Kur'an ,Meal ve Tefsir Okuma Alanı. Seslendirmek istediğiniz ayetin üzerine çift tıklayınız.

Gâşiye Suresi

593
30 . Cüz
12-16
Ayet
فٖيهَا عَيْنٌ جَارِيَةٌۘ
١٢
فٖيهَا سُرُرٌ مَرْفُوعَةٌۙ
١٣
وَاَكْوَابٌ مَوْضُوعَةٌۙ
١٤
وَنَمَارِقُ مَصْفُوفَةٌۙ
١٥
وَزَرَابِيُّ مَبْثُوثَةٌؕ
١٦
Meal
Orada akan bir pınar vardır. 12﴿ Orada yüksek tahtlar, önlerine konmuş kadehler, sıra sıra dizilmiş yastıklar, serilmiş değerli halılar vardır. 13-16﴿

Tefsir

Cennete girenlerin mutluluğuna işaret edildikten sonra –yukarıda cehennem tasvirinde yapıldığı gibi– burada da insanın dünyada tanıdığı maddî zevkler ve nimetler için kullanılan kelimelerle bazı cennet nimetleri sıralanmıştır. Kuşkusuz bunlar birer örnek olup Kur’an’da yeri geldikçe bağlama göre daha birçok cennet nimetinden söz edilmiştir. Kur’an’a göre cennet göklerle yer kadar geniş (Âl-i İmrân 3/133), yakıcı sıcağın veya dondurucu soğuğun söz konusu olmadığı bir mekân (İnsan 76/13); içinde su, süt, şarap ve bal ırmaklarının aktığı bir yurt (Muhammed 47/15) ve tavsif edilemeyecek kadar güzellikleri bulunan nimetler ortamıdır (cennet nimetleriyle ilgili bu tür tasvirleri nasıl anlamamız gerektiği konusunda yine bk. Mutaffifîn 83/22-28).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri  Cilt:5 Sayfa: 610
17
Ayet
اَفَلَا يَنْظُرُونَ اِلَى الْاِبِلِ كَيْفَ خُلِقَتْࣞ
١٧
Meal
Peki onlar devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yeryüzünün nasıl yayıldığına bakmazlar mı? 17-20﴿

Tefsir

Öldükten sonra dirilmenin mümkün olmadığını iddia eden inkârcılara cevap veren bu ve bundan sonraki sorulu ifadelerde, çevrelerini kuşatan doğal varlık ve olaylardaki ilâhî kudretin tecellilerine muhatapların dikkati çekilerek öldükten sonra dirilmenin mümkün olduğu anlatılmaktadır. Evrendeki her şey Allah’ın kudretini göstermekle birlikte Kur’an’ın ilk muhataplarının en çok sevdikleri ve sahip olmak istedikleri mal deve olduğu için önce onun yaratılışına dikkatleri çekilerek ibret almaları istenmektedir. Dayanıklılığı, binme kolaylığı, taşıma gücü; etinden, sütünden ve yününden istifade edilmesi gibi özellikleri deveyi çöl ortasında yaşayan insanlar için vazgeçilmez bir değer haline getirmiştir. Kuşkusuz burada Kur’an’ın ilk muhatapları olan Araplar için taşıdığı büyük önemden dolayı deveden söz edilmiş olup bu yalnızca bir örnektir. Asıl maksat ise insanlar için benzer şekilde değer ifade eden canlısıyla cansızıyla çeşitli nimetleri yaratmış olan Allah’ın üstün gücünü ve lütufkârlığını hatırlatmaktır. “Deve” diye çevirdiğimiz ibil kelimesinin “yağmur yüklü bulut” anlamına geldiği, âyette bu anlamın kastedilmiş olabileceği de belirtilmiştir (bk. Zemahşerî, IV, 247; Kurtubî, XX, 35).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri  Cilt:5 Sayfa: 611
18
Ayet
وَاِلَى السَّمَٓاءِ كَيْفَ رُفِعَتْࣞ
١٨
Meal
Peki insanlar devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yeryüzünün nasıl yayıldığına bakmazlar mı? 17-20﴿

Tefsir

Yerden bakana göre büyük ve yüksek bir kubbe gibi görünen gök ve oradaki sayısız yıldızlar, fiziksel bir destek, direk, bağ ve dayanak olmaksızın ilâhî bir nizam içerisinde uzay boşluğunda dengede durmakta ve hareket etmektedir. Ra‘d sûresinin 2. âyetiyle Lokmân sûresinin 10. âyetinde de Allah’ın gökleri direksiz bir şekilde yükselttiği ifade edilmiştir. Amaç, onların konumlarını ve düzenlerini koruyup sürdürmelerinin kesinlikle bunu sağlayan bir yaratıcı ve yönetici güç sayesinde mümkün olduğunu anlatmaktır. Bu gücün koyduğu ve yürüttüğü denge ve düzen sayesindedir ki gök cisimleri kendileri için takdir edilen konumdan kayma, sapma ve düşme gibi durumlara karşı korunmuş ve korunmaktadır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri  Cilt:5 Sayfa: 611-612
19
Ayet
وَاِلَى الْجِبَالِ كَيْفَ نُصِبَتْࣞ
١٩
Meal
Peki insanlar devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yeryüzünün nasıl yayıldığına bakmazlar mı? 17-20﴿

Tefsir

Yerküre üzerinde sabit dağların dikilmesi yerin dengesini sağlamaktadır. Nitekim muhtelif âyetlerde yerkürenin dengesini koruması için orada sabit dağların yerleştirildiği ifade edilmiştir (meselâ bk. Nahl 16/15; Lokmân 31/10; Nebe’ 78/7). Ayrıca dağların yeryüzünde canlılar için daha rahat korunma ve barınmaya elverişli ortamlar oluşturması, su kaynakları ve akarsu imkânları sağlaması, özel bitki örtüsü, maden ocakları gibi başka imkânlarıyla insanlar ve diğer canlılar için hayatı kolaylaştırdığı, bu bakımdan yeryüzünde biyolojik düzenin dengesine ve sürekliliğine katkı sağladığı göz önüne alınarak ilgili âyetleri bu yönde anlamak da mümkündür. Bu gibi sebeplerden dolayı Kur’an’da dağların yaratılışı sık sık hatırlatılmaktadır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri  Cilt:5 Sayfa: 612
20
Ayet
وَاِلَى الْاَرْضِ كَيْفَ سُطِحَتْࣞ
٢٠
Meal
Peki insanlar devenin nasıl yaratıldığına, göğün nasıl yükseltildiğine, dağların nasıl dikildiğine, yeryüzünün nasıl yayıldığına bakmazlar mı? 17-20﴿

Tefsir

Muhatapların dikkatleri canlıların yaşamasına elverişli biçimde yaratılmış olan yeryüzüne çevrilip bazı örnekler verilerek içinde yaşadıkları kozmik ortamın iç anlamını ve sırlarını keşfetmeleri, bunlardan ibret almaları istenmektedir. Bu ve önceki âyetten ayrıca müslümanların dolaylı olarak zooloji, astronomi, jeoloji, tarih ve coğrafya gibi deneysel ve sosyal bilimlerle meşgul olmaya teşvik edildiği anlamı da çıkarılabilir. Çünkü burada istenen anlamları kavramak için böyle bir tabiat okumasına ihtiyaç vardır ve Kur’ân-ı Kerîm gerek burada gerekse başka birçok âyette muhatabını böyle bir tabiat keşfine çağırmaktadır. Bunlar yapıldığı takdirde hem Allah’ın üstün kudretinin izleri daha yakından ve sağlıklı müşahede edilmek suretiyle maksat hasıl olur hem de maddî dünyaya ait sağlam bilgiler edinildiği için ondan istifade etme imkânı artar ve böylece bu bilgilere sahip olanlar onları daha verimli ve yararlı olarak kullanma imkânını elde ederler (ayrıca bk. Elmalılı, VIII, 5786).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri  Cilt:5 Sayfa: 612
21-24
Ayet
فَذَكِّرْ اِنَّـمَٓا اَنْتَ مُذَكِّرٌؕ
٢١
لَسْتَ عَلَيْهِمْ بِمُصَيْطِرٍۙ
٢٢
اِلَّا مَنْ تَوَلّٰى وَكَفَرَۙ
٢٣
فَيُعَذِّبُهُ اللّٰهُ الْعَذَابَ الْاَكْبَرَؕ
٢٤
Meal
Artık sen öğüt ver, çünkü sen ancak bir uyarıcısın. 21﴿ Onların üstünde egemen bir zorba değilsin. 22﴿ Ancak kim yüz çevirir ve inkâr ederse, 23﴿ Allah onu en büyük azapla cezalandırır. 24﴿

Tefsir

Allah Teâlâ resulüne, hiçbir baskı ve zorlamaya meydan vermeden insanları uyarmasını ve gerçekleri onlara yalnızca tebliğ etmesini emretmektedir. Çünkü iman ve ibadet ancak kişinin ikna olmasına, gönülden isteyip benimsemesine bağlıdır. Zor karşısında kalan kimsenin “inandım” demesi ve ibadet etmesi sadece bir aldatma ve durumu kurtarmadır. Bu yüzdendir ki muhtelif âyetlerde peygamberin görevinin insanları mutlaka hidayete erdirmek değil, sadece Allah’ın gönderdiği vahyi tebliğ etmek olduğu bildirilmiştir (meselâ bk. Âl-i İmrân 3/20; Nahl 16/82; Kasas 28/56; Şûrâ 42/48) ve bu son derece önemli, evrensel bir ilkedir. Bazı müfessirler bu âyetin neshedildiğini yani hükmünün kaldırıldığını söylemişlerse de bize göre bu görüş isabetli değildir. Meşrû savunma ve hakların korunması için savaş emri geldikten sonra da Hz. Peygamber inanmayanları imana zorlamamış, yalnızca topluma zarar verenleri, yıkıcı hareketlere kalkışan elebaşıları cezalandırmıştır. Bilinen tarihinde hiçbir zaman siyasî bir birlik ve devlet kuramamış olan Hicaz Araplarını siyasal bir birliğe kavuşturmak için ölüm kalım mücadelesinin verildiği bir ortamda yıkıcı hareketlere öncülük edenler gerektiği şekilde cezalandırılırken, kendi halinde yaşayanlara güvenli bir toplumsal, siyasal ve hukukî ortam hazırlanmıştır.

23-24. âyetlerde uyarıldıkları halde söz dinlemeyip inkâra devam edenleri, Allah’ın “en büyük azap” ile cezalandıracağı vurgulanmaktadır. Başka bir âyette de en büyük azabın âhiret azabı olduğu ifade edilmiştir (bk. Kalem 68/33).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri  Cilt:5 Sayfa: 612-613
25-26
Ayet
اِنَّ اِلَيْنَٓا اِيَابَهُمْۙ
٢٥
ثُمَّ اِنَّ عَلَيْنَا حِسَابَهُمْ
٢٦
Meal
Kuşkusuz onların dönüşü ancak bizedir. 25﴿ Daha sonra onları sorgulamak da ancak bize aittir. 26﴿

Tefsir

Kur’an’dan ve Hz. Peygamber’den yüz çeviren inkârcılar her ne kadar inkârlarında devam etseler de sonunda varacakları yerin Allah’ın huzuru olduğu ifade edilmiştir. Bu sebeple onların, 24. âyette anlatılan “en büyük azap”la cezalandırılmaktan kurtulmaları mümkün değildir. Zira hesaplarını başkasına değil Allah’a vereceklerdir. Hesap, insanların dünyadaki inanç ve davranışlarından dolayı âhirette sorguya çekilip yargılanmalarını ifade eder. Kur’an terminolojisinde hesap genellikle, “kötü davranışların dünyadaki (Talâk 65/8) ve daha çok da âhiretteki yansımaları ve sahiplerinin cezalandırılması” mânasında kullanılmıştır. Bununla birlikte iyi davranışların âhirette mükâfatlandırılması anlamı da vardır (hesap hakkında bilgi için bk. Emrullah Yüksel, “Hesap”, DİA, XVII, 240).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri  Cilt:5 Sayfa: 613
Fecr Sûresi
Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

Nüzûl

Mushaftaki sıralamada seksen dokuzuncu, iniş sırasına göre onuncu sûredir. Leyl sûresinden sonra, Duhâ sûresinden önce Mekke’de inmiştir.

Adı/Ayet Sayısı

         Sûre adını 1. âyette geçen ve “tan yerinin ağarması, sabah aydınlığı” anlamlarına gelen fecr kelimesinden almıştır.

Konusu

Sûrede peygamberlere karşı çıkan ve ilâhî mesajı reddeden bazı eski toplulukların başlarına gelen felâketler hatırlatılmakta; Allah Teâlâ’nın insanı çeşitli yollarla imtihan etmesine değinilmekte, bazı insanlardaki mal tutkusu ve bencillik duygusu eleştirilmekte; kıyamet halleri, iyi ve kötü insanların âhiretteki durumları anlatılarak insanlar uyarılmaktadır.

1-5
Ayet
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَالْفَجْرِۙ
١
وَلَيَالٍ عَشْرٍۙ
٢
وَالشَّفْعِ وَالْوَتْرِۙ
٣
وَالَّيْلِ اِذَا يَسْرِۚ
٤
هَلْ فٖي ذٰلِكَ قَسَمٌ لِذٖي حِجْرٍؕ
٥
Meal
Yemin olsun şafak vaktine; 1﴿ On geceye; 2﴿ Çift olana ve tek olana; 3﴿ Geçip gitmekte olan geceye. 4﴿ Aklı olan kimse için bunlar yemine konu olacak kadar önemli değil midir? 5﴿

Tefsir

“Şafak vakti” diye çevirdiğimiz fecr kelimesi masdar olarak “tan yerinin ağarması”, isim olarak belirttiğimiz anlamı yanında, “sabah aydınlığı, şafak vakti, tan yerinin ağarma zamanı” gibi anlamlara gelmektedir. Tan yerinin ağarma zamanı ortalığın aydınlanmaya, canlıların da uyanmaya başlaması, bir çeşit yeniden dirilmeye benzediği için yüce Allah sabah aydınlığına yemin ederek aşağıda anlatılacak konulara dikkat çekmiştir (Râzî, XXXI, 161; ayrıca krş. Tekvîr 81/18). 2. âyette geçen on gecenin, hac ayı olan zilhiccenin ilk on gecesi, hicrî yılın birinci ayı olan muharremin ilk on gecesi, ramazanın ilk veya son on gecesi olduğu yönünde değişik rivayetler vardır. Ancak birinci mâna tercihe daha uygundur. Çünkü bu sûre Mekke’de indiğine, ramazan orucu ise Medine’de farz kılındığına göre ikinci ve üçüncü şıklardaki günler sûrenin indiği dönemde özel bir önem taşımıyordu. Zilhiccenin ilk on günü ise sûrenin inmesinden önce de Araplar’da kutsal sayılıyordu.

3. âyette geçen “çift ve tek”ten neyin kastedildiği konusunda da farklı yorumlar bulunmakla birlikte, çift olanıyla tek olanıyla bütün varlıklar üzerine yemin edildiğini söylemek en uygun olanıdır. Çünkü varlık yokluğa göre bizâtihî bir değerdir. Nitekim İslâm düşünce tarihinde varlık hayır, yokluk şer kabul edilmiştir. Ayrıca burada belli varlıklardan ziyade bu kavramlara (tek ve çift) dikkat çekildiği; mutlak tek olan Allah’ın dışında “tek”in bulunmadığı, tek gözüken yaratılmış varlıkların ortak özelliklerinin bulunması itibariyle çift ve benzer olduklarına işaret edildiği de söylenebilir (bilgi için bk. Şevkânî, V, 506; Ateş, X, 457). 4. âyette zikredilen “geçip gitmekte olan gece”nin, “Müzdelife gecesi” veya “bayram gecesi” olduğu söylenmiştir (bk. Elmalılı, VIII, 5797). Ancak ifadenin mutlaklığını ve başka pek çok âyette birçok kozmik varlık ve olaylara, belirleme yapılmaksızın yemin edildiğini dikkate alarak bunu da bütün geceler olarak anlamak daha uygun olur.

5. âyetteki “Aklı olan kimse için bunlar yemine konu olacak kadar önemli değil midir?” cümlesinin başında aslında soru edatı bulunmakla birlikte bunun, kesinlik edatı olan “kad” anlamıyla kullanıldığı konusunda görüş birliği vardır. Bu ifade tarzı, yukarıda kendilerine yemin edilen varlıkların çok önemli varlıklar olduğunu gösterir. Uygun olan her türlü takdire açık olsun diye yeminlerin cevabı yani ne maksatla yemin edildiği belirtilmemiştir. Müfessirlere göre Allah Teâlâ bu dört âyette kendi katında önemli olan varlıklara yemin ederek öldükten sonra dirilme, kıyamet, hesap, ceza ve mükâfatın gerçekleşeceğini vurgulamıştır; yahut yeminin cevabı “Çünkü rabbin her şeyi yakından izlemektedir” meâlindeki 14. âyettir. Bu da şöyle yorumlanmıştır: Yukarıda sayılanlara yemin olsun ki rabbin her şeyi yakından izlemektedir; hiçbir şey O’nun bilgisi dışında değildir; O, bütün yapıp ettiklerinizi bilmektedir ve karşılığını ceza veya ödül olarak verecektir” (Şevkânî, V, 507).

Akıl” mânasında kullanılan hıcr kelimesinin kök anlamı “engel­lemek”tir, akıl kavramının sözlük anlamı da aynıdır. Akıl, insanı yanlış bilgi ve düşünceden, kötü davranışlardan alıkoyma yeteneğine sahip olduğu için ona bu isim verilmiştir. Buna göre âyet, genel olarak ilâhî bildirimlerin, özellikle de bu âyetlerde üzerlerine yemin edilen doğal varlık ve olayların anlam ve değerini, Allah’ın neden bu varlıklar üzerine yemin ettiğini, insanın ancak aklını doğru kullanarak anlayabileceğini ifade etmektedir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri  Cilt:5 Sayfa: 616-618
6-14
Ayet
اَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِعَادٍۙࣕ
٦
اِرَمَ ذَاتِ الْعِمَادِۙࣕ
٧
اَلَّتٖي لَمْ يُخْلَقْ مِثْلُهَا فِي الْبِلَادِۙࣕ
٨
وَثَمُودَ الَّذٖينَ جَابُوا الصَّخْرَ بِالْوَادِۙࣕ
٩
وَفِرْعَوْنَ ذِي الْاَوْتَادِۙࣕ
١٠
اَلَّذٖينَ طَغَوْا فِي الْبِلَادِۙࣕ
١١
فَاَكْثَرُوا فٖيهَا الْفَسَادَۙࣕ
١٢
فَصَبَّ عَلَيْهِمْ رَبُّكَ سَوْطَ عَذَابٍۙࣕ
١٣
اِنَّ رَبَّكَ لَبِالْمِرْصَادِؕ
١٤
Meal
Görmedin mi, rabbin ne yaptı Âd kavmine; 6﴿ Ülkeler içinde benzeri yaratılmamış olan, sütunlarla dolu İrem’e; 7-8﴿ Vadide kayaları oyarak şehir yapan Semûd’a; 9﴿ Kazıklı Firavun’a? 10﴿ İşte bunların hepsi ülkelerinde azgınlık etmişlerdi. 11﴿ Oralarda durmadan fesat çıkardılar. 12﴿ Bu yüzden rabbin onların üzerine kırbaç gibi ceza yağdırdı. 13﴿ Çünkü rabbin her şeyi yakından izlemektedir. 14﴿

Tefsir

Bu kümedeki âyetlerde, geçmişte bazı toplulukların inkâr ve azgınlıkları yüzünden nasıl helâk edildiklerine, maddî güç ve imkânları olsa da bunların kendilerini ilâhî cezadan kurtaramadığına dikkat çekilmekte ve sonraki nesillerin bunlardan ders çıkarmaları hedeflenmektedir. Hz. Nûh’tan sonra tarih sahnesine çıkmış olan Âd kavmi, Yemen’de Uman ile Hadramut arasındaki bölgede yaşamış eski ve önemli bir Arap topluluğudur. İrem ise Âd kavminin bir kolu olup adını kabilenin atası olan İrem’den almıştır. Aynı zamanda topluluğun yerleşim merkezine de bu ad verilmiştir. “Memleketler içinde benzeri görülmemiş olan, sütunlarla dolu İrem’e” şeklinde çevrilen 7-8. âyetlerde, son derece mâmur ve azametli sütunlarıyla görkemli yapıları, rengârenk bağları ve bahçeleriyle tanınan İrem şehri söz konusu edilmiştir (bilgi için bk. Ömer Faruk Harman, “İrem”, DİA, XXII, 443). Bu âyetlere “Ülkelerde benzerleri yaratılmamış İrem halkına” şeklinde de mâna verilmiştir. Şevkânî bu mânayı tercih eder. Bu takdirde âyet burada yaşayan Âd kavminin güçlü, benzeri görülmemiş ve uzun ömürlü bir uygarlık kurduğuna işaret etmiş olur (bk. Fethu’l-Bârî, V, 508-509; krş. Rûm 30/9; Fussılet 41/15). Ancak onlar Hûd peygamberi yalancılıkla suçlamaları sebebiyle güçlerine rağmen helâk olup gitmişlerdir (bk. Hâkka 68/6-7; Âd kavmi hakkında bilgi için bk. Hûd 11/50-60).

Semûd kavmi de, kendilerine gönderilen Sâlih peygamberi yalancılıkla itham ettikleri için aynı âkıbete uğramıştır (bilgi için bk. A‘râf 7/73-78; Hûd 11/61-68; Hâkka 68/4-5).

Zikredilen son örnek Firavun’dur. Sözlükte, “kazıklar sahibi anlamına gelen zü’l-evtâd deyimi, Firavun’un binlerce çadırlık askerî gücünü ve toplumsal itibarını ifade eden mecazi bir anlatımdır (diğer yorumlar için bk. Kur’an Yolu, Sâd 38/12).

Bu âyetlerde özellikle şu noktalar dikkati çekmektedir: a) 6. âyetteki “görmedin mi?” sorusundan Kur’an’ın ilk muhataplarının, anılan kavimlerin hayat hikâyeleri ve başlarına gelen felâketler hakkında kulaktan dolma da olsa bazı bilgilere sahip oldukları anlaşılmaktadır; ayrıca onların uygarlıklarına ait bazı kalıntıları görmüş veya duymuş da olabilirler. b) Bu âyetlerde söz konusu edilen kavimlerin iki özelliğine dikkat çekildiği görülmektedir: İlki çok güçlü olmaları, ikincisi de ülkelerinde azgınlığa sapmaları, günah ve isyanda sınır tanımamaları ve durmadan fesat çıkarmaları. Şu halde bir toplumda özelde yöneticiler ve genelde sorumluluğu olan herkes, inanç ve davranışlarında, uygulamalarında Allah’ın hükümlerini, kitabının ve peygamberinin davetini hiçe sayar, hak ve adalet ölçülerinden sapar ve sonuçta ülkeyi fitne fesat ortamı haline getirirlerse, kaçınılmaz felâketi de hak etmiş olurlar.

“Bu yüzden rabbin onların üzerine kırbaç gibi ceza yağdırdı” meâlindeki 13. âyet anılan topluluklara çok çeşitli ve peşpeşe cezaların da verildiğini göstermektedir. Nitekim bu cezalar Kur’an’da çeşitli yerlerde açıklanmıştır (meselâ bk. A‘râf 7/133-134).

Çünkü rabbin her şeyi yakından izlemektedir” meâlindeki 14. âyet, Allah’ın ilminin sonsuz olduğunu, bütün kullarının tutum ve davranışlarını gözetleyip kontrol ettiğini bildiren kapsamlı bir uyarı ifadesidir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri  Cilt:5 Sayfa: 618-619