Kur'an ,Meal ve Tefsir Okuma Alanı. Seslendirmek istediğiniz ayetin üzerine çift tıklayınız.

Furkân Suresi

365
19 . Cüz
56-58
Ayet
وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ اِلَّا مُبَشِّراً وَنَذٖيراً
٥٦
قُلْ مَٓا اَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ اَجْرٍ اِلَّا مَنْ شَٓاءَ اَنْ يَتَّخِذَ اِلٰى رَبِّهٖ سَبٖيلاً
٥٧
وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذٖي لَا يَمُوتُ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِهٖؕ وَكَفٰى بِهٖ بِذُنُوبِ عِبَادِهٖ خَبٖيراًۚۛ
٥٨
Meal
Biz seni ancak bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. 56﴿ De ki: "Ben buna karşılık sizden dileyen kimsenin, Rabbine giden yolu tutmasından başka herhangi bir ücret istemiyorum." 57﴿ Sen, o ölümsüz ve daima diri olana (Allah'a) tevekkül et. O'nu her türlü övgüyle yücelterek tesbih et. Kullarının günahlarından hakkıyla haberdar olarak O yeter! 58﴿

Tefsir

Yüce Allah, türlü varlıkları kendilerine put edinme dalâletine düşmekten kurtulup davet edildikleri İslâm’ın kurtarıcı ilkelerini benimseyen, inanç ve yaşayışını bu ilkeler çerçevesinde düzenleyen müminler için resulü Muhammed’i bir müjdeci; bâtıl inançlara ve kirli bir hayata kendilerini kaptırıp gidenler için de uyarıcı olarak göndermiştir; Peygamber’in biricik görevi budur, bundan başka bir gayesi yoktur. O, davetine karşılık kişisel bir amaç, bir çıkar beklemez ve beklememiştir; tek beklediği şey, 57. âyetin ifadesine göre insanların özgür kararlarıyla Allah yolunu seçip bu yolda yürümeleridir. Nitekim Mekkeli putperestlerin ileri gelenleri çeşitli vesilelerle, bu davasından vazgeçmesi karşılığında kendisine dilediği kadar servet vermek, başlarına lider yapmak, en güzel kadınlarla evlendirmek gibi cazip tekliflerde bulunmuşlar; fakat o, bu teklifleri kesinlikle reddetmiş; 52. âyette geçen “İnkârcılara boyun eğme, onlara karşı bütün gücünle mücadeleni sürdür” buyruğu uyarınca tebliğ ve irşad görevini kararlılıkla sürdürmüş; 58. âyetteki buyruk uyarınca daima Allah’a dayanıp güvenmiş, O’ndan aldığı güçle tek başına giriştiği bu mücadeleyi, başladığı gündeki kararlılık ve cesaretiyle ömrünün sonuna kadar sürdürmüş; en sonunda Allah ona, vaad ettiği (Fetih 110/1-2) zaferleri, fetihleri nasip etmiş; insanların kitleler halinde Allah’ın dinine girdiği günleri kendisine göstermiştir.

“Kullarının günahlarından haberdar olma konusunda O kendi kendine yeterlidir” cümlesi, Allah’ın, hiçbir bilgi vasıtasına ihtiyaç duymadan, diğer bütün varlık ve olaylar gibi insanların yapıp ettiklerinden de haberdar olduğunu, dolayısıyla insanların günahlarının da O’nun bilgisi dışında gerçekleşemeyeceğini ifade etmekte, böylece bu ifade insanlar için bir uyarı anlamı taşımaktadır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 133
59
Ayet
اَلَّذٖي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فٖي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِۚۛ اَلرَّحْمٰنُ فَسْـَٔلْ بِهٖ خَبٖيراً
٥٩
Meal
Gökleri ve yeryüzünü ve ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratan sonra da Arş'a kurulan Rahmân'dır. Sen bunu haberdar olana sor! 59﴿

Tefsir

İnsanların günahlarından Allah’ın mutlaka bilgisi olduğu hakkında kuşkusu olanlara, Allah’ın nelere kādir olduğu hususunda çok kısa bir hatırlatma yapılmakta, dolaylı olarak böyle bir kuşkunun saçma olduğuna işaret edilmektedir (Allah’ın evreni altı günde yaratması, arş ve arşa istivânın ne anlama geldiği hususunda bilgi için bk. A‘râf 7/54. âyetin tefsiri).

“Onu bir bilene sor” şeklinde çevirdiğimiz âyetin son cümlesi oldukça kapalı bir ifade olup değişik şekillerde açıklanmıştır. Bir açıklamaya göre “O” zamiri Rahmân ismini gösterir; “bir bilen” ise yine Allah’tır. Buna göre Allah’ı yine O’nun âyetleriyle, varlığının ve kudretinin –bir bölümüne burada da değinilen– evrendeki kanıtlarıyla tanımaya çalışmalıyız. Diğer bir yoruma göre Allah’ın rahmân ismi, rahmet sıfatı konusunda veya burada sıralanan ilâhî kudretin eserleri hakkında bilgi edinmek için bu konularda bilgi sahibi olan Ehl-i kitap gibi bazı kesimlere başvurulabilir (bu ve daha başka açıklamalar için bk. Zemahşerî, III, 102).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 133-134
60
Ayet
وَاِذَا قٖيلَ لَهُمُ اسْجُدُوا لِلرَّحْمٰنِ قَالُوا وَمَا الرَّحْمٰنُࣗ اَنَسْجُدُ لِمَا تَأْمُرُنَا وَزَادَهُمْ نُفُوراًࣖ
٦٠
Meal
Onlara, "Rahmân'a secdeye kapanın denildiğinde "Rahmân da nedir? Senin bize emrettiğine mi secde edeceğiz?" derler ve bu onların nefretini artırır. 60﴿

Tefsir

Her ne kadar Zemahşerî, Mekke Arapları’nın Rahmân ismi konusunda bilgilerinin olmayabileceğini söylüyorsa da (III, 102), aslında Mekkeliler’in rahmân ismini Allah anlamında kullandıkları bilinmektedir. Nitekim birçok Câhiliye şairinin şiirlerinde bu isme rastlanır (bk. Taberî, I, 131-132). Ya‘kūbî’nin de kaydettiği bir telbiyede yer alan, “Emrine boyun eğdik Allahım, boyun eğdik; sen Rahmân’sın!” anla­mındaki ifade de bunu göstermektedir (bilgi için bk. Mustafa Çağrıcı, “Arap [İslâm’dan Önce Araplar’da Din]”, DİA, III, 316-317). Bu bilgiler dikkate alındığında kendilerine, “Rahmâna secde edin” denildiğinde müşriklerin, “Rahmân da neymiş!” demelerinin gerçek sebebi, Allah’ın Rahmân ismini bilmemeleri değil, İslâm karşısındaki bilinen inatçı ve isyankâr tavırları olmalıdır. Nitekim âyetin devamında onların nefret duygularına işaret edilmesi de bunu göstermektedir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 134
61-62
Ayet
تَبَارَكَ الَّذٖي جَعَلَ فِي السَّمَٓاءِ بُرُوجاً وَجَعَلَ فٖيهَا سِرَاجاً وَقَمَراً مُنٖيراً
٦١
وَهُوَ الَّذٖي جَعَلَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ خِلْفَةً لِمَنْ اَرَادَ اَنْ يَذَّكَّرَ اَوْ اَرَادَ شُكُوراً
٦٢
Meal
Göğe burçlar yerleştiren, orada bir ışık kaynağı (güneş) ve aydınlatıcı bir ay yaratanın şanı çok yücedir. 61﴿ O, öğüt almak isteyen ve çok şükredici olmayı dileyen kimseler için geceyi ve gündüzü birbiri ardınca getirendir. 62﴿

Tefsir

“Yıldız kümeleri” diye çevirdiğimiz bürûc kelimesi, her ne kadar klasik tefsirlerde genellikle eski Grek astronomi-astrolojisinden gelen bilgiler ışığında yorumlanmışsa da (meselâ bk. Râzî, XXIV, 106; Kurtubî, X, 14; Şevkânî, III, 142; IV, 99), Kur’an’ın bu kavramını, modern astronominin verileri ışığında “yıldız kümeleri” veya “galaksiler” olarak anlamak gerekir. Eski tefsirlerde bürûc, “büyük yıldızlar” olarak da açıklanmıştır (bilgi için bk. Hicr 15/16. âyetin tefsiri).

“Işık kaynağı” diye çevirdiğimiz sirâc kelimesi sözlükte “kandil, lamba” anlamına gelir; burada ise güneşi ifade etmek üzere kullanılmıştır. Yûnus sûresinde (10/5) güneş ziya (aydınlatıcı, ışık) kavramıyla nitelendirilmiştir. Buna göre Kur’an güneşin, gerek dünyamız gerekse güneş sistemindeki diğer gezegenler için bir ışık kaynağı olduğuna işaret etmektedir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 134
63-66
Ayet
وَعِبَادُ الرَّحْمٰنِ الَّذٖينَ يَمْشُونَ عَلَى الْاَرْضِ هَوْناً وَاِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلَاماً
٦٣
وَالَّذٖينَ يَبٖيتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّداً وَقِيَاماً
٦٤
وَالَّذٖينَ يَقُولُونَ رَبَّـنَا اصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَࣗ اِنَّ عَذَابَهَا كَانَ غَرَاماًࣗ
٦٥
اِنَّهَا سَٓاءَتْ مُسْتَقَراًّ وَمُقَاماً
٦٦
Meal
Rahmân'ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, "selâm!" der (geçer)ler. 63﴿ Onlar, Rabblerine secde ederek ve kıyamda durarak geceleyenlerdir. 64﴿ Onlar, şöyle diyenlerdir: "Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir helaktir!" 65﴿ "Şüphesiz, ne kötü bir durak ve ne kötü bir konaktır orası." 66﴿

Tefsir

Buraya kadar geçen âyetlerde inkârcıların çeşitli bâtıl inançları; yanlış, haksız ve zararlı davranışları zikredilerek eleştirildikten sonra sûrenin neticesi mahiyetindeki bu son âyetler grubunda da Allah’ın sevdiği kulların üstün nitelikleri özetlenerek bir tür karşılaştırma yapılmaktadır. Burada nitelikleri sıralanan “kullar”, belirtilen iyi özellikleri dolayısıyla Allah’ın rahmet ve sevgisini kazandıkları için O’nun rahmân ismine izâfe edilerek anılmışlardır. Bu sebeple “ibâdü’r-rahmân” tamlamasını “rahmânın has kulları” şeklinde vermeyi uygun bulduk.

“Ağır başlılık” şeklinde çevirdiğimiz 63. âyetteki hevn kelimesi, tefsirlerde genellikle “sekînet, vakar, rıfk (yumuşaklık), tevazu” ve bu anlamların hepsini içeren hilm kavramıyla açıklanmış; bunun, Kur’an’ın sık sık atıfta bulunduğu, Câhiliye Arabı’nın temel karakteri olan “kibirli, gururlu, zorba” anlamındaki müstekbir kelimesinin zıddı olduğu belirtilmiştir (meselâ bk. Taberî, XIX, 33; Zemahşerî, III, 103). Âyette müminlerin, kendilerine sözlü sataşmada bulunanlara, “selâm” diyerek, yani esenlik dileğiyle karşılık verdikleri bildirilmekte; bu suretle bir bakıma putperest Araplar’ın ortak zihniyetini ifade eden Câhiliye ile müminlerin ortak zihniyetini ifade eden İslâm’ın karşıt kavramlar olduğu ima edilmektedir. Buna göre sözlü sataşmalarla sergilenen alaycı ve küçümseyici tavırlar, Câhiliye zihniyetinin kendini beğenmişlik, küstahlık, hoyratlık, saldırganlık gibi tutumlardan oluşan barbarlık ahlâkını; müslümanların bu sataşmalara selâmla karşılık vermeleri de onların barışçı ilkelere dayalı uygarlık ahlâkını göstermektedir. Nitekim bazı çağdaş araştırmacılar, câhiliye terimini kısaca “barbarlık”, İslâm terimini de (hilm kavramıyla bağlantılı olarak) “uygarlık” şeklinde açıklamaktadırlar (ayrıntılı bilgi için bk. Izutsu, Kur’an’da Allah ve İnsan, s. 187-207; a.mlf., Kur’an’da Dinî ve Ahlâkî Kavramlar, s. 53-62; Mustafa Çağrıcı, “Cehâlet”, DİA, VII, 218-219). 64-66. âyetlerin işaretine göre, belirtilen uygarlık ahlâkının temelinde öncelikle müslümanların, huzurunda durup ibadet ettikleri, secdeye kapandıkları Allah’a olan inanç ve saygılarıyla âhiret kaygıları bulunmaktadır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 137-138
67
Ayet
وَالَّذٖينَ اِذَٓا اَنْفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذٰلِكَ قَوَاماً
٦٧
Meal
Onlar, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onların harcamaları, bu ikisi arası dengeli bir harcamadır. 67﴿

Tefsir

Gerek bu âyette gerekse bundan sonraki âyetlerde “Rahmân’ın has kulları”nın yani müslümanların ne gibi kötülüklerden uzak durdukları anlatılırken dolaylı olarak “Ama ey inkârcılar, siz bunların hepsini yapıyorsunuz” şeklinde örtülü bir eleştiri de getirilmektedir.

Tefsirlerde çoğunlukla israf, nicelikteki aşırılıktan ziyade nitelikteki aşırılık, yani “Allah’ın rızâsına uygun olmayan, O’na isyan sayılan yollara, sağduyunun ve kamu vicdanının uygun bulmadığı şekillerde harcamada bulunmak”; cimrilik ise “imkânları elverdiği halde Allah rızâsına uygun olan yerlere harcama yapmaktan kaçınmak” şeklinde açıklanmıştır. “Mâkul bir denge” diye çevirdiğimiz kavâm kelimesi de “israftan ve cimrilikten uzak olarak gereken yerlere gerektiği kadar harcamada bulunmak” demektir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 138