Kur'an ,Meal ve Tefsir Okuma Alanı. Seslendirmek istediğiniz ayetin üzerine çift tıklayınız.

Enbiyâ Suresi

330
17 . Cüz
91
Ayet
وَالَّتٖٓي اَحْصَنَتْ فَرْجَهَا فَنَفَخْنَا فٖيهَا مِنْ رُوحِنَا وَجَعَلْنَاهَا وَابْنَهَٓا اٰيَةً لِلْعَالَمٖينَ
٩١
Meal
İffetini korumuş olan kadını da an! Ona ruhumuzdan üfledik; onu ve oğlunu cümle âlem için bir işaret kıldık. 91﴿

Tefsir

İffetini koruduğu bildirilen kadın Hz. Meryem, oğlu da Hz. Îsâ’dır. Âyet-i kerîme Hz. Meryem’e atılan zina iftirasından onun uzak olduğunu; iffetini, namus ve şerefini korumuş bulunduğunu ifade eder. Allah Teâlâ ihtiyar bir erkek olan Zekeriyyâ ile yaşlı ve kısır olan eşinden mûcize olarak Yahyâ peygamberin doğduğuna işaret ettikten sonra, onların durumuna benzeyen hatta onlardan daha da şaşırtıcı bir mûcize olan Meryem ile oğlunu zikretmiştir (krş. Meryem 19/16-17). Îsâ’nın durumu Yahyâ’nın durumundan daha büyük bir mûcizedir. Bu sebeple Allah Teâlâ Meryem’in oğlunu âlemlere işaret kıldığını ifade buyurmuştur. Şüphe yok ki Yahyâ ve Îsâ, Allah’ın hem kulu hem de peygamberidir.

Muhammed Esed, bu âyetin tefsirinde deyimsel olarak, “yasak ve kınanmış olan şeyden kaçınma” anlamına gelen ihsân kelimesinden hareketle şöyle demektedir: “Burada yasak ve kınanmış olan şeyden kasıt, özellikle meşrû olmayan cinsel ilişkidir ve hem kadın hem de erkek için söz konusudur; bu itibarla, söz gelimi ‘muhsan’ ve ‘muhsane’ tabirleri Kur’an’ın başka yerlerinde, sırayla, ‘iffetsizliğe karşı (evlilikle) korunan’ erkek ve kadın anlamında kullanılmaktadır” (II, 663). Ancak Hz. Meryem’in Îsâ’yı dünyaya getirişinin meşrû bir cinsel ilişkinin sonucu olmadığını da belirtmemiz gerekir. Zira Meryem’e çocuğunun olacağı müjdelendiğinde, “Rabbim! Bana bir erkek eli değmediği halde nasıl çocuğum olur? Ben iffetsiz de değilim” (Âl-i İmrân 3/47; Meryem 19/20) diyerek meşrû veya gayri meşrû herhangi bir insan ile cinsel ilişkide bulunmadığını açıkça ifade etmiştir (Meryem ve Îsâ hakkında bilgi için bk. Âl-i İmrân 3/37, 42-59; Meryem 19/16-36).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 698
92-93
Ayet
اِنَّ هٰذِهٖٓ اُمَّتُكُمْ اُمَّةً وَاحِدَةًؗ وَاَنَا۬ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ
٩٢
وَتَقَطَّعُٓوا اَمْرَهُمْ بَيْنَهُمْؕ كُلٌّ اِلَيْنَا رَاجِعُونَࣖ
٩٣
Meal
“Gerçekten bu, tek bir din topluluğu olarak sizin ümmetinizdir; ben de sizin rabbinizim. Şu halde bana kulluk edin” (dedik). 92﴿ Ama insanlar kendi aralarında birliği paramparça ettiler. Oysa hepsi bize ­dönecektir. 93﴿

Tefsir

Birçok müfessir ümmet kelimesinin burada “din” anlamında kullanıldığı kanaatindedir (Taberî, XVII, 85; Şevkânî, III, 478-479). Bazı müfessirler ise ilâhî dinlerin tamamının İslâm olduğu inancından hareketle buradaki ümmet kelimesini “tek bir din topluluğu” olarak yorumlamışlardır. Allah Teâlâ Enbiyâ sûresinde farklı zamanlarda ve farklı bölgelerde dinini tebliğ etmek üzere birçok peygamber gönderdiğini haber verdikten sonra bunların tebliğ ettiği dinin Allah’ın birliği, yüceliği ve eşsizliği ilkesine dayanan tek bir din, ibadete lâyık olan ilâhın da sadece kendisi olduğunu bildirmiştir. Ama insanlar dinleri konusunda ihtilâfa düşmüş, peygamberlere muhalefet etmiş ve Allah’a ortak koşarak tevhid ilkesinden uzaklaşmışlardır.

Enbiyâ sûresinde başta Hz. İbrâhim olmak üzere birçok peygamberin kıssasına genişçe veya özet olarak yer verilmiş, özellikle ibret alınacak yönlerine değinilmiştir. Bu değinmelerin ortak yanı, söz konusu peygamberlerin her birinin Allah’ın dinini tebliğ etmek için birçok sıkıntıya katlanmış, sonunda Allah’ın lutfuna mazhar olmuş bulunmalarıdır. Bu âyetlerde ayrıca, Mekke müşriklerinin verdiği sıkıntılardan bunalmış olan Hz. Peygamber ve ona iman eden müminler için bir teselli gayesi de vardır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 698-699
94-96
Ayet
فَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَا كُفْرَانَ لِسَعْيِهٖۚ وَاِنَّا لَهُ كَاتِبُونَ
٩٤
وَحَرَامٌ عَلٰى قَرْيَةٍ اَهْلَكْنَاهَٓا اَنَّهُمْ لَا يَرْجِعُونَ
٩٥
حَتّٰٓى اِذَا فُتِحَتْ يَأْجُوجُ وَمَأْجُوجُ وَهُمْ مِنْ كُلِّ حَدَبٍ يَنْسِلُونَ
٩٦
Meal
Bu durumda her kim mümin olarak dünya ve âhiret için yararlı işler yaparsa çabası asla inkâr edilmez, biz onu yazmaktayız. 94﴿ Helâk ettiğimiz bir belde için artık dönüş imkânsızdır; onlar geri ­dönemeyeceklerdir. 95﴿ Nihayet Ye’cûc ve Me’cûc (sedleri) açıldığı ve onlar her tepeden akın ettiği zaman; 96﴿

Tefsir

İnanıp güzel ve yararlı işler yapanların çabalarının boşa çık­mayacağı, bunların kendi hesaplarına kaydedildiği veciz bir üslûpla özetlendikten sonra kötülükleri yüzünden helâk edilenlerin ise artık geri dönmelerinin imkânsız olduğu, onlar için yanlışlarını telâfi etme fırsatının artık ellerinden gittiği bildirilerek, Kur’an’a muhatap olan herkese karşı, son derece önemli bir uyarıda bulunulmaktadır. Müfessirler 95. âyeti üç türlü yorumlamışlardır: a) İnkârlarında ısrar etmelerinden dolayı Allah’ın yok ettiği bir ülke halkının bir daha asla dünyaya dönmesi mümkün değildir. Bu sebeple onların dünyaya dönüp iyi işler yaparak âhirette mutlu olmak istemeleri boşunadır (bk. es-Secde 32/12; Fâtır 35/37; İbn Kesîr, V, 366). Bu ve benzeri âyetler reenkarnasyon iddiasının temelden yoksun olduğunu göstermektedir (bilgi için bk. Bakara 2/28). b) İnkârda ısrar edenler kıyamete kadar yaşasalar dahi tövbe edip imana gelmezler. Bu durum inkârda ısrarları sebebiyle kalplerinin katılaştığını, bu sebeple artık iman etmeyeceklerini ifade eder (İbn Kesîr, V, 366; Şevkânî, III, 479-480). c) Allah’ın yok ettiği bir ülke halkının Allah’a dönmemesi mümkün değildir; her toplum mutlaka Allah’a dönecek ve yaptığının karşılığını görecektir (Şevkânî, III, 479; Ateş, V, 523).

Yaygın yoruma göre Ye’cûc ve Me’cûc’ün önünün açılması ve bunların her taraftan akın edip dünyada fesat çıkarmaları kıyamet alâmetlerindendir. Buna göre âyet Ye’cûc ve Me’cûc’ün soyunun veya onların karakterine sahip toplulukların kıyamete kadar devam edeceğini ifade eder. Bunlar zaman zaman fitne çıkarmakta ve dünyayı kana bulamaktadırlar. Son defasında bütün engelleri, dağları ve tepeleri aşıp insanlığa saldı­racaklardır. Ancak olayı mecazi anlamda yorumlayanlar da vardır; bunlara göre: a) 96. âyet, temsilî bir anlatım olup “bir bütün olarak, son saatin (kıyamet) gelip çatmasından önce insanlığı kuşatacak olan toplumsal ve kültürel karışıklığı veya felâketin karşı durulmaz mahiyetini dile getirmektedir” (Esed, II, 663). b) Ye’cûc ve Me’cûc daha önce Kehf sûresinde (83-101) anlatılmış olan Zülkarneyn kıssasında geçmektedir. O kıssada geçen Zülkarneyn, onun yaptırdığı set, iki dağ ile Ye’cûc ve Me’cûc hakkında temsilî bir yorum da yapılmıştır (bk. Kehf 18/99).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 699-700
97
Ayet
وَاقْتَرَبَ الْوَعْدُ الْحَقُّ فَاِذَا هِيَ شَاخِصَةٌ اَبْصَارُ الَّذٖينَ كَفَرُواؕ يَا وَيْلَنَا قَدْ كُنَّا فٖي غَفْلَةٍ مِنْ هٰذَا بَلْ كُنَّا ظَالِمٖينَ
٩٧
Meal
Şaşmaz sözün gerçekleşmesi yaklaşmıştır; bir de bakarsın ki inkârcıların gözleri yerinden fırlamış! “Gerçekten biz, bu konuda gaflet içindeymişiz; daha da ötesi büsbütün zulme batmışız” diye yakınmaktadırlar! 97﴿

Tefsir

Yaklaştığı bildirilen “şaşmaz sözün gerçekleşmesi”nden maksat kıyamet olayıdır (krş. Enbiyâ 21/104). Ye’cûc ve Me’cûc’ün çıkışı kıyametin yaklaştığını gösterdiğine göre bu cümle bir önceki âyetin anlamını pekiştirir mahiyettedir. “Bir de bakarsın ki inkârcıların gözleri yerinden fırlamış!” anlamındaki cümle de olayın şiddetini ve insanların kıyamet olayı karşısındaki şaşkınlığını, aczini ifade eder. Artık geriye dönüş imkânı olmadığı için inkârcılar dünyada yaptıklarına pişman olup kendi kendilerini kınayacaklardır. Çünkü bütün peygamberler kıyametin kopacağını ve hesap gününün geleceğini haber vermiş oldukları halde onlar hiçbir mazeretleri olmaksızın kıyameti, dolayısıyla peygamberleri yalanlamışlardır, zulüm ve haksızlık yaptıklarını da itiraf edeceklerdir.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 700
98-100
Ayet
اِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ حَصَبُ جَهَنَّمَؕ اَنْتُمْ لَهَا وَارِدُونَ
٩٨
لَوْ كَانَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اٰلِهَةً مَا وَرَدُوهَاؕ وَكُلٌّ فٖيهَا خَالِدُونَ
٩٩
لَهُمْ فٖيهَا زَفٖيرٌ وَهُمْ فٖيهَا لَا يَسْمَعُونَ
١٠٠
Meal
Şüphe yok ki siz ve Allah’tan başka taptığınız tanrılar cehennem yakıtısınız, hepiniz oraya gideceksiniz. 98﴿ Onlar tanrı olsalardı cehenneme gitmezlerdi. Oysa hepsi orada ebedî kalacaklardır. 99﴿ Orada onlara sızlanıp inlemek düşer. Onlar orada başka bir şey işitmezler. 100﴿

Tefsir

Yüce Allah’ı bırakıp da kendilerine hiçbir fayda veya zarar veremeyen putlara tapanlar, taptıkları putlarla birlikte cehennemin yakıtı olacaklardır. 99. âyet, tanrı diye tapılan, fakat kendilerini dahi cehennem ateşinden koruyamayan putların ne derece âciz varlıklar olduğunu ifade eder; dolaylı olarak insanlara âciz varlıklara kul olmak yerine Allah’a teslim olmalarını telkin eder. Putperestler, tanrılarının da kendileriyle birlikte cehennemde yandığını görünce hatalarının büyüklüğünü daha iyi anlayacaklar; böylece hem vicdanen hem de bedenen azap çekecekler; ağır hasta ve yaralılar gibi inim inim inleyeceklerdir.

Görmek, işitmek, konuşmak insanlara verilen nimetlerin en büyüklerinden olduğu için Allah Teâlâ, dünyada bâtıl tanrılara tapanları kıyamet gününde bu nimetlerden mahrum edeceğini; onları kör, sağır ve dilsiz olarak haşredeceğini bildirmektedir (krş. İsrâ 17/97).

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 702-703
101-103
Ayet
اِنَّ الَّذٖينَ سَبَقَتْ لَهُمْ مِنَّا الْحُسْنٰٓىۙ اُو۬لٰٓئِكَ عَنْهَا مُبْعَدُونَۙ
١٠١
Meal
Daha önce bizden en güzel sonucun vaadini almış olanlara gelince, işte onlar cehennemden uzak tutulurlar. 101﴿

Tefsir

101, 102, 103 nolu ayetlerin tefsiri bir sonraki sayfada verilmiştir.