Kur'an ,Meal ve Tefsir Okuma Alanı. Seslendirmek istediğiniz ayetin üzerine çift tıklayınız.

Fussilet Suresi

481
24 . Cüz
39
Ayet
وَمِنْ اٰيَاتِهٖٓ اَنَّكَ تَرَى الْاَرْضَ خَاشِعَةً فَاِذَٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْهَا الْمَٓاءَ اهْتَزَّتْ وَرَبَتْؕ اِنَّ الَّـذٖٓي اَحْيَاهَا لَمُحْـيِ الْمَوْتٰىؕ اِنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدٖيرٌ
٣٩
Meal
O’nun işaretlerinden biri de şudur: Sen arzı (ölmüş gibi) kupkuru görürsün; ama üzerine yağmur indirdiğimizde toprak canlanıp kabarır. Ona can veren, elbette ölülere de can verir. O her şeye kādirdir. 39﴿

Tefsir

Müşrik Araplar’ın İslâm karşısındaki temel bir tutumları da herkesin bu dünyada benimsediği inanç ve davranışlarının hesabını vereceği âhiret hayatını, dolayısıyla yeniden dirilmeyi inkâr etmeleriydi. Âyette kuru toprağa can veren gücün insanı yeniden diriltmeye de muktedir olduğu hatırlatılmaktadır. Ancak, âyette Allah’ın ölüleri dirilten gücü mutlak ifade edildiğinden, burada sadece insanların öldükten sonra diriltilmesi kastedilmeyip bunun yanında mutlak olarak canlılık, sağlık, zindelik, verimlilik, üretkenlik, zihin açıklığı, kalp aydınlığı gibi her türlü olumlu yetenek ve aktiviteleri verenin Allah olduğuna işaret edildiği de düşünülebilir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 714
40
Ayet
اِنَّ الَّذٖينَ يُلْحِدُونَ فٖٓي اٰيَاتِنَا لَا يَخْفَوْنَ عَلَيْنَاؕ اَفَمَنْ يُلْقٰى فِي النَّارِ خَيْرٌ اَمْ مَنْ يَأْتٖٓي اٰمِناً يَوْمَ الْقِيٰمَةِؕ اِعْمَلُوا مَا شِئْتُمْۙ اِنَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصٖيرٌ
٤٠
Meal
Âyetlerimiz konusunda gerçekten sapanlar bizden gizlenemezler. Bu durumda ateşe atılan mı daha iyidir, yoksa kıyamet günü (huzurumuza) güvenle gelen mi? İstediğinizi yapın! O, yaptıklarınızı kuşkusuz görmektedir. 40﴿

Tefsir

“Gerçekten sapma” olarak çevirdiğimiz âyet metnindeki ilhâd kavramı, sözlükte “sapma, ayrılıp uzaklaşma” anlamına gelir. Buradaki mânasıyla ilgili olarak şu açıklamalar getirilmiştir: Kur’an’a imandan sapmak; Kur’an tilâveti sırasında ıslık çalarak, el çırparak, şarkı söyleyip kuru gürültü yaparak Kur’an’ın sesini boğmak suretiyle haksızlığa sapmak, âyetler hakkında yalan dolan sözler sarfetmek, inatçılık ve zorbalık yapmak, şirke sapmak (İbn Atıyye, V, 19; Şevkânî, IV, 593); doğruluktan sapmak, kozmolojik deliller ortaya koyan âyetlerin ifade ettiği gerçeklerden yüz çevirmek (İbn Âşûr, XXIV, 304). Âyetteki ilhâd kavramının bütün bu olumsuz davranışları kapsadığı, dolayısıyla inkârcıların Kur’an ve İslâm konusunda gerçeği saptırmayı amaçlayan, haksızlık ve şiddete dayanan inatçı tutumlarını ifade ettiği düşünülebilir. Âyet, bu tutumları sergileyenlerin Allah tarafından çok iyi bilindiği uyarısında bulunmakta; bu tavırları yüzünden ateşe atılmayı hak edenlerle dürüstlüğü ve hakikati ilke edinenlerin eşit değerde olmadıklarını, uhrevî âkıbetlerinin de aynı olmayacağını, birincilerin ateşte, ikincilerin güvenlik yurdu olan cennette olacaklarını haber vermektedir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 714
41-42
Ayet
اِنَّ الَّذٖينَ كَفَرُوا بِالذِّكْرِ لَمَّا جَٓاءَهُمْۚ وَاِنَّهُ لَكِتَابٌ عَزٖيزٌۙ
٤١
لَا يَأْتٖيهِ الْبَاطِلُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَلَا مِنْ خَلْفِهٖؕ تَنْزٖيلٌ مِنْ حَكٖيمٍ حَمٖيدٍ
٤٢
Meal
Bu uyarıcı kitap kendilerine geldiğinde onu inkâr edenler (cezalarını görecekler). O, gerçekten çok değerli bir kitaptır. 41﴿ Asılsız bir şey ona ne önünden ne arkasından yaklaşabilir. O, hikmet sahibi, övgüye lâyık olan Allah katından indirilmiştir. 42﴿

Tefsir

Vahyin temel amacı insanlara inanç ve yaşayış konularında doğruyu ve yanlışı, faydalıyı ve zararlıyı göstererek onları aydınlatmak olduğu için âyette Kur’an-ı Kerîm “uyarıcı kitap” (zikir) diye anılmıştır. Bu kullanımı sebebiyle Kur’an’ın isimlerinden biri olarak gösterilen zikir kelimesi, “değerli hâtıra” anlamına da gelir. Kur’an, ona inanan ve yolundan giden ilk neslin dilleri, inançları, erdemli yaşayışları ve mücadeleleriyle saygın bir topluluk olarak daima yâdedilmelerine vesile olacağı için bu isimle anılmıştır. “Çok değerli” diye çevirdiğimiz âyet metnindeki azîz kelimesi “güçlü” anlamına da gelir. Esasen Kur’an’ın değerli oluşu, Allah kelâmı olup O’nun katından gelmesinden, ayrıca 42. âyette de belirtildiği gibi kesinlikle asılsız ve faydasız bir unsur içermemesinden, yani baştan sona gerçeği ihtiva etmesinden; nihayet bu nitelikleri sayesinde onun özüne ve mesajına aykırı bütün inanç ve ideolojilere karşı galip çıkmasından ileri gelir. Bu böyledir, çünkü Kur’an, “hikmet sahibi, övgüye lâyık olan Allah katından indirilmiştir”; hikmet sahibi olandan da ancak hikmete uygun olan, yani mutlak doğru ve mutlak yararlı olan sözler iner.

“Ne başlangıcında ne de sonrasında ona asılsız bir şey girebilir” cümlesi genellikle, Hz. Peygamber ve Kur’an’ı ona indiren Cebrâil de dahil olmak üzere hiç kimsenin onda herhangi bir eksiklik veya fazlalık meydana getiremeyeceği anlamına gelecek ifadelerle yorumlanmıştır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 717
43
Ayet
مَا يُقَالُ لَكَ اِلَّا مَا قَدْ قٖيلَ لِلرُّسُلِ مِنْ قَبْلِكَؕ اِنَّ رَبَّكَ لَذُو مَغْفِرَةٍ وَذُو عِقَابٍ اَلٖيمٍ
٤٣
Meal
Sana, senden önceki peygamberler için söylenenlerden farklı bir şey söylenmemektedir. Gerçekten rabbin hem mağfiret sahibidir hem de O’nun çok yakıcı bir azabı vardır. 43﴿

Tefsir

Mekke putperestleri, bir kısmına bu sûrede değinilen bazı haksız isnat ve suçlamalarla, alay ve tehditlerle Hz. Peygamber’i üzüyorlardı. Âyette bu tür haksızlıklara, barbarca davranışlara önceki peygamberlerin de mâruz kaldığı haber verilerek Resûlullah teselli edilmekte, dolayısıyla geçmiş peygamberler gibi onun da sabırlı olması gerektiği hatırlatılmakta; yüce Allah’ın ona ve onunla birlikte inananlara mağfiretiyle, inkârcı ve haksız davranışlarıyla onları incitenlere de şiddetli azabıyla karşılık vereceği bildirilmektedir. Âyet, benzer tutumlara mâruz kalan her dönemdeki müslümanları da böyle durumlarda insanlığın önderleri olan peygamberlerin takındıkları ortak tutum konusunda aydınlatmakta; dolayısıyla peygamberleri onlara ideal örnekler olarak göstermekte, ayrıca onlara da hem teselli hem de ümit ve moral aşılamaktadır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 717
44
Ayet
وَلَوْ جَعَلْنَاهُ قُرْاٰناً اَعْجَمِياًّ لَقَالُوا لَوْلَا فُصِّلَتْ اٰيَاتُهُؕ ءَاَۭؗعْجَمِيٌّ وَعَرَبِيٌّؕ قُلْ هُوَ لِلَّذٖينَ اٰمَنُوا هُدًى وَشِفَٓاءٌؕ وَالَّذٖينَ لَا يُؤْمِنُونَ فٖٓي اٰذَانِهِمْ وَقْرٌ وَهُوَ عَلَيْهِمْ عَمًىؕ اُو۬لٰٓئِكَ يُنَادَوْنَ مِنْ مَكَانٍ بَعٖيدٍࣖ
٤٤
Meal
Şayet biz onu yabancı dilde okunan bir kitap olarak indirseydik mutlaka şöyle diyeceklerdi: “Âyetlerinin açık seçik anlaşılır olması gerekmez miydi? Bir Arap’a yabancı dilden bir kitap, öyle mi!” De ki: “O, inananlar için bir rehber ve şifadır; inanmayanlara gelince onların kulaklarında bir sağırlık vardır, Kur’an onlara kapalıdır. (Sanki) onlara çok uzaktan sesleniliyor.” 44﴿

Tefsir

Kur’an-ı Kerîm’in ilk muhatapları Araplar olduğu için onun Arap diliyle indirilmesi de doğaldır. Eğer başka bir dilde indirilseydi âyette belirtilen itirazı öne sürenler haklı olacaklardı. Bu âyet, Kur’an’ın Arap olmayan toplumlar tarafından anlaşılıp gereğinin yerine getirilebilmesi için o toplumların dillerine çevrilmesi gerektiğine de işaret etmektedir. Ancak bu çeviriler, Kur’an’ın anlam ve içeriğini yansıtması bakımından elbette değerli olmakla birlikte, “Allah’ın muradını eksiksiz kuşatan ve anlatan, dolayısıyla ilâhî kelâm olarak özel değer taşıyan asıl kutsal kitap” anlamında Kur’an, orijinal Arapça metinden ibarettir; çeviriler ise bu metni okuyanın, yetenekleri ölçüsünde ondan anlayabildiği, anladıklarını kendi kelimeleriyle ifade ettiği beşerî eserlerdir (Kur’an’ın Arapça indirilmesinin gerekçeleri hakkında ayrıca bk. Zümer 39/28). Sonuç itibariyle Kur’an, mânalarının anlaşılması ve hükümlerinin yerine getirilmesi için indirilmiştir; Arapça bilenler orijinal metninden, bilmeyenler çeviri ve tefsirlerinden yararlanarak onun içeriği hakkında bilgi edinebilirler. Ancak âyet, Kur’an’ın rehberliğinden, ruhlara şifa verici anlamlarından yararlanmanın bir iman konusu olduğuna; Kur’an’ın ilkelerini ve hedeflerini kendi sosyal, ekonomik, siyasal vb. konumlarına ve hedeflerine engel gören, bu nedenle Kur’an’a ön yargılı bakan inkârcıların, onun gerçek anlamını ve yol göstericiliğini de kavrayamayacaklarına dikkat çekmektedir. “Kur’an onlara kapalıdır”; çünkü amaçları Kur’an’ı anlamak değil, 26. âyette anılan davranışlarıyla da ortaya koydukları gibi onu etkisiz kılmaktır. Âyetin, “(sanki) onlara uzaktan sesleniliyor” anlamındaki son cümlesi, bu tutumlarıyla onların Kur’an’ın ruhuna ve anlamına ne kadar uzak olduklarına işaret etmektedir.

Râzî’ye göre (XXVII, 133-134) Kur’an’a inanmamakta haklı olduklarını göstermek için türlü bahaneler arayan, gerekçeler icat etmeye çalışan putperestlerin, sûrenin başında geçen “Bizi çağırdığın şeylere karşı kalplerimizin (akıllarımızın) üzerinde örtüler, kulaklarımızda da bir sağırlık var; seninle bizim aramızda bir perde bulunmaktadır” meâlindeki sözlerine bu sûre bütünüyle bir cevap oluşturmaktadır. Nitekim daha sûrenin başında Kur’an-ı Kerîm’in başlıca özellikleri anlatılırken, “Bilen bir topluluk için âyetleri apaçık anlaşılır hale getirilmiş Arapça okunan bir kitaptır” buyurulmuştu. 44. âyette de Kur’an’a karşı itirazlar üretmeye çalışanlara şu cevap verilmektedir: Eğer Kur’an Arapça’dan başka bir dilde inseydi, doğal olarak onu anlayamayacağınız için anılan sözlerinizde haklı olabilirdiniz; ama Kur’an kendi dilinizde indiğine göre artık onu anlamadığınızı ileri sürmeniz bir yalandan ibarettir.

Râzî, âyet metnindeki “hüdâ” kelimesini, Kur’an’ın bütün iyiliklere rehber ve bütün mutluluklara vesile olmasıyla; “şifâ” kelimesini ise Kur’an’ın rehberliğinden yararlanıp hidayete ulaşan insanın inkâr ve cehâlet hastalıklarından kurtulmasıyla izah eder (XXVII, 134).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 718-719
45
Ayet
وَلَقَدْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ فَاخْتُلِفَ فٖيهِؕ وَلَوْلَا كَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّكَ لَقُضِيَ بَيْنَهُمْؕ وَاِنَّهُمْ لَفٖي شَكٍّ مِنْهُ مُرٖيبٍ
٤٥
Meal
Biz, vaktiyle Mûsâ’ya kitabı indirmiştik ama onda da ihtilâfa düşülmüştü. Eğer rabbin tarafından daha önce verilmiş bir söz olmasaydı haklarında hüküm kesinleşmişti bile. İnanmayanlar onun hakkında gerçekten koyu bir kuşku içindedirler. 45﴿

Tefsir

Allah’ın kitabı hakkında insanların ihtilâfa düşmelerinin, bazıları ona içtenlikle inanırken bazılarının onu susturmaya çalışmalarının yeni olmadığı gerçeği, Hz. Mûsâ’ya indirilen kitap (Tevrat) örneğiyle hatırlatılmaktadır. Âyete göre Allah Teâlâ inkârcıları hak ettikleri cezaya hemen çarptırmıyorsa bunun sebebi, O’nun, inkâr ve isyana sapan insanlara, isterlerse dönüş yapıp doğru yola yönelmelerini mümkün kılacak şekilde fırsat tanıyan hükmü ve yasasıdır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 719
46
Ayet
مَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِنَفْسِهٖ وَمَنْ اَسَٓاءَ فَعَلَيْهَاؕ وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبٖيدِ
٤٦
Meal
Kim dine ve dünyaya yararlı bir iş yaparsa kendi iyiliği için yapmış olur; kim de kötülük işlerse kendi aleyhine işlemiş olur. Senin rabbin kullarına asla haksızlık etmez. 46﴿

Tefsir

Başta Kur’an’ın ilk muhatapları olmak üzere bütün insanlığa Allah’ın evrensel bir yasası hatırlatılmaktadır. “Doğru ve yararlı iş” diye çevirdiğimiz metindeki sâlih kelimesi, Allah’ın varlığına ve birliğine inanıp O’nun hükümlerine göre yaşamak; mümkün olduğunca çok sayıda insana, hatta diğer canlılara ve doğaya yararlı olabilecek şeyler yapmak; meşrû ölçüler çerçevesinde herkesle barış ve uzlaşma içinde olma çabası göstermek gibi yapıcı davranışları içine alan geniş kapsamlı bir kavramdır. Âyete göre bu şekilde doğru ve yararlı işler yapan bir kimse, –bu dünyanın bazı ârızî şartları yüzünden hak ettiği iyiliği elde edemese, hatta iyilik ettiği halde sıkıntı çekse bile– nihaî planda asla haksızlığa uğratılmayacak, iyiliklerinin karşılığını bulacak; aynı şekilde kötülük işleyenler de cezalarını çekeceklerdir. “Senin rabbin kullarına asla haksızlık etmez” ifadesi, bir bakıma bu hususta ilâhî bir teminat anlamı taşımaktadır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 719