Kur'an ,Meal ve Tefsir Okuma Alanı. Seslendirmek istediğiniz ayetin üzerine çift tıklayınız.

En'âm Suresi

132
7 . Cüz
36
Ayet
اِنَّمَا يَسْتَجٖيبُ الَّذٖينَ يَسْمَعُونَؕ وَالْمَوْتٰى يَبْعَثُهُمُ اللّٰهُ ثُمَّ اِلَيْهِ يُرْجَعُونَ
٣٦
Meal
(Davete), ancak (bütün kalpleriyle) kulak verenler uyar. (Kalben) ölüleri ise (yalnızca) Allah diriltir. Sonra da hepsi ona döndürülürler. 36﴿

Tefsir

İlk âyete göre Hz. Peygamber, bir kısım insanların doğru yolu kabul etmemelerinden dolayı ne kadar üzülse de onun bu husustaki gücü sınırlıdır. O, Allah’ın izni olmadan insanları hidayete kavuşturamayacağı gibi yine Allah murat etmedikçe mûcize de gösteremez. Bütün insanları hidayette toplama kudreti yalnız Allah’a aittir. Bununla birlikte O, insanları hidayette toplanıp birleşmeye zorlamamış; doğru yolu kendi akıl ve iradeleriyle bulmalarını tercih etmiştir. Nitekim 36. âyette “Ancak (samimiyetle) dinleyenler daveti kabul eder. Ölülere gelince, Allah onları diriltecek, sonra da O’na döndürülecekler” buyurularak hakikat karşısında kulakları ve kalpleri açık olanların, akıl ve iradeleriyle doğru yolu bulacakları belirtilirken, İslâm’ın sesine kulaklarını ve gönüllerini kapatanlardan “ölüler” diye söz edilmiş; bunların işinin âhirete kaldığına işaret edilmiştir.
37
Ayet
وَقَالُوا لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ اٰيَةٌ مِنْ رَبِّهٖؕ قُلْ اِنَّ اللّٰهَ قَادِرٌ عَلٰٓى اَنْ يُنَزِّلَ اٰيَةً وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
٣٧
Meal
Dediler ki: "Ona Rabbinden bir mucize indirilse ya!" (Ey Muhammed!) De ki: "Şüphesiz Allah'ın, bir mucize indirmeğe gücü yeter. Fakat onların çoğu bilmiyor." 37﴿

Tefsir

Aslında Hz. Muhammed’e birçok âyet indiği ve vahiy başlı başına bir mûcize olduğu halde müşrikler inatlarından dolayı bu indirilenlere inanmayıp yeni bir mucize indirilmesini veya Resûlullah’tan Safâ tepesinin altına çevrilmesi (Müsned, I, 242, 258), Mekke arazisinin genişletilmesi ve bu topraklar içinden nehirler akıtılması ya da 8. âyette işaret edildiği üzere melekler gönderilmesi gibi kendi istedikleri şekilde mûcizeler göstermesini istiyorlardı (krş. İsrâ 17/90-95). Yüce Allah onların bu sözlerine, istedikleri şekilde bir mûcize ve âyet indirmeye de kadir olduğunu, ancak onların çoğunun bunu da doğru dürüst değerlendirmeyeceklerini belirterek, bazılarının ise âyetleri bilip anladıkları halde inatlarından dolayı inanmayacaklarına işaret ederek cevap veriyor. Zira âyet ve mûcize indirmekten maksat, insanların bunu doğru olarak anlayıp hakka teslim olmalarıdır. Ayrıca Allah Resulü kendisine indirilen âyetleri onlara eksiksiz bildirmiştir ve doğru düşünenlerin inanmaları için bu âyetler yeterlidir. Şu halde müşrikler, daha önce indirilen âyetlere ve mûcizelere karşı nasıl davrandılarsa bu istedikleri gerçekleştirilince de öyle davranacaklardı.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 398-399
38
Ayet
وَمَا مِنْ دَٓابَّةٍ فِي الْاَرْضِ وَلَا طَٓائِرٍ يَطٖيرُ بِجَنَاحَيْهِ اِلَّٓا اُمَمٌ اَمْثَالُكُمْؕ مَا فَرَّطْنَا فِي الْكِتَابِ مِنْ شَيْءٍ ثُمَّ اِلٰى رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ
٣٨
Meal
Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir. Biz Kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler. 38﴿

Tefsir

Görenler, düşünenler için yeryüzünde ve insanları kuşatan tabiatta da birçok âyet, mûcize, Allah’ın kudretini apaçık gösteren deliller vardır. Âyette bu delillerden birkaçına işaret edilmektedir. Buna göre yeryüzünde yürüyüp dolaşan bütün canlılar, gökyüzünde kanat çırpıp uçan bütün kuşlar da insanlar gibi birer “ümmet”, düzenli birer topluluktur; insanlar gibi onlar da birer canlı sınıfıdır. Hepsi de Allah’ın kudretinin eseri olup O’nun verdiği rızıkla beslenmekte, O’nun verdiği canla yaşamakta ve üremekte, ilâhî kudretin birer nişanesi olarak cinsler, türler oluşturmaktadır. Bütün bunları düzenleyen kanunlar Allah tarafından konulmuş olup O’nun varlığına, ilmine ve kudretine delâlet etmektedir.

Âyette “Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık” buyuruluyor. Buradaki kitap birkaç şekilde anlaşılmıştır. Bir görüşe göre bu kitap levh-i mahfûzdur. Yüce Allah, âlemde olmuş ve olacak her şeyi, her varlığı ve her olayı, ilm-i ezelîsinin bir ifadesi olarak levh-i mahfûzda bütün ayrıntı ve kanunlarıyla tesbit ve tayin etmiştir. Âlemde vuku bulan her şey O’nun ilmi, O’nun kurduğu düzen içinde gerçekleşmekte, ilmine ve kudretine şahadet etmektedir. Daha zayıf bulunan diğer bir görüşe göre bu kitap, Kur’an-ı Kerîm’dir. Çünkü Kur’an’da insanların muhtaç olduğu pek çok bilgi, Allah’ın varlığına ve birliğine inanmayı gerekli kılan yeteri kadar delil mevcuttur. Buna rağmen inanmayanlar, Kur’an’da eksik bilgi verildiğinden değil, inatlarından veya İslâm’ın getirdiği hükümleri kendi menfaatlerine aykırı bulduklarından dolayı inanmamaktadırlar. Fakat sonunda onlar rablerinin huzurunda haşrolunacaklar ve birbirlerinden gördükleri zarar, ziyan ve acıların karşılığını bulacaklardır.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 399-401
39
Ayet
وَالَّذٖينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا صُمٌّ وَبُكْمٌ فِي الظُّلُمَاتِؕ مَنْ يَشَأِ اللّٰهُ يُضْلِلْهُؕ وَمَنْ يَشَأْ يَجْعَلْهُ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَقٖيمٍ
٣٩
Meal
Âyetlerimizi yalanlayanlar karanlıklar içerisindeki bir takım sağırlar ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse onu şaşırtır. Kimi de dilerse onu dosdoğru yol üzere kılar. 39﴿

Tefsir

Yüce Allah, insanlara muhtaç oldukları her bilgiyi ulaştırdığı, her uyarıyı yaptığı halde yine de inanmamakta direnenler hakkında şöyle buyuruyor: “Âyetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içinde kalmış sağırlar ve dilsizlerdir.” Tıpkı karanlıkta kalanın nereye gittiğinin farkında olmaması, bastığı yeri görememesi gibi bunlar da hak ile bâtılı ayıramaz, hayatın anlamının ve hakikatinin ne olduğundan habersiz olarak yaşarlar; bundan dolayı ne hakka kulak verirler ne de hakkı konuşurlar. Bu yüzden Allah onları dalâlete düşürmüş yani böyleleri için dalâlet yolunu açmıştır. Bu âyete göre “Allah kimi dilerse onu şaşırtır.” Diğer bir âyete göre ise “Gerçek şu ki Allah insanlara zerrece kötülük etmez, fakat insanlar kendilerine kötülük ediyorlar” (Yûnus 10/44). Böyle olunca Allah, yalnızca hakka karşı direnenlerin dalâlete düşmesini ister. Bu, O’nun kötülüğü istemesinden değil, adaleti istemesinden ileri gelir. Buna karşılık, “O, dilediği kimseyi de doğru yola iletir”; sırât-ı müstakîm üzere yaşatır. Her kim inattan, peşin hükümlerden ve kötü niyetlerden arınmış olarak kulağını hakkı dinlemeye açık tutar, dilini hakkı söylemeye âmâde kılarsa yüce Allah böylelerinin de hidayette olmalarını ister ve onları doğru yolda yaşatır. Bu da Allah’ın adalet ve lutfunun bir sonucudur. Bu ve benzeri âyetlerden anlaşılması gereken, Cebriyye mezhebi mensuplarının ileri sürdükleri gibi, Allah’ın adaletsiz, hikmetsiz ve nizamsız olarak insanları rastgele iyilik veya kötülük yapmaya mecbur ettiği değil; O’nun irade ve kudretinin hiçbir kayıt ve şartla sınırlanamayacağı, O’nun mutlak hükümran olduğudur. Hükümranlık, ancak kötüler tarafından zalimce kullanılır. Allah ise mutlak iyidir; zulüm ve haksızlık yapmaktan münezzehtir. Bu sebeple hükümranlığını kendi adaletiyle uyum halinde kullanır ve sonuçta, tamamen hür ve sınırsız olan iradesiyle kötüleri dalâlete, iyileri hidayete yöneltir. Mu‘tezile mezhebi, Allah’ın bu şekilde adaletli iş yapmasını hikmet olarak adlandırmış ve hikmete uymayı Allah için “gerekli” görmüştür. İmam Mâtürîdî bu görüşü eleştirirken özetle şöyle der: Allah’ın fiillerinin hikmete uygun olması O’nun için bir mecburiyet değildir. Nasıl ki tecrübî âlemde adalet ve hikmete uygun iş yapan insanlar bunun aksini yapmaya kadirseler, aynı şekilde Allah da hikmetin zıddına kadirdir. Ancak, insanların hikmetten sapmalarının sebepleri ya “ihtiyaç” veya “bilgisizlik”tir. Yüce Allah bu nevi kusurlardan münezzeh olduğu için adalet ve hikmetin dışına çıkması düşünülemez; dolayısıyla hiçbir insanı, hak etmediği halde dalâlete düşürmez (Kitâbü’t-Tevhîd, s. 216).

40-41
Ayet
قُلْ اَرَاَيْتَكُمْ اِنْ اَتٰيكُمْ عَذَابُ اللّٰهِ اَوْ اَتَتْكُمُ السَّاعَةُ اَغَيْرَ اللّٰهِ تَدْعُونَۚ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖينَ
٤٠
بَلْ اِيَّاهُ تَدْعُونَ فَيَكْشِفُ مَا تَدْعُونَ اِلَيْهِ اِنْ شَٓاءَ وَتَنْسَوْنَ مَا تُشْرِكُونَࣖ
٤١
Meal
(Ey Muhammed!) De ki: "Söyleyin bakalım. Acaba size Allah'ın azabı gelse veya size kıyamet saati gelip çatsa (böyle bir durumda) siz Allah'tan başkasını mı çağırırsınız? Eğer (putların size yararı dokunduğu iddianızda) doğru söyleyenlerseniz (haydi onları yardıma çağırın). 40﴿ Hayır! (Bu durumda) yalnız ona dua edersiniz, o da dilerse (kurtulmak için) dua ettiğiniz sıkıntıyı giderir ve siz o an Allah'a ortak koştuklarınızı unutursunuz." 41﴿

Tefsir

İnsanlar çeşitli sıkıntılara mâruz kalmakla birlikte, yine Allah’ın mümkün kıldığı bazı tedbirlere, yarattığı bazı çarelere başvurarak bu sıkıntılardan kurtulabilmektedirler. Ancak Allah’ın, tedbir ve çarelerini yaratmadığı, giderme imkânlarını yalnız kendisinde saklı tuttuğu belâ ve musibetler de vardır ki, insanlar böyle durumlarla karşılaştıklarında genellikle, inançlısıyla inançsızıyla, kurtuluş için yalnız Allah’a yalvarır; Allah’ı unutanlar bile taptıkları putlarını, uydurma tanrılarını, taparcasına bağlandıkları servetlerini, makamlarını, liderlerini unutarak, Allah’ın vicdanlarına yerleştirdiği fıtrî bir eğilimle Allah’a yönelir, O’ndan başka kurtarıcı ulu kudret bulunmadığının farkına vararak kurtuluşu yalnız O’ndan dilerler. Allah Teâlâ bu âyetlerde, belirtilen duruma işaret ederek inkârcılara, Allah’ın azabının kendilerine gelmesi, ölüm veya kıyamet vaktinin gelip çatması halinde ne yapacaklarını sormakta, inatlarından veya bizzat kendi fıtratları hakkında cahil olduklarından bu soruya doğru dürüst cevap veremeyecekleri için, sorunun doğru cevabını yine kendisi vermekte ve onların böyle durumlarda yalnız kendi yüce zâtına yönelip kendisine yalvaracaklarını açıklamaktadır. Böylece 38. âyette Allah’ın varlığının ve kudretinin dış dünyadaki bazı delillerinden söz edildikten sonra burada da bir kısım insanların bazı şeylere tanrılık isnat etmelerinin bizzat insanın kendi selim tabiatı tarafından tekzip edildiği, asılsızlığının ortaya konduğu belirtilmekte ve Allah’tan başka dayanılıp güvenilecek gerçek ilâh bulunmadığı bizzat insanın kendi fıtratından gösterilen aklî delil ile kanıtlanmaktadır.

42
Ayet
وَلَقَدْ اَرْسَلْـنَٓا اِلٰٓى اُمَمٍ مِنْ قَبْلِكَ فَاَخَذْنَاهُمْ بِالْبَأْسَٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ لَعَلَّهُمْ يَتَضَرَّعُونَ
٤٢
Meal
Andolsun, senden önce bir takım ümmetlere de peygamberler gönderdik. (Peygamberlerini dinlemediler.) Sonunda, yalvarsınlar da tövbe etsinler diye onları şiddetli yoksulluk ve darlıklarla yakaladık. 42﴿

Tefsir

Bundan önceki iki âyette inkârcılar, kendilerine Allah’ın azabı ve ölüm (veya kıyamet) gerçeği hatırlatılarak uyarılmışlardı. Bu âyette ise onlara daha önce bu şekilde cezalandırılmış olan âsi kavimlerden söz edilerek bundan ibret almaları amaçlanmıştır. Ayrıca burada müşriklerin inat ve inkârlarından dolayı üzüntü duyan Hz. Peygamber için de bir teselli vardır. Çünkü kendilerine bildirilen ilâhî hakikatleri reddedenler sadece Arap müşrikleri değildir. Bu âyette verilen bilgilere göre Hz. Muhammed’den önceki ümmetlere de peygamberler gönderilmiş; yüce Allah, bunlar arasında inkârcı olanların, akıllarını başlarına toplayıp doğru yolu seçmeleri için peygamberlerini tasdik ederek kendisine niyazda bulunmaları, yalvararak af dilemeleri için onları geçim derdi, hastalık gibi sıkıntılara mâruz bırakmıştı.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 401-402
43
Ayet
فَلَوْلَٓا اِذْ جَٓاءَهُمْ بَأْسُنَا تَضَرَّعُوا وَلٰكِنْ قَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
٤٣
Meal
Hiç olmazsa onlara azabımız geldiği zaman yakarıp tövbe etselerdi ya... Fakat (onu yapmadılar) kalpleri katılaştı. Şeytan da yapmakta olduklarını zaten onlara süslü göstermişti. 43﴿

Tefsir

Bu ümmetlerin, musibet gibi görünen bu fırsatlardan yararlanarak Allah’a tazarru ve niyazda bulunmaları gerekirdi. Çünkü az çok basîreti olanların, olaylardan ibret almaya yatkınlığı bulunanların, bunun bir uyarı olduğunu farketmeleri gerekirdi. Nitekim bazı âyetlerde insanların genellikle, hiç olmazsa zor durumda kaldıklarında, Allah’ın dinini tanıyarak ihlâsla O’na yalvardıkları bildirilmektedir (meselâ bk. İsrâ 17/67; Ankebût 29/65; Lokmân 31/32). Ancak burada ifade buyurulduğuna göre söz konusu eski ümmetlerin “kalpleri iyice katılaşmış, şeytan da onlara yaptıklarını (tuttukları bâtıl yolu) şirin göstermiş” ve bu yüzden onlar kötüyü iyi görmüşlerdi. Sonuçta terbiye olmaları için uğratıldıkları musibetler de kâr etmedi.

Dipnot

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 403-404
44-45
Ayet
فَلَمَّا نَسُوا مَا ذُكِّرُوا بِهٖ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ اَبْوَابَ كُلِّ شَيْءٍؕ حَتّٰٓى اِذَا فَرِحُوا بِمَٓا اُو۫تُٓوا اَخَذْنَاهُمْ بَغْتَةً فَاِذَا هُمْ مُبْلِسُونَ
٤٤
Meal
Derken onlar kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, (önce) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Sonra kendilerine verilenle sevinip şımardıkları sırada onları ansızın yakaladık da bir anda tüm ümitlerini kaybedip yıkıldılar. 44﴿

Tefsir

44, 45 nolu ayetlerin tefsiri bir sonraki sayfada verilmiştir.