insanların mürted olmalarına yani dinden dönmelerine sebep olmaktadır. Bu yüzden Allah konunun akışı içerisinde müminlere hitap ederek içlerinden böylelerinin çıkabileceğine işaret buyurmakta, onların dinden dönmeleriyle İslâm’ın değil, kendilerinin kaybedeceğini bildirmektedir.

“Dinden dönme” diye tercüme ettiğimiz irtidad kavramı “bir kimsenin müslüman iken dinden dönmesi, İslâm’ı terketmesi” demektir. Bu şekilde dinden dönen kimseye mürted denir. Hz. Peygamber zamanından beri İslâm dünyasında az da olsa dinden dönme olayları meydana gelmiştir. Ancak bunlar gerek sayı gerekse nitelik olarak hiçbir zaman İslâm’ın yaşamasına ve yayılmasına zarar verecek derecede problem oluşturmamıştır (bk. Ömer Rızâ, İslâm Tarihi, VI, 74-92). Allah’ın insanlığı aydınlatmak için yakmış olduğu meşale her geçen gün biraz daha güçlenerek dünyayı aydınlatmaya devam etmektedir. Bununla birlikte yüce Allah müminlerin dinden dönmeleri durumunda yerlerine yeni nesiller getireceğini haber vermektedir. Âyette bunların vasıfları şöyle sıralanmıştır:

a) Bunlar Allah’ın sevgili kullarıdır. Allah’ın kulunu sevmesinden maksat onun doğru yolu bulmasını murat etmesi, ondan razı olması, itaat ve ibadetlerine bolca sevap vermesi, onu övmesi ve hayırlı işlerde başarılı kılmasıdır. Allah’ın sevgisine mazhar olan kimseler, O’nun yardımına, dolayısıyla başarıya ve kurtuluşa namzettirler. Çalışma, ilerleme ve başarma hususunda Allah’ın yardımı daima onlarla beraberdir.

b) Bunlar Allah’ı severler. Allah sevgisi, O’nun yüceliğini ve nimetlerini düşünme neticesinde kişinin kalbinde meydana gelen bir duygudur. Bu duyguya sahip olanlar Allah’a karşı saygılıdırlar, O’nun emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınırlar. Allah yolunda ve din uğrunda gayret göstermekten, mallarını ve canlarını feda etmekten kaçınmazlar. Kur’an-ı Kerîm insanlığı en başta Allah’ın birliği inancına ve Allah’ı her şeyden daha çok sevme duygusuna ulaştırmak ister. Nitekim Bakara sûresinin 165. âyetinde “İman edenler ise en çok Allah’ı severler” buyurularak bu hedefe işaret edilmektedir. İnsanla yaratıcısı arasındaki en yüksek ilişki, sevgi düzeyine ulaşan ilişkidir. Allah’ı her şeyden çok seven insan bütün ilişkilerini bu sevgiye, dolayısıyla Allah’ın iradesine göre düzenleyeceğinden onun bütün ilişkileri bilinçli ve iradeli olacaktır. İslâm düşüncesinde hakiki sevgi Allah sevgisidir. Çünkü kişinin asıl varlığının sebebi, mazhar olduğu iyilik ve ikramların, maddî ve mânevî nimetlerin aslı O’dur. En iyi, en güzel olan O’dur. Bütün iyilikler, güzellikler O’ndan gelir, bu sebeple sevilmeye en çok lâyık olan O’dur (bu konuda ayrıca bk. Bakara 2/165; Âl-i İmrân 3/31).

c) Müminlere karşı alçak gönüllü yani şefkatli, merhametli ve naziktirler. Onlara karşı kuvvete başvurmazlar; zekâ, yetenek, etki, servet ve diğer güçlerini müminlerin aleyhine baskı aracı olarak kullanmazlar.

d) Kâfirlere karşı vakarlıdırlar, yani İslâm düşmanlarına karşı sert, dirençli ve tâvizsizdirler; maddî menfaatlere kapılmayacak kadar yüksek şahsiyete sahiptirler.

e) Allah yolunda cihad ederler, yani Allah rızâsını kazanmak için hakkı ve adaleti gerçekleştirmeye gayret ederler; bu uğurda başlarına gelecek her türlü sıkıntıya katlanırlar; mal ve canlarını Allah yolunda harcamaktan çekinmezler. Cihad, samimi müminlerin en önemli özelliklerinden ve ayırıcı vasıflarındandır.

f) Hak uğrunda cihad ederken hiçbir kimsenin kınamasından korkmazlar; varlığına ve birliğine inandıkları Allah yolunda yürürler, O’nun hükümleriyle hükmederler, karşıtlarının muhalefet, eleştiri, itiraz ve alaylarına aldırış etmezler. Çünkü bunlar yaptıklarına karşılık olarak insanlardan ne bir ödül ne de övgü beklerler; sadece hakkı gerçekleştirmek, bâtılı yok etmek, iyiliği ve güzelliği yaymak, kötülüğü ve çirkinliği önlemek, böylece Allah’ın rızâsını kazanmak için çaba harcarlar.

Bakara sûresinde ve burada dininden dönen kimselerden ve bu davranışın doğurduğu sonuçlardan söz edildiği halde ölüm cezası zikredilmemiştir. Böylesine büyük bir cezadan yeri geldiği halde söz edilmemiş olması, ölüm cezasının yalnızca dinden dönme günahının değil, müslümanlara karşı savaş durumuna geçme suçunun karşılığı olduğu anlayışını desteklemektedir (irtidad hakkında bilgi için ayrıca bk. Bakara 2/217).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 295-297
55
Ayet
اِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا الَّذٖينَ يُقٖيمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ
٥٥
Meal
Sizin dostunuz ancak Allah'tır, Resûlüdür ve Allah'ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren mü'minlerdir. 55﴿

Tefsir

Sizin velîniz ancak Allah’tır, peygamberidir, bir de Allah’ın emrine boyun eğerek namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren müminlerdir.
56
Ayet
وَمَنْ يَتَوَلَّ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَالَّذٖينَ اٰمَنُوا فَاِنَّ حِزْبَ اللّٰهِ هُمُ الْغَالِبُونَࣖ
٥٦
Meal
Kim Allah'ı, onun peygamberini ve inananları dost edinirse bilsin ki şüphesiz Allah taraftarları galiplerin ta kendileridir. 56﴿

Tefsir

Kim Allah’ı, peygamberini ve iman edenleri velî edinirse bilsin ki Allah’tan yana olanlar mutlaka galip geleceklerdir.
57
Ayet
يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الَّذٖينَ اتَّخَذُوا دٖينَكُمْ هُزُواً وَلَعِباً مِنَ الَّذٖينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَالْكُفَّارَ اَوْلِيَٓاءَۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنٖينَ
٥٧
Meal
Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alaya alıp oyuncak edinenleri ve öteki kafirleri dost edinmeyin. Eğer mü'minler iseniz Allah'a karşı gelmekten sakının. 57﴿

Tefsir

Yüce Allah 51. âyette müminlerin yahudi ve hıristiyanlarla içten dostluklar kurmalarını yasaklamıştı. Burada ise özel olarak Ehl-i kitap’tan sadece dini alay ve eğlence konusu yapan kimselerle genel olarak da bütün kâfirlerle veya –bir başka kıraate göre– bunlardan yalnız dinle alay edenlerle böyle bir ilişki kurmalarını yasaklamaktadır. Âyetin iniş sebebi olarak bazı müslümanların birtakım münafıklara karşı sevgi ve muhabbet duygularıyla muamele etmeleri gösterilmiştir (Râzî, XII, 32; Elmalılı, III, 1722). Münafıklık –bir yönüyle– “dini eğlence ve oyuncak yerine koyma, onu âdi maksatlara alet etme” anlamına geldiği için burada özellikle bu şekilde hareket eden inkârcılara dikkat çekilmektedir. Âyetin iniş sebebi hususi olmakla birlikte hükmü umumi olup müslümanlara yöneltilen her türlü alay etme, küçümseme ve onları eğlence yerine koyma gibi kırıcı davranışları ve bu davranışların sahibi olan kâfirleri içermektedir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 299