Kur'an ,Meal ve Tefsir Okuma Alanı. Seslendirmek istediğiniz ayetin üzerine çift tıklayınız.

Furkân Suresi

362
19 . Cüz
21-22
Ayet
وَقَالَ الَّذٖينَ لَا يَرْجُونَ لِقَٓاءَنَا لَوْلَٓا اُنْزِلَ عَلَيْنَا الْمَلٰٓئِكَةُ اَوْ نَرٰى رَبَّـنَاؕ لَقَدِ اسْتَكْبَرُوا فٖٓي اَنْفُسِهِمْ وَعَتَوْ عُتُواًّ كَبٖيراً
٢١
يَوْمَ يَرَوْنَ الْمَلٰٓئِكَةَ لَا بُشْرٰى يَوْمَئِذٍ لِلْمُجْرِمٖينَ وَيَقُولُونَ حِجْراً مَحْجُوراً
٢٢
Meal
Bizim huzurumuza çıkarılacaklarını hiç beklemeyenler, “Bize melekler gönderilmesi veya rabbimizi görmemiz gerekmez miydi?” diyorlar. Gerçek şu ki onlar içlerinde derin bir kibir duygusu besliyor, azgınlıkta sınır tanımıyorlar. 21﴿ Melekleri görecekleri gün, işte o zaman, günahlara boğulmuş olanlar için hiçbir iyi haber olmayacak ve onlar (meleklere), “Her şeyden mahrum olduk!” diyecekler. 22﴿

Tefsir

Burada da iman etmemek için türlü bahaneler ileri süren müşriklerin bir başka bahanelerine işaret edilmektedir. İddialarına göre peygambere inanmaları için kendilerine melekler gelip Resûlullah’ın bildirdiklerinin doğru olduğuna şahitlik etmeli veya Allah’ı kendi gözleriyle görüp hakikati O’ndan öğrenmelilermiş (Taberî, XIX, 1)! Ama âyet, onların inanmamalarının asıl sebebinin, içlerinde taşıdıkları küstahça kibirleri ve davranışlarıyla sergiledikleri zulüm ve taşkınlıkları olduğunu ifşa etmektedir. Her ne kadar âyet, tarihî bağlamda özellikle Mekkeli putperestlerin inkâra sapmalarının temelindeki olumsuz psikolojiyi ortaya koyuyor gibi görünse de aslında bu, daha genel olarak Allah’ın, peygamberi vasıtasıyla ortaya koyduğu inanç ve ahlâk ilkelerine karşı mücadeleyi kendilerine dava edinmiş olan bütün inkârcılar için geçerli genel bir tesbit olarak anlaşılabilir. 22. âyet, bunlara şu sarsıcı uyarıda bulunmaktadır: Bir zaman gelecek, o mütekebbir ve azgın inkârcılar “Bize gelmeliydiler” dedikleri melekleri görecekler; fakat artık o zaman iş işten geçmiş olacak; ısrarla inkâr ettikleri âhirette kendileri için hiçbir iyi haber duyamayacaklar; inanmadıkları bu gerçekle karşılaşınca bütün güzel şeylerin kendilerine yasak olduğunu, âhiret nimetlerinden, ebedî kurtuluştan mahrum kaldıklarını anlayacaklar, bunu kendi dilleriyle itiraf edecekler; bir yoruma göre de melekler onlara, “Her şey yasak (size), her şeyden mahrum bırakıldınız!” diyecekler.

“Her şeyden mahrum olduk!” şeklinde çevirdiğimiz hicren mahcûren ifadesi, Arapça’daki bir deyim dikkate alınarak, büyük bir felâket karşısında dehşete düşen ve çaresizlik içinde kıvranan insanın söylediği bir istiâze (Allah’a sığınma) ifadesi olarak da yorumlanmış ve “Allahım! Beni koru, bu felâketi benden uzaklaştır!” anlamına geldiği belirtilmiştir. Birinin, korktuğu bir kişi veya olayla karşı karşıya geldiğinde “Bana dokunamazsın! Benden uzak dur!” anlamında kullandığı bir deyim olarak da açıklanmaktadır (Râzî, XXIV, 71; Şevkânî, IV, 81).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 117-118
23-24
Ayet
وَقَدِمْنَٓا اِلٰى مَا عَمِلُوا مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَاهُ هَبَٓاءً مَنْثُوراً
٢٣
اَصْحَابُ الْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُسْتَقَراًّ وَاَحْسَنُ مَقٖيلاً
٢٤
Meal
Onların yaptığı her işi ele almış ve onu savrulup giden toz toprak haline getirmiş olacağız. 23﴿ O gün cennetliklere kalınacak yerlerin en iyisi, dinlenme yerlerinin en güzeli bahşedilmiş olacaktır. 24﴿

Tefsir

Kuşkusuz –inkârcı da olsa– her insanın dünyada yaptığı iyi işler de bulunmaktadır. Fakat bunların Allah katında değer taşıması ve âhirette kurtuluşa vesile olabilmesi için onları yapanların, Allah’ın rızâsını gözeterek yapmış olmaları, bunun için de O’na iman etmeleri gerekmektedir. Halbuki o devrin kültürünü anlatan kaynaklara göre, müşriklerin yaptıkları iyiliklerin temelinde onların benlik iddiaları, gurur tatmini, başkalarının takdirini, saygısını kazanma, insanları minnet altına sokma, iyilikleriyle övülme gibi egoist duyguları ve beklentileri bulunmaktaydı. Şu halde yaptıkları iyiliklerin âhirette olumlu bir karşılığı da olmayacak, rüzgârın savurup götürdüğü toz toprak gibi boşa gidecektir. Buna karşılık 24. âyette de Allah’a ve âhiret gününe inanıp iyiliklerini Allah rızâsını ve âhiret kurtuluşunu umarak yapanların nâil olacakları güzel ortam çok kısa fakat çok kuşatıcı bir ifadeyle, “kalınacak yerlerin en iyisi, dinlenme yerlerinin en güzeli” şeklinde özetlenmektedir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 118
25
Ayet
وَيَوْمَ تَشَقَّقُ السَّمَٓاءُ بِالْغَمَامِ وَنُزِّلَ الْمَلٰٓئِكَةُ تَنْزٖيلاً
٢٥
Meal
O gün semayı örten bulutlar (perdeler) açılacak, melekler peş peşe indirilecek. 25﴿

Tefsir

Kıyamet olayının gerçekleşmesini anlatan bazı âyetlerde göğün yarılıp, açılacağından ve orada kapılar oluşacağından söz edilmektedir (Nebe’ 78/19; İnşikak 84/1). Bu âyetlerin zâhirî ifadelerinden anlaşıldığına göre kıyamet sırasında evrenin kozmik düzeni bozulacak; “O gün yer başka bir yere, gökler başka göklere dönüştürülecektir” (İbrâhim 14/48). Günümüzde bazı bilim adamları kıyametin nasıl kopacağına dair çeşitli senaryolar ileri sürüyorlarsa da bu hususta Kur’an’ın verdiği bilgiler dışında açıklama getirme imkânımız yoktur. Müslümana düşen görev, Allah’ın Kur’an’da bildirdiklerini şeksiz şüphesiz kabul etmekten; kıyametin kopacağına, bütün insanların yeniden diriltilip Allah’ın huzurunda toplanacaklarına inanmak ve dünyada yapıp ettiklerinden dolayı herkesin hesap vereceği âhiret hayatı için hazırlık yapmaktan ibarettir. Şu halde müslüman için asıl önemli olan, kıyametin nasıl kopacağını merak edip öğrenmek değil, gerçekleşmesinde kuşku bulunmayan âhiret için hazırlıklı olmaktır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 119
26-29
Ayet
اَلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍۨ الْحَقُّ لِلرَّحْمٰنِؕ وَكَانَ يَوْماً عَلَى الْكَافِرٖينَ عَسٖيراً
٢٦
وَيَوْمَ يَعَضُّ الظَّالِمُ عَلٰى يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ سَبٖيلاً
٢٧
يَا وَيْلَتٰى لَيْتَنٖي لَمْ اَتَّخِذْ فُلَاناً خَلٖيلاً
٢٨
لَقَدْ اَضَلَّنٖي عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ اِذْ جَٓاءَنٖيؕ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْاِنْسَانِ خَذُولاً
٢٩
Meal
İşte o gün gerçek egemenlik Rahmân’ındır ve o gün inkârcılar için çok zor bir gün olacaktır. 26﴿ O gün, (dünyada iken) haktan sapmış kişi ellerini ısırarak şöyle diyecek: “Keşke peygamberle birlikte aynı yolda olsaydım! 27﴿ Eyvah! Keşke falancayı kendime dost edinmeseydim! 28﴿ Meğer bana uyarıcı mesaj geldikten sonra, o dost bildiğim kişi bu mesajdan beni saptırmış!” İşte şeytan insanı (böyle) çaresizlik içinde yapayalnız bırakır. 29﴿

Tefsir

Kur’an’ın muhtelif yerlerinde ve özellikle bu sûrenin 2. âyetinde belirtildiği üzere göklerin ve yerin egemenliği Allah’ındır ve O’nun egemenliğine hiç kimse ortak olamaz. Şu halde bu âyetteki “İşte o gün (âhiret) egemenlik Rahmân’ındır” ifadesinden, dünyada egemenliğin Allah’tan başkasına ait olduğu gibi bir anlam çıkarılmamalıdır. Ancak bir kurumun sahibinin o kurumda çalıştırdığı yöneticilere kendi konumlarına ve görevlerine uygun olarak belirli yetkiler vermesi, karar ve icra özgürlüğü tanıması gibi ilâhî irade de dünyada insanlara sınırlı bir egemenlik alanı belirlemiş, ilâhî yasalara saygı çerçevesinde dünya hayatında verilen sınırlı imkânlar içinde kendi düzenlerini yine kendileri kurma, eylemlerini seçip yapma özgürlüğü vermiş; bu suretle onları belirtilen konulardaki seçim ve eylemlerinden dolayı sorumlu tutup sınavdan geçirmeyi murat etmiştir. Aksi halde inançlarını, düşünce ve eylemlerini seçme ve gerçekleştirme hususunda hiçbir özgürlük alanı bulunmayan birini sorumlu tutup iyilik ve kötülükler hususunda imtihana tâbi tutmak, iyilik yapanları ödüllendirirken kötülük yapanları cezalandırmak âdil olmazdı. Nitekim pek çok âyet bu gerçeğe işaret ettiği gibi Allah’ın insanlara en büyük armağanı olan akıl da böyle düşünmektedir. Gerek bu sûrede gerekse Kur’an’ın bütününde âhiret inancına ısrarla vurgu yapılmasının sebebi de insanların bu yetkilerini doğru kullanmalarını, çünkü bundan sorumlu tutulacaklarını zihinlerine yerleştirmektir. Esasen, diğer bütün varlıklardan farklı olarak özellikle insanın yeryüzünde halife olarak yaratıldığını bildiren âyetler de genellikle bu çerçevede yorumlanmaktadır. Şunu da önemle belirtmek gerekir ki Allah’ın insanlara tanıdığı bu sınırlı egemenlik, yetki ve özgürlük de yine O’nun mutlak egemenliği içinde kalmaktadır. Nitekim O, dilediği zaman, dilediği insanlardan bu imkânları kısmen veya tamamen geri alabilmekte; nihayet insanlara verdiği hayatı geri almakla onun dünyadaki sınırlı egemenliğine de son vermiş olmaktadır.

“O gün (âhiret günü) inkârcılar için çok zor bir gün olacaktır.” Çünkü onlar, Allah’ın kendilerine bahşettiği söz konusu yetkiyi, egemenliği, özgürlüğü sorumluluk bilinciyle ve akıllıca kullanmamışlar; kendilerine bu imkânları bağışlayan Allah’ı tanıyıp O’na şükür ve minnet borçlarını gerektiği şekilde ödememişlerdir. Dünyada iken akıl ve iz‘anlarını kullanarak Peygamber’in davetine uyup onunla birlikte, onun gösterdiği yoldan gitmeleri gerekirken zararlı duygularına ve hırslarına kapılarak yanlış kişileri dost edinip onların yolundan gitmişler; böylece inkâr ve isyan yolunu seçmişlerdir. İşte bütün gerçeklerin apaçık ortaya çıkacağı hesap gününde onlar, kendi kendilerine duydukları öfke ve pişmanlık duygularıyla ellerini ısırarak haktan sapmış olmanın acısını ve elemini yaşayacaklardır. Zira dünyada görülmez şeytanların ve şeytan tabiatındaki kötü önderlerin, kendilerine uyanlara âhirette verecekleri şey sadece “yapayalnız ve yardımcısız” bırakılmaktır. Kur’an dilinde bu acı âkıbetin adı hızlândır. 29. âyetteki hazûl kelimesiyle aynı kökten olan hızlân dinî bir terim olarak, “Allah’ın, kendi buyruklarına karşı gelen insanlardan yardımını kesmesi, onları yapayalnız ve yardımcısız bırakması” anlamına gelir (daha fazla bilgi için bk. İlyas Çelebi, “Hızlân”, DİA, XVII, 419-420).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 119-120
30
Ayet
وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ اِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هٰذَا الْقُرْاٰنَ مَهْجُوراً
٣٠
Meal
Resul, “Rabbim! Kavmim bu Kur’an’a büsbütün ilgisiz kaldılar” dedi. 30﴿

Tefsir

Putperestlerin Resûlullah’a ısrarla karşı çıkmaları, haksız iddia ve iftiralarla onu üzmeleri üzerine onun da bu âyetteki ifadelerle inkârcıları Allah’a şikâyet ettiği belirtilmektedir (Râzî, XXIV, 76-77). Ancak Taberî (XIX, 9) gibi bazı müfessirler, konunun akışını dikkate alarak Hz. Peygamber’in bu şikâyetini âhirette, o büyük yargılama sırasında dile getireceğini belirtmişlerdir. Ayrıca yine ifadenin gelişinden anlaşıldığına göre onun şikâyetçi olduğu kesim, bütün ümmeti, hatta kendi dönemindeki bütün kavmi değil, bunlar içinden onun risâletini tanımayan, Kur’an’ın çağrısına uymayı reddeden putperestlerdir.

Metindeki mehcûran kelimesinin kök anlamından dolayı ilgili bölüme çoğunlukla, “... Kur’an’a inanmayı terkettiler, onu kabul etmediler, onu dinlemekten dahi yüz çevirdiler” mânası verilmiştir (Râzî, XXIV, 77). Bu tutumlar, özetle Kur’an’a ilgisizlik anlamına geldiği için meâline anlamı bu kelimeyle yansıttık. Ancak mehcûran kelimesinin kökünde “alay etme” ve “hezeyan savurma, saçmalama” anlamları da bulunmakta olup bu anlamlar dikkate alınarak Resûlullah’ın bu şikâyetinin, “Rabbim! Kavmim bu Kur’an’la alay ettiler” veya “... Kur’an’la ilgili saçma sapan sözler sarfedip haksız iddialar ileri sürdüler” şeklinde de anlaşılabileceği belirtilmiştir (Taberî, XIX, 9-10). Sonuçta her üç anlamıyla da bu şikâyette müşriklerin Kur’an karşısındaki akıl ve ahlâk ölçüleriyle uyuşmayan inkârcı ve reddedici tutumları dile getirilmektedir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 121-122
31
Ayet
وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُواًّ مِنَ الْمُجْرِمٖينَؕ وَكَفٰى بِرَبِّكَ هَادِياً وَنَصٖيراً
٣١
Meal
İşte bunun gibi her peygambere karşı, günaha batmış kimseler içinden bir düşman çıkardık. Ama yol gösterici ve yardımcı olarak rabbin yeterlidir. 31﴿

Tefsir

Tebliğ ve irşad faaliyeti sırasında engellerle karşılaşan, insanları içine düştükleri inkâr bataklığından kurtarmak için çalışırken yine bu insanların bir kısmından düşmanlık görüp maddî ve mânevî baskılara, haksızlıklara mâruz kalan tek peygamber Hz. Muhammed değildir. Bütün peygamberler, kendi toplumlarının yaşayan inanç ve telakkilerini, ahlâk ve topyekün hayat düzenini sorgulamışlar, eleştirmişler ve değiştirmek istemişler; bu da o toplumlarda mevcut yapıdan memnun olan, özellikle bu yapı sayesinde servet yığmış; yüksek mevki, itibar ve sosyal statü kazanmış kesimleri rahatsız etmiş, bu rahatsızlık giderek düşmanlıklara dönüşmüştür. Bu gerçeğin “... her peygambere karşı, günaha batmış kimseler içinden bir düşman çıkardık” cümlesiyle ifade edilmesi, ilke olarak âlemde olup biten her şeyin ilâhî irade ve yasalar çerçevesinde gerçekleştiği şeklindeki Kur’an’ın hâkim yaklaşım ve üslûbunun bir yansımasıdır. Âyette, bu gerçeği özetleyen ifadenin ardından, “Ama yol gösterici ve yardımcı olarak rabbin yeterlidir” buyurularak müşriklerin bâtıl inançlar, yanlış fikirler, haksız iddialar ve bencil hesaplar üzerine kurulan düşmanca girişimlerinin başarılı olamayacağı; Allah’ın, yol gösterici, kurtarıcı desteği ve yardımıyla resulünü başarıya ulaştıracağı müjdelenmektedir. Aslında bu, daha genel anlamda Allah rızâsı ve insanlığın iyiliği, kurtuluşu ve mutluluğu için çalışan her mümine yönelik kutsal bir vaad ve müjdedir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 122
32
Ayet
وَقَالَ الَّذٖينَ كَفَرُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ الْقُرْاٰنُ جُمْلَةً وَاحِدَةًۚ كَذٰلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهٖ فُؤٰادَكَ وَرَتَّلْنَاهُ تَرْتٖيلاً
٣٢
Meal
İnkârcılar, “Kur’an ona bütünüyle bir defada indirilseydi ya!” diyorlar. Oysa biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık ve onu uygun aralıklarla parça parça gönderdik. 32﴿

Tefsir

Kur’an’a inanmamak için bahaneler üreten müşriklerin başka bir iddiası dile getirilmektedir. Aslında Kur’an’ın hepsi birden indirilseydi onlar yine inanmayacaklardı. Çünkü amaçları gerçeği bulmak değil, taassup duygularıyla bağlandıkları bâtıl inançlarını, maddî ve sosyal çıkarlarını korumaktır. Ayrıca bu tutum sadece Câhiliye müşriklerine özgü bir hal de değildir. İnsanlardan bir kısmı, günümüzde bile asıl niyetlerini ve amaçlarını saklayarak –istedikleri yerine getirilse iyi bir dindar olacakmış gibi– böyle mâsum görünüşlü iddialar, gerekçeler, talepler, görüş ve öneriler ileri sürebilmektedir.

Müşriklerin, “Kur’an ona bütünüyle bir defada indirilseydi ya!” derken asıl maksatları Allah’ın mâlûmu olmakla birlikte, bu sözlerin iyi niyetli insanların zihnini karıştırması ihtimali bulunduğu için âyette iddiaya kısaca cevap verilmiştir. Buna göre Allah Teâlâ, Kur’an’ın tamamını bir defada değil de yaklaşık yirmi üç sene zarfında, âyet âyet, bölüm bölüm indirmekle Resûlullah’ın her gelen âyeti gerek metni gerekse anlamıyla zihnine iyice yerleştirmesini, ruhuna sindirmesini amaçlamış; Resûlullah da Kur’an’ın bütününü eksiksiz ve yanlışsız olarak hâfızasına yerleştirdiği gibi, diğer insanlara tebliğ etmeden önce bizzat kendisi, başta iman esasları olmak üzere Kur’an’ın ilkeleriyle kişiliğini bütünleştirmiş, Hz. Âişe’nin ifadesiyle Kur’an onun ahlâkı haline gelmiştir (Müslim, “Müsâfirîn”, 139).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 123